Yolcu namazı kılamadığımızda kazasını nasıl yaparız.

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Yolcu namazlarında 2 rekat olarak kıldığımız farz namazları kazaya kalınca 2 rekat mı yoksa 4 rekat mı kılınmalıdır.

Yolcu namazları diye adlandırılan namazlarda yolcu kişi seferi olarak kabul edilmektedir. Seferi olan biri gerekli şartları taşıyorsa ve isterse farzların yarısını kılmakla mükellef olur..

Ancak kaza namazlarında borç düşmez aynen devam eder.. Ne kadar farz namazı borçun varsa o kadarını kılmakla mükellef olursun.

Detaylı bilgi için :

Kaza Namazı


Vaktinin dışında kılınan namaz.

Kaza; hüküm ve karar verme, yerine getirme demektir. Bir görevin vakti geçtikten sonra yapılması, Cenab-ı Hakk'ın ezelî ilminde belirlenmiş bulunan kader yazısının, uygulama zamanı geldikçe gerçekleşmesi. Bu sonuncu anlamda "kaza" bir kelâm terimidir. Namazın şer'an belirlenen vakti dışında kılınması anlamındaki 'kaza" ise bir fıkıh terimidir. Namazın vakti içinde kılınmasına "edâ" bir eksiklik yüzünden yeniden kılınmasına "iâde" denir.

İslâm'da namaz, oruç ve hac gibi ibadetler için belirli ifa vakitleri konulmuştur. Bu vakitlerin kaçırılması hâlinde artık edâ değil, kaza söz konusu olur. Farz namazların kendi vakitleri içinde kılınması farzdır. Özürsüz olarak bir namazın vaktini geçirmek büyük günahlardan sayılmıştır. Mücerred olarak namazın kazası ile, bu kimsenin üzerinden namaz borcu düşerse de, geciktirmekten dolay meydana gelen günah devam eder. Bunun için, namazı kaza eden kimsenin, ayrıca Allâh'a tevbe etmesi gerekir. Bir de mebrûr hac büyük günahlara keffâret olduğu için hac yapanların, daha önce namazı özürsüz olarak vaktinde kılamamaktan doğan günahlarının da affedileceği umulur. Düşman korkusu ve hamile kadının çocuğunun ölümünden korkması gibi ciddi özürlerle farz namaz kazaya bırakılabilir. Yolcunun, hırsız ve yol kesicilerden korkması da düşman korkusu kapsamına girer (İbnü'l Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır 1389/1970, I, 485 vd.; el-Fetâvâ'l Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 121 vd.; İbn Âbidin Reddu'l-Muhtâr ale'd-Dürri'l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 62).

Günlük işler, sanat ve meslekler, aile fertlerinin geçimini sağlamak için yapılan çalışma ve yolculuklar namazın geriye bırakılması için özür sayılmaz. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Öyle erkekler vardır ki, onları ne bir ticaret, ne bir alış-veriş, Allah'ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, dehşetinden kalblerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar" (en-Nûr, 24/37).

Hz. Peygamber'e hangi amelin daha faziletli olduğu sorulunca; "ilk vaktinde kılınan namazdır" cevabını vermiştir (bk. Ebû Dâvud, Salât, 9; Tirmizi, Mevârit, 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 374, 375, 440)

Hendek Savaşı'nda Rasûlüllah (s.a.s)'i, müşrikler dört vakit namazdan alıkoymuşlar, hatta gecenin de bir bölümü geçmişti. Sonunda Allah elçisi, Bilâl-i Habeşi'ye ezan okumasını emir buyurdu. Bilâl ezan okudu, sonra kâmet getirdi ve öğleyi kıldılar. Sonra kâmet getirerek ikindiyi, sonra yine kâmet getirerek akşam namazını, sonra tekrar kâmet getirerek yatsıyı kıldılar. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) bu sırada Su âyetin indiğini nakleder: "Allah kâfirleri öfkeleriyle geri çevirdi. Hiç bir şey elde edemediler. İman edenlere savaşta Allah'ın yardımı yetti. Allah mutlak kudret sahibidir her şeye galiptir" (el-Ahzab, 33/25). Ancak Hendek Savaşı sırasında, henüz korku namazı ile ilgili âyet inmemişti. Yüce Allah bu âyette şöyle buyurur: "Eğer korku içinde bulunursanız, yaya olarak veya binekli iken namazını kılın. Güven içinde bulunduğunuzda da bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin" (el-Bakara, 2/239; bk. en-Nisâ. 4/101-103).

