Peygamberimizin Hayası

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Haya, hoşa gitmeyen yahut terk edilmesi yapılmasından daha uygun olan, bir şeyin yapılması esnasında yüzünde beliren ince kızarma hali olarak tanımlanır. Utanma, sıkılma manalarına da gelen haya, en geniş şekliyle İslâm ahlâkında yerini bulmuştu.

Bu ahlâk en mükemmel haliyle yine Peygamberimizde görülmektedir. Peygamberimiz her türlü temiz huyda olduğu gibi, haya bakımından da insanların en üstünü ve en utangacı idi.

Peygamberimiz son derece haya sahibiydi. Görülmesi ve açılması ayıp sayılan şeylere karşı gözü kapalı, âdeta yumuktu. Bu hususta da insanların en edeplisiydi.

Ebû Said el-Hudri, Peygamberimizin fevkalâde haya sahibi olduğunu ifade ederek şöyle demektedir:

"Peygamber (a.s.m) öyle bir haya ve edep sahibiydi ki, kimseye hoşlanmadığı şeyle hitap etmezdi."

Peygamberimizin haya ve edebinin üstünlüğü, o zamanlar Arabistan ve diğer ülkelerle kıyas edilirse daha açık bir şekilde görülebilir. Çünkü o devirde insanlığın haya ve edep adına hiçbir şeyden haberi yoktu.

Araplar herkesin gözü önünde çıplak olarak yıkanır. Hatta bazen Kabe'yi bile çırılçıplak tavaf ederlerdi. Utanmak ve ayıp diye bir şey bilmiyorlardı.

İşte Peygamberimiz, yaratılışı gereği Arapların bu çirkin halinden tiksinir, rahatsızlık duyardı. İslâmı insanlara duyurmaya başladıktan sonra Sahabîlerine her fırsatta edep ve haya dersi veriyordu. Cahiliyeden kalma âdetleri temelinden kaldırıyor; yerine Allah'ın razı olduğu en güzel ahlâk kurallarını yerleştiriyordu.

Abdullah bin Mes'ud'un rivayetine göre, bir gün Resul-i Ekrem Efendimiz, Sahabîlere şu tavsiyede bulundu:

"Yüce Allah'tan hakkıyla, gerçek haya ile haya ediniz" buyurunca, Sahabîler:

"Ya Resulallah, Allah'a hamd olsun, biz Allah'tan haya edip utanıyoruz" dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.m) şu tavsiyede bulunur:

"Haya etmek böyle değildir. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve başın taşıdığı organları, karnı ve karnının içine doldurduğu organları, haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır. Âhireti isteyen kişi de dünyanın zinetini bırakır. İşte, kim böyle yaparsa, Allah'tan gerçek manada haya etmiş olur."

Peygamberimizden haya dersi alan Sahabîler o derece yücelmişlerdi ki, onların her hareket ve davranışlarında edep ve hayanın bir yönünü görmek mümkündü.

Yaratılışları icabı her türlü kusur ve hatadan uzak bulunan, çirkin ve kötü şeylere yanaşmayan meleklerin bile haya edip utandıkları Hz. Osman, bu bakımdan bir sembol haline gelmişti. Bazı zamanlar Peygamberimiz onun hayasını açıkça takdir ve methederdi.

Peygamber Efendimiz insanların kusurlarını görmez, bazen görmezden gelir, çok zaman gözünü çevirir, kusurunu görse de yüzüne vurmaz, o kişiyle arasındaki saygı ve sevgi perdesini yırtmazdı.

Ancak bazı kusurlar vardı ki, o kusuru o insanın düzeltmesi gerekirdi. Çünkü o kişi o kusurun ya farkında değildir veya o davranışın bir ayıp ve kusur olduğunu bilmemektedir.

Bir de kusur düzeltirken karşı taraf mahcup edilmemeli, herkesin içinde onun yanlışları, eksik yanları, ayıp ve eksikleri yüzüne vurulur şeklinde söylenmemelidir.

