Sarık takmak ?

sonsuzlugunsesi

New member
Merhaba,

Arkadaşlar sarık kullanmanın belli bir kuralı varmı? Yani öncesinden yapmam gereken şartlar gibi. Farklı renklerde olmasının bir manası varmıdır. Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkürler
 

teblið

Vefasýz

sarık giymek sünnettir. Bu hususta bir çok hadis-i şerif zikredilmiştir. Bunlardan bazılar
sarık giymek sünnettir. Bu hususta bir çok hadis-i şerif zikredilmiştir. Bunlardan bazılarının anlamı şöyledir:

1) Amr bin Hureys'den (R.A.), dedi ki: "Hz. Peygamberi, (S.A.V.) minberin üzerinde başında siyah bir sarık olup onun bir ucunu iki omuzlarının arasına sarkıtmış olarak gördüm." (1881)

Bu hadis-i şerifde Hz. Peygamber'in minberde iken sarık sardığı ve bu sarığın da siyah olduğu bildirilmiştir. Diğer bazı hadis-i şeriflerde geleceği gibi, Hz. Peygamber, bazen siyah ve bazı kere de beyaz sarık kullanmışlardır.

2) Hz. Peygamber (S.A.V.) Abdurrahman bin Avf in (başına) sarığını sardı ve arka tarafından dört parmak veyahut ondan biraz noksan veya fazla olarak sarkıtıverdi ve: "İşte sarığını böylece sar. Çünkü böyle yapmak, daha açık ve daha güzeldir." (882) buyurdu.

3) "Gerçekten Cebrail (A.V.), Hz. Peygamber'e (S.A.V.) başında siyah bir sarık olup sarığın uçlarını arkasından sarkıtmış olduğu halde indi." (O'nun yanına bu kıyafetle geldi.) (883)

4) Rükâne'den (R.A.) dedi ki: Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu:

"Bizimle müşrikler arasındaki fark, takkeler üzerine sarık sarmaktır. (884)

Hadis-i şerifi Ebu Davud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.

Bu hadis-i şerifde geçen "Kalânis" kelimesi, "kalensüve" kelimesinin çoğuludur. Kalensüve ise, sarığın altından başa giyilen takke ve benzeri şeylerdir. Takke üzerine sarık sararak giymek müslümanların kıyafetidir. Sarık sarmadan sadece takke giymek, müşriklerin kıyafetidir.

Bu hadis-i şerifde, takkeler üzerine sarık sararak müşriklere muhalefet edilmesi teşvik edilmiştir.

5) Tirmizî'nin sahih bir senetle rivayet ettiği bir hadis-i şerifde (şöyle buyurulmuştur): "İbni Ömer (R.A.) sarığını(nın) uçlarını iki omuzları arasından sarkıtırdı." (885)

Her ne kadar sarığın arka tarafdan sarkıtılması müstehab ise de bunu terk etmede de bir kerahet yoktur. Çünkü, Hz. Peygamber (S.A.V.) sarığı sarkıtma işini devamlı olarak yapmamıştır. Bazı kere sarık olmadan sadece takke giyerdi. Bazı kere de takke olmadan sadece sarığını kullanırdı. Çok defa da her ikisini beraber giyerlerdi.

Sarığının uzunluğu yedi karış idi. Eshab-ı Kiram'ın takkeleri başlarına bitişik bir durumda idi. Yüksek ve uzun değildi.

Çünkü Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: "Hz. Peygamber'in (S.A.V.) Esbabının takkeleri düz idi."

Bu hadis-i şerif de geçen "Kimâm" kelimesi, "kümme" kelimesinin çoğuludur. Kümme ise, küçük takke demektir. (886)

7) İbni Ebi Asım'ın Kitabül-cihad bahsinde, şu rivayeti yer almıştır: Bize Ebu Musa haber verdi, (dediki): Osman bin Ömer, Zübeyr İbni Ci-van'dan, O da Ensar'dan bir kişiden naklederek) bize haber verdi ve dediki: "Bir kişi İbni Ömer'e (R.A.) geldi. O'na dediki: Ya Eba Abdurrahman, sarık (giymek) sünnet midir?" O'da: "Evet (sünnettir)" buyurdular.



