Abdullah ibni Abbas 619-686
Câbir bin Abdullah 601-694
Ebu Said el-Hudrî 612-693/4
Enes bin Mâlik 612-709 sahabi
Abdullah ibn Ömer 614 – 693
Nafi -735
ikrime -725
Muhammed İbn Sirîn 653-729
Hasan-ı Basri 642–728
Mücâhid bin Cebr 645-723
Atâ bin Ebu Rebah 647 - 732
Ömer bin Abdülaziz 682-720
İmam Evzai 707-774
Sevri 715 - 778
Ebu Hanife 699 - 767
Abdullah b. Mübârek -797
İmam Malik 712 - 795
Abdurrezzak 743-826
Esed b. Musa ( Esedü’s-Sünne) 749-822 Müsned
Ebû Dâvud et-Tayâlisî 750-819 Müsned
Humeydi -834 Müsned
İbni Ebi Şeybe 776-849 Müsned ve Musennef
İmam-ı Şafi 767-820
Ahmed bin Hanbel 780 - 855 Müsned
Darimi 798 - 869
Ahmed-i Bezzar -905
Baki Bin Mahled 817-889 Müsned
İmam-ı Buhari 810-870
Ebu Davud 817-889
İmam-ı Müslim 821-875
İbni Mace 824-886
Tirmizi 824-932
İmam-ı Nesai 830-915
Ebu Ya’la 825 - 920
Ebu'l-Abbas es-Serrac Musned
İbnHuzeyme 838 - 924
Ebu Cafer Taberi 838-923
Ebû Avâne 844-928
İbn Ebi Hatim 854-939
İbni Adiy 856 - 935
İmam-ı Taberani 873-970
İbni Hibban -966
Dare Kutni 918-995
Hakim Nişapuri 933 - 1014
Ebu Nuaym İsfehani 948 -1039
İbni Abdilberr 978 -1071
İmam-ı Beyheki 994-1066
Hatib-i Bağdadi 1002- 1071
Deylemi 1090 -1163
İbni Asakir 1105 -1176
İmam-ı Nevevi 1233-1277
Zehebi 1274 -1348
İbni Hacer-i Askalani 1371 -1448
Ali el-Müttakî -1567 - Kenzu’l-Ummal
Abdürrauf-i Münavi 1518 -1621
Cafer Sadik r.a fıkıh ilmini
1) Dedesi Kasım bin Muhammed den (Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk'ın torunudur.) o da halası Hazret-i Âişe validemizden ve Selami Farisiden almışdır.
2) Babası Muhammedet Bakırdan o da Babası Zeynalabidinden almışdır.
Caferi mezhebi namazı
Günlük Vacip Namazlar
Günlük farz namazlar beş tane olup toplamı on yedi rekattır.
Sabah namazı: iki rekat
Öğlen namazı: dört rekat
İkindi namazı: dört rekat
Akşam namazı: üç rekat
Yatsı namazı: dört rekat
Günlük sünnet namazlar otuz dört rekattır.
Sabah namazının sünneti : iki rekat
Öğlen namazının sünneti: sekiz rekat
İkindi namazının sünneti: sekiz rekat
Akşam namazının sünneti: dörtrekat
Yatsı namazının sünneti: iki rekat
Osman bin Ebî Revvâd şöyle demiştir: Ben Zührî'den işittim, şöyle buyurdu: "Ben Dımaşk'ta (Şam'da) Enes bin Mâlik’in yanına girdim, ağlıyordu. Ona:
“Seni ağlatan nedir?” dedim. Enes,
“(Ben Rasulullah zamanında) erişmiş olduklarımdan, namaz müstesna, hiçbir şeyi tanımaz olmaklığıma ağlıyorum, işte bu namaz da zayi edilmiştir,” dedi.
Buharî, Mevâkıt, 7; Tirmizi, Kıyâme, 17.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh):
“Namazı, Ümmü Süleym’in oğlunun namazından daha çok Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namazına benzeyen birini görmedim.”
Tabakat 7/120
Enes bin Malik, Ömer bin Abdülaziz’in arkasında namaz kıldıktan sonra “Bu gencin dışında namazı Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) namazına benzeyen başka bir genç görmedim.”
İbn Abdilhakem, a.g.e., s. 28; Ebû Nuaym, V, 294; İbnü’l--Cevzî, s. 34; Zehebî, V, 114; İbn Hacer, VII, 477.
EZAN VE İKAME
Allah-u Ekber
Eşhedu en la-ilahe illellah
Eşhedu enne Muhammeden Rasulullah
Hayye ales-selah
Hayye alel-felah
Hayye alâ hayr'il amel
Kad kamet'is-sallah
Allah-u Ekber
La ilahe illallah
في أذانه حي على خير العمل
Ezanda “hayya ala hayril amel” söyleyenler babı
حدثنا أبو بكر قال نا حاتم بن إسماعيل عن جعفر عن أبيه ومسلم بن أبي مريم أن علي بن حسين كان يؤذن فإذا بلغ حي على الفلاح قال حي على خير العمل ويقول هو الأذان الأول
…Cafer (imam Sadık a.s) babası (imam Bakır a.s)’dan şöyle rivayet etti: Ali b. Hüseyin(imam Seccad a.s) ezan okunduğunda yüksek sesle “hayya ala hayril amel” diye ekler ve “bu ilk ezandır” derdi.
ibni Ebi Şeybe, “Musannaf”, 1/244, hadis 1
حدثنا أبو أسامة قال أنا عبيد الله عن نافع قال كان ابن عمر زاد في أذانه حي على خير العمل
…Nafi dedi ki: ibni Ömer ezan’a “hayya ala hayril amel” ifadesini eklerdi.
ibni Ebi Şeybe, “Musannaf”, 1/244, hadis 3/Sünen-i Beyhakî, c.1, s.624, no: 1991.
Leys b. Sa'd'dan, Nafi'den şöyle rivayet edilmiştir: Bazen İbn Ömer ezanda "Hayye ala hayri'l-amel" cümlesini okuyordu.
Sünen-i Beyhakî, c.1, s.624, no: 1991.Leys b. Sa'd'dan, Nafi'den şöyle rivayet edilmiştir: Bazen İbn Ömer ezanda "Hayye ala hayri'l-amel" cümlesini okuyordu
1- Malik b. Enes, Leys, b. Sa'd ve İbn-i Cüreyc kanlıyla, Nafi'den, "Abdullah İbn-i Ömer'in ezanında "Hayy-i Ala Hayr-il Amel" cümlesini eklediğini nakletmişlerdir. (Sünen-i Beyhaki, C.1, S.424, Müsannef-u Abdirrezzzak, C.1, S.464, Siret-ül Halebiyye, C.2, S. 295, Er-Ravz-ün nazir, C.1, S.542) Aynı şey Muhammed b. Sirin'den de nakledimiştir. (Sünen-i Beyhaki, C.1, S.425)
Delailu's-Sıdk, c.3, böl.2, s.100, Mebadi-i Fıkh-i İslamî'den, Urfî, s.38, Şerh-i Tecrid'den. Bunu İbn Ebi Şeybe rivayet etmiş ve "eş-Şifa" kitabında nakletmiştir. Nitekim Cevahiru'l-Ahbar ve el-Asari'l-Mustahrece Min Lucceti'l-Bahri'z-Zuhar'da, Su'dî, c.2, s.192'de geçmiştir.Nesir b. Za'luvk bu konuyu İbn Ömer'den nakletmiş ve onun bu cümleyi yolculukta söylediğini dile getirmiştir.
