Mustafa CİLASUN Şiirleri

Mustafa Cilasun

Well-known member
Kimi sevsem ülfetiyle aşka erişsem!



Hoyrat bir meramın hülyasındaydım
Geçmiş yılların şahikasında solumayı bırakıp dolaşmaya çıktım
Ruhumun mahzunluğunu, kalbimin bizarlığını unutarak başlangıç yapacaktım
Halin fakirliğini, çilenin güzelliğini, sabrın latifliğini, kanaat şevkini anlatacaktım


Şöyle bir etrafıma baktım, yalnızdım
Kuşların şakımaları, yılgınlaşan köpeğin uzanıp sızmasıyla başladım
Kedinin miyavlayarak yakınlaşması, gözlerimden medet ummasıyla dalmıştım
Balkondan sarkıtılan sofra bezini fark edip ve bir anda uzaklaşmasıyla hayıflandım


Çocukluğumda sevdiğim bir kedi vardı
Kurşuni renklere bezeli olduğundan, ismini “duman” olarak koymuştum
Ne vakit yalnız kalsam, hüznü yudumlayarak kuytu köşelere saklansan o vardı
Sıcaklığıyla kucağıma atılır, yumuşaklığıyla gözlerime takılır anlamak isterdi hali


Ne hikmetse çocukluğum hazin geçmişti
O yıllarda geçinmek, fırınlarda haftalık ekmeğin pişmesini beklemek vardı
Ne kadar bayat olsa da, bir zeytini dört parçayla katık yapsak ta ses çıkmazdı
Zavallı babam gecenin bir vaktinde, uyku gözlerinden akarken, sessizce çıkıp giderdi


Oyunlarımız masrafsızdı, arzu sınavdı
Gelip geçen, sanki görülmüyormuş gibi birde ulu orta reklâm eden satıcılar
Bir yelkenli misali gözlerimizin önünden geçip giderken yutkunur öyle kalırdık
Ne kadar hevesimiz kabarsa, gözlerimiz umutla aransa, kaybolana kadar beklerdik


Yine çaresizce sükût eder, oyuna dönerdik
Komşular dayanamayıp çocuklarına aldıkları vakit, biz boyun bükerdik
Sıcak bir çorba yetiyordu, akşama aşma makarna veya patates soğanla yeniyordu
Çay o vakitler çok kıymetliydi, ağır misafirler için düşünülürdü, ev kaklı için yoktu


Pek vahim olarak parti kavgası yaşanırdı
Dost, akraba kim varsa ve kendi gibi düşünmüyorsa düşmanlık başlardı
İslami yaşam, hukuki kavram, ağalık geleneğinde akşam nüfusla anlamlaşıyordu
Söz ve düşüncen kadrin kadar iltifata tabidi, asabiyet her manada önemli gerekçeydi



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Hani gözyaşlarını unutturacaktın!


Söz vermiştin, peki demiştin
Boynunu bükerek tebessümün güzelliğini fark ettirmiştin
Sarf ettiğin her nefesi yüreğime kilim misali işlemiştin, sürur vermiştin
Ne kadar dile gelen efkârım varsa, edebin sultasında ses çıkartmadan duruyorsa


Akşamdan sabaha susuyorsa
Düşlerin pervazlarında, hülyalar sağanağında bekliyorsa
Her halin, tevdi edilen mukadder nefesin, akli iradenin, hevesi nağmenin
Hüzzamlaşan kederin, hicrana daldıran elemim ve suskun bırakan aşkı hikmetin


Senasıyla dinliyordum sesini
Çünkü edebin her halinde senin aziz nefesini fark ediyordum
Mürebbi refleksin, hamiyetli gayretin, sabra ram olmuş yetinle yetiyordun
Ne vakit başımı eğsem avareliğin eşiğinde gözyaşı döksem ve sitemle nefeslensem


Nasılsa yetişip serinletiyordun
Sanki bir başka âlemin perdesini aralayarak içine alıyordun
Neler anlatsam, derdi bin bir hüzünle sıralasam, içimin yangınını açıklasam
Sanki malum bir halmiş gibi gözlerimin içine bakarak sükûnetle feyiz veriyordun