Hz. Peygamber (S.A.V.) Abdurrahman bin Avf'a (R.A.) hitaben buyurdular ki: (Ya Abdurrahman,) Git, elbiseni (geniş ve bol yap) Silahını kuşan. O da gitti ve Hz. Peygamber'in emrini yerine getirmiş olduğu halde Hz. Peygamber'in yanına geldi. Hz. Peygamber, Abdurrahman'ın sarığından sarkan kısmı kısalttı. Sonra O'na sarığını giydirdi, ön ve arka tarafından sarkıttı."

9) Nafi'in İbni Ömer'den (R.A.M.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifde ise şöyle buyurulmuştur:

"İbni Ömer (R.A.) dediki: Hz. Peygamber (S.A.V.) kirbasdan yapılmış bir sarığı Abdurrahman bin Avf in başına giydirdi ve onu arka tarafından dört parmak miktarı sarkıttı. Sonra (Abdurrahman bin Avf'a): "İşte bu şekilde sarık giy" buyurdular.

İmam-ı Malik, (R.A.) dediki: Sarık sarınmak, elbiseye bürünmek, ve nalin giymek Arapların işindendir. İmam-ı Maltk'den sarık sarıp da bir kısmını çenesinin altından sarmayan kimsenin durumu sorulunca: "Sarığın bir kısmını çene altına almaksızın giymek, Nıbtîlerin adetidir, halkın (Eshab-ı Kiram'ın) giymiş olduğu bir kıyafet değildir dedi.

Ancak sarık küçük olur (çene altına) ulaşmazsa, yahut sarığı o şekilde evde giyse, veyahut hastalığında giyse, o zaman bunda bir beis, bir zorluk yoktur. (Yani çenenin altına götürmeyebilir.)" dedi.

10) Abdullah bin Bişr'den (R.A.), dedi ki: "Hz. Peygamber (S.A.V.), Hz. Ali'yi (R.A.) bir (yere) gönderdi. O'na siyah bir sarık giydirdi ve sarığı O'nun arkasından ve sol omuzu tarafından sarkıttı. (887)

11) Hz. Peygamber, Hz. Ali'yi Hum kuyusu (hadisesi) gününde çağırdı. O'na sarık giydirdi. Ve sarığın bir kısmını arkasından sarkıttı. Sonra O'na dedi ki: "İşte sarığı bu şekilde giy, çünkü gerçekten sarıklar, İslam'ın alametidir. Ve Müslümanlar ile müşrikler arasında bir perdedir. Onları biribirinden ayıran bir kıyafettir."

12) Halid İbni Ma'dan'dan (R.A.) mürsel olarak Hz. Peygamber'den rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (S.A.V.) buyurdualr: "Sarık sarınız. Ve (böylece) sizden önceki milletlere (Yahudi ve Hıristiyanlara) muhalefet ediniz. (888)

Bu hadis-i şerifde İslam kıyafetinin diğer milletlerin kıyafetlerinden ayrılması istenmektedir.

SARIKLA KILINAN NAMAZIN FAZİLETİ

13) "Sarıkla kılınan nafile veyahut farz bir namaz, sarıksız kılınan yirmi beş namaza denk olur. Sarıkla kılınan bir Cuma namazı ise, sarıksız olarak kılınan yetmiş namaza denktir. (889)

Cabir (R.A.) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifde ise Peygamber efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Sarıkla kılınan iki rekât namaz sarıksız kılınan yetmiş rekat namazdan daha faziletlidir. (890)

14) "Ümmetim takkeler üzerine sarık sardıkları müddetçe, fıtrattan (doğru yoldan) ayrılmazlar. (891)

15) "Sarık giymeye devam ediniz. Çünkü o gerçekten meleklerin alametidir. Ve onun (bir kısmını) arkanızdan sarkıtınız. (892)

Bu hadis-i şeriflerin şerhinde şöyle denilmiştir:

