Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygambere Bağlilik
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Eyvàh!" data-source="post: 2549" data-attributes="member: 12"><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">PEYGAMBERE BAĞLILIK</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Mekke'nin fethinden sonra İslâm'ı kabul edenler arasında Hz. Ebû Bekir'in babası Ebû Kuhâfe de bulunuyordu. Yaşı sekseni aşmış, âmâ bir kişi olan Ebû Kuhâfe, Hz. Peygamber'in huzurunda hidayete ermekte geç kalmışlığını telâfi edercesine aşkla kelimei şehadet getiriyordu. Bu esnada sevinmesi gereken "Sıddıyk" (yürekten tasdik edip, sorgusuz sualsiz bağlanan) lakaplı Ebû Bekir ağlıyordu. Fakat bu ağlayış bir sevinç ağlayışı değil üzüntü ağlayışıydı. Bu, meclisteki herkesin hayretine sebep olmuştu. Sordular: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ey Ebû Bekir, neden sevinilecek bir günde gözyaşı döküyorsun? Cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Allah'ın Resulünün en büyük arzusu amcası Ebû Talibin müslüman olmasıydı. Fakat bu dileği bir türlü gerçekleşmedi. Ben isterdim ki şu anda benim babamın yerinde şehadet getiren Ebû Talib olsun, babamın Müslüman olmasından dolayı benim gönlüm hoşnud olacağına, amcasının Müslüman olmasından dolayı Allah Rasûlünün gönlü hoşnud olsun. İşte bu olmadığı için ağlıyorum. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">O NE YAPARSA DOĞRUDUR</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Peygamberimiz (s.a.v) azadlı kölesi Zeyd bin Hârise'yi çok severdi. Oğlu Üsame'yi de. Babayı da oğulu da gerektiğinde kollardı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer bir gün ganimet malı dağıtıyordu. Oğlu Abdullah'a üç verirse Üsame'ye dört veriyordu. Abdullah bunun sebebini öğrenmek istedi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ben Üsame'nin katılıp da benim katılmadığım tek gaza (savaş, cihad) hatırlamıyorum. Neye dayanarak ona benden fazla veriyorsun? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer şöyle açıklamada bulundu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Hz. Peygamber onun babasını senin babandan, Üsame'yi de senden çok sever ve kollardı. O'nun her işinde muhakkak bir hikmet vardır. Ben O'nun sevdiğini kendi sevdiğime tercih ederim. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">BAL ŞERBETİ</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bir Ramazan'da Medineli bir müslüman Halife Hz. Ömer'i iftar yemeğine davet etti. Yemek sırasında yalnız Hz. Ömer'e bir kab içinde bir içecek </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">sunuldu. Hz. Ömer sordu: "Bu nedir?" Ev sahibi cevab verdi: "Bal şerbetidir efendim, sizin için ayırmıştık da..." Hz. Ömer onu içmeyi reddederek şöyle dedi: "Benim yönetimini üstlendiğim halkın çoğu içmek için henüz kuyu suyunu bile bulamazken ben burada bal şerbeti içemem." </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">EN BÜYÜK CÖMERT</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Önemli bir sefer hazırlığı yapılıyordu. Peygamberimiz herkesten yapabileceği yardımı en üst sınırda yapmasını istedi. Hz. Ömer bu isteğe uyarak büyük miktarda bir yardımla Hz. Peygamberin huzuruna çıktı. Hz. Peygamber sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya Ömer, malının ne kadarını yardım olarak getirdin? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hz. ömer cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Tam yarısını getirdim ya Resulallah, size getirdiğim kadar da geride var. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Biraz sonra Hz. Ebû Bekir geldi. O da büyük bir yardımda bulundu. Hz. Peygamber ona da sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Malının ne kadarını getirdin? Cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Tamamını getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden başka bir şey bırakmadım. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bunun üzerine Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: - Allah yolunda fedakarlıkta Ebû Bekir'i kimse geçemeyecek. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">BİR MUSİBET...</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer'in huzuruna çıktı. Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu. Hz. Ömer "Bu kim?" diye sordu. Kumandan anlattı: "Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim." </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Hani sağ kolun nerede? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer bu defa konuştu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Allah'tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihattan yeğdir diye düşündüm. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ADAMIN ÖNEMİ</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Birisi, "Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm'a daha çok hizmet edeyim diye" dedi. Bir başkası, "Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarfederek dine yararlı olayım diye" dedi. Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer'e sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya Ömer peki sen ne dilerdin? Cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubuyde gibi müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm'a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">GURURA KARŞI İLAÇ</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Halife Hz. Ömer bir gün kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine'nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında kırba ile dolaştığı oğlu Abdullah'ın da gözüne ilişti ve kendisine yetişip sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım için veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">HZ. ALİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Birgün ashab Peygamberimiz (s.a.v)'den Hz. Ali'yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yine iyilik ederiz. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yine kötülük yapsa? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Biz yine iyilik ederiz? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yine kötülük yapsa? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali'ye sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yine iyilik ederdim. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yine kötülük yapsa? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yine iyilik yapardım. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashab, </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya Rasulallah, Ali'yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">HZ. ALİ'NİN RÜYA YORUMU</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Ashabtan (Peygamberimizin arkadaşları) Abdullah oğlu Cabir bir rüyasında, büyük ineklerin küçük inekleri sağdığını, hastaların sağları ziyaret ettiğini, kuru bir çay kenarında yemyeşil bahçeler bulunduğunu, minberde (camilerde imamın hutbe okuduğu yer) koca koca putlar durduğunu gördü. Bu, sıradan bir rüyaya benzemiyordu. Bunun önemli bir mesajı olmalıydı. Bu rüyayı yoracak kişi olarak ilk defa Hz. Ali aklına geldi. Hz. Peygamberin "İlim beldesinin kapısı" diye nitelediği Hz. Ali ancak güvenilir bir açıklama getirebilirdi. Bu düşüncelerle rüyasını yordurmak üzere Hz. Ali'ye müracaat etti. Rüyasını tane tane anlattı ve </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ne anlama geldiğini yormasını rica etti. Hz. Ali "Yanlış yorumdan Allah korusun" diyerek söze başladı ve şöyle devam etti. "Büyük ineklerin küçük inekleri sağması, yetki ve mevkilerini halkı soymak için kullanan görevlileri (amir ve memurları); hastaların sağları ziyaret etmesi, yoksulların hallerini arzetmek için zenginlerin peşinde koşmasını; kuru çay kenarında bulunan yemyeşil bahçeler, uzaktan veya dışardan bakıldığında çok büyük sanılan ve öyle ünlenmiş ama aslında içleri kupkuru çölden ibaret olan ilim adamlarını; minberde duran koca koca putlar ise, layık olmadığı halde ilmin, dinin ve devletin yüce makamlarına yükselmiş kimseleri ifade eder." </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">GERÇEK NEDEN</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ali'nin halifeliği sırasında, Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle sonuçlanan fitne, fesad daha da arttı. Bu durumdan üzülen, şikayetçi olan bir mümin Hz. Ali'ye gelip sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya Ali neden Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında meydana gelmeyen bu olaylar senin zamanında meydana geliyor, müminler birbirine düşüyor? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ali cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında biz vardık, ama bizim zamanımızda onlar yok. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">TİTİZLİĞİN BÖYLESİ</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İslâm dünyasında Kur'an'dan sonra en güvenilir kaynak Sahih-i Buhari adındaki hadis kitabıdır. İsmail el-Buha-ri'nin Hz. Peygamberin hadislerini toplamaya kendini vakfettiği, yeni bir hadis duymak ve almak için dere tepe dolaştığı, günlerce, haftalarca yol katettiği sıralardaydı. Kendisine birçok sahabi ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol katederek bahsedilen adamı buldu. Fakat adamı bulduğu sırada kazığından boşanmış olan devesini boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu. Bu halde hiçbirşey sormadan geri döndü. Niçin boş döndüğünü, birkaç hadis not etmediğini soranlara şöyle cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ben devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivayet edeceği hadise güvenmem. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">MAL SEVGİSİ KALBİ KAPLAMAMALI</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Büyük fıkıh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'nin (VIII. yüzyıl) ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya imam, gemin battı!... (İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcut) </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Elhamdülillah dedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İmam bu yeni habere de: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Elhamdülillah, diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ya imam, gemin battı diye haber getirdik "Elhamdülillah" dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine "Elhamdülillah" dedin. Bu nasıl hamdetme böyle? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı Azam izah etti: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah'a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah'a şükrettim. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İMAM-I ÂZAM VE KADILIK</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Abbasi Halifesi Me'mun İmam-ı Azam'ı Kufe'ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ben kadılık yapamam, dedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın! </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam, </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">KÂFİR Mİ MÜMİN Mİ?</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı Azam'ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: "Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rüküşüz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kafir midir, mümin mi?" Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine "Bunlar kafirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kafirin ta kendisidir." dediler. İmam-ı Azam susuyordu: "Ya imam sen ne dersin?" dediler. İmam-ı Azam, "Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir" dedi. itiraz ettiler: "Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı?.." diye. İmam tek tek açıkladı: "Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah'ı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah'ı görmez ama kesin inanır, rükusuz secdesiz kıldığı namaz </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">cenaze namazıdır, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdır, (Kur'an'da mal ve evladın müminler için fitne -imtihan- olduğu belirtilmiştir); hakkı istemez, çünkü haktan kasıt ölümdür, mümin de olsa ölümü temenni etmez." </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">SEN BİR KIZINI VERMEZSİN DE...</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Kufe'de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için "Yahudiymiş" diye tutturmuştu. Herkes bunun asılsız olduğunu, imkansız olduğunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu İmam-ı Azam'a da duyuruldu. "Adamı bu saçma inancından kimse caydıramadı, sununla bir de siz görüşseniz" dendi. "Hay hay" dedi İmam-ı Azam, bir akşam bu kıza dünürlüğe diye adamın evine gitti. Dereden tepeden konuştuktan sonra sözü esasa getirdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Biz Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızına dünür geldik. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Kime istiyorsunuz kızımı, öğrenebilir miyim? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Kızını istediğimiz kimse son derece ahlâklı, dürüst çok zengin ve alabildiğine cömert, Kur'an'ı ezbere biliyor ve sürekli okuyor... (Bunların hepsi Hz. Osman'ın nitelikleri) </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Adam sözünü kesti: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yeter, bunlardan bir tanesi bile kızımı vermek için yeterli meziyettir. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ama bu damat adayının bir kusuru var, kendisi Yahudi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">-Adam parladı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Nasıl olur, benim kızımı bir Yahudiye istersiniz? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı Azam için artık taşı gediğine koymanın zamanı gelmişti: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Sen bir kızını yahudiye vermezsin de Hz. Peygamber iki kızını birden bir Yahudiye nasıl verir? deyince adamın artık bir inat ve itiraza mecali kalmadı, bilinen gerçeği kabul etti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">(Hz. Osman peygamberimizin damadıydı, önce bir kızıyla evlenmiş, o ölünce diğer bir kızıyla evlenmişti. Bunun için Hz. Osman'a "Zi'nNureyn'' (İki nur sahibi) denmiştir.) </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ATEŞ DÜNYADAN GİDİYOR</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül daima Harun Rediş'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculukan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Cehennemden geliyorum ey hükümdar. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ne işin vardı cehennemde? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Peki, getirdin mi bari? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">BEHLÜL DİVÂNE</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Birgün adamın biri Behlül'e akıl danıştı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ey Behlül Dana, ben zengin olmak istiyorum, bana ne tavsiye edersin? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Behlül bir an düşünüp cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Demir al, demir sat. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Demir ticareti eski çağlardan beri kârlı bir iş olarak biliniyordu. Çünkü demir hiç fire vermeyen, daima üstüne koyan bir maddeydi. Adam Behlül'ün tavsiyesine uyup demir ticaretine başladı ve gerçekten kısa zamanda dilediği gibi zengin biri oldu. Zengin olduktan sonra Behlül için "Bu ne budala adam, verdiği akılla herkes köşeyi dönüyor, </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">kendisi fakirlikten kırılıyor" diye düşündü. Bir zaman sonra Behlül'ün karşısına çıktı, yeni bir akıl danıştı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ey Behlül Divâne (Dana yerine *************** yerine koyarak divane diyor) ben demir alıp satmaktan yeterince zengin oldum. Biraz da başka bir iş yapayım. Bu sefer ne tavsiye edersin? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Behlül adamın içini dışını bildiğinden onu kötü niyetine kurban edecek bir tavsiyede bulundu: - Soğan al, soğan sat. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Soğan ticaretinin de riskli işlerden biri olduğu bilinir. Soğan devamlı fire veren bir nesnedir. Adam soğan ticaretine başlayınca kısa zamanda iflas bayrağını çekti ve kötü kalbliliğinin cezasını pahalı bir biçimde ödedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ÇARŞI PAZAR AĞALIĞI</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Behlül Dana birgün Harun Reşid'den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verdi. Behlül hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi. Dönüp fırıncı ya sordu: "Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?" Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu. Behlül birşey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı. Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid'in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid, "Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?" dedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Behlül açıkladı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">SARAYDA İFTAR</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Harun Reşid bir Ramazan günü Behlül'e tembih etti: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Akşam oldu, namaz kılındı, namazdan sonra Behlül 5-10 kişilik bir grupla çıka geldi. Harun Reşid şaşırdı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin.. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Efendimiz, siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Onu da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen demek ki yalnız bunlarmış. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">SENİN İŞİN DAHA ZOR</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Behlül Dânâ'nın menkıbelerinden kitaplar meydana getirilmiştir. Bunların hepsi insanları iyiliğe, doğruluğa, Allah rızasını kazanmaya özendirici bir nitelik taşır. Türk halkı arasında da bunlardan bir bölümü bilinmekte ve anlatılmaktadır. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bir hac ibadeti sırasında Harun Reşid ve Behlül yüksekçe bir yere oturup oradan ibadet ve dua eden ve bu arada ağlayıp gözyaşı döken insan selini seyrediyorlardı. Behlül Dana halifeyi uyarmak için yeni bir fırsat yakalamıştı. Dedi ki: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ey müslümanların halifesi, bütün bu ağlayıp sızlayan insanlar kendi nefislerinin günahlarının hesabını verip veremeyeceklerini bilmedikleri için ağlaşıyorlar. Halbuki sen kendi nefsinin hesabı yanında bütün bu insanların da hesabını vereceksin. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">GERÇEK ZENGİNLİK</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII. y.yıl) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">rastlanamazdı. Birgün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Belhi sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Peki siz ne yapıyorsunuz? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bizim İbrahim Edhem Hazretleri hakkında söylemek istediğimiz bu değil. İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumiyeti o derece aşikar, o derece göze batıcı idi ki görenlerde kendisine yardım hissi uyandırıyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Varlıklı bir kişi İbrahim Edhem'e yardım etmek istedi. İbrahim Edhem: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Yardımını gerçekten zenginsen kabul ederim, dedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Adam gerçekten zengin olduğunu, bir şeye ihtiyacı bulunmadığını söyledi. Büyük veli sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ne kadar paran var? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Üç bin altınım var. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Dört bin olmasını istemez misin? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Elbette isterim. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Beşbin olmasını? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- İsterim. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- On bin altının olsa çok sevinirsin değil mi? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Şüphesiz çok memnun olurum. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Zengin olduğunu söylüyorsun ama, sen gerçekte züğürdün birisin. Sen, on bin değil yüz bin altının olsa yine kanaat etmez fazlasını istersin. Kanaati olmayan insan zengin sayılmaz. Gerçekten zengin olsaydın yardımını kabul edecektim. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">TEVEKKÜL BÖYLE Mİ OLUR?</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Büyük velilerden Şakik Belhi (VIII. yyıl) bir kıtlık senesinde, herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin şakır şakır oynadığına şahit oldu. Yanına yaklaştı ve sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Herkes kıtlıkla, açlıkla karşı karşıya olmaktan inler dururken sen neye güvenerek böyle oynayabiliyorsun? Köle cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Herkesten bana ne? Benim için bir tehlike söz konusu değil. Benim efendimin 7-8 tane köyü var, her ihtiyacımız o köylerden sağlanıyor. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bu açıklama Şakik'i adeta bir şamar gibi sarstı. Çünkü kendisi de kıtlıktan dolayı endişe içindeydi. Ama köle onu uyandırdı ve kendi kendine şöyle dedi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Hey Şakik kendine gel! Şu köle nihayet bir insan olan efendisine bunca güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Sen ki bütün canlıların rızkını garanti eden Allah'a inanıyor, tevekkül ediyorsun, Bu nice tevekküldür ki rızık endişesi içindesin? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">HEDİYE</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">En büyük velilerden biri olduğunda şüphe bulunmayan Bayezid-ı Bestâmi'yi ölümünden sonra bir dostu rüyasında gördü ve kendisine sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- İlahi huzurda seni nasıl karşıladılar? Bayezid-i Bestami cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Bana, "ne getirdin?" diye sordular. Ben de dedim ki "Bir dilenci bir padişahın huzuruna çıkınca ona ne getirdin diye sormazlar, dile bizden ne dilersen" derler. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Sözüme Rabbimin cevabı erişti: "Doğru söylüyor, doğru söylüyor." </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">GÜVENE LÂYIK OLMAK</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti. Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı. Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek, "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi. Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı. Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile taltif ediyor..." </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Yolculuğu sırasında bir yerde dinlenirken, içini, özenle götürülmesi istenen bu hediye nedir diye şiddetli bir merak sardı. Merakına mağlup olarak testinin ağzandıki bezi çözdü ve açtı. Açmasıyla birlikte bir fare fırt diye atladı ve çalılıkların, arasında kayboldu. Yusuf bin Hüseyin çok üzüldü, pişman oldu. Emanete hiyanet etmişti. Artık götürülecek hediye kalmadığına göre yoluna devam etmesi gereksizdi. Çaresiz üzüntülü ve mahcup bir halde geri döndü. Olacağı kalbine malum olan Zünnun Mısri "Sıradan bir hediyenin bile güvenilemeyeceği bir kimseye İsm-i Azam nasıl emanet edilir?" diyerek her isteyene her şeyin emanet edilemeyeceğini anlatmak istedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">YUNUS HÜRMETİNE</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">"Anadolunun iç aydınlığı" bütün Anadolu'nun sevgilisi insan sevgisinin, hoşgörünün sınırlarını, </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Yaradılmışı hoşgör </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Yaradandarr ötürü </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bir kez gönül yıktın ise </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bu kıldığın namaz değil. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">gibi söyleyişlerle kimseye nasip olmayacak ölçüde genişleten Yunus Emre (1240-1320) Tapduk Emre'nin dergahında uzun süre zevk ve hevesle odun taşımış, ayak işleri yapmıştı. Ama Tapduk bir türlü arzuladığı gibi Yunus'u ele almıyor, eren lerin gönül deryasından bir katre sunmuyordu. Yunus bu konuda bir dilekte bulunsa "Sen hâlâ dünya kokuyorsun" deyip savuşturuyordu. Yunus "Herhalde benim nasibim burada değil, bir başka şeyhin kapısında" diyerek Tapduk'a dahi haber </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">vermeden dergahı terketti. Ama dergahtan uzaklaştıkça içini bir hüzün kapladı. Tapduk Emre'nin kapısında en basit işleri yaparken bile gönlünde bir aydınlık, bir ferahlık, bir yumuşaklık vardı. Dergahtan ayrılalı gönlü kararmış, katılaşmıştı, uzaklaştıkça içini Tapduk'a ve dergaha karşı bir hasret kaplıyordu. Bu yolculuk sürerken bir akşam vakti yedi kişilik bir başka yolcu grubuna rastladı. İçini kaplayan hüzün ve hasrette belki bir hafifleme olur diye kendi de onlara katıldı. Yol arkadaşları ermiş kılıklı, yaşlıca insanlardı. Güven veren halleri vardı. Birlikte sürdürülen bu yolculuk sırasında bir an geldi ki hiçbirinin çıkınında (azık çantası) birşey kalmadı. Biryerde mola verdiler, açlık canlarına tak etmişti. Bu yedi arkadaştan bi ri ellerini kaldırıp Yaradan'a niyazda bulundu. Bu dua ve yakarmanın akabinde önlerinde türlü yiyeceklerle donanmış bir sofra peydah oldu. Yediler içtiler Rablerine şükrettiler. Bundan sonra bu yedi yolcudan herbiri yolda acıktıkça dua etti ve yemekleri ilahi bir lütuf olarak ikram edildi. Sonunda dua sırası Yunus'a gelmişti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Yunus soğuk terler döküyordu. İşin içinde mahcup olmak vardı. Yol arkadaşlarının her biri Allah katında makbul kişilerdi ki duaları kabul görüyordu. Kendinin böyle bir imtiyazı yoktu. Ama duayı yapacaktı, çaresi yoktu. Bütün varlığı ve içtenliğiyle Allahla yalvardı: "Ya Rabbi, şu yol ar kadaşlarım sana kimin yüzü suyu hürmetine yalvarıyorlarsa ben de onun yüzü suyu hürmetine yalvarıyorum, beni mahcup etme..." Bu duanın arkasından öncekilerin iki katı yiyecek içecek lütfedildi. Şaşkınlık sırası yedi yolcudaydı. Sordular: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ey arkadaş, sen kimin hürmetine dua ettin? Yunus, </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Önce siz söyleyin dedi. Açıkladılar: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Biz Tapduk Emre'nin dergahında Yunus adında çok makbul ve muteber bir derviş varmış onun hürmetine Allah'a yakarmıştık. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Yunus esas şimdi mahcup olmuştu. Yunus'un kendisi olduğunu açıklamaya utandı. Tapduk Emre'ye karşı da kalbini bozmuştu. Halbuki Tapduk ona Allah yolunda epeyi dereceler kazandırmıştı. Büyük bir pişmanlık içinde, bedeninden sıyrılmış bir ruh gibi akarak Tapduk dergahına döndü ve şeyhine bu defa kendini kayıtsız şartsız teslim etti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">GÖREV ŞUURU</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari (1350-1431) Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı idi. Onun kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın aldı. Fakat alış-verişin hemen arkasından atın hasta olduğunu farketti. Geri ver mesi gerekiyordu, ama satın aldığı adamı zorluk çıkartır, atın hastalığını kabul etmez diye önce kadıya gidip resmi kanaldan işi sağlama bağlamak istedi. Mahkemeye gittiğinde kadıyı (Molla Fenari) yerinde bulamadı. İşini ertesi güne bıraktı. Fakat at o gece öldü. Adam ertesi gün olanları kadıya anlattı, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sordu. Molla Fenari "Senin zararını ben ödeyeceğim" dedi. Adam hayretle kadıya baktı, "Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki..." dedi. Molla Fenari, "Evet öyle görünüyor ama aslında benim de suçum büyük. Eğer sen dün makamıma geldiğinde ben yerimde olsaydım, olaya müdahale eder, atı geri verdirir, paranı iade ettirirdim. At da sahibinin elinde ölmüş olurdu. Bu imkân şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim" dedi ve ödedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ARADAKİ FARK</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Anadolu'nun yetiştirdiği en büyük velilerden biri olan Hacı Bayram (XV. y.yıl) Anadolu kökenli başka birçok bilgin ve erenin de üstadıdır. Bunlardan biri de Fatih'in hocalarından Akşemseddin idi. Akşemseddin Hacı Bayram'a bağlanışından kısa bir zaman sonra zekası, anlayışı, kavrayışı, en önemlisi de şeyhine tam teslimiyeti sayesinde icazet (diploma) aldı ve irşadla görevlendirildi. Akşemseddin'in bu başarısı Hacı Bayram'ın diğer müridleri arasında kıskançlığa sebep oldu. Bunlardan biri Hacı Bayram'a sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Efendi Hazretleri, kırk yıldır talebeniz olanlar </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">henüz halifeliğe (sizi temsile) layık görülmezken Akşemseddin'in kısa zamanda bu rütbeye ulaşmasının sebebi ne ola? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hacı Bayram, gerek maddi gerekse manevi hayatta yükselmenin veya yerinde saymanın sebebini açıklarcasına cevap verdi: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Bu köse (Akşemseddin) bizde ne gördü ve işittiyse hemen inandı ve teslim oldu. Sebep ve hikmetini sonra kendi kendine bulup öğrendi. Kırk yıldır hizmetimizde bulunanlar ise bizde gördüklerinin ve duyduklarının önce sebep ye hikmetini öğrenip sonra inandı ve teslim oldu. İşte aradaki fark budur. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İKİ ER KİŞİ İLE BİR HATUN KİŞİ</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hacı Bayram Veli, Sultan II. Murad'ın saygı duyduğu manevi önderlerdendi. Hükümdarın Hacı Bayram'a saygısı o derece büyüktü ki ona mürid olanlardan vergi almıyordu. Ama gelin görün ki bütün Ankara halkı Hacı Bayram'ın müridi olduğunu iddia ediyordu. Ankara'da kimden vergi istense "Ben Hacı Bayram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bu durum hükümdara yansıtıldı. Hükümdar Hacı Bayram'a bir mektup gönderip, "Gerçek müritlerinizin sayısını bana bildiriniz, sizin bildirdiğiniz herkes vergiden mual tutulmak üzere kabulümdür"dedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Hacı Bayram devletine saygılı bir maneviyet büyüğü olarak kendisine bağlılığın kötüye kullanılmasından zaten şikayetçi idi. Mektubu fırsat bilerek müridlik iddiasındaki herkese haber saldı: "Falan gün falan yerde toplanınız" diye. O gün hemen bütün Ankara halkı şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayraı ı bir tepeciğe kurdurduğu siyah kıl bir çadırdan çıkarak kalabalığa sordu: "Beni seviyor musunuz?' Kalabalık hep bir ağızdan karşılık verdi: "Elbette seviyoruz." "Bana yürekten bağlı mısınız? İstesem benim için canınızı verirmisiniz?" Kalabalık cevab verdi: "Canımız senin yoluna feda olsun..." Hacı Bayram bunun üzerine "Bugün bana inananları şu çadırın içinde bir bir kurban edip </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">canlarını cennete göndereceğim. Şimdi bir kişi çıksın" dedi. Kalabalıktan bir kişi çıktı. Hacı Bayram onu çadıra aldı. Çadırda önceden hazırlattığı koyunlardan birini kestirerek, kanını çadırdan dışarıya akıttırdı. Dışardakiler adamın gerçekten kurban edildiğini sanarak ürperdiler. Hacı Bayram dışarı çıktı, "Bir kişi daha gelsin"dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da çadıra alıp aynı işlemi yaptı. Sonra dışarı çıktı ve bir kişi daha istedi. İşin şakayla gelir yanı yoktu. Giden gidiyordu. Bu defa bir şaşkınlık ve duraksama görüldü. Yine de bir hanım ileri çıktı. Hacı Bayram onu da çadıra aldı. Aynı olay tekrarlandı. Dördüncü defa Hacı Bayram kurbanlık isteyince tek kişi çıkmadı. Hacı Bayram artık hükümdara cevap verecek durumdaydı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Sultanım, vergiden affedilmek üzere gerçek müridlerimi sormuştunuz. Benim gerçek müritlerim iki er kişi ile bir hatun kişiden ibaret üç kişidir. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ALLAH HARAMDAN KAÇANI KORUR</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Ünlü hükümdar Timur'dan sonra yerine geçen oğullarından Şahruh (XV. y.yıl) babasının tersine bilime ve bilgine değer veren, dindar, halim, selim biriydi. Bilginlerle oturup kalkmaktan zevk alırdı. Şahruh'un çevresindeki bilgin kişilerden biri de Nimetullah Efendi idi. Aynı zamanda evliyadan olan Nimetullah Efendi'nin dilinden düşürmediği </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">bir söz vardı: "Allah haramdan kaçanı korur" (Yani kişi haramdan kaçarsa Allah ona haram yedirmez, nasip etmez, demek istiyordu.) </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Bu sözü sık sık tekrar eder, bununla biraz da hükümdar ve adamlarını uyarmak amacı güderdi. Şahruh da bunun her zaman mümkün olmayacağını, insanın bazen bilmeden de harama el uzatabileceğini ileri sürerdi. Şahruh bir gün sarayında özellikle Nimetullah Efendi'yi ağırlamak üzere bir ziyafet düzenledi. Başta hükümdar ve Nimetullah Efendi olmak üzere davetliler sofraya oturdular. Baş yemek kehribar gibi kızarmış bir kuzu çevirmesiydi. Herkes gibi Nimetullah Efendi de iştahla yiyor, yedikçe "Allah haramdan kaçanı korur" sözünü tekrarlayıp duruyordu. Hükümdar ve </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">adamları da bıyık altından gülüyorlardı. Nihayet yemek bitti. Şahruh Nimetullah Efendi'ye sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Allah haramdan kaçanı her zaman ve her durumda korur mu? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Evet korur, haramdan kaçana Allah haram nasip etmez. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ama hocam seni korumadı, sende bizimle birlikte haram yedin. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Hayır, ben haram yemedim haramı siz yediniz. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Boşuna iddia etme hocam, sofrada yediğimiz kuzuyu benim adamlarım çalmıştı, hırsızlık malıydı o... </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Olabilir, size haramdı, ama bana helaldi. Hükümdar lahavle çekti: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Nasıl olur hocam, çalınmış bir kuzu bize haram, sana helal? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Nimetullah Efendi sözünü bağladı: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Eğer inanmıyorsanız, kuzunun sahibini bulun sorun... </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Gerçekten hükümdarın adamları çaldıkları kuzunun sahibini buldular. Yaşlı bir kadındı kuzunun sahibi. Kuzuyu çaldıklarını, pişirip yediklerini itiraf ettiler ve parasını ödemek istediklerini söylediler. Kadın parasını almayı reddetti ve kendilerine beddua etti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Ben o kuzuyu parası için değil, bu havalide Nimetullah Efendi diye mübarek bir zat varmış, ona ikram etmek için yetiştiriyordum, diye açıklamada bulundu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">GERÇEK TEDBİR BUDUR</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">İstanbul'un Vefa semtine adı verilen Şeyh Vefa, Fatih devrinin büyük alimlerinden ve evliyasındandı. Akşemseddin, Molla Gürani gibi devrin manevi önderlerinden biriydi. Bu büyük zatın oyun yaşlarındaki bir oğlu kötü bir alışkanlık edinmişti. Ucuna çivi çakılmış bir sopa ile o devirde evlere içme suyu taşıyan sakaların kırbalarını deliyordu. Evcil hayvan derisinden yapılmış su tulumu demek olan kırba, sivri bir madde ile dokunuldu mu kolayca delinecek bir nesneydi. Şeyh Vefa'nın oğlu da bunu yapıyordu. Sakalar, "Bir din ulusunun oğludur, çok sürmez geçer" diye bir müddet dayandılarsa da baktılar vazgeçeceği falan yok, Şeyh Vefa'ya şikayet ettiler. Vefa Hazretleri olanları duyunca hayretler içinde kaldı. Nasıl olur da bunca dikkat ve özenle yetiştirilen, haram lokmadan uzak tutulan bir çocuk böyle bir şey yapardı? Şeyh Vefa sakalara, "Tamam" dedi. Konu anlaşıldı, gereken yapılacak, sizin de zararınız </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ödenecektir. Önce kendinden işe başladı. "Acaba ben bu çocuğa yanlışlıkla da olsa haram yedirdim mi?" diye düşündü. Bir şey bulamadı. Hanımına sordu; "Sen bu çocuğa hamileyken veya süt verirken haram bir şey yedin mi, çok iyi düşün, bana bildir, yoksa oğlanın sonu kötü" dedi. Hanım </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">düşündü, taşındı, rüyaya yattı, nihayet bir olay hatırladı. Oğlana hamileyken oturmağa gittiği bir komşu evinde, masadaki bir tabakta portakallar varmış. Görünce canı çekmiş ama istemeye de utanmış. Ev sahibi hanım bulundukları odadan dışarı çıktıkça yakasındaki iğneyi portakallara batırıp sularını içmiş. Bunu şeyhe anlattı. Şeyh Vefa "Aman hatun hiç vakit geçirmeden o komşuya git, olanı biteni dosdoğru anlat ve helallik dile" diye tenbihledi. Kendi de sakaları çağırdı, kimin kaç tane kırbası delinmişse hepsinin parasını ödedi ve haklarını helal ettirdi. Oğlana olayın başından sonuna kadar bir şey denmedi. Hakkında böyle şikayet var, bir daha yaparsan asarız, keseriz yollu tehdit edilmedi. Ama çocuk bir daha çivili sopa ile kırbaları delmedi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">DAHA SIRA GELMEDİ</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Sultan Mahmud Sebüktekin (XI. y.yılın ilk yarısı) tarihte ilk Müslüman Türk devletlerinden biri olan Gaznelilerin en büyük ve en dirayetli hükümdarı idi. Tarihte ilk defa "sultan" adını kullanan Gazneli Mahmud Sebüktekin idi. İslam'ı yaymak için Hindistan'a 17 sefer düzenlemiş olan Sultan Mahmud din ve ilim ulularıyla görüşür, hiç erinmeden ziyaretlerine gider, onların tavsiye ve irşadlarına göre kendini ayarlardı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Birgün vezirleri, kumandanları ile birlikte zamanın tanınmış evliyasından Şeyh Ebu'l-Hasen Harakani'nin ziyaretine gitti. Adamlarından bazıları önce gidip Şeyh'e, hükümdarın kendisini ziyarete gelmekte olduğunu, karşılaması gerektiğini haber verdiler. Şeyh Harakani kös dinlemiş gibi hiç aldırmadı. Yerinden bile kımıldamadı. Hükümdar ve adamları dergahın kapısına kadar geldi. Baş vezir rica etti: "Ey din ulusu, hiç değilse bu değerli hükümdarı odanızın kapısında karşılayın!" Harakani bu kadarını bile yapmadı. Vezir feryad etti. "Ey mübarek insan sen Allah'ın Kur'an'da "Allah'a, Peygambere ve içinizden emir sahibi olanlara itaat edin" buyurduğunu hiç görmedin mi?" </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Şeyh Harakani cevap mahiyetindeki şu açıklamada bulundu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">"Biz o sözünü ettiğin Allah emrinin 'Allah'a itaat ediniz' kısmına o kadar daldık ki, henüz peygambere bile sıra gelmedi. Nerde kaldı hükümdara itaat edelim..." </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Sultan Mahmud bu açıklama karşısında, Şeyh'in başından beri takındığı tavra zerre kadar kızmadığı gibi, kendi de müritleri arasına katıldı. Yanındakilerle beraber büyük bir saygı göstererek huzurundan ayrıldı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">ALTINI DÜŞMAN BELLE</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Sultan Mahmud imanlı, amelli, bilgin bir hükümdardı ama güzel yüzlü değildi. Bundan müteessir de olmuyordu. Ne var ki halk güzel yüzlü hükümdarları daha çok severdi. Endişesi bundan ileri geliyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Devrinin büyük velilerinden birine sordu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Efendi Hazretleri, malumdur ki halk güzel yüzlü hükümdarları daha çok sever. Halbuki ben bundan yoksunum. Ama halkımın da beni sevmesini istiyorum, bana ne tavsiye edersiniz? </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">Allah dostu şu tavsiyede bulundu: </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">- Halkın seni sevmesini istiyorsan altını kendine düşman belle...