ayvazoðlugýda
Active member
TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 9.16.AFYON HAYATI(DEVAMI)
Büyük Müdafaatından Parçalar(Devamı)
Demek Risale-i Nur’un, ekseriyet-i mutlaka eczalarına ilişenler herhalde bilerek veya bilmeyerek anarşilik hesabına vatana ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye hıyanet ederler. Risale-i Nur’un, yüz otuz risalelerinin bu vatana yüz otuz büyük faidesini ve hasenesini vehham ehl-i gafletin sathî nazarlarında kusurlu tevehhüm edilen iki üç risalenin mevhum zararları çürütemez. Onları bunlarla çürüten, gayet derecede insafsız bir zâlimdir...
Eğer dinsizliği bir nevi siyaset zannedip, bu hâdisede bazılarının dedikleri gibi derseniz, “Bu risalelerinle medeniyetimizi, keyfimizi bozuyorsun;” ben de derim: “Dinsiz bir millet yaşayamaz” dünyaca bir umumî düsturdur. Ve bilhassa küfr-ü mutlak olsa Cehennemden daha ziyade elîm bir azabı dünyada dahi verdiğini, Risale-i Nur’dan Gençlik Rehberi gayet kat’î bir surette ispat etmiş. O risale ise, şimdi resmen tab edildi.
Bir Müslüman el-iyâzü billâh, eğer irtidat etse, küfr-ü mutlaka düşer; bir derece yaşatan küfr-ü meşkûkte kalmaz. Ecnebi dinsizleri gibi de olmaz. Ve lezzet-i hayat noktasında, mâzi ve müstakbeli olmayan hayvandan yüz derece aşağı düşer. Çünkü, geçmiş ve gelecek mevcudatın ölümleri ve ebedî müfarakatları, onun dalâleti cihetiyle, onun kalbine mütemadiyen hadsiz firakları ve elemleri yağdırıyor. Eğer iman gelse, kalbe girse, birden o hadsiz dostlar diriliyorlar. “Biz ölmemişiz, mahvolmamışız” lisan-ı halleriyle diyerek, o Cehennemî hâlet, Cennet lezzetine çevrilir.
Madem hakikat budur. Size ihtar ediyorum: Kur’ân’a dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz. O mağlûp olmaz, bu memlekete yazık olur. (HAŞİYE) O başka yere gider, yine tenvir eder. Hem eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, hergün biri kesilse, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem...
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
(HAŞİYE) : Dört defa mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler, “Yazık olur” hükmünü ispat ettiler.
Lügatler :
anarşilik : hiçbir kayıt ve kural tanımama, kargaşa çıkarma
azab : acı, sıkıntı
cihet : yön, taraf
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dehşetli : korkunç, ürkütücü
düstur : kural, prensip
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
ecnebi : yabancı
ecza : bütünü oluşturan parçalar; kısımlar
ekseriyet-i mutlaka : kesin çoğunluk
elem : acı, keder, sıkıntı
elîm : elemli, acı verici
el-iyâzü billâh : Allah korusun; Allah’a sığınırım
firak : ayrılık
hadsiz : sonsuz
hakikat : gerçek, asıl ve esas
hakikat-i Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikati
hâkimiyet-i İslâmiye : islâmiyetin toplumlara hâkimiyeti
hâlet : vaziyet, durum, hâl
hasene : sevap, iyilik
haşiye : dipnot, açıklayıcı söz
hıyanet : ihanet, hainlik
hizmet-i imaniye ve nuriye : iman ve Risale-i Nur hizmeti
ihtar etmek : hatırlatmak, ikaz etmek
insafsız : vicdansız
irtidat : hak dinden çıkma
küfr-ü meşkûk : inkârda, küfürde şüpheye düşme; şüpheli küfür
küfr-ü mutlak : tam bir küfür, inkâr ve hiçbir kutsal değere inanmama
lezzet-i hayat : hayatın zevk ve lezzeti
lisan-ı hâl : hâl ve beden dili
mâzi : geçmiş zaman
mevcudat : varlıklar
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
mübareze : karşı koyma, çarpışma
müfarakat : ayrılıklar
müstakbel : gelecek zaman
mütemadiyen : sürekli olarak
nazar : bakış, düşünce
risale : mektup, küçük kitap
sathî : sığ, yüzeysel
suret : şekil, biçim
tab edilmek : basılmak
tenvir etmek : aydınlatmak, nurlandırmak
tenvir etmek : aydınlatmak, nurlandırmak
tevehhüm : zannetme, kuruntuya kapılma
umumî : genel, yaygın
vehham : aşırı derecede vehimli, kuruntulu
zâlim : zulmeden, haksızlık yapan
zındıka : dinsizlik
ziyade : fazla
Büyük Müdafaatından Parçalar(Devamı)
Demek Risale-i Nur’un, ekseriyet-i mutlaka eczalarına ilişenler herhalde bilerek veya bilmeyerek anarşilik hesabına vatana ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye hıyanet ederler. Risale-i Nur’un, yüz otuz risalelerinin bu vatana yüz otuz büyük faidesini ve hasenesini vehham ehl-i gafletin sathî nazarlarında kusurlu tevehhüm edilen iki üç risalenin mevhum zararları çürütemez. Onları bunlarla çürüten, gayet derecede insafsız bir zâlimdir...
Eğer dinsizliği bir nevi siyaset zannedip, bu hâdisede bazılarının dedikleri gibi derseniz, “Bu risalelerinle medeniyetimizi, keyfimizi bozuyorsun;” ben de derim: “Dinsiz bir millet yaşayamaz” dünyaca bir umumî düsturdur. Ve bilhassa küfr-ü mutlak olsa Cehennemden daha ziyade elîm bir azabı dünyada dahi verdiğini, Risale-i Nur’dan Gençlik Rehberi gayet kat’î bir surette ispat etmiş. O risale ise, şimdi resmen tab edildi.
Bir Müslüman el-iyâzü billâh, eğer irtidat etse, küfr-ü mutlaka düşer; bir derece yaşatan küfr-ü meşkûkte kalmaz. Ecnebi dinsizleri gibi de olmaz. Ve lezzet-i hayat noktasında, mâzi ve müstakbeli olmayan hayvandan yüz derece aşağı düşer. Çünkü, geçmiş ve gelecek mevcudatın ölümleri ve ebedî müfarakatları, onun dalâleti cihetiyle, onun kalbine mütemadiyen hadsiz firakları ve elemleri yağdırıyor. Eğer iman gelse, kalbe girse, birden o hadsiz dostlar diriliyorlar. “Biz ölmemişiz, mahvolmamışız” lisan-ı halleriyle diyerek, o Cehennemî hâlet, Cennet lezzetine çevrilir.
Madem hakikat budur. Size ihtar ediyorum: Kur’ân’a dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz. O mağlûp olmaz, bu memlekete yazık olur. (HAŞİYE) O başka yere gider, yine tenvir eder. Hem eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, hergün biri kesilse, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem...
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
(HAŞİYE) : Dört defa mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler, “Yazık olur” hükmünü ispat ettiler.
Lügatler :
anarşilik : hiçbir kayıt ve kural tanımama, kargaşa çıkarma
azab : acı, sıkıntı
cihet : yön, taraf
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dehşetli : korkunç, ürkütücü
düstur : kural, prensip
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
ecnebi : yabancı
ecza : bütünü oluşturan parçalar; kısımlar
ekseriyet-i mutlaka : kesin çoğunluk
elem : acı, keder, sıkıntı
elîm : elemli, acı verici
el-iyâzü billâh : Allah korusun; Allah’a sığınırım
firak : ayrılık
hadsiz : sonsuz
hakikat : gerçek, asıl ve esas
hakikat-i Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikati
hâkimiyet-i İslâmiye : islâmiyetin toplumlara hâkimiyeti
hâlet : vaziyet, durum, hâl
hasene : sevap, iyilik
haşiye : dipnot, açıklayıcı söz
hıyanet : ihanet, hainlik
hizmet-i imaniye ve nuriye : iman ve Risale-i Nur hizmeti
ihtar etmek : hatırlatmak, ikaz etmek
insafsız : vicdansız
irtidat : hak dinden çıkma
küfr-ü meşkûk : inkârda, küfürde şüpheye düşme; şüpheli küfür
küfr-ü mutlak : tam bir küfür, inkâr ve hiçbir kutsal değere inanmama
lezzet-i hayat : hayatın zevk ve lezzeti
lisan-ı hâl : hâl ve beden dili
mâzi : geçmiş zaman
mevcudat : varlıklar
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
mübareze : karşı koyma, çarpışma
müfarakat : ayrılıklar
müstakbel : gelecek zaman
mütemadiyen : sürekli olarak
nazar : bakış, düşünce
risale : mektup, küçük kitap
sathî : sığ, yüzeysel
suret : şekil, biçim
tab edilmek : basılmak
tenvir etmek : aydınlatmak, nurlandırmak
tenvir etmek : aydınlatmak, nurlandırmak
tevehhüm : zannetme, kuruntuya kapılma
umumî : genel, yaygın
vehham : aşırı derecede vehimli, kuruntulu
zâlim : zulmeden, haksızlık yapan
zındıka : dinsizlik
ziyade : fazla