Huseyni
Müdavim
Cevap: Onuncu Risale - Sayfa: 286
Ve keza, sağ yanımızda fakr yarası, solda da acz, zaaf cerihası vardır. Eğer Kur’ân’ın ilâçlarıyla tedavi edersen, fakrımız rahmet-i Rahmân’ın ziyafetine şevk ve iştiyaka inkılâp edecektir. Acz ve zâfımız da Kadîr-i Mutlakın dergâh-ı izzetine iltica için bir davet tezkeresi gibi olur.
Ve keza, bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek üzereyiz. O yollarda zulümatı dağıtacak bir nur ve bir erzak lâzımdır. Güvendiğimiz akıl ve ilimden ümit yok. Ancak Kur’ân’ın güneşinden, Rahmân’ın hazinesinden tedarik edilebilir. Eğer bizleri bu seferden geri bırakacak bir çareniz varsa, pekâlâ. Ve illâ sükût ediniz. Kur’ân-ı dinleyelim, bakalım ne emrediyor: فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيوةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللهِ الْغَرُورُ
1
Hülâsa: Ayık olan sana tâbi olmaz. Ancak siyaset şarabıyla veya şöhret hırsıyla veya rikkat-i cinsiyeyle veya felsefenin dalâletiyle veya medeniyetin sefahetiyle sarhoş olanlar senin meşrep ve mesleğine tâbi olurlar. Fakat insanın başına indirilen darbeler ve yüzüne vurulan tokatlar, onun sarhoşluğunu izâle ile ayıltacaktır.
Ve keza, insan hayvan gibi yalnız zaman-ı hal ile müptelâ ve meşgul değildir. Belki müstakbelin korkusu ve mazinin hüzün ve kederiyle hal elemlerine mâruzdur. Fakat kendisini şakî, dâll, ahmaklardan addetmeyen adam, Kur’ân’ın şu beşaretini dinlesin:
[NOT]Dipnot-1 “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah ile aldatmasın (Yani, Onun veya âhireti yapmayacak diye sizi aldatmasın!).” Lokman Sûresi, 31:33.
Dipnot-2 “Bilin ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. “Onlar îmân eden ve Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınan takvâ ehlidir. “Dünya hayatında da, âhirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde değişiklik olmaz. En büyük ödül işte budur.” Yûnus Sûresi, 10:62-64.
[/NOT]
Ve keza, sağ yanımızda fakr yarası, solda da acz, zaaf cerihası vardır. Eğer Kur’ân’ın ilâçlarıyla tedavi edersen, fakrımız rahmet-i Rahmân’ın ziyafetine şevk ve iştiyaka inkılâp edecektir. Acz ve zâfımız da Kadîr-i Mutlakın dergâh-ı izzetine iltica için bir davet tezkeresi gibi olur.
Ve keza, bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek üzereyiz. O yollarda zulümatı dağıtacak bir nur ve bir erzak lâzımdır. Güvendiğimiz akıl ve ilimden ümit yok. Ancak Kur’ân’ın güneşinden, Rahmân’ın hazinesinden tedarik edilebilir. Eğer bizleri bu seferden geri bırakacak bir çareniz varsa, pekâlâ. Ve illâ sükût ediniz. Kur’ân-ı dinleyelim, bakalım ne emrediyor: فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيوةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللهِ الْغَرُورُ
Hülâsa: Ayık olan sana tâbi olmaz. Ancak siyaset şarabıyla veya şöhret hırsıyla veya rikkat-i cinsiyeyle veya felsefenin dalâletiyle veya medeniyetin sefahetiyle sarhoş olanlar senin meşrep ve mesleğine tâbi olurlar. Fakat insanın başına indirilen darbeler ve yüzüne vurulan tokatlar, onun sarhoşluğunu izâle ile ayıltacaktır.
Ve keza, insan hayvan gibi yalnız zaman-ı hal ile müptelâ ve meşgul değildir. Belki müstakbelin korkusu ve mazinin hüzün ve kederiyle hal elemlerine mâruzdur. Fakat kendisini şakî, dâll, ahmaklardan addetmeyen adam, Kur’ân’ın şu beşaretini dinlesin:
اَلاَ اِنَّ اَوْلِيَاءَ اللهِ لاَخَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ اَلَّذِينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ لَهُمُ الْبُشْرٰى فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِى اْلاٰخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللهِ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
2
[NOT]Dipnot-1 “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah ile aldatmasın (Yani, Onun veya âhireti yapmayacak diye sizi aldatmasın!).” Lokman Sûresi, 31:33.
Dipnot-2 “Bilin ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. “Onlar îmân eden ve Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınan takvâ ehlidir. “Dünya hayatında da, âhirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde değişiklik olmaz. En büyük ödül işte budur.” Yûnus Sûresi, 10:62-64.
[/NOT]
Kadîr-i Mutlak: herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah | Rahmân: çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah |
acz: güçsüzlük | addetmek: saymak, kabul etmek |
beşaret: müjde, sevindirici haber | ceriha: yara |
dalâlet: doğru yoldan sapma, sapkınlık | dergâh-ı izzet: izzet sahibi Allah’ın kapısı |
dâll: hak yoldan sapan | ebed: sonsuzluk |
elem: acı, keder | erzak: rızıklar, yenilecek ve içilecek şeyler |
fakr: muhtaçlık | haşir: âhirette diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanma |
hâl: şimdiki zaman | hülâsa: özet |
illâ: aksi halde, yoksa | iltica: sığınma |
inkılâp etmek: değişmek, dönüşmek | izâle: giderme, ortadan kaldırma, yok etme |
iştiyak: çok şiddetli arzu ve istek | keza: bunun gibi |
mazi: geçmiş | meşrep: hareket tarzı, metod |
mâruz: tesiri altında olma | müptelâ: bağımlı |
müstakbel: gelecek | nur: aydınlık |
rahmet-i Rahmân: rahmet ve şefkat tecellîsi bütün varlıkları kuşatan Allah’ın rahmeti | rikkat-i cinsiye: insanın kendi cinsinden olana acıması |
sefahet: yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, beyinsizce davranış, yararı zarardan ayırt edememe | sefer: yolculuk |
sükût etmek: susmak | tedarik etmek: elde etmek |
tezkere: belge | tâbi olmak: bağlı olmak, uymak |
zaaf: zayıflık, güçsüzlük | zaman-ı hâl: şimdiki zaman |
zulümat: karanlık; inkâr ve inaçsızlıktan doğan karanlıklar | şakî: haydut, yol kesici; günahkâr, mutsuz |
şevk: şiddetli arzu ve istek |