Hz. Peygamber bazı gazvelerinde, daha sonra ashab-ı kiram mecusîlerle yaptıkları savaşlarda "korku namazı" kılmışlar. Düşman korkusu yüzünden namazı kazaya bırakma yolunu tercih etmemişlerdir. Bunun kılınış biçimi ile ilgili olarak (bk. Korku Namazı).

Korku namazı Ebû Hanîfe ve imam Muhammed'e göre, düşman, sel baskını, yangın vb. korkulu zamanlarda başvurulacak olan ve kıyamete kadar yürürlükte bulunan bir namazdır. Bu durum İslâm'ın namaza ve onun cemaatle kılınışına verdiği önemi göstermektedir. Ölüm tehlikesi gibi ağır şartlar oluşmadıkça, güç yettiği ölçü ve şekilde, ayakta, oturarak, yatarak, gerektiğinde yalnız, başın iması ile namazın kılınmasının istenmesi, namazın belirlenmiş olan vakti içinde kılınmasını sağlamak amacına yöneliktir.

Rasûlüllah (s.a.s), namazın ancak iki durumda kazaya kalması halinde mü'minin özürlü sayılacağını ifade etmek üzere şöyle buyurmuştur: "Kim uyur kalır veya unutarak namazı vaktinde kılmamış bulunursa, onu hatırlayınca kılsın" (Tirmizî, Salât, 16, Mevâkit, 53; İbn Mâce, Salât, 10). Burada yalnız uyku ve unutma halinde vaktinde kılınamayan namazın kalasından söz edildiği için ibn Hazm gibi bazı bilginler bir mazeret olmaksızın namazını kasten kılmayanların, daha sonra bunu kaza edemeyeceklerini fakat bunun yerine Allah'a tevbe ve istiğfar etmenin daha uygun olacağını söylemişledir (İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Terc. Ahmed Meylânî, İstanbul 1973, I, 268).

Ancak İslâm fakihlerinin büyük çoğunluğuna göre zamanında kılınamayan farz namazların kazası da farzdır. Çünkü uyku veya unutma gibi bir özür hâlinde bile kaza gerekince, bir özrü olmaksızın namazını vaktinde kılmayanlara da kaza etmeleri öncelikle gerekir. Ayrıca, namazı geciktirmekten dolayı Allah'a tevbe ve istiğfar edilir. Namazı kaza etmeden yapılacak tevbe geçerli olmaz. Çünkü tevbenin ön şartlarından birisi, önce ma'siyetten vazgeçmektir (İbnü'l-Hümâm, a.g.e., I, 485 vd.; İbn Âbidin, a.g.e., II, 62-67).

Ebû Bekir ibnü'l-Arabi'ye göre Rasûlüllah (s.a.s) yolculuklarında, üç defa uyuyarak, sabah namazını ashab-ı kiramla kaza etmiştir. Bunlardan birisi Hayber Gazası dönüşüdür. Ebû Hüreyre'den nakledildiğine göre, Allah'ın Rasûlü konaklama yerinde, uyku basınca istirahate çekilmiş ve Bilâl (r.a)'e kendilerini sabah namaz için uyandırmasını bildirmiştir. Bilâl, nâfile namaz kılmış, sabah yaklaşınca da, hayvanına dayalı olarak uyuya kalmış. Güneş yüzlerine vuruncaya kadar aşırı yorgunluktan ne Rasûlüllah (s.a.s) ve ne de sahabeden hiçbiri uyanmamışlardı. İlk uyanan Rasûlüllah olmuş ve Bilâl'ı uyarmıştır. Kafilenin ilerlemesinden bir müddet sonra Ashab'a abdest almaları emredilmiş, Hz. Peygamber iki rek'at namaz kılmış, sonra Bilâl kamet getirmiş ve sabah namazı cemaatle kaza edilmiştir. Sonra Allah elçisi şöyle buyurmuştur: "Her kim namazını unutursa, onu hatırladığı zaman hemen kılsın. Çünkü, Allah: "Beni anman için namaz kıl" (Tâhâ, 20/ 14) buyurdu" (Müslim, Mesâcid, 309; Ebu Dâvud, Salât, 11; Tirmizi, Tefsîru Sûre, 20; İbn Mâce, Salât, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 47).

