Huseyni
Müdavim
Bünyamin Duran
Prof. Dr.
Bir toplumun ortaya çıkışı ve varlığını etkin bir şekilde uzun müddet sürdürebilmesi tarihi tesadüflerle açıklanamaz. O toplumun düşünce dünyasının dayandığı çok sağlam felsefî ve dinî temellerin olması gerekir. Bir kerre toplum fertlerini belli bir amaç etrafında birleştiren, gerektiğinde o amaç için canlarını feda edebilmelerini sağlayan bir inanç ve düşünce sisteminin olması zaruridir. Bu inanç ve düşünce birliğinin geri planı ne kadar sağlam ve toplumun büyük ekseriyetini içine alacak derecede yaygın ve derinse o toplumun bünyesi de o ölçüde sağlam ve dayanıklı olacaktır mutlaka.
Doğal olarak o inanç ve düşünce sisteminin ne ölçüde akılcı ve rasyonel olduğu da önemlidir. Bu sistem, çıkar birliğini, hazcılığı, ırkçılığı, ideolojik kayırmacılığı, dinsel ayrımcılığı, sınıfsal imtiyazları öngörüyorsa o toplumun akılcı bir toplum olduğu söylenemez. Buna karşılık toplumun sahip bulunduğu sistem; insan haklarını, kişisel liyakati, fırsat eşitliğini, bireylerarası ve toplumlararası yansızlığı ve adaleti, yüce ahlak ilkelerini, bireysel yaşantıda yardımse-verlik ve hoşgörüyü, kamu alanında beraat-ı zimmeti, gelişmeyi, toplumsal refahı, toplumsal uyumu ve demokratik birlikteliği temel ilke olarak özümseyebiliyorsa o toplumun akılcı bir toplum olduğu söylenebilir.
Burada ifade edilen akılcılık, anlaşılacağı gibi nesnel akılcılıktır. Bilindiği gibi nesnel akılcılık, aklı, yalnız bireyin zihninde değil, aynı zamanda nesnel dünyada da, yani insanlararası ve sınıflararası ilişkilerde, toplumsal kurumlarda, doğada ve doğanın görünüşlerinde de varolan bir kuvvet olarak görür. Nesnel akılcılıkta, insan ve amaçları da içinde olmak üzere bütün varlıkları kapsayan bir sistem ya da bir hiyerarşi söz konusudur. (Horkheimer, 1994, s. 56)
Nesnel akılcılığın ilk ilkesinin “ebedi uyum ilkesi” olduğu söylenebilir. Ebedi uyum ilkesi, insanın başta Allah(c.c.) olmak üzere dışındaki doğa ve kendi doğasıyla uyum içinde olmasını içerir. Allah’ın adaletli, hikmetli, yardım edici, affedici, haksızları ve zalimleri cezalandırıcı, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilici ve görücü vs. olduğuna inanmasıdır. Çünkü bunlar aklî zorunluluklarındandır. Aynı şekilde Allah’ın dış evreni mükemmel bir şekilde yarattığı, son derece gelişmiş kanunlarla yönettiği, yaratırken ve yönetirken en kısa yolu ve en optimum süreci seçtiğini kabul etmesidir. Kainatın işleme sürecinde hiç bir akıldışılığın, verimsizliğin, savurganlığın, bilgisizliğin ve hikmetsizliğin olmadığını görmesi ve kendi mikro alemini de bu makro aleme uydurma eğiliminde bulunmasıdır. O zaman bir insanın hayatının akla uygunluk derecesini belirleyen ilke, insanla bu bütünlükler arasındaki uyumun düzeyi olacaktır.
Akılcılığı daha da basit olarak ifade etmeye çalışırsak şöyle tanımlayabiliriz: akılcılık; bireysel ve toplumsal hayatta, adaleti, fazileti, insan ve doğaya saygılı olmayı, bilgiyi, bilginlere değer verip hayatı bilginin ışığında dizayn etmeyi, yardımse-verlik, hoşgörü ve liyakati esas almayı ve kaynakları en verimli şekilde kullanma gibi ilkeleri hayata hakim kılma sürecidir, denilebilir.
Buna göre akılcılık bireysel hayatta olduğu kadar kamu hayatında da son derece önemli olmalıdır. Özellikle toplumsal düzenin sağlanması sürecinde yasalar yapılırken bu yasalar her hangi bir despotun kaba içgüdülerinin baskısı, belli bir kör ideolojinin gerekleri veya belli bir mezhebî okulun, ırksal yapının öneri ve dayatmaları doğrultusunda değil, bilimin, düşüncenin, basiretin, tecrübenin ilkeleri doğrultusunda yapılmasıdır. Yönetimde bürokratik yapı oluşturulurken yine kansal ve ideolojik yakınlık ya da belli bir makama gelebilmek veya o makamda kalabilmek için feda edemeyeceği hiç bir değeri bulunmayan aşağılık insanların istihdamı yerine liyakat ve kabiliyetin esas alınmasıdır. Akılcılıkta gelişme ve ilerleme esas olduğundan, bunu sağlayacak tüm kaynakların sonuna kadar değerlendirilmesidir. Basit ve anlamsız kaygılarla en verimli ve etkin kaynakların sürekli biçilmesi ve yok edilmesi akıldışılığın en açık ifadesidir, denilebilir. Yöneticilerin çeşitli yönetim politikalarını belirlerken danışacağı kişilerin, dalkavuk ve yağcılığı meslek edinenlerden değil, gerçekliği esas alıp her hal ve şart altında gerçeği söyleyebilecek, bilginin kıymetini hiç bir zaman ayaklar altına almayacak nitelikte bilginlerden seçilmesidir.
Dikkat edileceği gibi yukarıdaki ilkeler herhangi bir toplumdan bağımsız olarak tüm toplumlar için geçerli olan ilkelerdir. Bu ilkelerin hangi düzeyde Osmanlı toplumunun yapılanmasında etkin ve belirleyici olduğunu ortaya çıkarmak gerçekten hem tarihimizi anlamak hem de günümüz insanının bugünü ve geleceğini inşa ederken yararlanabileceği önemli bir tecrübeyi gün ışığına çıkarmak olacaktır.
Konu Osmanlı toplumsal yapısı olunca doğal olarak bunu belli bir zaman ve kesimle sınırlandırmak durumundayız. Biz de incelememizi klasik dönemle (15-16. yy) sınırlandıracağız. Aynı şekilde Osmanlı akılcılığını; yerimizin darlığını dikkate alarak sadece yönetimde akılcılıkla sınırlandıracağız. Bilim, hukuk ve ekonomide akılcılık konularını daha geniş olarak başka bir çalışmayla inceleyeceğiz.
Prof. Dr.
Bir toplumun ortaya çıkışı ve varlığını etkin bir şekilde uzun müddet sürdürebilmesi tarihi tesadüflerle açıklanamaz. O toplumun düşünce dünyasının dayandığı çok sağlam felsefî ve dinî temellerin olması gerekir. Bir kerre toplum fertlerini belli bir amaç etrafında birleştiren, gerektiğinde o amaç için canlarını feda edebilmelerini sağlayan bir inanç ve düşünce sisteminin olması zaruridir. Bu inanç ve düşünce birliğinin geri planı ne kadar sağlam ve toplumun büyük ekseriyetini içine alacak derecede yaygın ve derinse o toplumun bünyesi de o ölçüde sağlam ve dayanıklı olacaktır mutlaka.
Doğal olarak o inanç ve düşünce sisteminin ne ölçüde akılcı ve rasyonel olduğu da önemlidir. Bu sistem, çıkar birliğini, hazcılığı, ırkçılığı, ideolojik kayırmacılığı, dinsel ayrımcılığı, sınıfsal imtiyazları öngörüyorsa o toplumun akılcı bir toplum olduğu söylenemez. Buna karşılık toplumun sahip bulunduğu sistem; insan haklarını, kişisel liyakati, fırsat eşitliğini, bireylerarası ve toplumlararası yansızlığı ve adaleti, yüce ahlak ilkelerini, bireysel yaşantıda yardımse-verlik ve hoşgörüyü, kamu alanında beraat-ı zimmeti, gelişmeyi, toplumsal refahı, toplumsal uyumu ve demokratik birlikteliği temel ilke olarak özümseyebiliyorsa o toplumun akılcı bir toplum olduğu söylenebilir.