Öyle anlıyordum geçtiğim yollar
Ruhumun nidasında yaşadığım haller, kalbi iniltilerim haktı
Zaman mefhumu senin için en kudretli vaazdı, insanın farkı akidedeki sanattı
Hikâyelerin dilindeki esrarı şehrederek, vecdin firakından söz edip haz veriyordun


Bir mezarcıdan şöyle bahsederken
Gözyaşlarını hiç gizlemeden zehrediyordun, içimi burkuyordun
Titreyen halimle, acizleşen melalimle ne söyleyeceğimi bilememenin bizarıyım
Ne yapayım ne kalbim inşiraha tabi olup aşkı anlattı, nede gönül kapım açılmıştı


Seninle olmak ve kalbini anlamak
Ruhunun ulviyetinde nefeslenerek idrakin lehçesinde sabahlamak
Lal olan dilin, mal olmuş halin niteliğinde buluşmak, hikmet lahikasını okumak
Vuslatın sesteki ülfetinden, kalpteki hasretinden, ruhun mukadder olacak halinden


Mustafa CİLASUN






 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Vurgun yemiş bir nefesin halindeki aşk!



Gözlerimin açıldığı, yüreğin dağlandığı andı
İlk evreler batmaya ramak kalmış bir yelkenli andırıyordu hali
Merakın her lehçesi şehre dilmişti, dertlerin ve elemin esrar perdesi aralandığında
Efkârın busesini dile getirmek harap olmuş bir kalbi yeniden imar etmek hayli zordu


Bakışları içimi delercesine ötelere gidiyordu
Zikrettiği ne varsa, hüzzam mahzunluğunda olsa da çok hoştu
Kelimelerin hülasasından başlayarak, mazi sayfalarını şad ederek nefesleniyordu
Bir bir açtığı sayfaların arasına dalarak ve mütebessim bakarak coşkuyu yaşıyordu


Bahsettiği konuların içine alarak götürüyordu
Nihayetinde bir yolculuğa başlamıştık, kalbin ne kadar hali varmış
Umman misali sessiz kalsa da, ülfetine ram olduğu aşkı yaşadıkça bir başkaymış
Nefsin iki şubesinden, nizamsız eleminden, idraksiz kavlinden, zafiyeti iradeden aktı


Ölümle alakalı ne kadar çok ibretler anlattı
Hiçbir korkulacak an bırakmadı ve hatta medarı iftiharla açıkladı
Bizler ne kadar farklı şeylere inanıyorduk, korkuyla uzaklaşıp yabancılaşıyorduk
Kime sorsak, hangi sohbete rastlasak, ehli denen kulla konuşsak, bıkkınlık başlardı


Defin edilen mahalde dahi edepsizlik sardı
Musalla taşının suskunluğundan dem vurarak aşkı edebi açıkladı
Sevdanın telinden, nefesin zerresindeki kederden, çilenin asudeliğinden sözü haktı
Günün her saati, ecelin fetreti, ömrün suhuleti, Abidin niyeti asliyesinden kelam etti


Bir avuç toprağı alıp koklayıp bana uzattı
Gözyaşları akmaya başlamıştı, kalbim niye bu kadar burukluk yaşadı
Tahkikin zaruretinden, ilmin hüccetinden, kitabı celilin evrenselliğindeki demden
Bahsederken ne kadar yabancı kaldığımı, şimdiye kadar anlattıklarımın hülasasını


Ne kadar zarif ve o kadarda arifçe anlattı
Arzın tasnifindeki hikmetten, nefesin müddeti halinden, edebin efendisinden
Gülün efsun zerk eden kutsiyetinden ve hatta dikenin ülfetindeki özneden alıp gitti
Sanki bir rüya halindeydim, öylece dalıp gitmiştim, ikram ettiği çayla irkilmiştim



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Neydi fark edemediğim ayrıntı!