</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px">(Halkın refah ve mutluluğu için onu gözünü kırpmadan harca). </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Eyvàh!, post: 2549, member: 12"] [FONT=Times New Roman][SIZE=3][FONT=Times New Roman][SIZE=3]PEYGAMBERE BAĞLILIK[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Mekke'nin fethinden sonra İslâm'ı kabul edenler arasında Hz. Ebû Bekir'in babası Ebû Kuhâfe de bulunuyordu. Yaşı sekseni aşmış, âmâ bir kişi olan Ebû Kuhâfe, Hz. Peygamber'in huzurunda hidayete ermekte geç kalmışlığını telâfi edercesine aşkla kelimei şehadet getiriyordu. Bu esnada sevinmesi gereken "Sıddıyk" (yürekten tasdik edip, sorgusuz sualsiz bağlanan) lakaplı Ebû Bekir ağlıyordu. Fakat bu ağlayış bir sevinç ağlayışı değil üzüntü ağlayışıydı. Bu, meclisteki herkesin hayretine sebep olmuştu. Sordular: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ey Ebû Bekir, neden sevinilecek bir günde gözyaşı döküyorsun? Cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Allah'ın Resulünün en büyük arzusu amcası Ebû Talibin müslüman olmasıydı. Fakat bu dileği bir türlü gerçekleşmedi. Ben isterdim ki şu anda benim babamın yerinde şehadet getiren Ebû Talib olsun, babamın Müslüman olmasından dolayı benim gönlüm hoşnud olacağına, amcasının Müslüman olmasından dolayı Allah Rasûlünün gönlü hoşnud olsun. İşte bu olmadığı için ağlıyorum. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]O NE YAPARSA DOĞRUDUR[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Peygamberimiz (s.a.v) azadlı kölesi Zeyd bin Hârise'yi çok severdi. Oğlu Üsame'yi de. Babayı da oğulu da gerektiğinde kollardı. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hz. Ömer bir gün ganimet malı dağıtıyordu. Oğlu Abdullah'a üç verirse Üsame'ye dört veriyordu. Abdullah bunun sebebini öğrenmek istedi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ben Üsame'nin katılıp da benim katılmadığım tek gaza (savaş, cihad) hatırlamıyorum. Neye dayanarak ona benden fazla veriyorsun? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hz. Ömer şöyle açıklamada bulundu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Hz. Peygamber onun babasını senin babandan, Üsame'yi de senden çok sever ve kollardı. O'nun her işinde muhakkak bir hikmet vardır. Ben O'nun sevdiğini kendi sevdiğime tercih ederim. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]BAL ŞERBETİ[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bir Ramazan'da Medineli bir müslüman Halife Hz. Ömer'i iftar yemeğine davet etti. Yemek sırasında yalnız Hz. Ömer'e bir kab içinde bir içecek [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]sunuldu. Hz. Ömer sordu: "Bu nedir?" Ev sahibi cevab verdi: "Bal şerbetidir efendim, sizin için ayırmıştık da..." Hz. Ömer onu içmeyi reddederek şöyle dedi: "Benim yönetimini üstlendiğim halkın çoğu içmek için henüz kuyu suyunu bile bulamazken ben burada bal şerbeti içemem." [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]EN BÜYÜK CÖMERT[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Önemli bir sefer hazırlığı yapılıyordu. Peygamberimiz herkesten yapabileceği yardımı en üst sınırda yapmasını istedi. Hz. Ömer bu isteğe uyarak büyük miktarda bir yardımla Hz. Peygamberin huzuruna çıktı. Hz. Peygamber sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya Ömer, malının ne kadarını yardım olarak getirdin? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hz. ömer cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Tam yarısını getirdim ya Resulallah, size getirdiğim kadar da geride var. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Biraz sonra Hz. Ebû Bekir geldi. O da büyük bir yardımda bulundu. Hz. Peygamber ona da sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Malının ne kadarını getirdin? Cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Tamamını getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden başka bir şey bırakmadım. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bunun üzerine Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: - Allah yolunda fedakarlıkta Ebû Bekir'i kimse geçemeyecek. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]BİR MUSİBET...[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer'in huzuruna çıktı. Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu. Hz. Ömer "Bu kim?" diye sordu. Kumandan anlattı: "Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim." [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Hani sağ kolun nerede? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hz. Ömer bu defa konuştu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Allah'tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihattan yeğdir diye düşündüm. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ADAMIN ÖNEMİ[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Birisi, "Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm'a daha çok hizmet edeyim diye" dedi. Bir başkası, "Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarfederek dine yararlı olayım diye" dedi. Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer'e sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya Ömer peki sen ne dilerdin? Cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubuyde gibi müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm'a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]GURURA KARŞI İLAÇ[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Halife Hz. Ömer bir gün kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine'nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında kırba ile dolaştığı oğlu Abdullah'ın da gözüne ilişti ve kendisine yetişip sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım için veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]HZ. ALİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Birgün ashab Peygamberimiz (s.a.v)'den Hz. Ali'yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yine iyilik ederiz. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yine kötülük yapsa? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Biz yine iyilik ederiz? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yine kötülük yapsa? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali'ye sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yine iyilik ederdim. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yine kötülük yapsa? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yine iyilik yapardım. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashab, [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya Rasulallah, Ali'yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]HZ. ALİ'NİN RÜYA YORUMU[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Ashabtan (Peygamberimizin arkadaşları) Abdullah oğlu Cabir bir rüyasında, büyük ineklerin küçük inekleri sağdığını, hastaların sağları ziyaret ettiğini, kuru bir çay kenarında yemyeşil bahçeler bulunduğunu, minberde (camilerde imamın hutbe okuduğu yer) koca koca putlar durduğunu gördü. Bu, sıradan bir rüyaya benzemiyordu. Bunun önemli bir mesajı olmalıydı. Bu rüyayı yoracak kişi olarak ilk defa Hz. Ali aklına geldi. Hz. Peygamberin "İlim beldesinin kapısı" diye nitelediği Hz. Ali ancak güvenilir bir açıklama getirebilirdi. Bu düşüncelerle rüyasını yordurmak üzere Hz. Ali'ye müracaat etti. Rüyasını tane tane anlattı ve [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ne anlama geldiğini yormasını rica etti. Hz. Ali "Yanlış yorumdan Allah korusun" diyerek söze başladı ve şöyle devam etti. "Büyük ineklerin küçük inekleri sağması, yetki ve mevkilerini halkı soymak için kullanan görevlileri (amir ve memurları); hastaların sağları ziyaret etmesi, yoksulların hallerini arzetmek için zenginlerin peşinde koşmasını; kuru çay kenarında bulunan yemyeşil bahçeler, uzaktan veya dışardan bakıldığında çok büyük sanılan ve öyle ünlenmiş ama aslında içleri kupkuru çölden ibaret olan ilim adamlarını; minberde duran koca koca putlar ise, layık olmadığı halde ilmin, dinin ve devletin yüce makamlarına yükselmiş kimseleri ifade eder." [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]GERÇEK NEDEN[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hz. Ali'nin halifeliği sırasında, Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle sonuçlanan fitne, fesad daha da arttı. Bu durumdan üzülen, şikayetçi olan bir mümin Hz. Ali'ye gelip sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya Ali neden Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında meydana gelmeyen bu olaylar senin zamanında meydana geliyor, müminler birbirine düşüyor? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hz. Ali cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında biz vardık, ama bizim zamanımızda onlar yok. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]TİTİZLİĞİN BÖYLESİ[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İslâm dünyasında Kur'an'dan sonra en güvenilir kaynak Sahih-i Buhari adındaki hadis kitabıdır. İsmail el-Buha-ri'nin Hz. Peygamberin hadislerini toplamaya kendini vakfettiği, yeni bir hadis duymak ve almak için dere tepe dolaştığı, günlerce, haftalarca yol katettiği sıralardaydı. Kendisine birçok sahabi ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol katederek bahsedilen adamı buldu. Fakat adamı bulduğu sırada kazığından boşanmış olan devesini boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu. Bu halde hiçbirşey sormadan geri döndü. Niçin boş döndüğünü, birkaç hadis not etmediğini soranlara şöyle cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ben devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivayet edeceği hadise güvenmem. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]MAL SEVGİSİ KALBİ KAPLAMAMALI[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Büyük fıkıh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'nin (VIII. yüzyıl) ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya imam, gemin battı!... (İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcut) [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Elhamdülillah dedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İmam bu yeni habere de: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Elhamdülillah, diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ya imam, gemin battı diye haber getirdik "Elhamdülillah" dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine "Elhamdülillah" dedin. Bu nasıl hamdetme böyle? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İmam-ı Azam izah etti: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah'a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah'a şükrettim. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İMAM-I ÂZAM VE KADILIK[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Abbasi Halifesi Me'mun İmam-ı Azam'ı Kufe'ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ben kadılık yapamam, dedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın! [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam, [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]KÂFİR Mİ MÜMİN Mİ?[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İmam-ı Azam'ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: "Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rüküşüz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kafir midir, mümin mi?" Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine "Bunlar kafirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kafirin ta kendisidir." dediler. İmam-ı Azam susuyordu: "Ya imam sen ne dersin?" dediler. İmam-ı Azam, "Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir" dedi. itiraz ettiler: "Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı?.." diye. İmam tek tek açıkladı: "Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah'ı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah'ı görmez ama kesin inanır, rükusuz secdesiz kıldığı namaz [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]cenaze namazıdır, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdır, (Kur'an'da mal ve evladın müminler için fitne -imtihan- olduğu belirtilmiştir); hakkı istemez, çünkü haktan kasıt ölümdür, mümin de olsa ölümü temenni etmez." [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]SEN BİR KIZINI VERMEZSİN DE...[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Kufe'de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için "Yahudiymiş" diye tutturmuştu. Herkes bunun asılsız olduğunu, imkansız olduğunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu İmam-ı Azam'a da duyuruldu. "Adamı bu saçma inancından kimse caydıramadı, sununla bir de siz görüşseniz" dendi. "Hay hay" dedi İmam-ı Azam, bir akşam bu kıza dünürlüğe diye adamın evine gitti. Dereden tepeden konuştuktan sonra sözü esasa getirdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Biz Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızına dünür geldik. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Kime istiyorsunuz kızımı, öğrenebilir miyim? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Kızını istediğimiz kimse son derece ahlâklı, dürüst çok zengin ve alabildiğine cömert, Kur'an'ı ezbere biliyor ve sürekli okuyor... (Bunların hepsi Hz. Osman'ın nitelikleri) [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Adam sözünü kesti: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yeter, bunlardan bir tanesi bile kızımı vermek için yeterli meziyettir. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ama bu damat adayının bir kusuru var, kendisi Yahudi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]-Adam parladı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Nasıl olur, benim kızımı bir Yahudiye istersiniz? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İmam-ı Azam için artık taşı gediğine koymanın zamanı gelmişti: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Sen bir kızını yahudiye vermezsin de Hz. Peygamber iki kızını birden bir Yahudiye nasıl verir? deyince adamın artık bir inat ve itiraza mecali kalmadı, bilinen gerçeği kabul etti. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3](Hz. Osman peygamberimizin damadıydı, önce bir kızıyla evlenmiş, o ölünce diğer bir kızıyla evlenmişti. Bunun için Hz. Osman'a "Zi'nNureyn'' (İki nur sahibi) denmiştir.) [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ATEŞ DÜNYADAN GİDİYOR[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül daima Harun Rediş'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculukan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Cehennemden geliyorum ey hükümdar. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ne işin vardı cehennemde? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Peki, getirdin mi bari? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]BEHLÜL DİVÂNE[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Birgün adamın biri Behlül'e akıl danıştı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ey Behlül Dana, ben zengin olmak istiyorum, bana ne tavsiye edersin? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Behlül bir an düşünüp cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Demir al, demir sat. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Demir ticareti eski çağlardan beri kârlı bir iş olarak biliniyordu. Çünkü demir hiç fire vermeyen, daima üstüne koyan bir maddeydi. Adam Behlül'ün tavsiyesine uyup demir ticaretine başladı ve gerçekten kısa zamanda dilediği gibi zengin biri oldu. Zengin olduktan sonra Behlül için "Bu ne budala adam, verdiği akılla herkes köşeyi dönüyor, [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]kendisi fakirlikten kırılıyor" diye düşündü. Bir zaman sonra Behlül'ün karşısına çıktı, yeni bir akıl danıştı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ey Behlül Divâne (Dana yerine *************** yerine koyarak divane diyor) ben demir alıp satmaktan yeterince zengin oldum. Biraz da başka bir iş yapayım. Bu sefer ne tavsiye edersin? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Behlül adamın içini dışını bildiğinden onu kötü niyetine kurban edecek bir tavsiyede bulundu: - Soğan al, soğan sat. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Soğan ticaretinin de riskli işlerden biri olduğu bilinir. Soğan devamlı fire veren bir nesnedir. Adam soğan ticaretine başlayınca kısa zamanda iflas bayrağını çekti ve kötü kalbliliğinin cezasını pahalı bir biçimde ödedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ÇARŞI PAZAR AĞALIĞI[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Behlül Dana birgün Harun Reşid'den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verdi. Behlül hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi. Dönüp fırıncı ya sordu: "Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?" Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu. Behlül birşey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı. Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid'in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid, "Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?" dedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Behlül açıkladı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]SARAYDA İFTAR[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Harun Reşid bir Ramazan günü Behlül'e tembih etti: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Akşam oldu, namaz kılındı, namazdan sonra Behlül 5-10 kişilik bir grupla çıka geldi. Harun Reşid şaşırdı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin.. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Efendimiz, siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Onu da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen demek ki yalnız bunlarmış. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]SENİN İŞİN DAHA ZOR[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Behlül Dânâ'nın menkıbelerinden kitaplar meydana getirilmiştir. Bunların hepsi insanları iyiliğe, doğruluğa, Allah rızasını kazanmaya özendirici bir nitelik taşır. Türk halkı arasında da bunlardan bir bölümü bilinmekte ve anlatılmaktadır. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bir hac ibadeti sırasında Harun Reşid ve Behlül yüksekçe bir yere oturup oradan ibadet ve dua eden ve bu arada ağlayıp gözyaşı döken insan selini seyrediyorlardı. Behlül Dana halifeyi uyarmak için yeni bir fırsat yakalamıştı. Dedi ki: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ey müslümanların halifesi, bütün bu ağlayıp sızlayan insanlar kendi nefislerinin günahlarının hesabını verip veremeyeceklerini bilmedikleri için ağlaşıyorlar. Halbuki sen kendi nefsinin hesabı yanında bütün bu insanların da hesabını vereceksin. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]GERÇEK ZENGİNLİK[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII. y.yıl) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]rastlanamazdı. Birgün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Belhi sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Peki siz ne yapıyorsunuz? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bizim İbrahim Edhem Hazretleri hakkında söylemek istediğimiz bu değil. İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumiyeti o derece aşikar, o derece göze batıcı idi ki görenlerde kendisine yardım hissi uyandırıyordu. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Varlıklı bir kişi İbrahim Edhem'e yardım etmek istedi. İbrahim Edhem: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Yardımını gerçekten zenginsen kabul ederim, dedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Adam gerçekten zengin olduğunu, bir şeye ihtiyacı bulunmadığını söyledi. Büyük veli sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ne kadar paran var? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Üç bin altınım var. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Dört bin olmasını istemez misin? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Elbette isterim. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Beşbin olmasını? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- İsterim. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- On bin altının olsa çok sevinirsin değil mi? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Şüphesiz çok memnun olurum. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Zengin olduğunu söylüyorsun ama, sen gerçekte züğürdün birisin. Sen, on bin değil yüz bin altının olsa yine kanaat etmez fazlasını istersin. Kanaati olmayan insan zengin sayılmaz. Gerçekten zengin olsaydın yardımını kabul edecektim. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]TEVEKKÜL BÖYLE Mİ OLUR?[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Büyük velilerden Şakik Belhi (VIII. yyıl) bir kıtlık senesinde, herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin şakır şakır oynadığına şahit oldu. Yanına yaklaştı ve sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Herkes kıtlıkla, açlıkla karşı karşıya olmaktan inler dururken sen neye güvenerek böyle oynayabiliyorsun? Köle cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Herkesten bana ne? Benim için bir tehlike söz konusu değil. Benim efendimin 7-8 tane köyü var, her ihtiyacımız o köylerden sağlanıyor. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bu açıklama Şakik'i adeta bir şamar gibi sarstı. Çünkü kendisi de kıtlıktan dolayı endişe içindeydi. Ama köle onu uyandırdı ve kendi kendine şöyle dedi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Hey Şakik kendine gel! Şu köle nihayet bir insan olan efendisine bunca güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Sen ki bütün canlıların rızkını garanti eden Allah'a inanıyor, tevekkül ediyorsun, Bu nice tevekküldür ki rızık endişesi içindesin? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]HEDİYE[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]En büyük velilerden biri olduğunda şüphe bulunmayan Bayezid-ı Bestâmi'yi ölümünden sonra bir dostu rüyasında gördü ve kendisine sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- İlahi huzurda seni nasıl karşıladılar? Bayezid-i Bestami cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Bana, "ne getirdin?" diye sordular. Ben de dedim ki "Bir dilenci bir padişahın huzuruna çıkınca ona ne getirdin diye sormazlar, dile bizden ne dilersen" derler. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Sözüme Rabbimin cevabı erişti: "Doğru söylüyor, doğru söylüyor." [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]GÜVENE LÂYIK OLMAK[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti. Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı. Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek, "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi. Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı. Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile taltif ediyor..." [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Yolculuğu sırasında bir yerde dinlenirken, içini, özenle götürülmesi istenen bu hediye nedir diye şiddetli bir merak sardı. Merakına mağlup olarak testinin ağzandıki bezi çözdü ve açtı. Açmasıyla birlikte bir fare fırt diye atladı ve çalılıkların, arasında kayboldu. Yusuf bin Hüseyin çok üzüldü, pişman oldu. Emanete hiyanet etmişti. Artık götürülecek hediye kalmadığına göre yoluna devam etmesi gereksizdi. Çaresiz üzüntülü ve mahcup bir halde geri döndü. Olacağı kalbine malum olan Zünnun Mısri "Sıradan bir hediyenin bile güvenilemeyeceği bir kimseye İsm-i Azam nasıl emanet edilir?" diyerek her isteyene her şeyin emanet edilemeyeceğini anlatmak istedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]YUNUS HÜRMETİNE[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]"Anadolunun iç aydınlığı" bütün Anadolu'nun sevgilisi insan sevgisinin, hoşgörünün sınırlarını, [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Yaradılmışı hoşgör [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Yaradandarr ötürü [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bir kez gönül yıktın ise [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bu kıldığın namaz değil. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]gibi söyleyişlerle kimseye nasip olmayacak ölçüde genişleten Yunus Emre (1240-1320) Tapduk Emre'nin dergahında uzun süre zevk ve hevesle odun taşımış, ayak işleri yapmıştı. Ama Tapduk bir türlü arzuladığı gibi Yunus'u ele almıyor, eren lerin gönül deryasından bir katre sunmuyordu. Yunus bu konuda bir dilekte bulunsa "Sen hâlâ dünya kokuyorsun" deyip savuşturuyordu. Yunus "Herhalde benim nasibim burada değil, bir başka şeyhin kapısında" diyerek Tapduk'a dahi haber [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]vermeden dergahı terketti. Ama dergahtan uzaklaştıkça içini bir hüzün kapladı. Tapduk Emre'nin kapısında en basit işleri yaparken bile gönlünde bir aydınlık, bir ferahlık, bir yumuşaklık vardı. Dergahtan ayrılalı gönlü kararmış, katılaşmıştı, uzaklaştıkça içini Tapduk'a ve dergaha karşı bir hasret kaplıyordu. Bu yolculuk sürerken bir akşam vakti yedi kişilik bir başka yolcu grubuna rastladı. İçini kaplayan hüzün ve hasrette belki bir hafifleme olur diye kendi de onlara katıldı. Yol arkadaşları ermiş kılıklı, yaşlıca insanlardı. Güven veren halleri vardı. Birlikte sürdürülen bu yolculuk sırasında bir an geldi ki hiçbirinin çıkınında (azık çantası) birşey kalmadı. Biryerde mola verdiler, açlık canlarına tak etmişti. Bu yedi arkadaştan bi ri ellerini kaldırıp Yaradan'a niyazda bulundu. Bu dua ve yakarmanın akabinde önlerinde türlü yiyeceklerle donanmış bir sofra peydah oldu. Yediler içtiler Rablerine şükrettiler. Bundan sonra bu yedi yolcudan herbiri yolda acıktıkça dua etti ve yemekleri ilahi bir lütuf olarak ikram edildi. Sonunda dua sırası Yunus'a gelmişti. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Yunus soğuk terler döküyordu. İşin içinde mahcup olmak vardı. Yol arkadaşlarının her biri Allah katında makbul kişilerdi ki duaları kabul görüyordu. Kendinin böyle bir imtiyazı yoktu. Ama duayı yapacaktı, çaresi yoktu. Bütün varlığı ve içtenliğiyle Allahla yalvardı: "Ya Rabbi, şu yol ar kadaşlarım sana kimin yüzü suyu hürmetine yalvarıyorlarsa ben de onun yüzü suyu hürmetine yalvarıyorum, beni mahcup etme..." Bu duanın arkasından öncekilerin iki katı yiyecek içecek lütfedildi. Şaşkınlık sırası yedi yolcudaydı. Sordular: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ey arkadaş, sen kimin hürmetine dua ettin? Yunus, [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Önce siz söyleyin dedi. Açıkladılar: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Biz Tapduk Emre'nin dergahında Yunus adında çok makbul ve muteber bir derviş varmış onun hürmetine Allah'a yakarmıştık. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Yunus esas şimdi mahcup olmuştu. Yunus'un kendisi olduğunu açıklamaya utandı. Tapduk Emre'ye karşı da kalbini bozmuştu. Halbuki Tapduk ona Allah yolunda epeyi dereceler kazandırmıştı. Büyük bir pişmanlık içinde, bedeninden sıyrılmış bir ruh gibi akarak Tapduk dergahına döndü ve şeyhine bu defa kendini kayıtsız şartsız teslim etti. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]GÖREV ŞUURU[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari (1350-1431) Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı idi. Onun kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın aldı. Fakat alış-verişin hemen arkasından atın hasta olduğunu farketti. Geri ver mesi gerekiyordu, ama satın aldığı adamı zorluk çıkartır, atın hastalığını kabul etmez diye önce kadıya gidip resmi kanaldan işi sağlama bağlamak istedi. Mahkemeye gittiğinde kadıyı (Molla Fenari) yerinde bulamadı. İşini ertesi güne bıraktı. Fakat at o gece öldü. Adam ertesi gün olanları kadıya anlattı, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sordu. Molla Fenari "Senin zararını ben ödeyeceğim" dedi. Adam hayretle kadıya baktı, "Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki..." dedi. Molla Fenari, "Evet öyle görünüyor ama aslında benim de suçum büyük. Eğer sen dün makamıma geldiğinde ben yerimde olsaydım, olaya müdahale eder, atı geri verdirir, paranı iade ettirirdim. At da sahibinin elinde ölmüş olurdu. Bu imkân şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim" dedi ve ödedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ARADAKİ FARK[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Anadolu'nun yetiştirdiği en büyük velilerden biri olan Hacı Bayram (XV. y.yıl) Anadolu kökenli başka birçok bilgin ve erenin de üstadıdır. Bunlardan biri de Fatih'in hocalarından Akşemseddin idi. Akşemseddin Hacı Bayram'a bağlanışından kısa bir zaman sonra zekası, anlayışı, kavrayışı, en önemlisi de şeyhine tam teslimiyeti sayesinde icazet (diploma) aldı ve irşadla görevlendirildi. Akşemseddin'in bu başarısı Hacı Bayram'ın diğer müridleri arasında kıskançlığa sebep oldu. Bunlardan biri Hacı Bayram'a sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Efendi Hazretleri, kırk yıldır talebeniz olanlar [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]henüz halifeliğe (sizi temsile) layık görülmezken Akşemseddin'in kısa zamanda bu rütbeye ulaşmasının sebebi ne ola? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hacı Bayram, gerek maddi gerekse manevi hayatta yükselmenin veya yerinde saymanın sebebini açıklarcasına cevap verdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Bu köse (Akşemseddin) bizde ne gördü ve işittiyse hemen inandı ve teslim oldu. Sebep ve hikmetini sonra kendi kendine bulup öğrendi. Kırk yıldır hizmetimizde bulunanlar ise bizde gördüklerinin ve duyduklarının önce sebep ye hikmetini öğrenip sonra inandı ve teslim oldu. İşte aradaki fark budur. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İKİ ER KİŞİ İLE BİR HATUN KİŞİ[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hacı Bayram Veli, Sultan II. Murad'ın saygı duyduğu manevi önderlerdendi. Hükümdarın Hacı Bayram'a saygısı o derece büyüktü ki ona mürid olanlardan vergi almıyordu. Ama gelin görün ki bütün Ankara halkı Hacı Bayram'ın müridi olduğunu iddia ediyordu. Ankara'da kimden vergi istense "Ben Hacı Bayram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bu durum hükümdara yansıtıldı. Hükümdar Hacı Bayram'a bir mektup gönderip, "Gerçek müritlerinizin sayısını bana bildiriniz, sizin bildirdiğiniz herkes vergiden mual tutulmak üzere kabulümdür"dedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hacı Bayram devletine saygılı bir maneviyet büyüğü olarak kendisine bağlılığın kötüye kullanılmasından zaten şikayetçi idi. Mektubu fırsat bilerek müridlik iddiasındaki herkese haber saldı: "Falan gün falan yerde toplanınız" diye. O gün hemen bütün Ankara halkı şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayraı ı bir tepeciğe kurdurduğu siyah kıl bir çadırdan çıkarak kalabalığa sordu: "Beni seviyor musunuz?' Kalabalık hep bir ağızdan karşılık verdi: "Elbette seviyoruz." "Bana yürekten bağlı mısınız? İstesem benim için canınızı verirmisiniz?" Kalabalık cevab verdi: "Canımız senin yoluna feda olsun..." Hacı Bayram bunun üzerine "Bugün bana inananları şu çadırın içinde bir bir kurban edip [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]canlarını cennete göndereceğim. Şimdi bir kişi çıksın" dedi. Kalabalıktan bir kişi çıktı. Hacı Bayram onu çadıra aldı. Çadırda önceden hazırlattığı koyunlardan birini kestirerek, kanını çadırdan dışarıya akıttırdı. Dışardakiler adamın gerçekten kurban edildiğini sanarak ürperdiler. Hacı Bayram dışarı çıktı, "Bir kişi daha gelsin"dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da çadıra alıp aynı işlemi yaptı. Sonra dışarı çıktı ve bir kişi daha istedi. İşin şakayla gelir yanı yoktu. Giden gidiyordu. Bu defa bir şaşkınlık ve duraksama görüldü. Yine de bir hanım ileri çıktı. Hacı Bayram onu da çadıra aldı. Aynı olay tekrarlandı. Dördüncü defa Hacı Bayram kurbanlık isteyince tek kişi çıkmadı. Hacı Bayram artık hükümdara cevap verecek durumdaydı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Sultanım, vergiden affedilmek üzere gerçek müridlerimi sormuştunuz. Benim gerçek müritlerim iki er kişi ile bir hatun kişiden ibaret üç kişidir. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ALLAH HARAMDAN KAÇANI KORUR[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Ünlü hükümdar Timur'dan sonra yerine geçen oğullarından Şahruh (XV. y.yıl) babasının tersine bilime ve bilgine değer veren, dindar, halim, selim biriydi. Bilginlerle oturup kalkmaktan zevk alırdı. Şahruh'un çevresindeki bilgin kişilerden biri de Nimetullah Efendi idi. Aynı zamanda evliyadan olan Nimetullah Efendi'nin dilinden düşürmediği [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]bir söz vardı: "Allah haramdan kaçanı korur" (Yani kişi haramdan kaçarsa Allah ona haram yedirmez, nasip etmez, demek istiyordu.) [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Bu sözü sık sık tekrar eder, bununla biraz da hükümdar ve adamlarını uyarmak amacı güderdi. Şahruh da bunun her zaman mümkün olmayacağını, insanın bazen bilmeden de harama el uzatabileceğini ileri sürerdi. Şahruh bir gün sarayında özellikle Nimetullah Efendi'yi ağırlamak üzere bir ziyafet düzenledi. Başta hükümdar ve Nimetullah Efendi olmak üzere davetliler sofraya oturdular. Baş yemek kehribar gibi kızarmış bir kuzu çevirmesiydi. Herkes gibi Nimetullah Efendi de iştahla yiyor, yedikçe "Allah haramdan kaçanı korur" sözünü tekrarlayıp duruyordu. Hükümdar ve [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]adamları da bıyık altından gülüyorlardı. Nihayet yemek bitti. Şahruh Nimetullah Efendi'ye sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Allah haramdan kaçanı her zaman ve her durumda korur mu? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Evet korur, haramdan kaçana Allah haram nasip etmez. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ama hocam seni korumadı, sende bizimle birlikte haram yedin. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Hayır, ben haram yemedim haramı siz yediniz. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Boşuna iddia etme hocam, sofrada yediğimiz kuzuyu benim adamlarım çalmıştı, hırsızlık malıydı o... [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Olabilir, size haramdı, ama bana helaldi. Hükümdar lahavle çekti: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Nasıl olur hocam, çalınmış bir kuzu bize haram, sana helal? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Nimetullah Efendi sözünü bağladı: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Eğer inanmıyorsanız, kuzunun sahibini bulun sorun... [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Gerçekten hükümdarın adamları çaldıkları kuzunun sahibini buldular. Yaşlı bir kadındı kuzunun sahibi. Kuzuyu çaldıklarını, pişirip yediklerini itiraf ettiler ve parasını ödemek istediklerini söylediler. Kadın parasını almayı reddetti ve kendilerine beddua etti. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Ben o kuzuyu parası için değil, bu havalide Nimetullah Efendi diye mübarek bir zat varmış, ona ikram etmek için yetiştiriyordum, diye açıklamada bulundu. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]GERÇEK TEDBİR BUDUR[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]İstanbul'un Vefa semtine adı verilen Şeyh Vefa, Fatih devrinin büyük alimlerinden ve evliyasındandı. Akşemseddin, Molla Gürani gibi devrin manevi önderlerinden biriydi. Bu büyük zatın oyun yaşlarındaki bir oğlu kötü bir alışkanlık edinmişti. Ucuna çivi çakılmış bir sopa ile o devirde evlere içme suyu taşıyan sakaların kırbalarını deliyordu. Evcil hayvan derisinden yapılmış su tulumu demek olan kırba, sivri bir madde ile dokunuldu mu kolayca delinecek bir nesneydi. Şeyh Vefa'nın oğlu da bunu yapıyordu. Sakalar, "Bir din ulusunun oğludur, çok sürmez geçer" diye bir müddet dayandılarsa da baktılar vazgeçeceği falan yok, Şeyh Vefa'ya şikayet ettiler. Vefa Hazretleri olanları duyunca hayretler içinde kaldı. Nasıl olur da bunca dikkat ve özenle yetiştirilen, haram lokmadan uzak tutulan bir çocuk böyle bir şey yapardı? Şeyh Vefa sakalara, "Tamam" dedi. Konu anlaşıldı, gereken yapılacak, sizin de zararınız [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ödenecektir. Önce kendinden işe başladı. "Acaba ben bu çocuğa yanlışlıkla da olsa haram yedirdim mi?" diye düşündü. Bir şey bulamadı. Hanımına sordu; "Sen bu çocuğa hamileyken veya süt verirken haram bir şey yedin mi, çok iyi düşün, bana bildir, yoksa oğlanın sonu kötü" dedi. Hanım [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]düşündü, taşındı, rüyaya yattı, nihayet bir olay hatırladı. Oğlana hamileyken oturmağa gittiği bir komşu evinde, masadaki bir tabakta portakallar varmış. Görünce canı çekmiş ama istemeye de utanmış. Ev sahibi hanım bulundukları odadan dışarı çıktıkça yakasındaki iğneyi portakallara batırıp sularını içmiş. Bunu şeyhe anlattı. Şeyh Vefa "Aman hatun hiç vakit geçirmeden o komşuya git, olanı biteni dosdoğru anlat ve helallik dile" diye tenbihledi. Kendi de sakaları çağırdı, kimin kaç tane kırbası delinmişse hepsinin parasını ödedi ve haklarını helal ettirdi. Oğlana olayın başından sonuna kadar bir şey denmedi. Hakkında böyle şikayet var, bir daha yaparsan asarız, keseriz yollu tehdit edilmedi. Ama çocuk bir daha çivili sopa ile kırbaları delmedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]DAHA SIRA GELMEDİ[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Sultan Mahmud Sebüktekin (XI. y.yılın ilk yarısı) tarihte ilk Müslüman Türk devletlerinden biri olan Gaznelilerin en büyük ve en dirayetli hükümdarı idi. Tarihte ilk defa "sultan" adını kullanan Gazneli Mahmud Sebüktekin idi. İslam'ı yaymak için Hindistan'a 17 sefer düzenlemiş olan Sultan Mahmud din ve ilim ulularıyla görüşür, hiç erinmeden ziyaretlerine gider, onların tavsiye ve irşadlarına göre kendini ayarlardı. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Birgün vezirleri, kumandanları ile birlikte zamanın tanınmış evliyasından Şeyh Ebu'l-Hasen Harakani'nin ziyaretine gitti. Adamlarından bazıları önce gidip Şeyh'e, hükümdarın kendisini ziyarete gelmekte olduğunu, karşılaması gerektiğini haber verdiler. Şeyh Harakani kös dinlemiş gibi hiç aldırmadı. Yerinden bile kımıldamadı. Hükümdar ve adamları dergahın kapısına kadar geldi. Baş vezir rica etti: "Ey din ulusu, hiç değilse bu değerli hükümdarı odanızın kapısında karşılayın!" Harakani bu kadarını bile yapmadı. Vezir feryad etti. "Ey mübarek insan sen Allah'ın Kur'an'da "Allah'a, Peygambere ve içinizden emir sahibi olanlara itaat edin" buyurduğunu hiç görmedin mi?" [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Şeyh Harakani cevap mahiyetindeki şu açıklamada bulundu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]"Biz o sözünü ettiğin Allah emrinin 'Allah'a itaat ediniz' kısmına o kadar daldık ki, henüz peygambere bile sıra gelmedi. Nerde kaldı hükümdara itaat edelim..." [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Sultan Mahmud bu açıklama karşısında, Şeyh'in başından beri takındığı tavra zerre kadar kızmadığı gibi, kendi de müritleri arasına katıldı. Yanındakilerle beraber büyük bir saygı göstererek huzurundan ayrıldı. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]ALTINI DÜŞMAN BELLE[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Sultan Mahmud imanlı, amelli, bilgin bir hükümdardı ama güzel yüzlü değildi. Bundan müteessir de olmuyordu. Ne var ki halk güzel yüzlü hükümdarları daha çok severdi. Endişesi bundan ileri geliyordu. [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Devrinin büyük velilerinden birine sordu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Efendi Hazretleri, malumdur ki halk güzel yüzlü hükümdarları daha çok sever. Halbuki ben bundan yoksunum. Ama halkımın da beni sevmesini istiyorum, bana ne tavsiye edersiniz? [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]Allah dostu şu tavsiyede bulundu: [/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3]- Halkın seni sevmesini istiyorsan altını kendine düşman belle...[/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=3](Halkın refah ve mutluluğu için onu gözünü kırpmadan harca). [/SIZE][/FONT] [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygambere Bağlilik
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst