Sami Efendi Hazretlerinin çoook çok sevdiği, muhabbet ettiği gayb ricalinden Lâdikli Ahmed Ağa ile ilgili çok renkli hatıraları derlemeye çalıştığım yıllarda, Konya'da, Hayra Hizmet Vakfında Konya İmam Hatib'den Kuran-ı Kerim Hocam Hasan Hüseyin Varol Hoca'yla Ahmed Ağa'yı konuşurken, söz yumağı dönmüş dolaşmış Sami Efendi Hazretlerine gelmişti.
Sami Efendi Hazretlerinin hiç bilinmeyen bir yönünden kapı aralanmıştı o gün. Konuşmamızın bağlantı bölümünde şunları anlatmıştı. Hasan Hüseyin Varol Hoca:
Yıl 1950-51 filân. Kore Savaşı konuşuluyor her yerde. İşte o günlerde, Ahmed Ağa'ya: Hacı Baba, Kore'deki muhasarada neler oldu? Siz orada mıydınız? diye sordum.
Şunu anlattı bize o zaman; Oradaydık, dedi, tabii oradaydık. Biz emir aldık, gittik. Gece yarısı bekliyoruz, yeni bir emir gelecek, müdahele edeceğiz! Türk tugayını ateş çemberinin içinden çıkaracağız. Bize verilen vazife bu ama, hâdisenin her kademesinde ayrı bir emirle hareket ediyoruz. Biz orada, seher vakti filân işte, müdâhele emrini - hücum konutunu - beklerken, bir baktık ki karanlığı yırtıp gelen bir teveccüh, muhasarayı yardı geçti. Sami Efendi Hazretlerinin teveccühüydü bu... Taaa Türkiye'den oturduğu yerden bir teveccühle tugayımıza yol açtı. Bu zatın kıymetini bilin...
İTİRAZ, MUTKRİZ VE ÜST MANTIK
- Bu tür menkıbeler gündeme gelince, bab-ı şeriattan (şeriat kapısından) tarikat, marifet ve hakikat haremine geçemeyen dostlar: Yahu, bu adamların madem ki bu kadar güçleri var da, niye boyunlarını çekivermiyorlar şu namızsız gâvurların? İslâmı hâkim etseler ya yeryüzüne.? Şer farelerinin, küfür böcülerinin işlerini bitiriverseler ya şöyle, sizin üzerinde çok durduğunuz şu meşhur teveccüh" ve "tasarruf"larıyla? gibi itirazlar yöneltiyorlar.
Bana göre bu tür itirazların sağlam bir mantığı yok. Eğer her tarafın dümdüz ve güpegündüz olması gerekseydi, Cenâb-ı Hak öyle yaratırdı herhalde. Böyle bir dünya engel çangal olacak ki, hareket ve bereket esrarı ortaya çıkacak. Karanlık diye bir şey olmasaydı, aydınlığın tek başına canı sıkılırdı herhalde? Gündüzün güzelliği, gecenin koynundan çıkmışlığa hayli değil midir? Eğer eksi yoksa, artı tek başına ne işe yarar ki? Bir şeyin yaraması için, o şeyin tersinin de olması lâzım değil mi?
Üst mantık meseleleri bunlar tabii elbet. Mantık üstü mantık ötesi boyutlarla ilgili olduğu için, çoğunluğun mantığında bir darlanma oluyor bu babda. E mantıkta bir darlanma olunca, itiraz şeklinde patlıyor tabii o... Bu tür patlamalar da, özellikle de alt mantık patlamaları, bir takım çatlamalara sebep oluyor. Ve bu çatlamalar, mu'terizleri. uluorta konuşturuyor. Zıtların âhenginde gönenme şevkini yakalayamıyor herkes, Gerçi bu zıtların ahenginde gönenme şevkini kimler yakalıyor ve bu şevkten şavkıyan aydınlıkla kimler, neler yapıyor, o da ayrı bir mesele ya!... Her neyse... Ariflerden başka herkes karanlıkta gölgelere kurşun sıkıyor! Ahmed Ağa ne derdi, ne ederdi bu kabil sualler karşısında Hocam?
Ben böyle biraz itiraz yapınca, Hasan Hüseyin Varol Hoca:
- Ben de sordum onu! Dedim ki, Hacı Baba, ne olacak bu dünyanın hali? Nasıl düzelir bu dünya, nasıl düzelecek?
Evlât, dedi şöyle sakin, bu Çoban Ahmed var ya!...Eğer müsaade etseler, iki üç saatte dünyayı düzeltirim amma, hikmet-i ilâhidir, ona biz müdahale edemeyiz... Emirsiz hareket edemeyiz... Bu hâdiseler böyle olacak, herkesin iman ölçüsü, cihad ölçüsü ortaya çıkacak! Mü'mini münafığı, müşriği kâfiri belli olacak!... Hâdiseler gelişe gelişe netîceye ulaşacak!(1).
1) Mustafa Özdamar, Ladikli, Ahmed Ağa 1997 İstanbul sf 214-215
Kaynak: Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi, Mustafa Özdamar, KIRK KANDİL