Namaz Ruhun Penceresidir

Nesl-i Cedid

Well-known member
Bediüzzaman namazı o kadar farklı noktalardan yorumlar ki, eserlerinde namaz ve ibadet ile ilgili bahislerin yorumları yapılıp ortaya Bediüzzaman’ın Namazı diye bir kitap çıkarılsa koca bir cilt edecek kadar geniştir. Gördüğüm kadarı ile namaza, yüze yakın farklı yaklaşımı var. Dokuzuncu Söz genel kanaat olarak namazın beş vakte dağılımını sorgular, neden Allah bütün namazları bir defada kılıp kurtulmak varken beşe bölmüş, yirmi dört saate yaymış. Bu Söz’de bunların zaman ve insan noktasından farklı izahları yapıldığı gibi, kul ile Allah’ın buluşma estetiğine göre de yorumlanmış. Ruhun yenilenme isteğine göre yorumlanmış. Dokuzuncu Söz, namaz denilen bu ulvi tahattur, mülakatı, hatırlama, buluşma ve konuşmayı o kadar farklı noktalara taşır ki, bu Söz’ün analizi, analitik yorumu, şerhi, arkeolojisi anlatılmaz bir genişlik, derinlik ve büyüklüktedir.

Namazı anlamanın bir yolu da insan psikolojisini derinlikli olarak bilmek. Büyük adam kelimesinin ihata edemediği bu azametli Bediüzzaman, Beşinci Nükte’de insanın psikolojisini, hayatın acımasızlığını, ruhun bu iki ezici yapı içinde bir yere firar edip veya bir yere sığınıp bu ruhsal burkuntudan kurtulmasını anlatır. Psikolojik, özellikle psikanalitik bir bahis. Psikanalistler insan ruhu üzerindeki baskıların insanda meydana getirdiği menfi ve müsbet tesirleri anlatırlar. Bediüzzaman ise o yüklerden nasıl kurtulacağını anlatır namazın perspektifinden.

Önce insanın ruhunu tanıtır Bediüzzaman: “İnsan fıtraten gayet zaiftir. Halbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder.” İnsan her şeyden etkilenir, duygulanır, kırılır, elem duyar. Cahit Sıtkı kendi güçsüzlüğünü anlatır.

Ne doğan güne hükmüm geçer, ne halden anlayan bulunur. Şiirin sonunda;
Ve gönül Tanrı’sına der ki,
Her mihnet kabülüm yeter ki gün eksilmesin penceremden
Şair buhranlı dünyasından tabiat penceresine sığınarak kurtulur.
Necip Fazıl düştüğü zindanda oğluna mektup yazar
Zindan iki hece Mehmed’im lafta, baba katili ile banan bir safta
Sonra geri adam boynumda yafta.

Burkulan ruhunun seslerini şiirine taşır büyük şair.

Cahit Sıtkı penceresiz yaşar, tabiat penceresinden hayata tutunmaya çalışır, ama, yatağa girdiğinde güneşin saltanatı bitince onun da ruhunun saltanatı biter. Necip Fazıl, zindanda sığınağını bulmuştur:

Sıkıntı ne kadar çok telden,
elem ne kadar vursa da her yerden,
varsa senin seccaden,
varlık, elem kenarda dursun,
alnın seccadeye vursun Bu benim anlık şiirimle onu anlattım bakın o nasıl anlatır, seccadeyle, o insanı uçuran uçan halı ile psikolojik mülakatını. Seccade uçan halı, onunla insan günde beş kere uçar büyük alemlere, ütopya değil gerçekten uçan halı seccade. Onu Bediüzzaman’a sorun halıya yöneldiğinde sen onu ara varlık aleminde kimbilir insanın yüze yakın aleme açılalan dünyasında nasıl seyahatlar yapar o uçan halı. Onsuz ne olur ruhun hali.


Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat
Zift dolu gözlerle karanlık kat kat
Yalnız seccademin yününde şefkat
Benim kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan sen öp seccadem
Bediüzzaman namazı öyle anlamış ki mecliste, savaşlarda gazi olmuş o büyük, kabına sığmayan azametli adamların namaz kılmamasından rahatsız olmuş. Çünkü namaz kılmayan bir insanın eksik olduğunu fark etmiş, sırf dayatma diye değil, namaz kılmayan insanın o kadar şeyi eksik ki anlatılmaz. Namazı o kadar büyük anlamış ki bütün büyüklükler onun önünde durmalı, çünkü Allah ile buluşmanın estetiğini fark edememiş bir insan büyük olamaz. Biz her gürdüğümüz namazsız insana onun kadar namazın lüzumunu anlatabiliyor muyuz? Namaz şiirdir, sanattır, psikolojidir, sosyolojidir, felsefedir, yazmaktır, okumaktır, okutmaktır. Söyle gitsin maveranın kapısına kadar. Penceresi olmayan bir ruhtur namazsız insanın ruhu. Nefes alamayan insan bunalır, buhrana girer. Bediüzzaman insanları pencereye çağırır, “Gelin namazın penceresinden nefes alın” der. Ruhun teellümünü ve teessürünü anlat. Sonu gelmez bütün Cumhuriyet şiiri bu elemler ve kederler ile dosdolu. Aydın pencere anlar, pencerenin önünde haydud adamlar. Onun için Tanpınar caminin dış kapısının demirlerine tutunur sarsar ve ağlar. Kim bilir o ince ruhlu adam neler hissetti. Alın var, beden var, kollar var, ama koşacak hali yok, arkası haydut önü haydut. Bu neslin hesabını kim verecek, Rabbini tanımıdan kabre giden bu kayıp neslin hesabını, adam sen vereceksin sen, kendi hesabını nasıl verdin, onların ruhlarının hesabını vereceksin. O mahkemede insanlar birbirini nasıl suçlayacak, Adili Hakim neler diyecek? Allah’ım onlar kayıp nesil, minaresi yıkık, ruhu sökük, statükosu inzibat gibi adamlar. Avrupa kliseyi terk etmeden ilerledi, biz Camii’yi engel gördük, ama ilerleyemedik.