"Sarık namazın sevabını kat kat artırır. Çünkü o, Yüce Allah'ın huzurunda bir zinet ve bir güzellikdir. Allah (C.C) bize: "Ey Adem oğulları her secde zamanında (yani her namazda) zinetinizi alınız," mealindeki ayet-i kerime ile, zinetlenmemizi emretmiştir. Bir hadis-i şerifde: "gerçekten Allah (c.c.) güzeldir. Güzeli sever." buyurulmuştur. Bazı kimseler "Sarık; .yemek-içmek gibi dinden (dinî vazifelerden) değildir." şeklinde bir delil ile sarığın terkini müdafaa ettiler. Onları bu işe başkalarını körü körüne taklit etmeden başka hiç bir şey sevk etmemiştir. Haydi onların dedikleri gibi bunun bir adet olduğunu kabul etmiş olsak bile, deriz ki; sarık gerçekten adetlerin en şereflisidir. Çünkü, Hz. Peygamber'in (S.A.V.) adetidir. O ise, bütün müslümanların ittifakı ile, yaratılanların en üstünüdür. Darbı mesel olarak: "Büyüklerin adetleri, adetlerin büyükleridir." denilmiştir. Halbuki, sarık, bu konudaki Hz. Peygamber'in hadis-i şeriflerinden dolayı dindendir, dinin vazifelerindendir. Sarık Enbiya ve Resullerin sünnetidir. Bize delil olarak Cebrail'in (A.V.) sarıklı olarak inmesi yeter.

Sarığın hikmet ve faydası, Vücudu korumasıdır. Çünkü, gerçekten sarık sıcak memleketlerde sıcak çarpmasından ve soğuk memleketlerde ise, soğuktan muhafaza eder. Özellikle onun bir parçasını çene altından ve kulakların üzerinden sarınca, bu koruma işi daha da açık olur.

Hikmetlerinden birisi de ibadet sırasında ve ilahi huzurda zinet ve güzellikdir. Sarık sarılması her zaman, özellikle namazda matlup olan bir şeydir. Çünkü namazın sevabı onun sayesinde artar. (893)

El-İhtiyar adlı kitabda da namazda sarık sarmanın müstehap olduğu belirtilmiştir. (894)

Sarık aslında Arab milletinin bir adetidir.

İslam onu yerleştirmiş, yani sünnet olarak kabul etmiştir. Bu husus bir çok hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şerifler her ne kadar, teker teker olarak zayıf iseler de, sayılan çok olduğundan —alimlerin de kabul edip ve karar verdikleri gibi,— sarığın sünnet olduğuna delil göstermişlerdir.

Sarıkda en iyi renk beyaz olanıdır. Hz. Peygamber'in (S.A.V.) Mekke'nin fethinde siyah sarık giymesi ve meleklerin Bedir savaşında sarı sa- j rıklarla inmeleri o zamanki özel durumların bir gereği idi. Filhakika siyah \¥e yeşil sarık giyineninde sünnet olduğu belirtilmiştir. (İbni Abidin)

Sarık takvayı hatırlatır. İnsanı Allah'ın (e.c.) yasakladığı yerde görünmekten alı kor, utanma duygusu verir. Sahibini oyun, eğlence ve kötü davranışlardan uzaklaştırır. İbni Adiy ve Beyhakî'nin Şuabü'l-İman'ında rivayet ettiği bazı hadis-i şeriflerde şöyle buyurulmuştur:

"Sarık sarınız ki, ilim cihetinden artmış (daha çok ilerlemiş) olasınız." "Sarıklar, Arapların taçlarıdır."

Deyleminin rivayet ettiği hadis-i şerifde ise:

"Sarıklar, mü'mimlerin vekarı ve Arapların izzetidir. Araplar, sarıklarını bıraktıkları vakit izzetlerini kaybetmiş olurlar." buyurulmuştur. (895)

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre, toplum içerisinde müslümanların alameti sarıktır. Sarılmadan başa giyilen takke ve çeşitli silindir şapkalar, müslümanların kıyafetlerinden değildir.

Hz. Ömer (R.A.) ordu kumandanlarına, İslam ve Arap kıyafetlerine devam edilip ayrılmamaları ve acem kıyafetlerinden sakınmaları için mektup yazıyordu. Çünkü İslam dış görünüş itibariyle de başkalarına benzememeyi, kendi kendine mahsus bir kıyafette olmayı ister. Mü'minleri onlara karışmaktan koruyor ki, onlar, İslam kıyafeti ile müslüman oldukları zannedilmesinler.