Hatem İbn-i İsmail Cafer b. Muhammed'den o da babasından şöyle nakletmiştir: "Ali İbn-il Hüseyin (Zeyn-ül Abidin), ezanda Hayyi Alel-Felah cümlesinden sonra "Hayy-i ala hayr-il amel" cümlesini de ekliyor ve "İlk ezan (Resulullah'ın ezanı) böyleydi." diyordu."
(Sünen-i Beyhaki, C.1, S.425, Cevahir-ül Ahbar-i Vel-Asar (Es-Sa'di), C.2, S.192, Siret-ül Halebiyye, C.2, S. 295, El-Muhella (İbn-i Hazm), C.3, S.160)
Beyhaki, Ebu Emame (Sehl B. Hüneyf)'ten "Hayy-i ala hayr-il amel" cümlesinin ezandan olduğu görüşünü nakletmiştir. (Sünen-i Beyhaki, C.1, S.425) Aynı şeyi İbn-ül Vezir, Muhibbuddin-it Taberi-i Şafii'nin kitabından naklen Ebu Emame hakkında nakletmiştir. (Mebadi-ül Fıkh-il İslami, S.38)
Abdurrazzak, Muammer'den, Yahya'dan, Ebi Kesir'den ve o da bir kişiden şöyle nakletmiştir: İbn Ömer ezan okurken "Hayye ale'l-felah" cümlesinden sonra "Hayye ala hayri'l-amel" söylüyor, sonra "Allah-u Ekber, Allah-u Ekber, La İlahe İllellah" diyordu
Sünen-i Beyhakî, c.1, s.460.
Abdürrezzak Muammer'den, o da İbn-i Hammad'dan, o da babası kanlıyla dedesinden Resulullah'ın Mirac hadisinin bir bölümünde şöyle nakletmiştir; buyurdu: "Cebrail ayağa kalktı ve sağ işaret parmağını kulağına koyarak ezan okudu, cümleleri ikişer ikişer tekrarladı ve sonlarına doğru da iki defa "Hayy-i ala hayr-il amel" dedi".
(Sa'd-üs Suud, S.100)
Ebubekr, (Ahmed b. Muhammed Sırri)'den o da Musa b. Harun'dan, o da Hammani'den, o da Ebu Bekr b. Ayyaş'tan, o da Abdülaziz b. Rafi'den, o da Ebu Mahzura'dan şöyle nakletmiştir: "Ben henüz genç yaşta birisiydim; Resulullah bana buyurdu ki: "Ezanının sonunda, "Hayyi ala hayr-il amel" cümlesini söyle."
(Mizan-ül İtidal (Zehebi), C.1, S.139, Lisan-ül Mizan (Askalani), C.1, S.268)
Hüzeyl b. Bilal-il Medainî'den de şöyle nakledilmiştir: "Ben İbn-i Ebi Mahzura'nın ezanda Hayy-i alel-felah cümlesinden sonra, "Hayy-i ala hayr-il amel" söylediğini duydum."
(Mizanül İtidal (Zehebi), C.1, S.139, Lisan-ül Mizan (Askalani), C.1, S.268, Cevahir-ül Ahbar Vel-Asar, C.2, S.192)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İmam Mâlik:
"Müezzin, sabah namazını haber vermek için Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in yanına gider. Onu uyuyor bulunca:
"Essalâtu hayrun mine'nnevm (namaz uykudan hayırlıdır)" der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder."
Muvatta
* * *
Hz. Bilal (radıyallahu anh)'in anlattığına göre:
"(Bir gün) sabah namazını haber vermek üzere Aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına gelmiş, ancak kendisine "uyuyor" denilmiş. Bunun üzerine:
"Essalatu hayrun mine'nnevm, essalatu hayrun mine'nnevm (namaz uykudan daha hayırlıdır)" demiştir. Bundan böyle bu ibarenin sabah ezanına dahil edilmesi kabul görmüş ve ezan bu şekilde kesinlik kazanmıştır."
İbn Mace, Ezan, 3.
* * *
Abdullah b. Muhammed b. Ammar'dan, Ammar'dan, Ömer b. Hafs b. Ömer'den, babalarından, dedelerinden, Bilal'den şöyle nakledilmiştir:
Bilal sabah ezanında "Hayye ala hayri'l-amel" cümlesini söylüyordu. Fakat daha sonra Resulullah (s.a.a) ona bu cümle yerine "es-Salat-u hayru'n-mine'n-nevm" cümlesini söylemesini ve artık "Hayye ala hayri'l-amel" cümlesini söylememesini emretti.
Mecmau'z-Zevaid, c.1, s.330, Taberanî'nin el-Kebir'inden ve Musannef-i Abdurrazzak, c.1, s.460'tan naklen, hadis: 1786; Sünen-i Beyhakî, c.1, s.625, hadis: 1994; Muntehab-u Kenzi'l-Ummal, el-Musned'in haşiyesinde, c.3, s.276, Ebi'ş-Şeyh'ten el-Ezan kitabından aklen; Delailu's-Sıdk, c.3, böl.2, s.99.-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
«Peygamber (s.a.s) Efendimiz iftitah tekbirini alırken ellerini kaldırırdı» [Buhârî, Ezan,10/74, 736; Müslim, Salât, 4/9, no:22.Bknz.Tirmizî, mevâkît 63; Nesâî, iftitah6; Dârimî, salât 32; Ahmedb. Hanbel, II, 375, 434, 500; VI, 52.]
حدثنا أبو بكر قال : حدثنا هشيم عن يونس عن الحسن ومغيرة عن إبراهيم أنهما كان يرسلان أيديهما في الصلاة
Ebu Bekr bize haber verdi: Huşeym (b. Beşir) --- Yunus (b. Ubeyd) --- Hasan ve Muğıre ---
İbrahimden onların ellerini aşağı bırakarak namaz kıldıklarını rivayet etti.
ibni Ebi Şeybe, "Musannaf", hadis 1
حدثنا عفان قال : حدثنا يزيد بن إبراهيم قال : سمعت عمرو بن دينار قال : كان ابن الزبير إذا صلى يرسل يديه
Affan bize haber verdi: Yezid b. İbrahim --- Amr b. Dinardan Abdullah İbn Zubeyrin namaz kıldığında ellerini aşağı bıraktığını rivayet etti.
ibni Ebi Şeybe, "Musannaf", hadis 2
حدثنا ابن علية عن ابن عون عن ابن سيرين أنه سئل عن الرجل يمسك يمينه بشماله قال : إنما فعل ذلك من أجل الدم
...