İnsanın psikolojik yapısına devam edelim: “Hem gayet acizdir. Halbuki belaları ve düşmanları pek çoktur.” Bütün sanat, edebiyat, insanın bela ve musibetlerinden, düşmanlarından duyduğu huzursuzlukları anlatır. Edebiyat bunlara bir biçim verme sanatıdır.

Dadaloğlu;
“Ferman padişahın dağlar bizimdir”
derken, zalim yöneticilerden dağlara sığınır.




Köroğlu;
“Mürüvetsiz beğden yeğdir dört köşen, arkam sensin, kalam sensin dağlar hey”
der. O da dağlara sığınır. En büyük düşman ölümdür.
“Neylersin ölüm herkesin başında, uyudun uyanamadın olacak”
“Nerden çıktı bu cenaze ölen kim, bu kaçıncı bahçe gördüm tarümar”
der, Cahit Sıtkı.

“Hem gayet fakirdir, halbuki ihtiyacatı pek ziyadedir.” Eli yetişmediği ihtiyaçları onun arkasından koşar, bulutlar, dağlar, hava, su, deniz vb. Eli yetişdiği ihtiyaçlarını kendi elde eder, ettiği kadar kendini mutlu sayar. Eli yetişmediği ihtiyaçlara zihni yetişir. Ahiret gibi, zihniyeti onu kavradığında ona sahip olur. Yoksa yok. Bütün ihtiyaçlar iktisat ilminin uğraştığı şeylerdir, insanan bütün ömrü ihtiyaçları ile imkanlarının arasında geçer, bir gün bir yerde ya elde ederken, ya ettiğinde Azrail ile buluşur.

“Hem tenbel ve iktidarsızdır, Halbuki hayatın tekalifi gayet ağırdır.” Hayatın ona yüklediği sorumluluklar ağırdır, onlara tedarik etmek için çabalar. Başarısı onları elde etmedeki çabası ile sınırlıdır. Kim ne kadar çok çalışırsa mutlu, yoksa mutsuzdur. Herkes çalıştığı kadar mutludur. Leyselil insane illamasea.


“Hem insaniyet onu kainatla alakadar etmiştir. Halbuki sevdiği ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor.” Kaybettiği her şeye üzülür. Gitme üzerine kurulu şiirler ve şarkılar, gitme ne olurlar, gelmesen eğerli şarkılar, uzaklardasın, uzakta kal, daha neler bütün bunlar kaybedilen kavuşulamayan hayatın tatlı trajedisidir. Şimdi en zoruna geldik. Bediüzzaman büyük adamdır kelimesi az kalır insanı nasıl tahlil etmiş, şapkanı çıkar ne çıkarırsan çıkar.

“Hem akıl olan yüksek maksatlar ve baki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır” El, ömür, iktidar ve sabır, elde etmek istediğimizde onlardan biri ile yola çıkarız. Ama hepsi kısa, ancak onları bize getirecek imkanımızın sınırlarına koyacak bir büyük zengin ve imkan sahibi, eli uzun, iktidarı uzun, sabrı uzun biri var kimdir? Allah, Allah, Vallah Billah.

Beş cümlede insanı kitaplara sığmayan bir büyüklükte izah etmiş Bediüzzaman Bu bediilik bu demek.

İnsan pisikolojisi namaza göre organize edilmiş, güç kaynağına gelen alet gücünü yitirmiştir, hayatın dağdağası içinde yukardaki nitelikteki insan namaz ile günde beş defa ruhunu itekleyen gücünü alır. Namaz bir dolum kapısıdır, bir kontür yükleme yeridir. İşine göre kontür harcar insan, ona göre kontür yükler. Cami ruhun benzin istasyonudur, benzinliğe gitmeyen araba ne kadar aptaldır. Salak salak dolaşamaz bile bir yerde durur, niteliksiz ve sakin.

Bediüzzaman konuyu örneklemeye başlarken bir cümle kullanır: “işte bu vaziyette bir ruh…” Bahsin arkasında çok yerde r u h kelimesini kullanır.

İşte bu vaziyette bir ruh.
Fani dünyanın bekasız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti.
Ruhu beşer o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp
İşte ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firaktan müteellim olan ruh-u insan…. Kalkıp abdest alıp
Hakiki bir teselli-i kalp bir rahat-ı ruh bulup

Akşam namazı için böyle bir vakitte fıtraten bir Cemil-i Baki’ye ayine-i müştak olan ruh u beşer…

Hem nihayetsiz hadisat içinde çalkanmakta olan ruh u beşer, yatsı namazını kılmak için ruh ile ilgili konuların odağında yedi cümle. Namazın insan pisikolojisi ile irtibatlı bir anlatımı var, dünyanın en büyük metinlerindendir bu metin. Bütün selef bu metnin karşısında ayaktadır. Buradaki psikolojik derinlik ile namazın uhrevi ve lahuti derinliği arasındaki bağı kurmak ancak Bediüzzaman gibi bahribikeran bir zatın işidir.

Kelam hayret içinde, kalem hayret içinde, hayret içindedir, bütün beşeriyet, ama anlatamadığımız aşikar bu metni. Bütün Namaz kitaplarına bakın, Bediüzzaman’ın namazdaki derinliği görün.

Dr. Ahmet Nebil Soyer
 
Üst