İşte Sevgili Peygamberimiz bütün bunlara dikkat eder, ona göre insanlara davranırdı.

Peygamberimize yıllarca hizmet etmiş ve onun terbiyesi altında yetişmiş olan özel talebesi Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz bir adamın elbisesinde sarı bir leke gördü. Fakat adama bir şey söylemedi. Adamcağız kalkıp gittikten sonra Sahabîlere:

"Ona söyleyin de o lekeyi temizlesin" buyurdu.

"Çünkü Peygamber Efendimiz hoşlanmadığı herhangi bir şeyi bir kimsede gördüğü zaman, yüzyüze ona söylemeye yüzü tutmazdı."

Bir başka seferinde benzer bir olayda Peygamberimizin tavrını yine Hz. Enes'ten dinleyelim:

"Bir gün Peygamberimizin huzuruna bir adam geldi. Sarı renkli bir koku sürünmüştü. Süründüğü koku rahatsız edici bir şekilde çevreye dağılıyordu.

"Peygamberimiz sevmediği, hoşlanmadığı bir şey görürse, o kişinin yüzüne vurmaz, söylemezdi. O adamı üzüp hatırını kırmazdı. Bu sebepten, o adam dışarı çıkınca yakınlarına şöyle buyurdu.

"Keşke şu adama sarı renkli kokuyu sürünmemesini söyleseydiniz de yüzündekini yıkasaydı."

Peygamberimizin hayası başkalarının kusur ve ayıplarını hatırlatmaya ve söylemeye meydan vermezdi. Söylenmesi gerekse dahi, doğrudan değil de, dolaylı olarak uyarıda bulunurdu.

Aynı şekilde birisinden kötü bir şey duyduğu, hoşuna gitmeyen bir söz işittiği zaman da benzer biçimde davranır, o adamın yüzüne vurmazdı.

"Falanca adam niçin böyle konuşuyor?" demez, "Bazı kimseler niçin böyle konuşuyorlar?" derdi.

Bu konuyla ilgili bir başka halini Hazret-i Âişe annemiz anlatıyor:

Peygamberimize, bir kimsenin hoş olmayan bir şeyi yaptığı bildirilince, "Neden falan kimse böyle diyor, böyle yapıyor?" demez, genel anlamda "Niçin böyle yapıyorlar ve diyorlar?" şeklinde konuşurdu.

Böylece, o kimseyi yaptığı işten veya söylediği çirkin bir sözden alıkoyar, fakat o adamın ismini vermezdi.

Yine Hz. Âişe validemizin ifadelerine göre, Peygamberimiz edebe aykırı bir söz söylemez, böyle bir söz söylemeye kesinlikle teşebbüs bile etmezdi. Çarşı ve pazarda herkesi rahatsız edecek şekilde yüksek sesle konuşmazdı. Kötülüğe aynı ile karşılık vermez, aksine, hoşgörülü davranır veya affederdi. Hoşlanmayacağı bir şeyi söylemek zorunda kalsa bile dolaylı olarak söylerdi. Hayasının fazlalığından dolayı hiç kimsenin yüzüne dik ve sabit bir şekilde bakıp kalmazdı.

Peygamberimizin haya ile ilgili sözleri:

Kurre bin İyas anlatıyor:

"Peygamberimizle beraberdik. Huzurunda hayadan bahsedildi. Sordular:

"Yâ Resulallah, haya dinden midir?"

Peygamberimiz şöyle buyurdu:

"Evet, hatta o, dinin tamamıdır."

Sonra şöyle buyurdular:

"Haya, haramdan sakınmak, sükût etmek, suskun olmaktır. Dil sessizliği, yoksa kalp sessizliği değil. İffet imandandır. Bunlar âhirette sevabı arttırır, dünyalığı ise azaltır. Ama âhiretten arttırdıkları dünyalıktan azalttıklarından daha fazladır. Cimrilik, beceriksizlik ve yaramaz söz nifaktandır. Bunlar da dünyadan olan şeyleri arttırır ve âhiretten olan şeyleri azaltırlar. Âhiretten azalttığı şeyler ise dünyadan arttırdığından daha çoktur."