Çünkü her ne kadar iç aleme itimat gerekiyorsa da, dışın da iç aleme tesiri vardır. Ameller içten gelen duygularla meydana gelir. Lakin iç alemi düzgün olan bir kimse dış kıyafetten faydalanır. Ondan ışık alır.

Bu dış alem ile iç alem arasında taaccüb veren bir ilginin, bir bağlantının neticesidir. Çünkü harakete geçiş, kalbden başlar ve yine fayda kalbe döner. Kötü hareketler de böyledir. Onlar, iç aleminin karanlığını artırır. O halde biz hayrı işleyip kötüyü terk edelim. (896)

Sarığın en az sarkıtılma miktarı dört parmaktır. En çoğu ise, bir el (bir karıştır.) Belin ortasından daha aşağıya uzanacak şekilde uzatmak bidattir. Bu israf olup elbiseyi fazla uzatmanın hükmü gibidir. Eğer bu işi tekebbürlük yolu ile yaparsa, haram olur. Tekebbürlük yolu ile değilse, mekruh olup sünnete muhalefet olur. Doğrusu sarığı sarkıtmak müstehab-' dır. Ve bu sünneti hüdanın karşılığı olan sünnet-i zaide (sünnet-i gayr-i müekkede) dendir.,_SjinnexJ.^aidg(^İeıne_kde her ne kadar sevap olsa da, onu terk etmede bir günah ve bir isael (kötülük yapma) durumu yoktur Bu işin sünnet-i müekkede olması, hakikatin hilafınadır. Kenz, adlı kitab-da denilmiştir ki: Siyah sarık sarmak ve sarığın bir ucunu iki omuzları arasından sarkıtmak mendubdur. Hanefî kitaplarının bir çoğunda da sarık hakkındaki hüküm böyledir. (897)

Kinye adlı kitab da: "Fakihler, alimler için, uzun bir sarık ve geniş bir elbise giymeleri müstehab olur." denilmiştir. Her halde onlar fükaha için, uzun sarık giymeyi bir örf haline getirmişler ve âdet edinmişlerdi. Şayet başka bir memlekette fükaha sarığı uzatmayıp başka bir kıyafetle biliniyor ve onlar için başka bir kıyafet örf ve âdet haline gelmişse, fakih olan kimse, ilmî makamı ve kendisi tanınıp dînî mes'elelerin kendisine sorulması için, o örfde yaygın olan kıyafeti giyer ve o zaman da bu kıyafet müstehab olur. (898)

Not: Sarığı sarmada sünnet olan, her iki uçlarını omuzlan arasına sarkıtmaktır. Onu çözdüğü zaman sardığı gibi çözer ve yeniden sarar. Omuzlara sarkıtılacak olan miktarın bir karış olması müstehapdır. Lakin bu miktarda ihtilaf olunmuştur.

KAYNAKLAR

881. Tac, C: 1, S: 169

882. Aynı eser, Haşiye kısmı

883. Aynı eser, 169 Haşiye kısmı

884. Aynı eser 169 Haşiye kısmı

885. Tac, C.l, s. 169

886. Tac, Haşiye kısmı, C: 3, S: 157

887. Umdetül-Karı, Şerhul, Buharı C: 21, S: 307 ve 308

888. Kenzül-Ummal, C: 15, s: 306

889. Kenzül-Ummal, C: 15, s: 306

890. Tac, c.I, s. 169

891. Kenzül-Ummal, C: 15-S: 308 yani c: 15, s: 308

892. Kenzül-Ummal, c: 15-S: 308 yani c: 15, s: 308

893. Tac, C: 1, S: 107 Haşiye kısmı.

894. el-lhtiyar, C.l, s. 145

895. Rudud ala ebatîle, S: 117 ve 118

896. İbni Abidin C; S; 307

897. Eşi aatül-lamaat... S. 203

898. İbni Abidin C: 5, S: 310 ve 311 (Ali KÜÇÜKER Emekli Müftü, İzahlı İslam İlmihali, sh:567-573
 