Ebu Katâde ve İmran b. Hüsayn'ın ayrı ayrı naklettiği başka bir yolculukta da uyku sebebiyle sabah namazı Rasûlüllah (s.a.s) tarafından güneş doğup beyazlaştıktan sonra kaza olarak kılınmıştır. Burada, olayı rivâyet edenler hangi yolculuk olduğunu belirtmedikleri için, hadisçiler, bunun Hayber, Tebük, Hudeybiye veya Ceyşü'l-Umerâ gazâsına ait olabileceğini ifade etmişlerdir (bk. Buhârî, Teyemmüm, 6; Menâkıb, 25; Müslim, Mesâcid, 311, 312; Sahîh-i Müslim Terceme ve Şerhi, IV, 1955-1963).

Kaza namazlarının kılınışıyla ilgili fıkhi hükümleri şöylece özetlemek mümkündür:

Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazların, kazası farz. Vitir namazı gibi vacip kazası da vaciptir. Namazların sünnetlerinin durumu ise şöyledir: Sabah namazının farzıyla birlikte sünneti vaktinde kılmamışsa, güneşin doğuşundan sonra istivâ (gündüzün ortası) vaktine kadar bu sünnet farzı ile birlikte kaza edilir. Güneşin doğuşundan önce veya istivadan sonra kaza edilmez. Öğle namazının ilk sünneti cemaatle farza yetişmek için terkedilirse farzdan sonra ve son iki rekat sünnetten önce kaza edilir. Son iki rekattan sonra da kaza edilebilir. Burada sünnet için kaza teriminin kullanılması mecaz yoluyladır (bk. İbn Abidin, a.g.e., II, 65). Terk edilen sünnetlerin kazası gerekmez. Ancak başlanıldıktan sonra herhangi bir sebeple terk edilen sünnet veya nafile namazın kazası vacip olur. Kadınlar özel hallerinde kılamadıkları farz namazlarını kaza etmezler. Fakat tutamadıkları oruçları kaza ederler.

Üzerinde kazaya kalmış namaz borcu bulunmayan veya kazaya kalmış namazlarının toplamı altı vakti geçmemiş bulunan kimseye "tertib sahibi" denir. Altı vakit namazı kazaya kaldığı takdirde tertip sahibi olmaktan çıkar, kaza namazları arasında veya kaza namazlârıyla vakit namazları arasında sıra gözetilmesi gerekmez. Tertip sahibinin kaza namazı ile vakit namazları arasında sırayı gözetmesi gerekir. Tertip sahibi olmayan kimse kazaya kalan namazını kılmadan diğer namazlarını kılabilir.

Tertip sahibi olan bir kişi bir tarz namazını veya Ebu Hanîfe'ye göre vacip olan vitir namazını özürsüz olarak veya hayız ve nifas dışında bir özürle vaktinde kılmamış olsa bu namazı ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir. Çünkü gerek kaza namazları arasında ve gerek bunlarla vakit namazları arasında sırayı gözetmek şarttır.

Kazaya kalmış namazlar birden fazla olupta vakit bunlardan yalnız bir kısmı ile vakit namazları kılmaya elverişli olursa sıraya uymak gerekmez.

Bir kimsenin vitir namazından başka altı vakitten fazla veya altı vakit namazı kazaya kalmış olsa bunları kaza etmeden vakit namazlarını kılabilir, çünkü kaza namazları vitirden başka altı vakit olunca çok, altı vakitten noksan olunca az sayılır.

Kazaya kalan namazlarda niyet, aakit namazlarda olduğu gibi şarttır. Ancak kazaya kalan namazlar çok olursa ve tayini mümkün olmazsa niyetleri "kazaya kalmış ilk" veya "kazaya kalmış son" namaz olarak yapılır.

Kazaya kalmış namazların vakitleri ve sayıları belli ise ona yöre niyet edilir.