Yoğun bir uyku bizarlığım vardı
Ne kadar çabalamamda, gözlerimi ovalasam da başaramıyordum
Meğer ne kadar dalmışım, hangi esinle gecenin hazin yolculuğuna uzanmıştım
Düşlerin deryasında, uhdelerin solgunluğunda ve umutların hülya sayfalarındaydım


Açılan pencereden sesler geliyordu
Bulvarın sakinleri dur durak bilmeden bir yarışla koşturuyorlardı
Ahengin kaybolduğu, ruhun anlam bulmadığı melankolik etap taş çıkartıyordu
Belki ilkbahar farkı, belki sabah algısı ve beklide heveslerin salkımı açığa çıkıyordu


Kuşların şakıması, rüzgârın aşkı
Yaprakların bahtındaki sadakat sanatı, ağacın toprak altında ağzı
Nebatatın ve hayvanatın ölüm idrakinin olmayışı, yüreğin kan pompalaması
Kalbin insan için elzem olan firakı alıp götürüyordu bir yerlere, suskun düşüncelerle


Ruhun yetisinde, idrak efsundur
Kalbin rahlesinde aşk, her uzvun ve iradeyi zanaatın mukadderatıdır
Keramet takva cenahında, ihlâsın sevda sağanağında lütfedilen hali fermandır
Beyin zarı, nefesin arlığı, halin suskun sedası, malın ecri kalası aşk figanıyla vardır


Fecrin efkâra ram olmuş halinde
Muştuların beklenen kadrindeki ahenginde hikmeti nasip hakikattir
Rızk sadece yenen ve içilenden ibaret değildir, lütfedilen ise gözle erişilen midir
Ruhun suskun yetisinde, kalbin dillere destan olan mukadder halinde aşk fermandır


O an temas eden ellerle ayıldım
Mütebessim bakam gözlerin derinliğinde bilmem ki neleri arandım
Bir kez daha geçmiş yıllarım için, esinleşmemiş kederin mahcubiyetine kandın
Dalgınlığımın ve alıp götüren sancının hesabıyla halimin fakirliğini esefle araladım



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
İdrake meftun bıraktıran ülfetin!



Sazendenin figanıyla derdest oldum
Mızrabın dokunuşla hicranın akışıyla, yüreğin çığlındaydım
Nağmenin hüzzam oluşu, efkârı yavaş yavaş sunuşu ruhuma teselli oluyordu
Kalbimin suskun yanıyla, elemin hüzün sayfasında nefesleniyor ve sendeliyordum


Halimin fakirliğinde yol alıyordum
Nice nefeslerin, dile getirilen dertlerin, bakir çilelerin ahıydı
Ne kadar esrarını şehredemesemde, zerk olunan keder hal diliyle hayli ayandı
Her badede, ram olunmuş elemde hüzün bir başkaydı, lisanı hal odaklıydı, farklıydı


“Mazi kalbimde yaradır” derken
“Söyleyemem derdimi kimseye” güftesini söylerken götürüyordu
Her çekilen, hevesleri tehir ettiren, düşünceleri kederleştiren hissiyatı sevdaydı
Aşk ne kadar haki kattı, iradeyi zafiyet için maslahat mıydı, duygusallık sancıydı


İçtiğim kahvenin hazzıyla baktım
Saçlarımı okşayan yaprakların hicranıyla bir başkalık yaşamıştım
Rüzgârın hüznünde, efkârın büyüsünde bir cazibe vardı, seni sana bırakmıyordu
Anlayan için neleri aralıyor, tefekkür için hesabı güncelliyor ati için ibret saklıyordu


Bir zamanlar Ortadoğu nasıldı
Sermayenin sultasında, zevklerin payesinde fevkalade ayrıcalıktı
O zamanda mazlum yine mazlumdu, sadece ses çıkarmayan ve itaate zorlanandı
Gasp için eşiklik yapanlardı, ruhunu unutanlar olarak bizarlardı, kalp yürekte hardı


Tuğyan edenler için fark kulluktu
Azimetin idrakiyle vecde ram olan gönüller, her şeyin farkındaydı
“La şerike leh” derken, ruhun aidiyetin şuuruyla nefeslenirken, kalbin sesi aşkken
Yeisin sağanağında sabahlamak, şafakların çığlığında ayılmak, niye kar etmiyordu



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Akşam ruhumun kabrinde bir başka güzel!



