وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَاۤءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِى لَهُ
KUR’ÂN-I HAKÎM ile felsefe ulûmunun mahsul-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvazene etmek istersen, şu gelecek sözlere dikkat et.
İşte, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın, bütün kâinattaki âdiyat namıyla yad olunan, harikulâde ve birer mucize-i kudret olan mevcudat üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyanatıyla yırtıp, o hakaik-ı acibeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celb edip, ukûle tükenmez bir hazine-i ulûm açar.
Felsefe hikmeti ise, bütün harikulâde olan mucizat-ı kudreti âdet perdesi içinde saklayıp cahilâne ve lâkaydâne üstünde geçer. Yalnız harikulâdelikten düşen ve intizam-ı hilkatten huruç eden ve kemâl-i fıtrattan sukut eden nadir fertleri nazar-ı dikkate arz eder, onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder. Meselâ, en cami’ bir mucize-i kudret olan insanın hilkatini âdi deyip lâkaytlıkla bakar. Fakat insanın kemâl-i hilkatinden huruç etmiş, üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı bir velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder. Meselâ, en lâtif ve
[NOT]
Dipnot-1 “Biz Kur’ân’dan mü’minler için bir şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz.” İsrâ Sûresi, 17:82.
Dipnot-2 “Biz Peygambere şiir öğretmedik; bu ona yakışmaz da.” Yâsin Sûresi, 36:69.[/NOT]
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td><td>Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)</td></tr><tr><td>beyanat: açıklamalar (bk. b-y-n)</td><td>cahilâne: cahilce, bilgisizce</td></tr><tr><td>cami’: kapsamlı (bk. c-m-a)</td><td>celb etmek: çekmek</td></tr><tr><td>derece-i ilim: ilim derecesi (bk. a-l-m)</td><td>ders-i ibret: ibret dersi</td></tr><tr><td>hakaik-ı acibe: şaşırtıcı ve hayrette bırakan gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td>harikulâde: olağanüstü, hayranlık verici</td></tr><tr><td>hazine-i ulûm: ilimler hazinesi (bk. a-l-m)</td><td>hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması veya yapılması (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>hilkat: yaratılış (bk. ḫ-l-ḳ)</td><td>huruç etme: çıkma</td></tr><tr><td>intizam-ı hilkat: yaratılıştaki düzen (bk. n-ẓ-m; ḫ-l-ḳ)</td><td>kemâl-i fıtrat: yaratılıştaki mükemmellik (bk. k-m-l; f-ṭ-r)</td></tr><tr><td>kemâl-i hilkat: yaratılıştaki mükemmelik, kusursuzluk (bk. k-m-l; ḫ-l-ḳ)</td><td>kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td></tr><tr><td>lâkaydâne: ilgisizce, duyarsızca</td><td>lâtif: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)</td></tr><tr><td>mahsul-ü hikmet: hikmet ürünü, neticesi (bk. ḥ-k-m)</td><td>mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>muvazene: karşılaştırma (bk. v-z-n)</td><td>mu’cize-i kudret: Allah’ın kudret mu’cizesi (bk. a-c-z; ḳ-d-r)</td></tr><tr><td>nam: ad</td><td>nazar-ı dikkat: dikkatli bakış (bk. n-ẓ-r)</td></tr><tr><td>nazar-ı ibret: ibretle bakış (bk. n-ẓ-r)</td><td>sukut eden: düşen</td></tr><tr><td>teşhir etme: sergileme </td><td>ukûl: akıllar</td></tr><tr><td>ulûm: ilimler (bk. a-l-m)</td><td>velvele-i istiğrab: garip karşılayarak bağırma, hayret feryadı</td></tr><tr><td>yad olunan: anılan</td><td>zîşuur: şuur sahibi, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r)</td></tr><tr><td>âdet: alışkanlık</td><td>âdi: normal, basit, sıradan</td></tr><tr><td>âdiyat: alışılmış olan sıradan şeyler</td><td>ülfet: alışkanlık, gaflet</td></tr></tbody></table>