Dâru'l-harb'de müslüman olup da bilgisizliği yüzünden namazlarını kılmamış olan kimse, daha sonra dini görevlerini öğrense bu namazları kaza etmesi gerekmez. Yükümlü olabilmek için bilgi şarttır. Dâru'l-İslâm'da hidayete eren kimse bu konuda özürlü sayılmaz. İhtida etmeden önceki namazlarını kaza etmez, bunlar Allahu Teâla tarafından affedilmiştir, ancak ihtida ettikten sonra namazlarının kılmakla ve bilgisizliği veya ihmali yüzünden kılmadığı namazlarını da kaza etmekle yükümlüdür.

Kaza namazları imam ve cemaatin aynı namazı kılmaları şartıyla cemaatle de kılınabilir. Kaza edilen namaz sabah, akşam ve yatsı namazı gibi sesli okunan namazlardan ise, imam sesli okur, değilse içinden okur.

Kaza namazlarının evde kılınması daha iyidir. Çünkü kazaya namaz bırakmakla büyük bir günah işlenmiştir, bunun teşhir edilmemesi gerekir.

Kaza namazlarının belirli vakitleri yoktur. Üç kerahet vakti dışında her vakitte kaza namazı kılınabilir.

Kaza namazı kılmak nafile namaz kılmaktan daha iyidir. Fakat kaza namazı kılmak maksadıyla farz namazların müekked ve gayr-i müekked sünnetlerini terketmek doğru değildir.

Mukim iken kazaya bırakılmış olan bir namaz yolculuk sırasında kılınmak istenirse kısaltılmadan kılınır. Yolculuk sırasında kazaya bırakılan bir namaz da beldesine döndükten sonra kaza edilmek istenirse kısaltılarak kılınır.

Aşağıdaki üç vakitte ne kazaya kalmış farz namazlar, ne vitir gibi vacip namaz ve ne hazırlanmış durumdaki cenaze namazı kılınamaz. Daha önce okunmuş olan secde âyetinden dolayı "tilâvet secdesi" de yapılamaz.

1. Güneşin doğmasından, kırk-elli dakika geçip, yükselmesine kadar.

2. Güneşin tam başımızın üzerinde bulunduğu vakit. Buna zeval ânı denir.

3. Güneşin sararmasından, yani gözleri kamaştırmaz bir hale geldiğinden itibaren, batıncaya kadar olan vakit.

Bu üç vakitte kılınacak kaza namazının iadesi gerekir. Bunun dışındaki vakitlerde kaza namazı kılmak mümkün ve caizdir. İmam Şafii'ye göre ise kaza namazı her zaman kılınabilir. Söz konusu kerahet vakitlerinde de kaza namazı kılmak caizdir.

Namazlarını özürsüz olarak kasten terkeden ve bunları kaza edemeden vefat eden kimse, büyük günah yükü ile âhirete geçmiş olur. Onun işi yüce Allah'la kendisi arasındadır. Bu namazların, tevbe, istiğfar veya keffâret yoluyla telâfi edileceğine dair açık bir âyet, hadis veya icmâ yoktur. Ancak yaşlılık veya sürekli hastalık nedeniyle orucunu tutamayanların, kaza edemeden ölümleri hâlinde, bunun "fidye" ile telâfisi hükmüne (bk. el-Bakara, 2/184) kıyas yapılarak veya "ihtiyat" prensibine dayanılarak, hanefilerde "namaz fidyesi" de müstahsen görülmüştür (bk. "İskat ve Devir" maddesi) Allah'la şehidler arasındaki hakların affedileceği nass'la (bk. el-Bakara, 2/154; Âlu İmrân, 3/169; en-Nisâ, 4/69; Müslim, İmâre, 152; Nesâî, Cihâd, 22; Ahmed b. Hanbel, II, 322, III, 251, 289) belirtilmiştir.

Şehidler, daha önce kılamadıkları namazların affı konusunda istisnâ olabilirler (Kaza namazı için bk. İbnü'l-Hümâm, a.g.e., I, 458 vd.; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, I, 121 vd.; İbn Âbidîn, a.g.e., II, 62 vd.).

Şâmil İA



Seferînin (Yolcunun) NamazıSeferî Sayılmak İçin Gidilmesi Gereken Mesâfe Ne Kadardır?Seferîlik Hükümleri Nelerdir?Namazı Kasretmenin Hükmü Nedir?Namazda Kasr Niçin Yapılır?Namazı Kasretmenin Şartı Nedir?Nereden İtibaren Namazlar Kasredilmeye Başlanır?Sefer Hâlinde Kaç Güne Kadar Namaz Kasredilir?

