Huseyni
Müdavim
Bismillahirrahmanirrahim.
Sadeleştirme hezeyanına malesef ki bir ikincisinin eklenmesi gündemde. Ne var ki bu işi yapanlar gerek Üstad Hazretleri'nin Risale-i Nurdaki beyanlarını, gerekse varislerinin, hayattaki talebelerinin yaptığı beyanları anlamamakta ısrarcı davranıyorlar. Bu nasıl bir zihniyet, nasıl bir cesaret, nasıl bir rahatlık anlamak zor. Tek bahaneleri şimdinin gençleri 30-40 sene önceki eserleri bile anlamıyormuş gibi sudan bahaneler. Peki o zaman bizim bildiğimiz ve gittiğimiz nur dersanelerinde sürekli risale dersi yapan, anlayan ve anlatan gençlerin, sizin bahsettiğiniz gençlerle ne gibi farklılıkları vardır ?
Üstad Hazretleri bir talebesine, izah halinde, sadeleştirilmiş halde yazma isteğine binaen, "altına da kendi ismini yazarsın" mealinde söylemesine rağmen, siz neden sadeleştirdiğiniz eserin altına imzanızı atmıyorsunuz ? Benim aklıma bi sebeb geliyor tabi. Mesela altına sadeleştiren kişinin imzası konulsa, eserin ismi de Lem'alar değilde "parıltılar" olsa, ya da Sözler değil de "sözlerim" olsa herhalde tahmin ettiğiniz ilgiyi ve umduğunuz talebi bulamayacaksınız. E madem sadeleştiriyorsunuz, her yerini sadeleştirin. Ve üstüne Lem'alar, Sözler, altına da Bediüzzaman yazıp, Onun asla tasvip etmediği birşeyi yapmayın.
Risale-i Nurları sadeleştirmek;
En başta eser sahibine ihanettir, çünkü O r.a. bunu tasvip etmiyor. O yetkiyi de kimseye vermemiş.
Varislerine ihanettir, çünkü onlar da tasvip etmiyor.
O nurlu cümleleri, sönük ve ruhsuz cümleler yığınına çevirmektir. Vesair..
En mühimi de bu cemaatin uhuvvet anlayışını sui istimal ediyorsunuz. Nur camiasının mülayimliğinden fazlasıyla istifade ediyorsunuz.
Ve yapılan iş açık bir şekilde kul hakkına girmektir. Eseri yazan siz değilsiniz, yazarken çekilen zahmetleri siz çekmediniz, ödenen bedellerde bir katkınız yok, sürgün yaşamadınız, asılma tehlikesi yaşamadınız, hapislerde, zindanlarda çürümediniz. Daha bunlar gibi, çekilen binlerce sıkıntı ve musibetlere ortak olmadınız. Şimdi oturduğunuz yerden, hangi hakla, hangi ruhsata binaen, onca zahmetle, en hatarlı dönemlerden, geceleri uykusunu feda eden, malını mülkünü feda eden, mevkiini makamını feda eden, dünyasını feda eden, hatta ahiretini feda eden insanların emekleriyle, zahmetleriyle bugünlere taşınmış eserleri, tahrif edip bozuyorsunuz ?
O kadar insanın hakkını hukunu ödemeye cesaretiniz var mı ? Mashşerde karşı karşıya gelmekten korkmuyor musunuz ? bu hakları çiğnerken vicdanınız sızlamıyor mu ?
Çanakkale imanın zaferiydi, baktılar karşımızdaki insan gücünden ziyade imanın gücüdür. Durumu anladılar, taktik değiştirdiler, imana saldırdılar. Kur'anı elimizden alıp, mealiyle yarım yamalak, fitne fesatlı bilgileriyle, dinimizi hurafeye çevirip, emellerine kavuştular bir nebze. Anladılar ki, müslümanı yenmek için büyük bir orduyla değil, birkaç bozguncuyla cepheye çıkmak lazım.