• • •

İbni Ömer anlatıyor:

"Peygamberimiz utangaçlıktan dolayı birisini azarlayan adama rastladı. Adam şöyle konuşuyordu:

"Sen de çok utanıyorsun." Sanki adam, 'Bu kadar da utangaç olmak sana zarar verir' yollu konuşuyordu.

"Peygamberimiz şöyle buyurdu:

"Onu bırak, haya imandandır."

Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:

"İman yetmiş küsur yahut altmış küsur bölümdür. Bunların en üstünü La ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur) sözü ve en aşağısı da yolda insanları rahatsız eden şeyleri kaldırmaktır. Haya da imandan bir bölümdür."

• • •

Mucemmi bin Harise amcasından rivayet ediyor. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

"Haya imandan bir bölümdür, hayası olmayanın imanı da yoktur."

• • •

Ebû Umame rivayet ediyor. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

"Haya ve sükût imandandır. Bunlar insanı Cennete yaklaştırır ve Cehennemden uzaklaştırır. Hayâsızlık ve fuhuş ise şeytandandır. Bunlar da Cehenneme yaklaştırır ve Cennetten uzaklaştırır."

• • •

Enes'in rivayetine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Fuhuş (kötülük) bir şeyde bulunursa mutlaka onu çirkinleştirir; haya da bir şeyde bulunursa mutlaka onu güzelleştirir."

• • •

İbni Ömer'in rivayetine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

"Haya ve iman birbirlerinin yakınlarıdır. Birarada bulunurlar. Bunun için bunlardan biri kaldırıldığı vakit, diğeri de kaldırılır."

• • •

İbni Ömer anlatıyor:

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Allah bir kimseyi helak etmek istediği zaman ondan utanmayı kaldırır. Utanması kalkınca hep kötülük işlediğini görürsün. Kötü kişiye kimse güvenmez. O zaman hep hainlik yapar ve hainliğe uğrar. Bu defa da acıma duygusundan mahrum olur ve lanetlenerek kovulur. Böylece o kişi İslâmdan uzaklaşır."

Mehmet Paksu
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Vehbi AKŞİT
Kur’an Kursları Müdürü
Kütahya
Utanma Duygusu ve Haya
Bazı duygular vardır ki, günah ve ayıp sayılan şeyleri yapmamıza engel olur. Bunlardan birisi de sadece insanlara ait olan haya duygusudur.
Haya, çekinmek ve utanmak demektir. Namusu muhafaza etmek ve haysiyetini korumaktır.

Haya, hoşa gitmeyen şeylerin yahut ta terk edilmesi yapılmasından daha uygun olan bir şeyin yapılması anında yüzünde beliren ince kızarma hali diye tarif edilmektedir. Utanma ve sıkılma anlamlarına da gelen haya, İslam ahlakında çok önemli bir yer tutmaktadır.

Haya, kişinin her hususta haddini bilip, onu aşmaması şeklinde de tanımlanabilir. Gerek Allah’a gerekse insanlar karşı kendi konumunu muhafaza etmesi insanın faziletlerindendir.

Dini anlamda haya, ar ve tekdiri mucip olan fenalıktan insanın son derece sıkılması demektir.

Ragıbül İsfehani hayayı şöyle tarif eder:

“Haya, fenalıklar karşısında nefsi tutmak ve kötülüğü terk etmektir.”


Haya, imanın en mükemmel derecesidir. İnsanlığın zirvesi, hayatın süsü ve zinetidir. Bu sayede insanlık huzur ve ve rahata erer.

Haya, insanın kuvvetli bir imana sahip olduğunu gösterir. Çünkü haya, ancak inanan insanın vasfıdır. İnanmamış bir insan, utanmanın semtine bile uğramamıştır.

Utanmak insanların en güzel örneklerinden biridir.

Aristo’ya sorarlar:

- Kadınlarda en çok hoşa giden şey nedir? Aristo:

- Utandığı zaman yüzünde meydana gelen kızartıdır, cevabını verir.