Son düzenleme:

sonsuzlugunsesi

New member

sarık giymek sünnettir. Bu hususta bir çok hadis-i şerif zikredilmiştir. Bunlardan bazılar
sarık giymek sünnettir. Bu hususta bir çok hadis-i şerif zikredilmiştir. Bunlardan bazılarının anlamı şöyledir:

1) Amr bin Hureys'den (R.A.), dedi ki: "Hz. Peygamberi, (S.A.V.) minberin üzerinde başında siyah bir sarık olup onun bir ucunu iki omuzlarının arasına sarkıtmış olarak gördüm." (1881)

Bu hadis-i şerifde Hz. Peygamber'in minberde iken sarık sardığı ve bu sarığın da siyah olduğu bildirilmiştir. Diğer bazı hadis-i şeriflerde geleceği gibi, Hz. Peygamber, bazen siyah ve bazı kere de beyaz sarık kullanmışlardır.

2) Hz. Peygamber (S.A.V.) Abdurrahman bin Avf in (başına) sarığını sardı ve arka tarafından dört parmak veyahut ondan biraz noksan veya fazla olarak sarkıtıverdi ve: "İşte sarığını böylece sar. Çünkü böyle yapmak, daha açık ve daha güzeldir." (882) buyurdu.

3) "Gerçekten Cebrail (A.V.), Hz. Peygamber'e (S.A.V.) başında siyah bir sarık olup sarığın uçlarını arkasından sarkıtmış olduğu halde indi." (O'nun yanına bu kıyafetle geldi.) (883)

4) Rükâne'den (R.A.) dedi ki: Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu:

"Bizimle müşrikler arasındaki fark, takkeler üzerine sarık sarmaktır. (884)

Hadis-i şerifi Ebu Davud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.

Bu hadis-i şerifde geçen "Kalânis" kelimesi, "kalensüve" kelimesinin çoğuludur. Kalensüve ise, sarığın altından başa giyilen takke ve benzeri şeylerdir. Takke üzerine sarık sararak giymek müslümanların kıyafetidir. Sarık sarmadan sadece takke giymek, müşriklerin kıyafetidir.

Bu hadis-i şerifde, takkeler üzerine sarık sararak müşriklere muhalefet edilmesi teşvik edilmiştir.

5) Tirmizî'nin sahih bir senetle rivayet ettiği bir hadis-i şerifde (şöyle buyurulmuştur): "İbni Ömer (R.A.) sarığını(nın) uçlarını iki omuzları arasından sarkıtırdı." (885)

Her ne kadar sarığın arka tarafdan sarkıtılması müstehab ise de bunu terk etmede de bir kerahet yoktur. Çünkü, Hz. Peygamber (S.A.V.) sarığı sarkıtma işini devamlı olarak yapmamıştır. Bazı kere sarık olmadan sadece takke giyerdi. Bazı kere de takke olmadan sadece sarığını kullanırdı. Çok defa da her ikisini beraber giyerlerdi.

Sarığının uzunluğu yedi karış idi. Eshab-ı Kiram'ın takkeleri başlarına bitişik bir durumda idi. Yüksek ve uzun değildi.

Çünkü Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: "Hz. Peygamber'in (S.A.V.) Esbabının takkeleri düz idi."

Bu hadis-i şerif de geçen "Kimâm" kelimesi, "kümme" kelimesinin çoğuludur. Kümme ise, küçük takke demektir. (886)

7) İbni Ebi Asım'ın Kitabül-cihad bahsinde, şu rivayeti yer almıştır: Bize Ebu Musa haber verdi, (dediki): Osman bin Ömer, Zübeyr İbni Ci-van'dan, O da Ensar'dan bir kişiden naklederek) bize haber verdi ve dediki: "Bir kişi İbni Ömer'e (R.A.) geldi. O'na dediki: Ya Eba Abdurrahman, sarık (giymek) sünnet midir?" O'da: "Evet (sünnettir)" buyurdular.