[h=2]Seferînin (Yolcunun) Namazı[/h]
Sefer kelimesi, lügatte, yol yürümek, herhangi bir mesafeye gitmek demektir.Fıkıhta ise, 3 günlük bir mesafeyi yürümek niyetiyle yola çıkmaktır.Böyle bir niyetle yola çıkan kimseye misafir denir. Seferî adı da verilir.Sefer kelimesinin mukabili ikâmettir. Doğduğu yerde veya sonradan vatan edindiği bir beldede oturmak mânasına gelir. Böyle bir kimseye de mukîm denilir.

[h=2]Seferî Sayılmak İçin Gidilmesi Gereken Mesâfe Ne Kadardır?[/h]
İstirahatlarla birlikte orta bir yürüyüşle 3 günlük mesafedir. Orta yürüyüş karada kafilenin ardındaki deve yürüyüşü ile yaya yürüyüşü; denizde ise mutedil havada yelkenli gemi sür\'atidir.Bir günlük yürüyüş 6 saat kabul edilmektedir. Yaya yürüyüşü ile ortalama saatte 5 km. yol alındığı göz önüne alınırsa, bu durumda 3 günlük mesafe zaman olarak 6x3 = 18 saat; uzunluk olarak da günde 5x6 = 30, üç günde 30x3 = 90 km. olur.Bu durum kara yolculuğunda böyledir. Deniz yolculuğunda ise mutedil esen bir rüzgârla 3 günde kat\'edilen yol 90 mil olarak hesaplanmıştır.Bu müddetten daha az olan yolculuklar sefer hükmüne girmez.Her ne kadar bugün yolculuk vasıtaları değişmiş ise de, asıl olan bu ölçülere riayet etmek lâzımdır. Çünkü nakil vasıtalarının şekil ve sür\'atleri devamlı değişiklik arzetmektedir. Her değişiklik için bir usûl konamaz. Bunlar ârızî olan hallerdir. Onun için, asıl olan tabiî yolculuk vasıtalarına itibar edilmelidir. Bu mesafeler serî vasıtalarla çok kısa zamanda alınsa bile, hüküm değişmez.Uçak seferleri, ya kara üzerinden, ya da deniz üzerinden, ya da hem kara, hem de deniz üzerinden olur. Hangisinden olursa olsun, kara ve deniz üzerinden alınacak mesafeler, kara veya deniz için kabûl edilen 3 günlük seferîlik miktarına ulaşınca, seferîlik hâli tahakkuk eder. Meselâ uçakla yapılan bir yolculukla, deniz üzerinden bir günlük, kara üzerinden de iki günlük mesafe yarım saatte alınmış olsa, seferîlik hâli meydana gelir.Yolculuk meşakkat hâlidir. Saatinde ve dakikasında vasıtaya yetişmek, teknik ârızalarla, hava muhalefetleri ile karşılaşmak hep yolculuğun zor olan taraflarıdır. Vasıtaların tekâmül etmesiyle bu gibi zorluklar azalmaz, hattâ artabilir.Bunun için gidilen mesafeyi değil de, vasıtanın sür\'atini seferîlikte esas almak doğru olmaz (*).

[h=2]Seferîlik Hükümleri Nelerdir?[/h]
Sefere (yolculuğa) çıkanlar hakkında İslâmiyet bâzı kolaylıklar ve ruhsatlar tanımıştır. Şöyle ki:* Ramazan-ı şerîf\'te yolculuğa çıkan kimse, orucunu te\'hir edebilir.* Misafir için ayaklardaki mestlere mesih müddeti, 3 gün 3 gecedir.* En mühim kolaylık ve ruhsat da, namazı kasır\'dır. Misafir, 4 rek\'atlı farz namazlarını ikişer rek\'at olarak kılar. Buna kasr-ı salât denir.

