Kadere Dair...

Sungurlu

Member
:) Kardeşler dikkat ettiyseniz birkaç soru sormuştum ki işi baştan müzakere edelimdiye.
Siz tutup hemen alimlere mahsus kısımlara getiriyorsunuz.
:)
Önce sorulara cevap lütfen.
Kader nedir . Cüz'i ihtiyari nedir.
sıra diğerlerine gelecek inş.
buyurun cevap bekliyorum. Kopy/paste değil sizin ne anladığınızı yazın lütfen.
 

Sungurlu

Member
Tamam diyorum ki Kader meselesi hakkında bir müzakere talebiniz oldu. Bizde bismillah dedik ancak önce şu kader ve cüzi ihtiyari ki bu meselenin elif ba sıdır. bundan başlayalım dedik.
Bu kelimelerde bir muvafakat olsunki devam edelim.
Kardeş herkes sizin kadar uzun boylu değil. Bizim gibi kısa boylu olanlarda var. O yüzden muktezayı hale mutabakat olan irşad ve dersi umumi iktiza ederki ağacın meyvelerinden kısa boylu olanlar da nasiplensin. Bu nedenle alt dallardan başlayalım izninizle. :)
 

Sergerdan

Well-known member
Abi kader amiyane şöyle Allah ın tüm mahlukatının hususan bizi ilgilendiren insanın; maddi ve manevi hareketini,amellerini,ef'alini -sıfatlarının gerektirdigi şekliyle,kuşatıcılıgıyla,sayesinde- ezeli ilmi ile bilmesidir.Geçmiş,gelecek ve anda olan herşeyi önceden biliyor olmasıdır.

Cüz'i irade ise insana verilen,her insanın belki vicdanen ruhunda hisettigi tercih edebilme,karar verme kabiliyeti,reyi gibi birşeydir.

Dogru sayılır dimi?

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

Hiçbir şey yoktur ki, hazîneleri Bizim yanımızda olmasın. Her şeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz. (Hicr Sûresi: 21.)

Biz her şeyi Levh-i Mahfuzda tek tek yazdık. (Yâsin Sûresi: 12.)


Kader risalesinin hemen başındaki şu sözü ben şöyle anladım:

Kader ve cüz-i ihtiyârî İslâmiyetin ve imânın nihayet hududunu gösteren, halî ve vicdânî bir imânın cüz'lerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir.

Biz mümin olmak isteyen kişiler için islamiyet ve imanın sonlarında bir yer kader.Ve anlamak isteyen akıl ile degil, amel ederek maneviyatının,kullugunun kuvvetiyle HALİ VE VİCDANİ olarak anlayacagı meseleler.İlhamvari,içinden gelecek bir şekilde.Yani belki insan önce MARİFET ARAYACAK,o marifetle belki kader dahi kendisine açılacak.
 

Sungurlu

Member
kader, ilm-i İlâhînin bir nev'idir.
26.Söz
Cüz-ü İhtiyari ise İ'şaratül İ'caz da ki tabirler ışığında elinden sadece kisb gelen ve külli iradeyi gösteren ve niyeti ile tercihi ile küli iradeye işini yaptıran beşerdeki irade. Acizane muhtarsaran anladığımız bu manalar.

Kader meselesinin nihayet hududda olması meselesi.
Birşeyin nihayeti en sonda olur. En son gelmesi hasebiyle Mesaili Kader hakaiki imaniyeynin inkişafından sonra terettüb edebilen bir mesaildir. Ki İleride müzakeremizde inş. nedenleri tebarüz edecektir.
 

Garib

Well-known member
[bgcolor=#58ff00]İrâde-i cüz’iye-i insaniye ve cüz-i ihtiyâriyesi, çendan zayıftır, bir emr-i itibârîdir; fakat Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüzî irâdeyi, irâde-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani, mânen der: "Ey abdim, ihtiyârınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mesuliyet sana âittir."
kader zate insana yaptıklarından gurur etmesin die verilmis sevaplarıyla gurur etmesin günahlarından da mesul olsun die [/bgcolor]
 

Sungurlu

Member
Allah razı olsun. Bu mesele münasebetiyle emri itibari ....yani aslında yok gibi. Zatında vücudu yok ve başka birisinin vücudunu gösterir ancak gafilane kendisine bir vücut verilen....
30.söze şiddetli atıf var.
Sergerdan bulabilecek misin?

Burasını biraz açalım sanırım şualar yada istiğna burasını soruyordu._________________________________________________Aynı mesele karşımıza
tercih bila mureccih muhaldir?... kısmında gelecek.
bu kısım ise çok yerde hatta emri itibari olan meyelan'ın asıl kaynağı izah edilirken
Hutbeyi Şamiyede bulunan bir temsile karşımıza çıkacak.
 