Hz. Peygamber (S.A.V.) Abdurrahman bin Avf'a (R.A.) hitaben buyurdular ki: (Ya Abdurrahman,) Git, elbiseni (geniş ve bol yap) Silahını kuşan. O da gitti ve Hz. Peygamber'in emrini yerine getirmiş olduğu halde Hz. Peygamber'in yanına geldi. Hz. Peygamber, Abdurrahman'ın sarığından sarkan kısmı kısalttı. Sonra O'na sarığını giydirdi, ön ve arka tarafından sarkıttı."

9) Nafi'in İbni Ömer'den (R.A.M.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifde ise şöyle buyurulmuştur:

"İbni Ömer (R.A.) dediki: Hz. Peygamber (S.A.V.) kirbasdan yapılmış bir sarığı Abdurrahman bin Avf in başına giydirdi ve onu arka tarafından dört parmak miktarı sarkıttı. Sonra (Abdurrahman bin Avf'a): "İşte bu şekilde sarık giy" buyurdular.

İmam-ı Malik, (R.A.) dediki: Sarık sarınmak, elbiseye bürünmek, ve nalin giymek Arapların işindendir. İmam-ı Maltk'den sarık sarıp da bir kısmını çenesinin altından sarmayan kimsenin durumu sorulunca: "Sarığın bir kısmını çene altına almaksızın giymek, Nıbtîlerin adetidir, halkın (Eshab-ı Kiram'ın) giymiş olduğu bir kıyafet değildir dedi.

Ancak sarık küçük olur (çene altına) ulaşmazsa, yahut sarığı o şekilde evde giyse, veyahut hastalığında giyse, o zaman bunda bir beis, bir zorluk yoktur. (Yani çenenin altına götürmeyebilir.)" dedi.

10) Abdullah bin Bişr'den (R.A.), dedi ki: "Hz. Peygamber (S.A.V.), Hz. Ali'yi (R.A.) bir (yere) gönderdi. O'na siyah bir sarık giydirdi ve sarığı O'nun arkasından ve sol omuzu tarafından sarkıttı. (887)

11) Hz. Peygamber, Hz. Ali'yi Hum kuyusu (hadisesi) gününde çağırdı. O'na sarık giydirdi. Ve sarığın bir kısmını arkasından sarkıttı. Sonra O'na dedi ki: "İşte sarığı bu şekilde giy, çünkü gerçekten sarıklar, İslam'ın alametidir. Ve Müslümanlar ile müşrikler arasında bir perdedir. Onları biribirinden ayıran bir kıyafettir."

12) Halid İbni Ma'dan'dan (R.A.) mürsel olarak Hz. Peygamber'den rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (S.A.V.) buyurdualr: "Sarık sarınız. Ve (böylece) sizden önceki milletlere (Yahudi ve Hıristiyanlara) muhalefet ediniz. (888)

Bu hadis-i şerifde İslam kıyafetinin diğer milletlerin kıyafetlerinden ayrılması istenmektedir.

SARIKLA KILINAN NAMAZIN FAZİLETİ

13) "Sarıkla kılınan nafile veyahut farz bir namaz, sarıksız kılınan yirmi beş namaza denk olur. Sarıkla kılınan bir Cuma namazı ise, sarıksız olarak kılınan yetmiş namaza denktir. (889)

Cabir (R.A.) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifde ise Peygamber efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Sarıkla kılınan iki rekât namaz sarıksız kılınan yetmiş rekat namazdan daha faziletlidir. (890)

14) "Ümmetim takkeler üzerine sarık sardıkları müddetçe, fıtrattan (doğru yoldan) ayrılmazlar. (891)

15) "Sarık giymeye devam ediniz. Çünkü o gerçekten meleklerin alametidir. Ve onun (bir kısmını) arkanızdan sarkıtınız. (892)

Bu hadis-i şeriflerin şerhinde şöyle denilmiştir:

"Sarık namazın sevabını kat kat artırır. Çünkü o, Yüce Allah'ın huzurunda bir zinet ve bir güzellikdir. Allah (C.C) bize: "Ey Adem oğulları her secde zamanında (yani her namazda) zinetinizi alınız," mealindeki ayet-i kerime ile, zinetlenmemizi emretmiştir. Bir hadis-i şerifde: "gerçekten Allah (c.c.) güzeldir. Güzeli sever." buyurulmuştur. Bazı kimseler "Sarık; .yemek-içmek gibi dinden (dinî vazifelerden) değildir." şeklinde bir delil ile sarığın terkini müdafaa ettiler. Onları bu işe başkalarını körü körüne taklit etmeden başka hiç bir şey sevk etmemiştir. Haydi onların dedikleri gibi bunun bir adet olduğunu kabul etmiş olsak bile, deriz ki; sarık gerçekten adetlerin en şereflisidir. Çünkü, Hz. Peygamber'in (S.A.V.) adetidir. O ise, bütün müslümanların ittifakı ile, yaratılanların en üstünüdür. Darbı mesel olarak: "Büyüklerin adetleri, adetlerin büyükleridir." denilmiştir. Halbuki, sarık, bu konudaki Hz. Peygamber'in hadis-i şeriflerinden dolayı dindendir, dinin vazifelerindendir. Sarık Enbiya ve Resullerin sünnetidir. Bize delil olarak Cebrail'in (A.V.) sarıklı olarak inmesi yeter.

Sarığın hikmet ve faydası, Vücudu korumasıdır. Çünkü, gerçekten sarık sıcak memleketlerde sıcak çarpmasından ve soğuk memleketlerde ise, soğuktan muhafaza eder. Özellikle onun bir parçasını çene altından ve kulakların üzerinden sarınca, bu koruma işi daha da açık olur.

Hikmetlerinden birisi de ibadet sırasında ve ilahi huzurda zinet ve güzellikdir. Sarık sarılması her zaman, özellikle namazda matlup olan bir şeydir. Çünkü namazın sevabı onun sayesinde artar. (893)

El-İhtiyar adlı kitabda da namazda sarık sarmanın müstehap olduğu belirtilmiştir. (894)

Sarık aslında Arab milletinin bir adetidir.

İslam onu yerleştirmiş, yani sünnet olarak kabul etmiştir. Bu husus bir çok hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şerifler her ne kadar, teker teker olarak zayıf iseler de, sayılan çok olduğundan —alimlerin de kabul edip ve karar verdikleri gibi,— sarığın sünnet olduğuna delil göstermişlerdir.

Sarıkda en iyi renk beyaz olanıdır. Hz. Peygamber'in (S.A.V.) Mekke'nin fethinde siyah sarık giymesi ve meleklerin Bedir savaşında sarı sa- j rıklarla inmeleri o zamanki özel durumların bir gereği idi. Filhakika siyah \¥e yeşil sarık giyineninde sünnet olduğu belirtilmiştir. (İbni Abidin)

Sarık takvayı hatırlatır. İnsanı Allah'ın (e.c.) yasakladığı yerde görünmekten alı kor, utanma duygusu verir. Sahibini oyun, eğlence ve kötü davranışlardan uzaklaştırır. İbni Adiy ve Beyhakî'nin Şuabü'l-İman'ında rivayet ettiği bazı hadis-i şeriflerde şöyle buyurulmuştur:

"Sarık sarınız ki, ilim cihetinden artmış (daha çok ilerlemiş) olasınız." "Sarıklar, Arapların taçlarıdır."

Deyleminin rivayet ettiği hadis-i şerifde ise:

"Sarıklar, mü'mimlerin vekarı ve Arapların izzetidir. Araplar, sarıklarını bıraktıkları vakit izzetlerini kaybetmiş olurlar." buyurulmuştur. (895)

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre, toplum içerisinde müslümanların alameti sarıktır. Sarılmadan başa giyilen takke ve çeşitli silindir şapkalar, müslümanların kıyafetlerinden değildir.

Hz. Ömer (R.A.) ordu kumandanlarına, İslam ve Arap kıyafetlerine devam edilip ayrılmamaları ve acem kıyafetlerinden sakınmaları için mektup yazıyordu. Çünkü İslam dış görünüş itibariyle de başkalarına benzememeyi, kendi kendine mahsus bir kıyafette olmayı ister. Mü'minleri onlara karışmaktan koruyor ki, onlar, İslam kıyafeti ile müslüman oldukları zannedilmesinler.