Burada ifade edilen akılcılık, anlaşılacağı gibi nesnel akılcılıktır. Bilindiği gibi nesnel akılcılık, aklı, yalnız bireyin zihninde değil, aynı zamanda nesnel dünyada da, yani insanlararası ve sınıflararası ilişkilerde, toplumsal kurumlarda, doğada ve doğanın görünüşlerinde de varolan bir kuvvet olarak görür. Nesnel akılcılıkta, insan ve amaçları da içinde olmak üzere bütün varlıkları kapsayan bir sistem ya da bir hiyerarşi söz konusudur. (Horkheimer, 1994, s. 56)
Nesnel akılcılığın ilk ilkesinin “ebedi uyum ilkesi” olduğu söylenebilir. Ebedi uyum ilkesi, insanın başta Allah(c.c.) olmak üzere dışındaki doğa ve kendi doğasıyla uyum içinde olmasını içerir. Allah’ın adaletli, hikmetli, yardım edici, affedici, haksızları ve zalimleri cezalandırıcı, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilici ve görücü vs. olduğuna inanmasıdır. Çünkü bunlar aklî zorunluluklarındandır. Aynı şekilde Allah’ın dış evreni mükemmel bir şekilde yarattığı, son derece gelişmiş kanunlarla yönettiği, yaratırken ve yönetirken en kısa yolu ve en optimum süreci seçtiğini kabul etmesidir. Kainatın işleme sürecinde hiç bir akıldışılığın, verimsizliğin, savurganlığın, bilgisizliğin ve hikmetsizliğin olmadığını görmesi ve kendi mikro alemini de bu makro aleme uydurma eğiliminde bulunmasıdır. O zaman bir insanın hayatının akla uygunluk derecesini belirleyen ilke, insanla bu bütünlükler arasındaki uyumun düzeyi olacaktır.
Akılcılığı daha da basit olarak ifade etmeye çalışırsak şöyle tanımlayabiliriz: akılcılık; bireysel ve toplumsal hayatta, adaleti, fazileti, insan ve doğaya saygılı olmayı, bilgiyi, bilginlere değer verip hayatı bilginin ışığında dizayn etmeyi, yardımse-verlik, hoşgörü ve liyakati esas almayı ve kaynakları en verimli şekilde kullanma gibi ilkeleri hayata hakim kılma sürecidir, denilebilir.
Buna göre akılcılık bireysel hayatta olduğu kadar kamu hayatında da son derece önemli olmalıdır. Özellikle toplumsal düzenin sağlanması sürecinde yasalar yapılırken bu yasalar her hangi bir despotun kaba içgüdülerinin baskısı, belli bir kör ideolojinin gerekleri veya belli bir mezhebî okulun, ırksal yapının öneri ve dayatmaları doğrultusunda değil, bilimin, düşüncenin, basiretin, tecrübenin ilkeleri doğrultusunda yapılmasıdır. Yönetimde bürokratik yapı oluşturulurken yine kansal ve ideolojik yakınlık ya da belli bir makama gelebilmek veya o makamda kalabilmek için feda edemeyeceği hiç bir değeri bulunmayan aşağılık insanların istihdamı yerine liyakat ve kabiliyetin esas alınmasıdır. Akılcılıkta gelişme ve ilerleme esas olduğundan, bunu sağlayacak tüm kaynakların sonuna kadar değerlendirilmesidir. Basit ve anlamsız kaygılarla en verimli ve etkin kaynakların sürekli biçilmesi ve yok edilmesi akıldışılığın en açık ifadesidir, denilebilir. Yöneticilerin çeşitli yönetim politikalarını belirlerken danışacağı kişilerin, dalkavuk ve yağcılığı meslek edinenlerden değil, gerçekliği esas alıp her hal ve şart altında gerçeği söyleyebilecek, bilginin kıymetini hiç bir zaman ayaklar altına almayacak nitelikte bilginlerden seçilmesidir.
Dikkat edileceği gibi yukarıdaki ilkeler herhangi bir toplumdan bağımsız olarak tüm toplumlar için geçerli olan ilkelerdir. Bu ilkelerin hangi düzeyde Osmanlı toplumunun yapılanmasında etkin ve belirleyici olduğunu ortaya çıkarmak gerçekten hem tarihimizi anlamak hem de günümüz insanının bugünü ve geleceğini inşa ederken yararlanabileceği önemli bir tecrübeyi gün ışığına çıkarmak olacaktır.
Konu Osmanlı toplumsal yapısı olunca doğal olarak bunu belli bir zaman ve kesimle sınırlandırmak durumundayız. Biz de incelememizi klasik dönemle (15-16. yy) sınırlandıracağız. Aynı şekilde Osmanlı akılcılığını; yerimizin darlığını dikkate alarak sadece yönetimde akılcılıkla sınırlandıracağız. Bilim, hukuk ve ekonomide akılcılık konularını daha geniş olarak başka bir çalışmayla inceleyeceğiz.