Henüz salınışları yeni başlıyordu
Gölgenin sarhoşluğunda, gözleri kuşatan loşluğunda alımlıydı
Hali sessizliğindeki cazibe merakımı celbederek ve kalbimi titreterek bağlıyordu
O kadar kendinden emin, emrin taliminde serin, lütfün sudur unda bir hayli derindi


Süzülürken al yazması manidardı
Sanki hat sanatının enginliğinde soluklanan insicamdı, ne aşktı
Sevdanın tüm müştemilatını terennüm ederek, edebi zindeliği yeğleyen bir farktı
Nezaketin tarifsizliği, hassasiyetin suhuleti, kadirşinaslığın asudeliği yüce sanattı


Cazibesine kapılan her şey onundu
Ne hicranın, ne vicdanın, ne aymazın, ne yalnızın halinde gamdı
Aidiyetinin farkında lığında olan, teslimiyetinin ferahlığını yaşayan bir vakıaydı
Asırlardır suskunluğunu sakladı, sırlarına meftun bırakan hakikatle muhabbet tattı


İnsanlığın her halinden haberdardı
Zira koşulsuz onlarla içli dışlı olmak zorundaydı, aşk başkaydı
Neye şahit olduysa, sırların delaletiyle hicran yaşadıysa ve hüzünle sabahladıysa
Aldığı emanetin kutsiyetinden hiçbir an habersiz gibi davranmadı, aziz saydı, kandı


Şeref sahiplerinin kalbinde nasıldı
Hangi lisanı konuşsalar, asırların derdiyle nefeslerini yorsalar
Sahipsizliğin nedametini duyan, kimlik sorunu yaşayan, ruhun idrakinden kaçan
Asrın her sayfasında, esrarın farkı aklın ve izanın olsa da, muhakeme vicdani aşkta


Neyi saklarsan sakla anlamadıkça
Aşkın hikmetine ram olarak, hilmin bereketine kanmadıkça ağla
Her akşamdan sabaha ölüyorsun nasıl olsa, adaletin farkını ülfetle anmasan da
Ruhun ilzam eden zadeliği, ikram edilmiş güzelliği, güneşin haşyetini anlamayınca



Mustafa CİLASUN


 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Açık denizler aşkın dilini şehrederler!



Saklamasın kimse, ne kadar kabilse
Kalp titreyerek feryat etse, gözler nazardan yüz çevirse de aldırış etme
Halin demlenen dili, esine hasret kederi, yıllara sâri elemli nefesi dinecek gitme
Umudun hıçkırıklarında kanat çırparken, feryadın sürurunu için akıtırken yakınma


Hani bir sahibin eseriydin unutma
Ne kadar mert olsan da, namerdin nefesinin hükümranlığında uyuma
Yiğitlik cengin, kefilsiz eminliğin, dilsiz salihin, ihlâsta bütünlüğün ifasındadır
Ne kadar azimeti kuşansan, ilmi garbın ufkundan mücerret olarak okusan sancılan


Her rivayetin bir hikâyesi vardır
Çilenin tercümanlık yaptığı, elemin hissiyatı dağladığı bilindiği ardır
Varlık sıhhatli nefesin en mübariz ilgasıdır, geri kalan safsa satan başka hardır
Hancının beklentisi, nefesin erdemlisine olan özlemin sudur unda gizlenen aşkadır


Hami olmak, sahibe yakarmaktır
Ecrin secdeleştiği vakitler, nefesten arîleşen yeisler takvanın karıdır
Keramet ehli, kalbin sahibinden bir an dahi habersiz olamaz, nefsi boşlayamaz
Mürit olan velhasıl olmak için can atan her kimse, hukukunu öncelikle bilmelidir


Asabiyetlerinden arınmadığı o an
Her ne kadar bir beklenti içinde geçirdiği netameli zaman aleyhindir
Füru hallerle uğraşamaz v iştigal edemez, eşref aklın ve idrakin insanlaşmasıdır
Zaman hesabın, müddeti anlayan aklın, mizanın lütfüne mazhar olan bir sevdadır


Yüzmeyi bilmeden denize girmek
Takatini ölçmeden duyguyu önceleyip inşaallahla yetinmek züldür
Zevkin iştiyakıyla heyecana kapılıp çılgınlık yapan, beşerliğin rahlesindedir
Pir aşkın her kademesinde secde halinde ve vecdin kemaliyle evladının halindedir



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Bilmem niye bu kadar aşka muhtacım!