[h=2]Namazı Kasretmenin Hükmü Nedir?[/h]
Hanefî mezhebinde namazı kasretmek vâcibtir. Bu durumda namazı kasır, mecazî bir ruhsat olmaktadır. Çünkü sair ruhsatlarda yapıp yapmamakta kişi serbesttir. Halbuki namazın kasrında icbar vardır.Binaenaleyh seferî bir kimse namazı kasretmeden tam kılarsa mekruh işlemiş olur. Kılınan ilk iki rek\'atla farz tamamlanmış olur. Son iki rek\'at ise, nafile yerine geçer. Ne var ki ikinci rek\'atın sonunda selâmı terkettiğinden vâcibi terketmiş, dolayısıyla mekruh işlemiş, namaz kerahetle sahih olmuş olur. Bu şekilde mekruh işliyerek kılınan namazdan bir sevab beklenmemelidir.Seferî olan kimse, ikinci rek\'at sonunda oturmadan 3. rek\'ata kalksa, namazı fâsid de olur. Çünkü seferî kimse namazı iki rek\'at olarak kıldığı için ikinci rek\'at sonunda oturması farzdır. Bu durumda farz terkedilmiş olmakta, dolayısıyla namaz da bozulmuş bulunmaktadır.Şâfiîlere göre seferî kimse namazı kasredip kasretmemekte muhayyerdir. Yani, isterse iki kılar,isterse dört...Namazı kasretmek, hicrî 4. senede meşrû kılınmıştır. Meşrûiyeti Kitab, Sünnet ve İcmâ'-i Ümmet ile sâbittir.Kasrın meşrûiyetine Kitabdan delil, Nisâ sûresinin 101. âyetidir.Sünnetten delil ise, şu rivâyetlerdir:İbn-i Abbas şöyle demiştir:\"Sizin Peygamberinizin lisanı üzere Allah namazı hazarda 4 rek\'at, seferde ise iki rek\'at farz kıldı.\"Hz. Âişe validemiz ise şöyle buyurmuştur:\"Namaz seferde ve hazarda ikişer rek\'at ikişer rek\'at olarak farz kılındı. Sonra yolculukta iki rek\'at olarak kaldı. Hazardaki namazlara ise ziyade yapıldı.\"

[h=2]Namazda Kasr Niçin Yapılır?[/h]
Namazı kasretmenin illeti seferdir. Hikmeti ise meşakkattir.Binaenaleyh hikmet olmasa da illet olsa, namaz kasredilir. Yani sefere çıkmış bir kimse yolculuğu ve misafirliği boyunca hiçbir meşakkat ve zahmete mâruz kalmasa bile, namazı kasreder. Çünkü kasrın sebebi ve illeti olan seferîlik hâli mevcuttur. Sefer dışında ise, bir kimse pek çok zahmet ve meşakkat çekse de namazı kasr edemez. Çünkü kasrın sebeb ve illeti olan seferîlik durumu yoktur.

[h=2]Namazı Kasretmenin Şartı Nedir?[/h]
Namazı kasr için en başta yolculuğa (sefer) niyet şarttır. Yolculuğa niyet edilmeksizin namaz kasredilmez.Niyetin sahih olması için ise, seferin, yani, yolculuğun başından itibaren 3 günlük mesafeye gidişi niyet etmek lâzımdır. Geri dönüş müddeti hesaba katılmaz, sadece gidiş süresi üç günü bulmalıdır.Başıboş olarak gezintiye çıkıp nereye gideceğini bilemeyen, bir yol hedefi olmayan kimse, 3 günlük mesafeden fazla yol alsa bile, sefer niyeti olmadığı için namazlarını kasr ile kılamaz.Seferîlik niyeti için bülûğ da şarttır.

[h=2]Nereden İtibaren Namazlar Kasredilmeye Başlanır?[/h]
Sefere niyet eden ve yola çıkan kimse, oturduğu beldenin binalarını geçtikten itibaren namazlarını kasra başlar. Bulunduğu şehir veya kasabadan çıkarken gittiği istikametteki meskûn yerleri geçmiş olması lâzımdır. Şehre bağlı olup da birbirinden ayrı olan mahallelerin hepsini de geçmiş olmak gerekir.Ancak şehrin dışında olup da eskiden şehre bağlı olan ve hâlen harâbe hâlinde bulunan yerler şehre bağlı sayılmazlar. Kasr için bunları da geçmek şart değildir. Şehre bitişik köy varsa, kasr yapılabilmek için bunların da geçilmesi şarttır.