Kadın... Çok garip bir mahluk. Garipliği elinden gelen varlık. Haya duygusu ile kızartamadığı yanağını boya ile kızartmakta...

Utanmak, normal insan ölçüleri içinde yaşayan her millette, her zaman iyi görülmüş, tavsiye edilmiş, bu duygunun bulunmayışı büyük kusur sayılmıştır.

İnsan; pek çok kötülüklerden, insanlardan utandığı için vazgeçer.

İslam dini, insanın Allah’tan utanmasına değer verir. Peygamber Efendimiz (sav), Mü’minleri Hak Teâla’dan utanmaya davet etmiş, imanın şubelerinden birinin de utanmak olduğunu bildirmiştir:

Ebû Hureyre (ra), Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor.

“İmanın yetmiş yahut altmış bu kadar şubesi vardır, o şubelerin en üst derecesi olanı (La ilahe illallah) sözüdür. En aşağısı da yoldan gelip geçenlere eza verecek şeyleri gidermektir. Haya da imandan bir şubedir.
[1]

Hintlilerin bir atasözü vardır. Derler ki:

- Bir gün mutlu olmak istersen, yeni bir elbise giyin,

- Bir ay mesut olmaz isterseniz, bir dava kazanın,

- Bir sene mesut olmak isterseniz, evlenin,

- Bütün ömrünüzce mesut olmak arzusunda iseniz, namuslu olun.

Hayası olmayanların mesut olduğu görülmemiştir.

Napolyon’un kız kardeşi Altes, çıplak bir heykelini yaptırdığında nedimelerden bir sorar:

- Aman Altes! Böyle çırılçıplak mı poz verdiniz?

- Evet. Ne sakıncası var? Odam sımsıcaktı.
[2]

Rasulüllah (sav) şöyle buyuruyor:

“Ebu Mesud Ukbe b. Amir el-Ensari el-Bedri (ra)’den rivayet edilmiştir. Efendimiz buyurdu ki: “İnsanların ilk nübüvvetten beri bütün Peygamberlerden duyduğu sözlerden biri; Utanmazsan dilediğini yap sözüdür.”
[3]

Utanmaya insandan her şey beklenir. Onun dini, imanı da olmadığına göre yapmayacağı kötülük kalmaz. Fakat unutulmamalıdır ki, insanın sadece ekmeğe, yemeğe değil, şerefe de hayaya da ihtiyacı vardır.

Bir defa utanç damarı çatladıktan sonra insanın yapamayacağı hiçbir kötülük yoktur. Cemiyetin düzeninin bozulması, ahlaksızlığın alıp yürümesi, yeni yetişmekte olan nesle bol bol fuhuş örneği verilmesi gibi sayıya hesaba gelmeyen mahzurlar, utanç duygusunun ortadan kalkması sonunda meydana gelir.

Ediplerden bir şöyle demiştir: “Açıkta işlemekten çekindiği işi yalnızken yapan adam, kendi şahsını değersiz saymış demektir.” [4]

Bu söz gerçekten de değerlidir. Çünkü kendi şahsına değer vermeyen kimse yoktur. Ahlaksızlığın en son haddine varan kimseler bile çoğu zaman, insanlıktan, şeref ve haysiyetten, faziletten bahseder. Kendine değer vermeyene değer vermez. Hakaret edene hakaret eder. Edemezse içinde kin kalır.

İmam-ı Azam hamama gider. Yıkanmakta iken çırılçıplak bir adam gelir. İmam-ı Azam onu görünce gözlerini yumar. Adam hayasızın biridir. Üstelik alay eder:

- Ya İmam! Gözlerinin nurunu ne zaman aldılar?

İmam-ı Azam bu münasebetsize şu cevabı verir:

- Senin haya perden kaldırılırken.


Haya perdesini kaldıranlar, alın damarını çatlatanlar, iffet örtüsünü yırtanlar insanlardan utanmazlar. Şair der ki:

“Gecelerin sonundan korkmuyorsan.