İbn Şirinden (namazda) sağ eliyle sol elini tutan şahıs hakkında soruldu. Dedi: ki: "O, bunu kanın sebebinden yapmıştır"
ibni Ebi Şeybe, "Musannaf", hadis 3
حدثنا عمر بن هارون عن عبد الله بن يزيد قال : ما رأيت ابن المسيب قابضا يمينه في الصلاة كان يرسلها
...........Abdullah b. Yezid dedi ki:
"İbni el-Museyyibin namazda ellerini bağladığını görmüş değilim. O, ellerini aşağı bırakarak namaz kılardı"
ibni Ebi Şeybe, "Musannaf", hadis 4
حدثنا يحيى بن سعيد عن عبد الله بن العيزار قال : كنت أطوف مع سعيد بن جبير فرأى رجلا يصلي واضعا إحدى يديه على الأخرى هذه على هذه وهذه على هذه فذهب ففرق بينهما ثم جاء
Yahya b. Said --- Abdullah b. İzardan bize haber verdi:
"Said b. Cübeyrle tavaf ediyordum. (Said b. Cübeyr) Bir şahsın ellerini bağlayarak namaz kıldığını gördü. qıldığını gördü. (Said b. Cübeyr) ona yaklaşarak ellerini bir-birinden araladı ve geldi"
ibni Ebi Şeybe, "Musannaf", hadis 5
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Ebu Zur’a ed-Dımeşkî, Tarih’inde; Abdurrahman b. İbrahim (Duhaym) – Abdullah b. Yahya el-Meafiri – Hayve (b. Şureyh) – Bekr b. Amr (el-Meafiri) isnadıyla rivayet ediyor: Bekr b. Amr dedi ki:
“O ne Ebu Umame b. Sehl radıyallahu anh’ı ne de Medine’lilerden birini, bir elini diğeri üzerine koyarken hiç görmedi. Ta ki Şam’a gelince el-Evzâi ile beraber insanların bunu yaptıklarını gördü.”
Sahih maktu. Ebu Zur’a ed-Dımeşkî, Tarih (s.90) İbn Asakir Tarihu Dımeşk (10/384)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Fatiha Suresi
Bismillahirrahmanirrahim
Elhemdulillahi rabbil alemin
Er Rahmanirrahim
Maliki yevmiddin
İyyake na’budu ve iyyake nestein
İhdinassiratal mustakim
Sıratellezine en’amte aleyhim
Gayril mağzubi aleyhim velazzalin
İhlas Sures (zammı sure)
Bismillahirahmanirrahim
Gul Huvellahu ehed
Allah-us samed
Lem yelid ve lem yuled
Ve lem yekun lehu kufüven ehed
Farz ve müstehap namazların hepsinde, ikinci rekatın rükusundan önce kunut okumak müstehaptır.
“Hz. Peygamber (s.a.v.) beş vakit namazın hepsinde kunut yapardı.”
(Ebû Davud, Serrâc ve Dârekutnî iki hasen senedle rivâyet etmiştir.)
Rebbena atina fid dünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kına ezabennar.
Hz. Peygamber (s.a.v.) “kunutu bitirdiğinde Allahu ekber der ve secdeye kapanırdı.”
( Nesâî, Ahmed, Serrâc (109/1) ve “el-Müsned” adlı kitabında Ebû Ya’lâ sahih senedle rivâyet etmiştir.)
Rukuda:
Sübhane Rabbiyel-azim ve bihamdihi
(Sahihtir. Ebû Davud, Dârekutnî, Ahmed, Taberânî, ve Beyhakî rivâyet etmiştir.
)
EBU DAVUD : 2.C. 870.N
DARE KUTNİ : 1.C.1277.N
RUKU’DAN SONRA Kİ ZİKİR:
SEMİ’ALLAHU LİMEN HAMİDEH
MÜSLİM : 2.C.391. (Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (2/282)
Secdede:
Sübhane Rabbiyel-ala ve bihamdihi
DARE KUTNİ : 1.C.1277.N
Teşehhüd:
Kasım İbnu Muhammed rivayet ediyor:
Hz. Aişe (ra) teşehhüdde iken şunu okurdu: "Et-Tahiyyatu et-tayyibatu es-Salavatu, ez-zakiyatu lillahi,
Eşhedu en la ilahe illallahu vahdehu la şerike lehu ve enne Muhammeden abduhü ve Resulühü.
Esselamu aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuhu,
es-selamu aleyna ve ala ibadillahi's-salihin,
esellamu aleyküm."
Muvatta, Salat 56,(1,91-92)
Salavat (Salamlardan önce okunur)
Allahumme salli ala Muhammedin ve al-i Muhammed
Muvatta'da Şöyle gelmiştir: "(Nâfi der ki
"İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) şöyle teşehhüd okurdu: "BismiIlâhi, et-tahiyyâtu lil-lahi, ve'ssalavâtu lillâhi, ez-Zâkiyâtu lillâhi, es-Selâmu aIe'n-Nebiyyi ve Rahmetullahi ve berekâtuhu, es-Selâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-Sâlihîn, Şehidtü en Iâ-ilâhe illallâhu ve şehidtü enne Muhammeden ResüIullâhi."
Bunu ilk iki rek'at(in ka'desin)de okur ve teşehhüdünü tamamlayınca duâ ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle teşehhüdde bulunur ve teşehhüd'ü öne alırdı. Sonra dilediği duâyı okuyarak duâ ederdi. Teşehhüdünü tamamlayıp selamı vermek isteyince şöyle derdi:
"Es-selâmu ale'n, Nebiyyi ve rahmetullâhi ve berekâtuhu es-selâmu aleynâ ve aIâ ibadillâhi's-salihîn."
Sonra sağına, es-selâmu aleyküm derdi. Sonra mukâbeleten imama selam verirdi. Solundan biri kendisine selam verirse mukâbeleten ona da selam verirdi."
Rezîn şunu ilave etti: "Ve dedi ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapmayı emretti."
Muvatta, Salât 54, (1, 91); Ebu Dâvud, Salat 182, (971).
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan teşehhüd olarak şunu rivayet etmiştir: "et-Tahiyyâtu IiIIâhi vessalavâtu ve't-tayyibatu. es-Selamu aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullahi."
İbnu Ömer der ki: "Ben buna şunu ilave ettim: "Ve berekâtuhu es-Selâmu aleyna ve aIâ ibâdillâhis-SaIihin. Eşhedü en Lâ-ilâhe illallah..."
İbnu Ömer der ki: "Ben buna şunu ilave ettim:
"Vahdehu Ia-şerîke Iehu ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resülühu."
Ebü Dâvud, Salât 182, (971)
{ … Ali bin Ebu Talib r.a ’dan, şöyle demiştir : Peygamber s.a.v farz namaza kalktığı zaman tekbir getirirdi ve ellerini omuzları hizasında oluncaya kadar kaldırırdı. Ruku’ya gitmek istediği zaman bunun aynısını yapardı. Ruku’dan başını kaldırdığı zaman da bunun aynısını yapardı ve ikinci rekattan üçüncüye kalkacağı zaman da bunun aynısını yapardı.}
İbn Mace : 3.c / 864.n
{ … Enes bin Malik r.a’dan şöyle demiştir : Resulullah s.a.v namaza girdiği zaman ve ruku’ya gittiği zaman ellerini kaldırırdı. }
İbn Mace : 3.c / 866.n
{ … Ebu-z Zubeyr r.a’dan rivayet edildiğine göre, Cabir bin Abdillah r.a namaza başlarken ellerini kaldırdı, ve ruku’ya gittiği zaman ile ruku’dan başını kaldırdığı zaman bunun aynısını yapardı.. ve Ben Resulullah s.a.v’i gördüm böyle yaptı derdi.}
İbnu Mace : 3.c / 868.n
{ … Abdullah ibn Abbas r.a dan. Resulullah s.a.v her tekbir ile beraber ellerini kaldırırdı }
İbn Mace : 3.c.865.n
{ … Enes ibnu Malikr.a’dan: Resulullah s.a.v ruku’da ve secde de ellerini kaldırırdı.}
İbn Ebu Şeybe : 1.c / 230
İbn Hazm Muhalla : 4.c / 92
İrvau Ğalilde : 2.c / 68
Taberani (20/74 no:139) Abdullah b. Ahmed b. Hanbel - Salih b. Abdillah et-
Tirmizi - Mahbub b. el-Hasen el-Kuraşi - el-Hadib b. Cahder - en-Numan b. Nuaym
- Abdurrahman b. Ganm - Muaz b. Cebel radıyallahu anh isnadıyla:
"Nebi sallallahu aleyhi ve sellem namaza (başlarken) ellerini kulaklarına kadar
kaldırırdı. Tekbir alınca ellerini salar, sonra sükut ederdi. Bazen onu sağ eliyle sol
elini tutarken gördüm. Fatihatu'l-Kitabı bitirince susardı. Sureyi bitirince de susardı.