[h=2]Sefer Hâlinde Kaç Güne Kadar Namaz Kasredilir?[/h]
Bulunduğu şehir ve köyden sefere niyet ile yola çıkan kimse oturduğu şehre ve köye geri dönmedikçe veya gittiği memlekette en az 15 gün kalmaya (ikâmete) niyet etmedikçe seferî sayılır, namazlarını kasreder.Misafir olarak gidilen yerde 15 gün ikâmet niyeti yolda iken yapılsa sahih değildir. Yolculuk bittikten sonra yapılırsa sahih olur.Bir iş tâkibi gibi bir sebeble 15 gün ikâmeti niyet etmeksizin meydana gelen misafirliklerde iş olmayıp bir ay bile kalınsa namaz kasredilir. Zira 15 günlüğüne ikâmet niyeti yoktur.15 gün oturmaya niyet edilen yer, aynı yer olmalıdır. Ayrı ayrı şehir ve kasabalarda toplam 15 gün oturmaya niyetli yolcu, mukim sayılmaz. Seferîlik hükmünden çıkmaz.İkâmete niyet, tam 15 gün olmalıdır. Bir yerde bir hafta kalmaya niyet edip, hafta dolunca bir 10 gün daha kalmaya niyet edilirse ikâmet süresi 17 gün olmakla beraber, seferîlik hâli son bulmaz, namazı kasra devam edilir.Çünkü müddetler ayrı ayrı tayin edilmiş, ikâmete niyet bir anda 15 gün olarak yapılmamıştır.Bir insan 3 günlük yolculuğa niyet ederek yola çıktıktan sonra sefer müddetini doldurmadan geri dönmeyi istese, misafir hükmünden çıkar ve artık namazlarını tam kılar.Yine sefer müddeti bitmeden bir yerde kalmaya niyet edilmekle seferîlik hükmü son bulur.Kasrın Hükmünün Kalkması:Misafir 3 günlük mesafeyi tamamlamadan yarı yoldan evine dönmekle seferîlik hükmü kalkacağı gibi, sadece dönmeye niyet etmesiyle de seferîlik bozulur. Meselâ: Bir kimse iki günlük mesafeyi kat\'ettikten sonra geri dönmeye niyet etse, fakat hemen de dönmeyip bulunduğu yerde bir müddet eylense evine dönmemiş olduğu halde seferîlik hükmünden çıkmış sayılır. Artık namazlarını kasr edemez, tam kılmak zorundadır.Eğer yolcu sefer mesafesi olan üç günlük yolu aldıktan sonra geri evine dönmeye niyet etse, evine bizzat geri dönmedikçe seferîlik hâlinden çıkmaz. Burada geri dönüş niyeti kâfi değildir.Vatanın Kısımları:Oturma ve yerleşme bakımlarından vatan 3\'e ayrılır:1 * Vatan-ı aslî: İnsanın doğup büyüdüğü ve yaşadığı yahut da başka bir memlekete göçmüşse orada ev ve vatan edindiği, yerleştiği yere denir.2 * Vatan-ı ikâmet: Yolculuk hâlindeki kimsenin 15 gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yere denir.3 * Vatan-ı süknâ: Misafirin yolculuk esnasında 15 günden az kalmak niyetiyle uğradığı ve oturduğu her yere denir.Aslî vatan, ancak kendi misli ile bozulur. Bir kimse doğup büyüdüğü yerden başka bir memlekete gider orada iyice yerleşirse aslî vatanı bu ikinci ikâmet yeri olur. Doğup büyüdüğü yer aslî vatan olmaktan çıkar. Sonradan oraya misafir gittiğinde aynen sefer hükümlerine tâbi olur.Seferle İlgili Mes\'eleler:* Sefer hâlinde müsait durum varsa sünnetler terkedilmez kılınır. Yoksa kılınmaz, terkedilir.* Misafir kimse vaktin evvelinde namazı kasr ile kıldıktan sonra vaktin sonuna doğru ikâmete niyet etse, kıldığı namazı 4 rek\'at olarak iadesi gerekmez. Ancak vakti içinde seferî iken namazı kılmayıp da kazâya bırakan kimse, sonradan ikâmete niyet etse, bu kazâya kalan namazı iki rek\'at olarak kılar.* Misafir, mukîm olan bir imama uyarsa namazını imamla birlikte 4 rek\'at olarak kılar.* Mukîm kimse, seferî olan bir imama uyarsa, imam iki rek\'atta selâm verince o kalkar, iki rek\'at daha kılarak namazı 4\'e tamamlar. Ancak bu iki rek\'atta kırâet yapmaz. Bir müddet ayakta bekledikten sonra rükû\' ve secdeleri yapar. Ancak kırâet yapılmasında da bir beis yoktur.Seferî imamın kendinin misafir olduğunu, mukîm cemaatin namazlarını tamamlaması gerektiğini hatırlatması gerekir.Nitekim Peygamber Efendimiz Mekke fethinde, Mekke ehline namaz kıldırıp, 2 rek\'atta selâm vermiş ve cemaata \"Namazınızı siz tamamlayın, biz misafiriz\" buyurmuşlardır.* Cuma günü vakit girmeden yolculuğa çıkılabilir. Vakit girince ise Cuma kılmadan yolculuğa çıkmak mekruhtur.* Seferîlik ve ikâmet hallerinde, tâbi olanın değil metbûun niyeti muteberdir. Binaenaleyh asker kumandanına, işçi işverene, talebe hocasına, evli kadın kocasına tâbidir. Onların niyetine göre mukîm veya seferî olunur.