Her isteğine işle, utanmıyorsan.

Dünyada ve yaşayışta hayır kalmaz.

Hayayı ortadan kaldırırsan.”



Hadis-i Şerifteki “Utanmazsan dilediğini yap” sözü (utanmadığı takdirde sana her şeyi yapmak mübahtır) manasına anlaşılmamalıdır. Çünkü bu şekilde bir anlayış hem Peygamber Efendimizin maksadına uygun düşmez, hem de normal anlayış çerçevesinin hududu aşılmış olur. Hadis-i Şerifi:

1) Utanmazsan dilediğini yap, ama sonunda cezasını da hesaba kat. Çünkü utanç duygusunu yitirmiş olmak, insanı sorumlu olmaktan kurtarmaz. Yapacağın hiçbir kötülük (utanç duygusunu yitirmişti) diyerek, cezasız bırakılmaz.

2) Utanmazsan dilediğini yap, çünkü insanı insan yapan utanç duygusudur. Bu duyguyu yitirdikten sonra senin önüne geçecek, yaptıklarının fena olduğunu vicdanına haykıracak bir kuvvet kalmamıştır. İyi kötü demeden her şeyin mübah olduğunu kabul edecek kadar arsız, hayvanlar kadar hissiz bir kimse olursun, şeklinde anlamak lazımdır.

Ümmetin daima Allah’tan utanmasını arzu edilen Sevgili Peygamberimiz (sav) bir gün ashabına:

- “Allah’tan gereği gibi utanınız” buyurmuştu.


Hadisi rivayet eden Abdullah b. Mesud diyor ki:

- Ya Rasulallah! Biz hamdolsun, Allah’tan gerçek anlamıyla utanıyoruz, dedik. Efendimiz şöyle buyurdu:

- “Hayır, hakikat sizin anladığınız gibi değildir. Allah’tan gereği gibi utanamak; başı ve başta bulunan her şeyi, karnı ve karında bulunan her şeyi Allah’ın razı olmadığı her şeyden korumak, ayrıca ölümü, öldükten sonra çürümeyi daima hatırda tutmaktır. Ahireti isteyen kimse dünyanın fani zinetine aldanmaz ve terk
eder. Kim bunu yaparsa Allah Teala’dan gereği gibi haya etmiş, utanmış olur. [5]

Utanmanın imandan olduğuna dair ise Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasülullah (sav):

“Rasül-i Ekrem (sav) utangaçlığının fazlalığı dolayısıyla kardeşini ikaz eden Ensar’dan bir adamın yanından geçti ve;

“Onu bırak; varsın utansın”, dedi. “Zira haya imandandır” buyurdu.
[6]

Bir kadın, mükellef olduğu dini vazifelerini kocasından öğrenme imkânını bulamazsa, şehrin müftüsüne giderek hâcetini sorabilir. Buna kimse engel olamaz. Rasül-ü Ekrem Efendimiz’in devrinde kadınlık halleri hakkında Efendimiz’den bilgi alan kadınlar olurdu. “Rasül-i Ekrem (sav) utangaçlığının fazlalığı dolayısıyla kardeşini ikaz eden Ensar’dan bir adamın yanından geçti ve;

“Onu bırak; varsın utansın”, dedi. “Zira haya imandandır” buyurdu. [7]

Rasülullah (sav) örtünmenin gerekliliğini her zaman açıkça ortaya koymuştur.

Efendimiz bir gün, açıkça yıkanan ve örtünmeyen bir adam görmüştü. Derhal minbere çıktı. Allah’a hamd ve sena etti. Sonra dedi ki:

“Allahü Teala haya sahibidir. Kulunun utanmasını, örtünmesini ister. Sizden gusledecek olan kimse yıkanırken örtünsün, gizlensin.”
[8]



Ashabtan biri, Peygamber Efendimiz’e sordu:

- Ya Rasülallah! Örtünmeye mecbur olduğumuz ve olmadığımız yerlerimiz var ya, bunu açıklar mısın?