Sonra ellerini kulaklarına kadar kaldırır, tekbir alır ve rüku ederdi. Biz onu rükuda
görmedikçe eğilmezdik. Sonra rükuundan dığrulur ve her uzuv yerleşene kadar
beklerdi. Sonra ellerini kulaklarına kadar kaldırır, tekbir alır ve secdeye giderdi. Alnını
ve burnunu yere değirirdi. Sonra eliyle bir yere dayanmadan ok gibi kalkardı.
Namazının sonunda oturunca sol uyluğuna yaslanırdı. Sağ elini sağ uyluğuna
koyarak parmağıyla işaret eder ve dua ederdi. Selam verdiğinde kalkmakta acele
ederdi."
-------------------
"Resulullah (s.a.a), Ebubekir ve Ömer'in hilafetinin ilk döneminde 'Hayye ala hayri'l-amel' cümlesi ezanın bir parçası olarak okunuyordu. Fakat Ömer, "Ben halkın sadece namaza yönelmesinden korkuyorum; çünkü 'Hayye ala hayri'l-amel' dendiği zaman halk cihadı bırakıp namaza yönelecektir" dedi ve bunun üzerine bu cümlenin ezandan çıkarılmasını emretti."
Fadıl bin Şazan ( -260/839) el-İzah, s.201-202.
İkrime'den şöyle rivayet edilmiştir: "Ömer'in bu cümlenin ezandan çıkarılmasından maksadı, halkın sadece namazla yetinmemesi, cihada da önem vermesiydi."
Şeyh Saduk, İlelu'ş-Şerayi' c.2, s.56.
----------------
Zeydi mezhebi
mezhebin usûlünü İmam Zeyd tedvîn etmemiş olmakla beraber tâbileri onun ictihadlarına bakarak tesbit etmişlerdir. Delilleri Kitâb, Sünnet, İcmâ', Kıyas, İstihsan ve Akıl'dır. Akıldan maksatları: Şer'î delillerde hükmü bulunmayan bir meselenin akıl yoluyla -iyi veya kötü, faydalı yahut da zararlı olduğuna hükmedilerek- çözüme bağlanmasıdır.(6)
Bu mezhebde ictihada büyük önem verilmiş, ictihad kapısının kapanması tecviz edilmemiş, birçok müctehid yetişmiş, başka -sünnî- mezheblerden de istifade etmişlerdir. Esasen fürû'da hanefî mezhebi ile birleşen tarafları pek çoktur.
Ayrıldıkları bazı hükümler:
1- Mest üzerine mesih câiz değildir.
2- Gayr-ı müslim'in kestiği yenmez.
3- Ehl-i kitâb kadınlar ile evlenmek câiz değildir.
4-
Cenaze namazında beş tekbir alınır.
5- Ezanda "hayye alâ hayri'l-amel" sözü ilâve edilir...(7)
6- Vade farkı ile satım akdi caizdir.
7- Şüf'a hakkı toprakta ve akarda, ortak ve komşu içindir.
8- Karşılıksız bağıştan rucû caizdir.
-----------------
Cenâze namazında alınacak tedbirlerin sayısı ihtilaf konusudur. Râviler, üçten yediye kadar muhtelif sayıda rakamlar söylerler. İbnu Mes'ud: "Cenaze namazında imam kaç tekbir alırsa, cemaat de o kadar tekbir alır" demiştir.
ـ3060 ـ4ـ وعن عبدالرحمن بن أبى ليلى قال: ]كانَ زَيْدُ بْنُ أرْقَمَ يُكَبِّرُ عَلَى جَنَائِزِنَا أرْبَعاً، وَإنَّهُ كَبَّرَ عَلى جَنَازَةٍ خَمْساً، فَسَألْنَاهُ فقَالَ كَأن النّبى # يُكَبِّرُ[. أخرجه الخمسة إ البخارى
Abdurrahman İbnu Ebî Leylâ anlatıyor: "Zeyd İbnu Ebî Erkam cenazelerimiz üzerine dört tekbir getirirdi. Bir ara bir cenaze üzerine de
beş tekbir getirmişti. Sebebini kendisinden sordum, dedi ki: "Resûlullah o tekbirleri getirirdi." [Müslim, Cenâiz 72, (957); Ebû Dâvud, Cenâiz 58, (3197); Tirmizî, Cenâiz 37, (1023); Nesâî, Cenâiz 76, (4, 72).]
ـ3061 ـ5ـ وعن حميد بن عبدالرحمن قال: ]صَلّى أنَسُ بنُ مَالِكٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْه، وَكَبَّرَ ثََثاً، وَسَهَا فَسَلّمَ، فَقِيلَ لَهُ: فَاسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ، وَكَبَّرَ الرَّابِعَةِ ثُمَّ سَلّمَ[. أخرجه البخارى في ترجمة
Humeyd İbnu Abdirrahmân anlatıyor: "Hz. Enes İbnu Mâlik (radıyallâhu anh) (cenaze) namazı kıldı. Yanılıp üç sefer tekbir getirdi ve selâm verdi. Kendisine (üç sefer tekbir getirdiği) söylendi. Bunun üzerine kıbleye yönelerek dördüncü bir tekbir daha getirdi ve sonra selam verdi." [Buhârî, Cenâiz 65, (Bunu ta'lik olarak, bâb başlığında zikretmiştir).]
AÇIKLAMA:
1- Cenaze namazında getirilecek tekbirlerin sayısı hususunda ihtilâflı rivâyetler gelmiştir. Teysîr'in yukarıda kaydettiği iki rivâyet, çoğunluğun benimsediği görüşü aksettirmektedir. Yani cenaze namazında tekbir sayısı dörttür.
İbnu Hacer'in kaydettiği açıklama şöyle: Selef bu tekbirlerin sayısında ihtilâf eder. Müslim'in
Zeyd İbnu Erkam'dan rivâyetine göre beştir. Ve bunu Resûlullah'a nisbet eder.
İbnu'l-Münzîr'in İbnu Mes'ud'dan rivâyetine göre, Benî Esed'den bir cenazeye namaz kıldırmış,
beş tekbir getirmiştir.
Yine İbnu'l-Münzir ve başkalarının Hz. Ali'den rivâyetine göre, (radıyallâhu anh) Bedir ashâbına altı tekbir, sahâbeye beş tekbir, bir başka cenazeye dört tekbir alırdı.
Ebû Mâbed der ki: "İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın arkasında bir cenazenin namazını kıldım Üç kere tekbir getirmişti.."
Bu hususta başka görüşler de vardır.
Saîd İbnu'l-Müseyyeb'in dediğine göre, cenaze namazında tekbir sayısı dört ve beştir, Hz. Ömer, halkı dörtte birleştirdi.
Beyhakî'nin Ebû Vâil'den kaydettiğine göre, Resûlullah zamanında tekbir sayısı yedi, altı, beş ve dört idi. Hz. Ömer, halkı dörtte birleştirdi.