Kuralına uyulmayan bir hayatın içindeyim
Nice kaleler fetih edilmişken, cenkler nefesleri kesmişken nerdeyim
Bekleten hakikatin, dilenen maslahatın, tevdi edilen fütuhatın arifesinde miydim
Vesilelerin şehre dildiği kütüphaneyi, arşivleşmiş her anı nefeslenmek için elemleyim


Sormuyorum aklıma gelen ürpertiler halini
Ruhumu mest eden, kalbimin en mümbit sahifelerine sürur ektiren
Nefes nefese sahnelerin ilzamını zerk eden, hicranın en naif haliyle yüreğe giren
Uhdelerin, umdenin, tefekkürde gizlenen zarafetin, muhayyiledeki sanatın kitabıydı


Ne kadar yüce ihtimamla muhafaza edilmiş
Nesillerin akıbeti öngörülerek sayfalara mütehassıssen eklenmiş
Ferdi ve içtimai haller, sosyolojik merhaleler, tarihsel hazineler aşkla derlenmiş
Bilmem gereken ezcümle dillerin, milleti millet şuuruyla birleştiren nesiller sevdaydı


Ne kadar asabiyet olsa da farkı ne lazımdı
Hal diline aşina olmayan, kalbin sesiyle mefkûreyi yaşamayan
Maveranın tedrisatında, varlığın itminanlığında, cehtin takvayı nazarında ardı
Sevda en bakir tılsımıyla, ruhun idraki sahanlığında, ibretin gönül pınarındaki aşktı


Nice aşklar vuslata erişemeden küllendiler
Hakikatin cenahında zaman mefhumu izafi değildir, muhkemdir
Niyetin halisliğinde, nefesin her zerresinde, maksada ram olmak vuslat halidir
Ne hainin ihaneti, ne velinin meftun bıraktıran meşki, kalbin inkişafındaki kitaptır


İlliyet hali, nefsin nizamında gerekçedir
İradi zafiyetler, hissiyatı âlemler, zevki haller aşkı örselememeli
Sevda namına bahanelere bürünmemeli, ruhun resmettiği idrakle nefeslenmeli
İrfanın kalbi manada sancısı, mukallidi inanışların yol aldırmamasıdır, esrar vardır



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Dil lal oldu, gönül hicrana gark oldu!



Bir merhaba demeyi ne kadar çok isterdim
Yıllara sâri yutkunduğum kederin elemiyle sabahladığım gecelerin
Anlamaya muktedir olmak için gösterdiğim gayretin, bin hüzünle efkârlı nefesin
Esaretinde inim inim inletmiştin, ne yapsam ve nereye baksam suçlayandı o melalin


Gözlerinden dökülen yaşların meali miydim
Sinem için demlediğim kederin gizeminde arandığın dikenli dilin
Meşkûk bir halde, halin hazan perdesinde ve hıçkırığın bizar bırakan o kadrinde
Ruhumun mahzun serinliğinde, kalbimi titreten ve ürküten o haykırışın nedenlerinde


Ne yapmıştım kalbin ülfetinden arınmıştım
Suskunluğun rahlesinde sabahlara denk umman sesini aranmıştım
Firakın abat olduğu, firkatin inşiraha mebni gönüllere ilham olduğu aşkı anmıştım
Sevdanın yalanlarından, nefesin heyecanlı sunumlarından muzdarip olarak ağladım


Ne yapmalıyım sualiyle ve edebin kavliyle
Yıllarca sabrederek, gözlerinin yargılayan halinden kaçarak halime
Nakşeden ne kadar sancılarım zuhur ettiyse, bir hikmeti gerekçesi vardır mıdır diye
Umut içinde, hali bizar bıraktıran sahnesinde, çilenin ulviyetine amade aşk esiniyle