Sonra 28 Şubat ve diğer darbe dönemlerinde başörtüsü ve dini sembollerin önüne set kurmaya çalıştılar, engelleme çabasına girdiler. İkna odaları, tehditler, okuma hakkını elinden alma gibi yolları denediler. Mukabilinde büyük bir tepki ile karşılaştılar. Anladılar ki bu iş zorla olmıyacak. Moda derken, şal, derken, pantolon, makyaj vs. derken bugün herkesin malumu olan ucube bir tesettür tipine soktular nisaları. (Öyle olmayanları tenzih ederiz.) Böyle bir işi başarmak için, rektörün, siyasetçinin, darbenin ve diğer baskıcı unsurların çözüm olmadığını gördüler. Öyle bir orduya bedel, moda reklamlarıyla, dizilere çıkardıkları model tesettürlülerle, tesettür içinde tesettürsüz cicili bicili görüntülerle, işi bugünkü boyutlarına getirdiler. Demekki zor değilmiş. Tesettürün karşısında olanlar neredeyse tesettürü emredecek hale geldiler.
Bugün aynı şey Risale-i Nurlar üzerinde deneniyor. Yıllarca o kadar zulüm, baskı, tehditlere rağmen bu hizmeti durduramadılar ve bu şekilde durduramayacaklarını anladılar. En nihayetinde masumane görüntü altında, sadeleştirme meselesi çıktı karşımıza. Eğer siz bu işi masumane yapıyorsanız, bundan zevk alan yılanların çirkin arzularına hizmet etmekte olduğunuz defalarca bildirildiği halde, bu işten vazgeçmeniz gerekmez mi ? Yoksa bilinçli bir şekilde mi işi bozgunculuk ve tahrif olanlara yardım etmektesiniz ?
İster bilerek, ister bilmeyerek yapın (ki bunun mazereti yok, çünkü defalarca uyarıldınız) , tahrif için çalışan kalemlerinizi Allaha havale ediyoruz..
İnşaallah hiçbir ücret ödemeden malum kitaplardan temin edebilirsem, onların aslından ne kadar uzak olduğunu, Risale-i Nurla alakası olmadığını örnekleriyle, Cenab-ı Mevlam nasib ederse, elimden geldiğince burada paylaşmaya çalışacağım.
Allah yardımcımız olsun, hakkı hak bilenlerden, batılı da batıl bilenlerden eylesin cümlemizi, amin.
Sadeleştirme hezeyanına malesef ki bir ikincisinin eklenmesi gündemde. Ne var ki bu işi yapanlar gerek Üstad Hazretleri'nin Risale-i Nurdaki beyanlarını, gerekse varislerinin, hayattaki talebelerinin yaptığı beyanları anlamamakta ısrarcı davranıyorlar. Bu nasıl bir zihniyet, nasıl bir cesaret, nasıl bir rahatlık anlamak zor. Tek bahaneleri şimdinin gençleri 30-40 sene önceki eserleri bile anlamıyormuş gibi sudan bahaneler. Peki o zaman bizim bildiğimiz ve gittiğimiz nur dersanelerinde sürekli risale dersi yapan, anlayan ve anlatan gençlerin, sizin bahsettiğiniz gençlerle ne gibi farklılıkları vardır ?
Üstad Hazretleri bir talebesine, izah halinde, sadeleştirilmiş halde yazma isteğine binaen, "altına da kendi ismini yazarsın" mealinde söylemesine rağmen, siz neden sadeleştirdiğiniz eserin altına imzanızı atmıyorsunuz ? Benim aklıma bi sebeb geliyor tabi. Mesela altına sadeleştiren kişinin imzası konulsa, eserin ismi de Lem'alar değilde "parıltılar" olsa, ya da Sözler değil de "sözlerim" olsa herhalde tahmin ettiğiniz ilgiyi ve umduğunuz talebi bulamayacaksınız. E madem sadeleştiriyorsunuz, her yerini sadeleştirin. Ve üstüne Lem'alar, Sözler, altına da Bediüzzaman yazıp, Onun asla tasvip etmediği birşeyi yapmayın.
Risale-i Nurları sadeleştirmek;
En başta eser sahibine ihanettir, çünkü O r.a. bunu tasvip etmiyor. O yetkiyi de kimseye vermemiş.
Varislerine ihanettir, çünkü onlar da tasvip etmiyor.
O nurlu cümleleri, sönük ve ruhsuz cümleler yığınına çevirmektir. Vesair..