* * *
186/110 İbrahim, birden fazla Tabiîn'den şöyle rivayet etti:
«Ömer b. el-Hattâb r.a., Hz. Peygamber'in arkadaşlarını toplayarak onlardan cenaze namazında alınan tekbir sayısını sordu ve:
«— 'Bunun- için Peygamberin selât ve selâm O'na tekbir getirdiği en son cenazeyi araştırıp kaç tekbir olduğunu öğreniniz emrini verdi.»
Araştırma sonunda, vefatına değin, hep dört kez tekbir aldığı ortaya çıktı.» Bunun üzerine Hz. Ömer: «O halde, dört defa tekbir alınız.» buyurdu.
Ebu Hanife Müsnedi
Namaz bölümü 2
* * *
Hülasa, büyük çoğunluk cenaze tekbirinin dört olduğunu söyler. İbnu Hacer, üç olduğunu söyleyen rivâyetler için: "İftitah tekbirini hesaba katmayanlara göre üç olmalıdır" diyerek üç diyenlerle dört diyenleri te'vil ve te'lif eder.
Hz. Huzayfe (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen bir cenaze namazını kılarken beş tekbir getirdikten sonra dönüp (orada hazır bulunanlara) şöyle dedi:
"Ne unutarak, ne de vehm ederek böyle yaptım; ama Rasulüllah'ın (s.a.v.) tekbir getirdiği gibi (ve o kadar) tekbir getirdim. Çünkü Rasulüllah (s.a.v.) bir cenaze namazına beş tekbir getirdi."
Ehl-i Beyt ve Zahirilerin mezhebinde de cenaze namazının beş tekbirle kılınması esastır.
Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesı, c.4, s.470, Sünen-i İbn Mace, c.4, s.347, Kahraman Yayınları .
Hadis kitaplarında Hz. Peygamber'in, cenaze namazını dört tekbirle kıldırdığı şeklinde rivayetler var bu rivayetleri tek tek inceleyen İbn Kayyım el-Cevzıyye, hepsinin zayıf ve uydurma olduğu sonucuna varmıştır.
Bk. Zadu'l-Mead, c.1, s.485, İklim Yayınları.
Abdullah b. Mes'ud,
Zeyd b. Erkam ve
Huzeyfe b. Yemani beş tekbirle cenaze namazının kılınması gerektiği rivayet
---
Namaz 2 rekat
Ve o vakıt sen içlerinde olub da onlara nemaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar, bunlar secdeye vardıklarında diğer kısım arkanızda beklesinler, sonra o nemaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar ve silâhlarını yanlarına alsınlar, kâfirler arzu ederler ki silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil bulunsanız da size birdenbire bir basgın bassalar, eğer yağan yağmurdan bir eziyyet varsa veya hasta iseniz silâhları bırakmanızda beis yoktur, bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın çünkü Allah kâfirler için mühiyn bir azab hazırlamıştır
Nisa 102
Mirâctan önce Müslümanlar akşam ve sabah olmak üzere iki vakit namaz kılıyorlardı. Beş vakit namaz mirâcta farz kılındı. Ancak, Hicretten önce, akşam namazının farzı üç rekât, sabah, öğle, ikindi, yatsı vakitlerin hepsi de ikişer rekâttı, Hicretten sonra, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları dört rekâta çıkarıldı. Sefer zamanlarında ise ilk farz kılındığı sayıda bırakıldı.
el-Buhârî, 1/93; Tecrid Tercemesi, 2/233, (Hadis No: 228); İbn Hişâm, 260
Hz. Aişe (r.anha)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Namaz ikişer rekat olarak farz kılındı, sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı (Buhari, Salat,1; Müslim, Misafirin,1; Ebû Davud, II, 3).
ibn Abbas (r.a)'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah Teâla namazı, Peygamberimizin dili ile hazarda dört rekat, seferde iki rekat olarak farz kılmıştır" (Müslim, Müsâfirîn, 5, 6; Ebû Davud Sefer, 18; Nesâî, Havf 4; İbn Mace İkame, 75).
”Allah namazı (ilk defa farz ettiği zaman) iki rek’at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu.” Buhârî, Salât 1, Taksîru’s-Salât 5; Müslim, Salâtu’-Müsâfarî.n 2; Muvatta, Kasru’s-Salât 8; Ebü Dâvud, Salât 270.
***
Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “On rekatta; öğlenin iki rekatında, ikindinin iki rekatında, akşamın iki rekatında, yatsının iki rekatında ve sabahın iki rekatında şüpheye düşmek caiz değildir, bu rekatların bir şeyinde şüphe eden kimse namazı baştan alır. Allah’ın Kur’an’da müminlere farz kıldığı namaz işte budur. Sonra Peygamber-i Ekrem buna yedi rekat daha ekledi. Bu rekatlar sünnettir; onlarda kıraat da şart değildir; onlarda tespih, tahlil, tekbir okunup dua edilir. Şüphe de bu rekatlarda olabilir. Böylece Hz. Resulullah, misafir değil, mukimlerin öğle, ikindi ve yatsı namazlarına iki rekat, mukim ve misafirin akşam namazına da bir rekat eklemiş oldu.”
Vesail-üş Şia, c. 3, s. 34.
Said bin Musayyib diyor; “Hz. İmam Zeyn-ül Abidin’e: “Namazlar şu haliyle Müslümanlara ne zaman farz oldu?” diye sordum. İmam (a.s) şu cevabı verdi: “Medine’de, davetin zahir olup, İslam dininin güçlendiği ve Allah Teala’nın Müslümanlara cihadı farz ettiği zaman, Resulullah (s.a.a) iki rekat öğle namazına, iki rekat ikindi namazına, bir rekat akşam namazına ve iki rekat da yatsı namazına olmak üzere namazlara yedi rekat ekledi. Sabah namazını ise, Mekke’de farz kılındığı şekliyle baki koydu ve değiştirmedi ki, gece meleklerinin göğe çıkmasında ve gündüz meleklerinin yere inmesinde çabukluk olsun. Zira gece ve gündüz melekleri Hz. Resulullah (s.a.a) ile birlikte sabah namazını müşahede ediyorlardı. İşte Allah Teala’nın; “Ve sabah okuyuşunu unutma ki, o müşahide edilmektedir” ayetinin anlamı da budur. Onu, hem Müslümanlar hem de gece ve gündüz melekleri müşahede etmektedir.”
Vesail-üş Şia, c. 3, s. 36.
Fuzeyl bin Yesar diyor; “Hz. İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Allah Teala ikişer rekat olarak on rekat namaz farz etmişti. Hz. Resulullah, (öğle, ikindi ve yatsı namazlarının) iki rekatına iki rekat, akşam namazına ise bir rekat ekledi. Hz. Resulullah’ın eklediği iki rekatlar farz hükmünde olduğundan sefer hali hariç terk edilmesi caiz değildir. Akşama ise bir rekat ekledi, sefer ve mukim halinde baki bıraktı. Allah Teala da bütün bu uygulamalarını onayladı. Böylece farz namazlar on yedi rekat oldu. Sonra Hz. Resulullah sünnet namazlarını farz namazların iki katı, otuz dört rekat karar verdi. Allah Teala bunu da onayladı. O halde farz ve sünnet namazlar toplam elli bir rekattır. Yatsı namazından sonra ottuk yerde kılınıp bir rekat vitir namazı yerine geçen iki rekatlık namaz da bunlardan biridir. Sonra, Hz. Resulullah (s.a.a), seferi olanlar hariç, Allah’ın farzına eklediği iki rekatın terk edilmesini kimseye izin vermedi. Resulullah’ın ruhsat vermediği bir konuda da kimsenin ruhsat verme hakkı yoktur. Böylece, Resulullah’ın emri Allah’ın emrine ve Resulullah’ın yasağı Allah’ın yasağına uygun düşmüştür. Kullara vacip olan, ancak Allah’a teslim oldukları gibi, Resul’e de teslim olmaktır.”