Efendimiz cevap verdi:

- Zevcenden ve malik olduğun cariyelerden başkasına daima örtülü bulun.

- Ya Rasülallah! Hep erkek olsak ne olacak?

- Hiçbir kimsenin görmemesini temin edebilirsen bunu yapmaya çalış.

- Ya Rasülallah! Tek başımıza kimselerin bulunmadığı zamanlarda ne dersin? O zaman açık oturabilir miyiz?

- Allah Teala görüyor ya.. O utanmaya en layık olandır.
[9]



Burada açıklanması gereken bir durum da hamamlarda yıkananların göbeklerinin altından, diz kapaklarının altına kadar olan kısmı örtülü bulundurmalarıdır. Fakat maalesef, utanç damarı çatlamış pek çok kimsenin, hatta 40-50 yaşlarını bulmuş, aklı başında denebilecek insanların çırılçıplak yıkanırken sıkılma hissinden mahrum bulunmaları, görenlerin yüzün kızartmaktadır. İhtar edildiği, ayıp olduğu söylenildiği halde (Ayıp ta ne ki...?) diyen altmış yaşlarında bir ihtiyarın karşısında utancımdan elimle yüzümü kapadığımı hatırlarım.

Mehmet Akif:

“Göster Allahım bu millet kurtulur tek mucize,

Bir utanmak hissi ver gaib hazinenden bize” demekle utanma duygusunun ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. Yine Mehmet Akif:

“Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan,

Hey sıkılmaz! Ağlamazsan bari, gülmekten utan!”

Ünlü bir kişi evlenmek ister. Ona derler ki:

- Sana falan kızı alalım. Çok namusludur.

- Hayır, ben namuslu kız istemiyorum!

- ...............................?


- Namus, bir genç kızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Bana (senin için bir kız bulduk, burnu da var) diyebilir misiniz? Elbette kızın burnu olacak. Namus ve haya da böyledir. Bana başka özelliklerini söyleyin.

Haya, kadınlara en güzel süs. Kadnı denince akla haya gelir.

Rasülullah buyurdular ki:

“Haya güzeldir. Fakat kadınlarda olursa daha güzeldir.” [10]

HAYASIZLIK

Dünyada ne kadar kötülük varsa bunlar hep hayanın yoksunluğundan olmaktadır. Haya duygusu kaybolan insanlık, canavarlaşır. Utanmayı kaldıran toplum soysuzlaşır:

Mevlana Celaleddin bunu şöyle dile getirir:

“O hayanın en büyük tecellisi Peygamberler ve Velilerdir.

Her türlü kavga ve gürültünün sebebi, menşei hayasızlıktır.

Hani kerem, hani ayıp örtücülük, nerde HAYA

Yüzbinlerce ayıpları örterdi enbiya...



Bütün fenalıkların menşei hayasızlıktır.

Kur’an, hayasız toplumların kötülüklerini anlatır. Onların yok olup gittiklerini aniden topraklara karışıverdiklerini haber verir.

Nuh tufanı, insanların hayasızlığına karşı yeryüzü ve gökyüzünün gazab ifadesi olarak fışkırtılan sulardan meydana geldi. İnsanın isyanına yer de gök de öfkelenir. Yeryüzündeki hayasızlığı, yeryüzündeki hayasızları o sular temizledi. Kötülerden ve kötülüklerden eser bile kalmadı.

Ad kavmi de öyle. Hayasızlıkları sebebiyle mahvoldular. Sanayi ve fenleri onları kurtaramadı.

Lut kavmi de öyle. Haya perdesini yırtanlara ilahi bir der. Devletlerin, milletlerin tarihe karışma sebebi budur. Hani koskoca imparatorluklar? Hani o yıldızlı medeniyetler?

Hep hayasızlığın kurbanı olmuşlardır.

Kur’an bunları hikaye için değil, vikâye için anlatır.

Korunmak, tedbirli olmak için anlatır.

NELERDEN UTANALIM, NELERDEN UTANMAYALIM?