En mühimi de bu cemaatin uhuvvet anlayışını sui istimal ediyorsunuz. Nur camiasının mülayimliğinden fazlasıyla istifade ediyorsunuz.
Ve yapılan iş açık bir şekilde kul hakkına girmektir. Eseri yazan siz değilsiniz, yazarken çekilen zahmetleri siz çekmediniz, ödenen bedellerde bir katkınız yok, sürgün yaşamadınız, asılma tehlikesi yaşamadınız, hapislerde, zindanlarda çürümediniz. Daha bunlar gibi, çekilen binlerce sıkıntı ve musibetlere ortak olmadınız. Şimdi oturduğunuz yerden, hangi hakla, hangi ruhsata binaen, onca zahmetle, en hatarlı dönemlerden, geceleri uykusunu feda eden, malını mülkünü feda eden, mevkiini makamını feda eden, dünyasını feda eden, hatta ahiretini feda eden insanların emekleriyle, zahmetleriyle bugünlere taşınmış eserleri, tahrif edip bozuyorsunuz ?
O kadar insanın hakkını hukunu ödemeye cesaretiniz var mı ? Mashşerde karşı karşıya gelmekten korkmuyor musunuz ? bu hakları çiğnerken vicdanınız sızlamıyor mu ?
Çanakkale imanın zaferiydi, baktılar karşımızdaki insan gücünden ziyade imanın gücüdür. Durumu anladılar, taktik değiştirdiler, imana saldırdılar. Kur'anı elimizden alıp, mealiyle yarım yamalak, fitne fesatlı bilgileriyle, dinimizi hurafeye çevirip, emellerine kavuştular bir nebze. Anladılar ki, müslümanı yenmek için büyük bir orduyla değil, birkaç bozguncuyla cepheye çıkmak lazım.
Sonra 28 Şubat ve diğer darbe dönemlerinde başörtüsü ve dini sembollerin önüne set kurmaya çalıştılar, engelleme çabasına girdiler. İkna odaları, tehditler, okuma hakkını elinden alma gibi yolları denediler. Mukabilinde büyük bir tepki ile karşılaştılar. Anladılar ki bu iş zorla olmıyacak. Moda derken, şal, derken, pantolon, makyaj vs. derken bugün herkesin malumu olan ucube bir tesettür tipine soktular nisaları. (Öyle olmayanları tenzih ederiz.) Böyle bir işi başarmak için, rektörün, siyasetçinin, darbenin ve diğer baskıcı unsurların çözüm olmadığını gördüler. Öyle bir orduya bedel, moda reklamlarıyla, dizilere çıkardıkları model tesettürlülerle, tesettür içinde tesettürsüz cicili bicili görüntülerle, işi bugünkü boyutlarına getirdiler. Demekki zor değilmiş. Tesettürün karşısında olanlar neredeyse tesettürü emredecek hale geldiler.
Bugün aynı şey Risale-i Nurlar üzerinde deneniyor. Yıllarca o kadar zulüm, baskı, tehditlere rağmen bu hizmeti durduramadılar ve bu şekilde durduramayacaklarını anladılar. En nihayetinde masumane görüntü altında, sadeleştirme meselesi çıktı karşımıza. Eğer siz bu işi masumane yapıyorsanız, bundan zevk alan yılanların çirkin arzularına hizmet etmekte olduğunuz defalarca bildirildiği halde, bu işten vazgeçmeniz gerekmez mi ? Yoksa bilinçli bir şekilde mi işi bozgunculuk ve tahrif olanlara yardım etmektesiniz ?
İster bilerek, ister bilmeyerek yapın (ki bunun mazereti yok, çünkü defalarca uyarıldınız) , tahrif için çalışan kalemlerinizi Allaha havale ediyoruz..
İnşaallah hiçbir ücret ödemeden malum kitaplardan temin edebilirsem, onların aslından ne kadar uzak olduğunu, Risale-i Nurla alakası olmadığını örnekleriyle, Cenab-ı Mevlam nasib ederse, elimden geldiğince burada paylaşmaya çalışacağım.
Allah yardımcımız olsun, hakkı hak bilenlerden, batılı da batıl bilenlerden eylesin cümlemizi, amin.