Vesail-üş Şia, c. 3, s. 31.
Fazl b. Yesar diyor ki: İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle buyurduğunu duydum:
"Allah Teala namazı ikişer ikişer kılınmak üzere on rekat olarak farz kıldı. Resulullah (s.a.a) da her iki rekata iki rekat, yatsıya da bir rekat ilave etti. Bunlar farzların eşi kılındı, sefer hariç onları terketmek câiz değildir. Bir rekat da akşam namazına ilave etti, seferde ve hazerde onu o halde bıraktı. Allah Teala bunların hepsini onayladı, derken farize on yedi rekat oldu. Daha sonra Resulullah (s.a.a) farizenin iki katı kadar 34 rekat nafile namazını sünnet kıldı, Allah Teala da bunu onayladı. Farize ve nafile namazları toplam 51 rekat oldu. Bunlardan iki rekatı yatsı namazından sonra oturarak kılınır ve vitir namazı yerine bir rekat sayılır...
Resulullah (s.a.a), Allah Teala'nın farz kıldığı rekatlara eklediği iki rekatın azaltılmasına kesinlikle izin vermemiştir, bunu onlara gerekli ve farz kılmıştır. Sadece sefere çıkanlar için ruhsat vermiştir. Resulullah'ın (s.a.a) ruhsat vermediği bir kimseye, hiç kimsenin ruhsat vermeye hakkı yoktur. Resulullah'ın emri Allah'ın emridir, O'nun nehyi Allah'ın nehyidir, kulların Allah'a teslim oldukları gibi Resulullah'a da teslim olmaları gerekir."
(Vesail'uş-Şia, c.3,s.31,h.2)
Fazl bin Şazan diyor: "Hz. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Namazın aslının iki rekat olarak belirlenmesi, sonra da bazısına bir rekat, bazısına da iki rekat eklenip, bazısına da ekleme yapılmamasının nedeni şudur ki, asıl namaz bir rekattır. Çünkü bir rakamı sayıların aslıdır. Namaz bir rekattan eksik olursa, namaz sayılmaz. Allah Teala insanların bu bir rekatı -ki ondan eksik namaz olmaz- kamil ve tam olarak teveccüh içinde yerine getiremeyeceklerini bildiği için, ona bir rekat daha ekledi ki, ikinci rekatla birinci rekatın eksik kalan yönleri tamamlansın. İşte bunun için Allah Teala namazın aslını iki rekat olarak farz kıldı.
Sonra Hz. Resulullah (s.a.a), insanların bu iki rekatı kendilerine emredildiği şekliyle kamil olarak yerine getiremeyeceklerini bildiğinden, öğle, ikindi ve yatsı namazlarına ikişer rekat ekledi ki, bu iki rekat ilk iki rekatın eksiklerini tamamlasın.
Sonra akşam namazı vaktinde insanların evlerine dönmeleri, yemek yemeleri, temizlenmeleri ve uyumaya hazırlanmaları gibi nedenlerden dolayı işlerinin daha yoğun olduğunu bildiğinden, insanlara kolaylık olsun diye akşam namazına sadece bir rekat ekledi.
Akşam namazına bir rekat eklenmesinin bir diğer nedeni de günlük farz namazların rekat sayısının tek rakamlı olması içindir.
Sabah namazını ise, kendi halinde ipka buyurdu. Çünkü o zaman işler daha yoğun olur ve insanların geneli o zamanda ihtiyaçları için koşuştururlar.
Ayrıca insanların geceleyin alış veriş ve diğer işlerle iştigal etmeleri daha az olduğundan, sabahleyin zihinleri daha rahattır, efkar ve endişeleri de azdır. O halde insanın o vakitte namazına teveccühü diğer vakitlere nispet daha fazladır.
Sünnet namazların otuz dört rekat olarak belirlenmesinin nedeni de şudur ki, farz namazlar on yedi rekattır, sünnet namazları farzların iki katı kılınmıştır ki, farzı tekmil edip eksiklerini tamamlasın.
Sünnet namazların bir vakitte değil de muhtelif vakitlere bölünmesinin nedeni de şudur ki, üç vakit; öğle vakti, akşamdan sonrası ve seher vakti, vakitlerin en faziletlisidir. Dolayısıyla Allah Teala bu üç vaktin her üçünde de kendisi için namaz kılınmasını sevmektedir.
Ayrıca sünnet namazlarının bölünüp muhtelif vakitlerde kılınması, hepsinin toplu olarak bir vakitte kılınmasından daha kolaydır."
Vesail-üş Şia, c. 3, s. 38.
---
Akşam ve sabahın sünnetlerini peygamber Kur’an’dan çıkarmıştır: 798-Hz. Peygamber: “Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi tesbih et”(Tur, 49)ayetinde geçen “yıldızların batışından sonra” kılınacak namazın (idbâre’ssücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekat; (Kâf suresinde geçen) edbâre’ssücud ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rek’at olduğunu söylemiştir.” [Tirmizî, Tefsir, Tûr, (3271).]
-------
Saduk Fakih kitabında kendi senedi ile Zurare'den İmam Bakır (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: Bir gün Resulullah (s.a.a) namaz için evden çıktı, omzuna İmam Hüseyin (a.s)’ı alarak mescide getirdi ve yanında oturttu. Millet de hazretin arkasında cemaat namazı için safa dizildiler. -İmam Hüseyin'in (a.s) dili geç açıldığı için konuşamayacak diye korkuyorlardı- Resulullah (s.a.a) tekbir dediğinde İmam Hüseyin (a.s)’da hazretle birlikte tekbir dedi, Resulullah (s.a.a) İmam Hüseyin'in (a.s) tekbir dediğini duyunca tekrar tekbir getirdi, İmam Hüseyin (a.s)’da tekrarladı, bu şekilde Resulullah (s.a.a) yedinci tekbiri getirdi ve İmam Hüseyin (a.s)’da tekbir getirdi. Bundan dolayı namazda yedi defa tekbir demek sünnet oldu.
Müellif: Bu manayı Saduk, İlel'de, Ş. Tûsi Tehzib, İbn-i Tavus, Felahu's-Selah ve diğerleri de kendi kitaplarında nakletmiştir. Bazı rivayetlerde İmam Hasan (a.s) gelmişse de İmam Hüseyin (a.s)’ın olması daha meşhurdur.
s.83; el-İlel, c.2,s.21; Tehzib, c.3, s.67 iki senetle nakletmiştir. Felahı-s Sail, s.131; el-Menakib, c.4, s.73 Hafs b. Gıyas’dan, Durust b. Ebu Mensur kitabında Amr b. Yezit Ebu Abdullah (a.s)’dan nakletmiştir, s.158
* * *
Kesir b. Abdillah (r.anh)’ın babasından ve dedesinden rivâyete göre:
“Rasûlullah (s.a.v.), Ramadan ve Kurban bayramlarının namazlarında ilk rek’atta okumadan önce 7, diğer rek’atta okumadan önce 5 tekbîr alırdı.”
(Ebû Dâvûd, Salat: 242; Muvatta, Iydeyn: 4; Tirmizi, Bayramlar, bab 386, Hadis no : 536)
Âişe (r.anhâ)dan rivayet edildiğine göre:
"Rasûlullah (s.a.v.) Ramadan ve Kurban bayramlarında birinci rekâtte 7, ikinci rekâtte de 5 defa Tekbir alırdı".
(İbn Mâce, ikame 156; Sunen-i Ebu Davud, Namaz, 1149, Şamil Yayınları: 4/279 - 280)
İbn Ab'bas (r.a.) dan şu hadisi nakletmiştir:
"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz iki bayram namazında da 12 tekbir getirirdi: Birinci rek'atte yedi, ikinci rek'atte ise beş.."
(Taberani el-Kebir)
Amr b. Şu-ayb babasından, o da dedesinden rivayeten:
"Nebi aleyhisselâm bayramda oniki Tekbir almıştır. Birinci rek'atta yedi, son rek'atta beş Tekbir almış, bayramdan önce ve sonra herhangi bir namaz kılmamıştır."
(Hadîsi Ahmed ve Ibn Mâce rivayet etmiştir. Ahmed; "Ben bu görüşü benimsiyorum." demiştir.)
Dârekutnı'nin Amr b. Şuayb'in dedesinden yaptığı şu rivayet sonrakilerin görüşünü te'yid etmektedir:
"Rasûlullah (s.a.v.) ramadan ve kurban bayramlarında
iftitah tekbiri hâriç ilk rekatte 7, ikincisinde 5 olmak üzere 12 defa Tekbir aldı."
(Dârekutnî, Sunen, II, 48; Sunen-i Ebu Davud, Namaz, 1153 Şamil Yayınları: 4/280)
Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Ramadan bayramında birinci rek'atta yedi tekbîr, son rek'atta beş Tekbir vardır. Her iki rek'atla tekbirden sonra kırâet vardır."
(Ebû Dâvûd ve Dârekutnî)
Hadis-i şerif, ramadan ve kurban bayramı namazlarının birinci rekatlarında 7, ikincilerinde de 5 tekbirin olduğuna delildir. Bu görüş, Ömer, Ali, Ebû Hurayra, Ebû Saîd el-Hudri, Câbir, İbn Ömer, İbn Abbâs ve Hz. Âişe'den (Allah hepsinden razı olsun) rivayet edilmiştir. Medine'li "fukaha-i seb'a" (yedi fakih : Saîd b. el-Museyyeb, Urve b. Zubeyr, Kasım b. Muhammed, Hârice b. Zeyd, Ebu Bekir b. Abdurrahmân, Suleyman b. Yesâr, UbeyduIIah b. Utbe) Ömer b. Abdilaziz, Zuhrî, Mekhûl, Mâlik, Evzaî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve îshâk'in mezhebi de budur. Bunlara göre bu tekbirler sünnettir.
Ibn Abdilberr şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam'dan bir takım hasen rivayetler varid olmuştur ki, bayram namazlarında birinci rek'atta yedi, ikinci rek'atta beş Tekbir almıştır. Bu husus Abdullah b. Amr, Ibn Ömer, Câbir, Âişe, Ebû Vâkıt ve Amr bin Avf el-Muzenî'nin hadisinden rivayet olunmuştur. Bunun dışında kuvvetli veya zayıf bu hadise zıt bîr rivayet yoktur ve ilk olarak bu görüşle amel edilmiştir."
Peygamber (s.a.v.)’in ashabından pek çok kişiden benzeri rivâyetler vardır, Kufe'liler ve Sûfyân es Sevrî de aynı görüştedir.
Ebû Hurayra’nın Medîne’de bu şekilde namaz kıldığı rivâyet edilmiştir. Medînelilerin görüşü de böyledir. Mâlik b. Enes, Şâfii, Ahmed ve İshâk’ta bunlardandır.
Mâlik, Ahmed b. Hanbel ve Muzenî, ilk rekatte iftitah tekbiriyle birlikte 7 tekbir, ikincisinde ise, kıyam (ayağa kalkış) tekbirinin dışında 5 Tekbir olduğunu söylerler. Şafiî, Evzaî e, İshâk'a göre ise, ilk rekatteki 7 sayısına iftitah, ikincideki 5'e de kıyam tekbirleri dahil değildir
Hanefi'lere göre iftitah tekbirinden sonra birinci rekatta fatiha'dan önce 3, ikinci rekatta zamm-i sureden sonra 3 Tekbir getirilir.
Malikîler ve Hanbeli'lere göre birinci rekâtta 6 tekbir, ikinci rekâtta beş Tekbir getirilir.
Şafıî'lere göre ise birinci rekâtta 7 tekbir, ikinci rekâtta 5 Tekbir getirilir.
Bu zait tekbirler Hanefi'ler dışındakilere göre her iki rekâtta da Fatiha'dan önce getirilir.
Bayram tekbirlerinin cumhura göre sünnet, Hanefîlere göre vâcib
-----------------
Muta Nigahı
1.Şu'be diyor ki: Ben, Hakem'den "(Nisa 24-cü) ayetin bu (mutaya cevaz veren) bölümü mensuh mudur?" diye sordum. Hakem de dedi ki: hayır, Ali r.a buyurdu ki: "Şayet Ömer muta nikahını yasaklamış olmasaydı, şaki olanlar dışında kimse zina etmiş olmazdı."
(Taberi, "Tefsiri et-Taberi", 6/588, Nisa suresi 24-cü ayetin tefsiri)
2.Ata dedi ki: ibni Abbas r.a dedi ki: "muta Allah c.c'dan bir ruhsat ve Muhammed s.a.a ümmetine bir rahmettir, eğer Ömer onu yasaklamasaydı Şakilerden başkası zina etmezdi"
(Abdurrezzak es-Sanani, "Musannaf", 7/497, hadis 14021)
3....Urve b. Zübeyr dedi ki: Abdullah b. Zübeyr Mekke'de ayağa kalktı ve bir zata tarizde bulunarak dedi ki: "Şübhesiz ki, bazı insanların Allah gözlerini kör ettiği gibi, kalblerini de kör etmiş, bunlar nikahı mut'a'ya fetva veriyorlar." Bunun üzerine o zat kendisine: "Sen hakikaten kaba saba bir adamsın. Ömrüme yemin ederim ki, mut'a muttakilerin imamı zamanında yapılırdı." diye cevap verdi ve bununla Rasulullah s.a.a'i kasdetti. ibni Zübeyr ona şu mukabelede bulundu: "Öyle ise kendini bir dene. Vallahi sen bunu yaparsan seni taşlarınla recm ederim."
(Müslim, "es-Sahih", 2/1026, Nikah kitabı, hadis 1406)
4....Ebu Zubeyr dedi ki:: Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini duydum: "Biz Resulullah s.a.a ile Ebu Bekir devirlerinde bir avuç kuru hurma ve un mukabilinde birkaç günlüğüne mut'a yapardık. Nihayet Amr b. Hureys hâdisesinde Ömer bundan nehyetti."
(Müslim, "es-Sahih", 2/1023 Nikah kitabı, 3-cü bab, hadis 1405)
5....Ebu Nadra dedi ki: Cabir b. Abdullah'ın yanındaydım, ona biri gelerek "ibni Abbas ile ibni Zübeyr iki mut'a hakkında ihtilâf ettiler", dedi. Bunun üzerine Cabir şunu söyledi: "Biz bunları Rasulullah s.a.a zamanında yaptık. Sonra Ömer onlardan bizi nehyetti."