Cenab-ı Hakk’ın hayatımızda bizden utanmamızı istediği şeylerden utanacağız. Ama utanmamamızı istediği şeylerden de asla utanmayacağız.

Kişi, ehliyle beraber yaşadıkları gece hayatını gündüz başkalarının yanında anlatmaktan utanacaktır. Kişi, gizlide işlediği bir günahı anlatmaktan utanacaktır.

Başkalarının günahını, kirli çamaşırlarını araştırmaktan ve anlatmaktan utanacaktır. Gıybet bunun için haramdır.

Mü’min, avret yerlerini başkalarına göstermekten utanacak, başkalarının avret yerlerine de bakmaktan utanacaktır.

Hanımımızı, kızımızı başkalarına göstermekten utanacağız.

Marifetimizi, meziyetimizi başkalarına göstermekten utanacağız. Sadakamızı gizleyeceğiz.

Mübarek Ramazan ayında eğer sıhhatimiz yerinde değil, oruç tutamıyorsak, açıkta yemekten utanacağız.

Utanılmaması gereken yerde de utanmayacağız. Mesela; Dinin emirlerini yaşarken “Başkaları ne der?” diye düşünmeyip inanma noktasında utanmayacağız. Çevremiz yadırgasın veya yadırgamasın her yerde ve her şart altında seccademizi, pardösümüzü serip, namaz kılmaktan utanmayacağız. Zira utanma sınırlarını tespit eden Allah’tır. Bundan dolayı, O’nun emirlerinden hangisi olursa olsun, onların yerine getirilmesinde utanma diye bir şey olmaz.

Misafir olarak kaldığımız evde guslü icap ettiren bir durumla karşı karşıya kalmışsak, hiç utanmadan gusül abdesti alacağız. Bu hususta aksini söyleyen bütün mazeretler hikayedir. İslam’la bir ilgisi yoktur.

Allah utanılmayacak işler yapmayı nasib etsin.[/COLOR]
 

elubkam

New member
s.a Allah razı olsun öncelikle aydınlattığınız için..sonra anlamadığım birşey var......Marifetimizi, meziyetimizi başkalarına göstermekten utanacağız. Sadakamızı gizleyeceğiz.,,,,, yani çok marifetliysek we bunu nasıl saklıycaz yada neden saklıycaz anlamadım..açıklarsanız sevinirim.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
eğerki bu meziyetlere sahibsek bunu anlatmak yada ön plana çıkarmak riyaya girer ihlası bozar .
başkaları bizden habersiz bu meziyetlerden bahsettse bu bizim irademiz dışında olduğu için inş bize zarar vermez ama nefis her an bizi kışkırtabilir .
 

teblið

Vefasýz
s.a Allah razı olsun öncelikle aydınlattığınız için..sonra anlamadığım birşey var......Marifetimizi, meziyetimizi başkalarına göstermekten utanacağız. Sadakamızı gizleyeceğiz.,,,,, yani çok marifetliysek we bunu nasıl saklıycaz yada neden saklıycaz anlamadım..açıklarsanız sevinirim.

aLEYNA VE ALEYKUM SELAM;

islamda illada bütün sadakaları gizli verin diye bir şey yok..Ama gizli olan daha efdaldir diye buyrulur hadislerde;

Aleni verilen sadakanın bir iyi tarafı toplumu sadaka teşfik etmek içindir..ama bunun yanı sıra gizli yapılan sadakanın ecri daha büyüktür.ki memluk kardeşimiz kısmen belirtmiş açıktan verilen sadakanın zararını Allah (c.c) razı olsun kendisinden,nefsi azdırır,ihlası bozabilir..malum ahir zaman nefisleri dizginlemek çok zor;

sadakanın ehhemiyetini yine en güzel cevabı Kur'an'ı kerim bize bildiriyor;

Mealen şöyle buyrulur;

Sadakayı açık verirseniz güzel olur..Gizli verirseniz sizin için daha hayırlıdır...Bakara 271...

.
 
Üst