Garib

Well-known member
mutlak ve muhît bir şeyin hududu ve nihayeti olmadığı için, ona bir şekil verilmez ve üstüne bir sûret ve taayyün vermek için hükmedilmez, mahiyeti ne olduğu anlaşılmaz. Meselâ, zulmetsiz dâimî bir ziyâ, bilinmez ve hissedilmez. Ne vakit hakiki veya vehmî bir karanlık ile bir hat çekilse, o vakit bilinir.
İşte, Cenâb-ı Hakkın, ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sıfât ve esmâsı muhît, hudutsuz, şeriksiz olduğu için, onlara hükmedilmez ve ne oldukları bilinmez ve hissolunmaz. Öyle ise, hakiki nihayet ve hadleri olmadığından, farazî ve vehmî bir haddi çizmek lâzım geliyor. Onu da enâniyet yapar. Kendinde bir rubûbiyet-i mevhume, bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder, bir had çizer, onunla muhît sıfatlara bir hadd-i mevhum vaz’ eder. "Buraya kadar benim, ondan sonra Onundur" diye bir taksimât yapar. Kendindeki ölçücüklerle onların mahiyetini yavaş yavaş anlar.
Meselâ, daire-i mülkünde mevhum rubûbiyetiyle, daire-i mümkinâtta Hàlıkının rubûbiyetini anlar. Ve zâhirî mâlikiyetiyle, Hàlıkının hakiki mâlikiyetini fehmeder ve "Bu hâneye mâlik olduğum gibi, Hàlık da şu kâinatın mâlikidir" der. Ve cüzî ilmiyle Onun ilmini fehmeder. Ve kisbî sanatçığıyla O Sâni-i Zülcelâlin ibdâ-i sanatını anlar. Meselâ, "Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim; öyle de, şu dünya hânesini birisi yapmış ve tanzim etmiş" der. Ve hâkezâ, bütün sıfât ve şuûnât-ı İlâhiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahvâl ve sıfât ve hissiyât, enede münderiçtir.
Demek ene, ayna-misâl ve vâhid-i kıyasî ve âlet-i inkişaf ve mânâ-i harfî gibi, mânâsı kendinde olmayan ve başkasının mânâsını gösteren, vücud-u insaniyetin kalın ipinden şuurlu bir tel ve mahiyet-i beşeriyenin hullesinden ince bir ip ve şahsiyet-i âdemiyetin kitabından bir elif’tir ki, o elifin iki "yüzü" var.
Biri hayra ve vücuda bakar. O yüz ile yalnız feyze kàbildir. Vereni kabul eder; kendi icad edemez. O yüzde fâil değil; icaddan eli kısadır.
 

Sergerdan

Well-known member
emr-i itibari ile ilgili 26.sözdeki yer dışında aklıma birşey gelmiyor abi. :angel: Ama siz devam edin inş..

_________________________________________________Abi 30.sözü ipucu verdiginiz için acaba bu konuyla ilgisi ne olabilir diye düşündüm.Baş kısmından biraz okudum.Ene'nin emr-i itibariye benzedigini düşündüm.Çünkü kader risalesindeki emr-i itibarinin meyelanını,tasarrufunu andırıyor.Ve yine o emr-i itibarinin şerde elinin uzun,hayır cihetiyle elinin kısa olması ene'nin elif inin iki yüzüne benziyor.Herhalde üstad hazretleri enenin ve emr-i itibari olan insanın cüz'i iradesinin hayır cihetiyle noksan,şerde ise fail olması açısından şu sözü söylemiş kader risalesinin başında.

Yani, mü'min, her şeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakka vere vere, tâ nihayette teklif ve mesuliyetten kurtulmamak için, cüz-i ihtiyârî önüne çıkıyor; ona "Mesul ve mükellefsin" der. Sonra, ondan sudûr eden iyilikler ve kemâlât ile mağrur olmamak için, kader karşısına geliyor; der: "Haddini bil, yapan sen değilsin."

Evet, kader, cüz-i ihtiyârî, İmân ve İslâmiyetin nihayet merâtibinde; kader, nefsi gururdan; ve cüz-i ihtiyârî, adem-i mesuliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i imâniyeye girmişler.

Yani burada enenin mahiyetini anlarsak,ince bir tel olan insandaki o eneye dikkat eder, gafletle kalınlaşmamasına müteyakkız kalırsak kader ve cüz'i iradenin tevfikine uygun hareket etmiş oluruz.Ve gururumuzu kırmak zorunda kalırız.Çünkü bilirizki o ene,o emr-i itibari çendan bir seyyie gibi gözükür ama tahribat nevinden oldugu için çok zarar verir.