Hiç yazmamıştım, yalnızlığa bırakmıştım
Gülerken ağlayan, susarken yüreğin yangınlığında dalan hicrandım
Halimin avareliğine şahit olan kim varsa, hastamı acaba kuşkusuyla bakıyorlardı
Sense ne derler kaygısıyla ve bilmem ki her nasılsa farklı hülyaların sultasındaydın


Ne halimin derinliğine vakıftın nede ardın
Hayatın sosyolojik hallerinden bihaber olan bir can olarak hardın
Kuşku ve korkularınla, önyargılı savlarınla hiçbir vakit kalbin sesine kanmadın
Ne kadar aynı dili konuşuyor olsak ta, duygular farklı lehçelerde olunca hoyrattın


Nasıl anlardım, hiç fırsat vermeyen candın
Anlatmaya başladığım bir an, hıçkırıkların sergileniyordu an be an
Bilmem ki hala ne istiyordun, esaretin pençesinde inlettiğin yetmiyordu biliyordum
Çaresiz susmayı edep telakki edip, bir hikmeti var diyerek sabırla anı bekliyordum



Mustafa CİLASUN

 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Hiç kalbimin esrarı senasını duydun mu ki?



Gecenin makûs nidasını duyuyordum
Tutmayan uykunun perişanlığında halimce bir yaren arıyordum
Lisanın nisasında duyulmayan perdeleri ve hicranı nefesleri merak ediyordum
Derdin her sahnesini, çilenin hikmetli payesini, efkârın bizar eden halini soluyordum


Zafiyetlerimin hataya duçar eşkâliyle
İrademin azimetten yoksun sefilliğiyle, birde hüzün kalbe girince
Serabın en zarif haliyle, hasretin dile getirdiği hüzzam güfteyle yoldaş oldum
Esinti sinemin en ücra köşesinde yıllara sâri suskun kalan vecdi ruhumda okuyordu


Sarsılmış ve şaşırmış bir haldeydim
Tenimi okşayan ve halimin en yalnızlığında arkadaş olan farktı
Hangi köşeye baksam, gecenin en kuytu karanlığında neyi aransam bir gamdı
Hicranın sazendeliğinde, nakkaşın özverisiyle, ressamın yürek sesiyle esini andım


Dönüp arkama hazinliğimi andım
Ne bir ses ve hatta nefes duyulmaz olmuştu, kulaklar ne yapsın
Kalp itminan olmadıkça, inşirah için talim almadıkça, ruh hicranla yaşadıkça
Güneş doğsa, gün aydınlansa, insanlar koşu atları misali solusalar da sancı haktı


Hani şairler anlatırlar mısralarla
Düşünülen, aklıselim ile nizam edilen, halin dilinden esinlenen
Umutların salasında, sevdanın sancısında, aşkın titreten yamaçlarında ağlarken
Ömrün sahnesinde ikame edemediği, düşlerin perdesinden seslendiği hissiyat var ya


Dürülen bir hayatın acısı başkaydı
Ne kadar çok sinemde gün yüzüne hasret kalmış uhdeler sanıktı
Artık her şey başkaydı, solgunlaşan hal, eskiye mahal kal, vaktin kıskacındaydı
Anlatılmayan her şey zanlıydı, yargıcın müsaadesiyle ve iradeyi hal ile keyfiyetiyle



Mustafa CİLASUN







 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Umudun yolculuğuna çıkmış gönüller!