Çünkü her ne kadar iç aleme itimat gerekiyorsa da, dışın da iç aleme tesiri vardır. Ameller içten gelen duygularla meydana gelir. Lakin iç alemi düzgün olan bir kimse dış kıyafetten faydalanır. Ondan ışık alır.

Bu dış alem ile iç alem arasında taaccüb veren bir ilginin, bir bağlantının neticesidir. Çünkü harakete geçiş, kalbden başlar ve yine fayda kalbe döner. Kötü hareketler de böyledir. Onlar, iç aleminin karanlığını artırır. O halde biz hayrı işleyip kötüyü terk edelim. (896)

Sarığın en az sarkıtılma miktarı dört parmaktır. En çoğu ise, bir el (bir karıştır.) Belin ortasından daha aşağıya uzanacak şekilde uzatmak bidattir. Bu israf olup elbiseyi fazla uzatmanın hükmü gibidir. Eğer bu işi tekebbürlük yolu ile yaparsa, haram olur. Tekebbürlük yolu ile değilse, mekruh olup sünnete muhalefet olur. Doğrusu sarığı sarkıtmak müstehab-' dır. Ve bu sünneti hüdanın karşılığı olan sünnet-i zaide (sünnet-i gayr-i müekkede) dendir.,_SjinnexJ.^aidg(^İeıne_kde her ne kadar sevap olsa da, onu terk etmede bir günah ve bir isael (kötülük yapma) durumu yoktur Bu işin sünnet-i müekkede olması, hakikatin hilafınadır. Kenz, adlı kitab-da denilmiştir ki: Siyah sarık sarmak ve sarığın bir ucunu iki omuzları arasından sarkıtmak mendubdur. Hanefî kitaplarının bir çoğunda da sarık hakkındaki hüküm böyledir. (897)

Kinye adlı kitab da: "Fakihler, alimler için, uzun bir sarık ve geniş bir elbise giymeleri müstehab olur." denilmiştir. Her halde onlar fükaha için, uzun sarık giymeyi bir örf haline getirmişler ve âdet edinmişlerdi. Şayet başka bir memlekette fükaha sarığı uzatmayıp başka bir kıyafetle biliniyor ve onlar için başka bir kıyafet örf ve âdet haline gelmişse, fakih olan kimse, ilmî makamı ve kendisi tanınıp dînî mes'elelerin kendisine sorulması için, o örfde yaygın olan kıyafeti giyer ve o zaman da bu kıyafet müstehab olur. (898)

Not: Sarığı sarmada sünnet olan, her iki uçlarını omuzlan arasına sarkıtmaktır. Onu çözdüğü zaman sardığı gibi çözer ve yeniden sarar. Omuzlara sarkıtılacak olan miktarın bir karış olması müstehapdır. Lakin bu miktarda ihtilaf olunmuştur.

KAYNAKLAR

881. Tac, C: 1, S: 169

882. Aynı eser, Haşiye kısmı

883. Aynı eser, 169 Haşiye kısmı

884. Aynı eser 169 Haşiye kısmı

885. Tac, C.l, s. 169

886. Tac, Haşiye kısmı, C: 3, S: 157

887. Umdetül-Karı, Şerhul, Buharı C: 21, S: 307 ve 308

888. Kenzül-Ummal, C: 15, s: 306

889. Kenzül-Ummal, C: 15, s: 306

890. Tac, c.I, s. 169

891. Kenzül-Ummal, C: 15-S: 308 yani c: 15, s: 308

892. Kenzül-Ummal, c: 15-S: 308 yani c: 15, s: 308

893. Tac, C: 1, S: 107 Haşiye kısmı.

894. el-lhtiyar, C.l, s. 145

895. Rudud ala ebatîle, S: 117 ve 118

896. İbni Abidin C; S; 307

897. Eşi aatül-lamaat... S. 203

898. İbni Abidin C: 5, S: 310 ve 311 (Ali KÜÇÜKER Emekli Müftü, İzahlı İslam İlmihali, sh:567-573

Çok teşekkür ederim kardeşim. Direkt olarak beyaz sarığı bağlamamda bir sakınca olmadığını anladım.
 
Üst