_________________________________________________


Ene'ye Dair birkaç cümle:


Fakat ene kendisi de gayet muğlâk bir muammâ ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi, kâinat dahi açılır. Şöyle ki:

insandaki ene Hüsrev kardeşin yazdıgı gibi bir vahid-i kıyasi olarak vardır.

Fakat vâhid-i kıyasî, bir mevcud-u hakiki olmak lâzım değil. Belki, hendesedeki farazî hatlar gibi, farz ve tevehhümle bir vâhid-i kıyasî teşkil edilebilir. İlim ve tahakkukla hakiki vücudu lâzım değildir

Demek ene, ayna-misâl ve vâhid-i kıyasî ve âlet-i inkişaf ve mânâ-i harfî gibi, mânâsı kendinde olmayan ve başkasının mânâsını gösteren, vücud-u insaniyetin kalın ipinden şuurlu bir tel ve mahiyet-i beşeriyenin hullesinden ince bir ip ve şahsiyet-i âdemiyetin kitabından bir elif'tir ki, o elifin iki "yüzü" var.


Biri hayra ve vücuda bakar. O yüz ile yalnız feyze kâbildir. Vereni kabul eder; kendi icad edemez. O yüzde fâil değil; icaddan eli kısadır.

Bir yüzü de şerre bakar ve ademe gider. Şu yüzde o fâildir, fiil sahibidir.

Evet, ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse, tesettür toprağı altında neşv ü nemâ bulur, gittikçe kalınlaşır, vücud-u insanın her tarafına yayılır, koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel' eder. Bütün o insan, bütün letâifiyle âdetâ ene olur.



Buradaki enenin tarifi ile kader risalesindeki şu yerler birbirini andırıyor sanki:

• Yedincisi: İrâde-i cüz'iye-i insaniye ve cüz-i ihtiyâriyesi, çendan zayıftır, bir emr-i itibârîdir; fakat Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüzî irâdeyi, irâde-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani, mânen der: "Ey abdim, ihtiyârınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mesuliyet sana âittir."

enenin vahid-i kıyasi olması adi şart olması gibi birşey diyebilir miyiz?

Öyle ise, o meyelân, o tasarruf bir emr-i nisbîdir; muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur.

vücud-u haricisi olmama açısından da benzerler.

İşte, ene, şu hâinâne vaziyetinde iken, cehl-i mutlaktadır. Binler fünûnu bilse de, cehl-i mürekkeble bir echeldir.

Cahilane vaziyet; küçük gözüken insana ait meyelanın,tasarrufun mahiyetinin anlaşılmaması,çünkü o vaziyetle o ene kendisi küçük,ince vir elif olsa da çok günahlara girer.Belki şirk ve küfre de girer.
 

hasret

Well-known member
hıııım dersine iyi çalışmışsın abi,,tebrikler...
pakiii şöyle diyebilir miyiz?Emri itibari zatında olmayan ama bizim duruşumuza göre vuku bulan şeylerdir.Mesela tavuk keserken besmele cekersen helal olur,cekmezsen haram...
Burda senin iradenle vücud bulan şey,yapmazsanda olmayan şey...Daha acıcak olursak şimdi karşımda pc var,ama ben olduğum icin bu durum vuku buluyor ,pcnin arkasına gecsem bu sefer pc arkamda olmuş olucak.Emri itibaride buna benziyor,benim duruşuma fiilime göre vuku buluyor....doğrumu yanlış mı anlamışım?
 

Sungurlu

Member
ne araştırıyoruz kardeş?
Bak bu arada bu güzel ismin aklıma birşey getirdi paylaşayım.
Bir gün bizim kardeşler mahalle çocuklarına Kur'anı Kerim öğretiyorlar diye o çocukların birinin annesi ikramen bir tepsi börek hazırlamış.
Zil çalınca kapıda o teyzeyi gören kardeşe "Oğlum bunu getirdim yersiniz."
Teyze teşekkür ederiz ama bizim istiğna düsturumuz var
(teyze ne anlar istiğnadan)
"Olsun oğlum bunuda ondan sonra yersiniz."
:)
 

Sungurlu

Member
şimdiye kadar hep temel kavramlar üzerinde gittik.herkesin anlayabileceği seviyede. sonra kızılca kıyamet kopacak diyorlar ya:)
şimdi bu meseleyi açalım. biraz katılım olsun diye bekliyorduk
 
Üst