(Müslim, "es-Sahih", 2/1023 Nikah kitabı, 3-cü bab, hadis 1406)
6. ...Ebu Reca dedi ki: İmran b. Husayn şunu söyledi: "Allah'ın kitabında muta ayeti nazil oldu, Rasulullah s.a.a dahi onu bize emir buyurdu. Sonra mut'ayı nesheden bir ayet inmediği gibi Resulullah s.a.a de vefatına kadar ondan nehî buyurmadı. (Yalnız) bir adam ondan sonra kendi reyi ile dilediğini söyledi."
(Müslim, "es-Sahih", 2/898, Hac kitabı, hadis 1226)
7.ibni Battal dedi ki: Mekke ve Yemen ehli ibni Abbas'tan muta'nın helal olduğunu rivayet etmiştirler ve onun (ibni Abbas'ın) görüşünden döndüğünü bildiren rivayetler zayıftır. sahih olan ibni Abbas'ın nezdinde Muta'nın caiz olduğudur ve bu Şia'nın da görüşüdür.
(ibni Hacer, "Feth el-Bari", 9/173)
8.(ibni Battal'ın bu sözlerini eş-Şevkani de aktarmıştır: eş-Şevkani, "Neylel Evtar", 6/84)
9.Cumhur der ki: Bundan kasıt İslamın ilk dönemlerinde uygulanan mut'a nikahıdır. ibni Abbas, Ubey ve ibni Cübeyr ise, (nisa,24)ayet-i kerimenin bu bölümünü şöylece okumuşlardır: "O halde onlardan hangisi ile belli bir süreye kadar faydalandı İseniz, ondan dolayı onlara mehirlerini veriniz"
(Kurtubi, "el-Camiul Ahkam", 6/215, Nisa suresinin tefsiri)
10.Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) sözü şöyle kaydedilmiştir:
Eğer Ömer müt'a nikâhını yasaklamamış olsaydı, kalbi ka-tılaşanlardan başka kimse zina yapmazdı.(Tefsir-i Taberî, c.5, s.9; Tefsir-i Nişaburî, c.5, s.16; Tefsir-i Fahrurrazi, c.3, s.200; Tefsir-i Ebu Hayan, c.3, s.218; ed-Dürrü'l-Mensur, Suyutî, c.2, s.40.)
11.Abdurrezzak ve İbn-i Ebu Şeybe İbn-i Mesud'dan şöyle rivayet ederler: "Bizler Resulullah (s.a.a) ile birlikte savaştaydık. Eşlerimiz yanımızda yoktu. Peygamberimize 'Kendimizi kısırlaştıralım mı?' diye sorduk. Peygamber bizi bu işten sakındırdı. Bir kadınla elbise karşılığında belirli bir süre için evlenmemize izin verdi." Daha sonra Abdullah b. Mesud şunu ekledi: "Yüce Allah 'Ey müminler, Allah'ın size helâl kıldığı temiz şeyleri haram ilan etmeyin.' buyuruyor." (ed-Dürr-ül Mensûr, c.2, s.140. Sahih-i Buhari, c.7, s.4-5. Sahih-i Müslim, c.9, s.182)
12.ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde İbn-i Ebu Şeybe Nafi'den şöyle rivayet eder: "İbn-i Ömer'e müt'a nikâhı meselesi soruldu. İbn-i Ömer 'ha-ramdır' dedi. Kendisine 'İbn-i Abbas buna fetva veriyor' dediler. İbn-i Ömer; 'Onu Ömer zamanında ağzına alsaydı ya' dedi." (c.2, s.141)
13.Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet edilir: "Biz gerek Peygamberimizin günlerinde, gerekse Ebu Bekir döneminde bir avuç hurma veya un karşılığında müt'a nikâhı yapardık. Bu uygulama Amr b. Hurays olayı üzerine Ömer'in bu nikâhı yasaklamasına kadar devam etti." (sahih muslim c.9, s.183,İbn-i Esir'in Cami-ul Usûl (c.16, s.135), İbn-i Kayyım'ın Zad-ul Mead (c.2, s.205), İbn-i Hacer'in Feth-ul Bari (c.9, s.166-167) ve Muttaki'nin Kenz-ül Ümmal (c.16, s.523),Şafiî el-Ümm adlı eserde ve Beyhaki Sunen-i Kübra (c.7, s.206) adlı eserde nakletmişlerdir.
İbn Hacer’in de belirttiği gibi muta nikahının yasaklanması Hz. Peygamber (asv) tarafından emredilmiştir. Dolayısıyla, Hz. Ömer (asv)’in mutayla alakalı olarak seslendirdiği “yasak” onun bir içtihadı değil, Hz. Peygamber (asv)'in sünnetini / yolunu izlemek ve onu yeniden halka duyurmak manasındadır.(bk. Fethu’l-Bârî, 9/172)
Abdullah b. Ömer’den şunu nakletmiştir: Ömer halife olduktan sonra bir hutbe irat etti ve şunu söyledi:
“Resulullah (a.s.m) bize üç gün için muta nikahına izin verdi, sonra onu haram kıldı.”( İbn Mace, 9/172).
İbnu’l-Munzir ve Beyhak’ı’nin rivayetlerine göre Abdullan b. Ömer şöyle demiştir: Ömer minbere çıktı, Allah’a hamd-u sena ettikten sonra şöyle dedi: “Resulullah kadınlarla muta nikahını yasakladıktan sonra, bazı kimselere ne oluyor ki, bu muta nikahına tevessül ediyorlar?.." (İbn Hacer, 9/173).
"İslâm'ın evvelinde mut'a vardı. Kişi, tanımadığı bir beldeye gelince, oradan yerli bir kadınla, kalacağını tahmin ettiği müddet miktarınca nikah yapardı. Kadın, böylece onun eşyasını muhafaza eder, gerekli işlerini görürdü. Bu hal, "Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve câriyelerine karşı müstesna, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar." (Mü'minûn, 6) meâlindeki âyet nazil oluncaya kadar devam etti. (Bu âyet gelince mut'a haram ilân edildi.)" (Tirmizî, Nikâh, 27)
Tefsir-ut Taberi'de Hakem'den -ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde ise aynı rivayet Abdurrezzak'tan ve Nasih adlı eserinde Ebu Davud'dan- şöyle rivayet edilir: "Hakem'den bu ayetin mensuh olup olmadığı soruldu. 'Hayır, mensuh değil' dedi. Hz. Ali ise, 'Eğer Ömer müt'a nikâhını yasaklamasaydı, kötü kimseden başka hiç kimse zina yapmazdı' buyurdu." (Taberi, c.5, s.9. ed-Dürr-ül Mensûr, c.2, s.140)
"Ey insanlar, ben size kadınlarla mut`a yapmanız konusunda izin vermiştim. Şüphesiz Allah, onu kıyamet gününe kadar haram kılmıştır. Kimin yanında (mut`a nikahı ile tuttuğu) kadın varsa, onu serbest bıraksın. Onlara verdiklerinizden hiçbir şey geri almayınız" (Müslim, Nikâh, 19, 22, 24; İbn Mâce, Nikâh, 44; Dârimî, Nikâh, 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 406) Bu neshin Mekke fethinde, Veda haccında yasaklandığına dair rivayetler de vardır. (bk. Neylu’l-Evtar, 6/546)
"İbn Abbas bir gün bir hutbe okudu, dedi ki: Mut'a nikâhı leş, kan ve domuz eti gibidir." (bk. el-Fıkh ala'l-Mezâhib al-arba'a VI. 90-93)