Kaynak : Sorularla İslamiyet
 

aslý1979

Active member
teşekkür ederim açıklamanız için birde bir şey daha sormak istiyorum .600 km gittiğim bir yerde ben 15 gün seferi olarak namazımı kıldım.ancak benim gibi gelen birine birileri zaman değişti artık ulaşım çok kolay seferi namazını 3 gün kılabilirsin demişler.ben buna inanmadım ama aklımda hala bir vesvese olarak duruyor .bilgilendirirseniz çok sevinirim.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Sefere çıkan bir kimse dört rekâtlı farz namazlarını iki değil, dört kılsa olur mu? Zamanımızda seferi olunmaz, çünkü yolculukla meşakkat kalmamıştır. Ayrıca gidilecek yere çok kısa zamanda varılıyor, deniyor doğru mudur?

Bir sefer süresi kadar yolculuğa çıkanlar dört rekâtli farzları iki rekât kılarlar. Hanefîler için bu lüzumludur. Dört kılarlarsa farzları yerine gelmiş, ancak nahoş bir hareket (isâet) yapılmış olur. Müsafirlik sadece meşakkatla ilgili değildir. Sefer müddeti yol, hiç meşakkatsiz de gidilse yine seferi olunur. Ancak sefer müddeti ne kadardır?

Eskiler bunu doksan km. ile belirlemişler, içlerinde Merhum Elmalılı ve eski Erzurum Müftüsü Merhum Osman Bektaş Hoca'nın da bulunduğu bazı son devir âlimleri ise, seferde mesafenin değil, sürenin önemli olduğunu söylemişler ve zamanın orta vasıtası (günümüzde otobüs) ile onsekiz saatlikten kısa yolculukta seferi olunamayacağını iddia etmişlerdir. Bunlar iddialarına ciddi deliller göstermektedirler. Ancak orta vasıta ile 18 saatte alınan yol, uçakla yarım saatte de alınsa onlara göre seferi olunur.

Kaynak : Sorularla İslamiyet
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Yolcu namazlarında 2 rekat olarak kıldığımız farz namazları kazaya kalınca 2 rekat mı yoksa 4 rekat mı kılınmalıdır.




Seferi olarak kaza edilen dört (4) rekatlık bir namazın kazası nasıl kılınır?

Mukîmin kazaya kalan namazları, yolculuğa çıkmasıyla ve yolcunun kazaya kalan namazları da ikamete niyet etmesiyle değişmez.

Bu yüzden seferde iken kazaya kalan namazları mukimken de -seferi imiş gibi- ikişer rekat olarak kılar. Bir yolcu da ikâmet zamanında kazaya kalmış namazlarını dörder rekat olarak kılar.



Kaynak : Sorularla İslamiyet


Degerli kardesim anlasilacagi üzere bir kisi seferiye niyet edip yola ciksa ´seferiyken vakit namazlari kazaya kalsa sonradan Mukimken seferiyken kazaya kalan namazlarini iki rekat olarak kaza eder... insallah anlasilmistir...
 
Üst