Ulviyetin cenahında cehtin aşkı var
Yakar mı hiç böyle kutsi gönülleri yaratan çünkü vecdi ar
Ne vicdanın burukluğu, ne meşakkatin yoğunluğu ve nede sevda noksanlığı kar
Nar, ruhun mücerret senasında, aşkın ilham sancağında, çilenin ocağında süruru har


Kimler çekmedi bu dünyanın kahrını
Hiç durma bir göz at, atin için mazinin makûs sayfalarını
Talan edilmiş yurtları, yetin bırakılan çocukları, mahzun kalan zavallı nisaları
Anaların feryadını, babaların gözyaşlarını, evlatların hissiyat nidasının o çığlığını


Yetmedi, garbın eşkâlindeki kahpelik
Zulmettiği ve sömürdüğü asırlara nakşetmiş bir kepazelik
Zürriyetsiz, ülfetten habersiz, dini müminden nasipsiz, iblisin ahenginde şerefsiz
Yağmaladı, bakir bir vatan bırakmadı bayrakları bayrak yapan mefkûreye inanmadı


Bir zamanlar zulme abat olmuş nesil
Ecdadımın hanifliğinde, kalbi ve kemali yet latifliğindeydi
İnayet gösterildi, zulme ve işgale ve hatta daha beterine duçar olan nesli kurtardı
Musevi olmak Tevrat’a inanmak ve hatta hiçbir kutsiyete inanmamak suç sayılmadı


O kadar lütufkâr davranıldı ki haklı
Ticareti maharetin, kazanmak için hırsı cehtin cenahıydılar
En müşkül halimizde, işgallerin furyasında, savaşların soldurduğunda yoktular
Yalnızca kazanmanın, tahrif edilmiş hülyalarının, hatta tahakküm eden hahamların


Sultasında ve emanetin halkasında
Devlet kurmak için, nesilleri seküler hale getirmek için çalıştılar
Entrika ve desiselerin, zihinleri esir alan sahnelerin, iblise taş çıkartan şerliğin
Sultanlığına soyundular, şerefli Filistin halkını ve umutlarında aşklaşan sevdaları
Müstekbir maharetiyle dünya milletlerinin sessizliğinde işgal edip mahkûm yaptılar
İHH ve sivil toplum kuruluşları ve insani feryatları, imani sedaları yola çıkmışlardı
Mazlum Filistin halkına yardım etmek ve yaralarını bir nebze olsun dindirmek İÇİN


Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Gecenin kalbinden deryanın uzletinden dem!



Söyleyin âşıklara kederlenip ağlamasınlar
Issız köşelere çekilip sine-i melallerini dağlamasınlar, ansınlar
Lütfedilen ne varsa, hasret sabrın ilgasında keşfedilen vuslatsa aldırmasınlar
Aşkın ülfetinde, sevdanın hazin sesinde, hakikatin lehçesinde bizarlık yaşamasınlar


Ruhun insicamında garipliği okumasınlar
Kalbin senasında bahşedilen sürurun farkına varsınlar, kansınlar
İdrakin rükûsunda, edebin manaya metfun ferahlığında garipliği bulmasınlar
Ulviyetin rahlesinde uyuyup kalmasınlar ve inşirahın penceresinden aşkı yazsınlar


Temaşa eden bulutların hüznü sevdayadır
Hasret çeken gönlün hicranı ram olduğu feryattır, hakikat nardır
Hevesin nizamı, zevkin ibrete mahkûm kalanı, dilin halden arî hitabı fermandır
Yazılmış her ne varsa, şayet edebin senasından uzaksa ve hakikat aşkın furkanıysa


Hiç korkma, bahtın kitabında aşk vuslatsa
Niyetin asliyesinde vahdeti vucut sevdalaşan cenahsa, coşkuyla
Ne kadar gönül kapın açılsa, kalbin inşirahın sofrasında sultansa aşkı yudumla
Esin olan iksir nefesi buğularsa, sine-i hicran mananın inkişafında yolunu bulmuşsa


Aşk, iradeden vazgeçmenin ihsası vecdidir
Kemali yet ülfetle nefeslenmenin ve ruhun yetisiyle meşk etmektir
Keramet takvanın perdesinden serdedilen ve aklın hilkatinden maruz hikmettir
Nefes müddetin, heves örfü ananenin, akıl sıratı müstakimin kalp yalnızca sahibinin


Hikmet teslimiyetin, uzlet muhakemenin
Kudret vaktin hasretinde nefeslenen ibreti edebiyle nasiplenenindir
Mühlet bahşedilen her ne varsa, umudun mahcubiyeti kalbi olunca, aşkı adalettir
Hakkaniyet, vicdanın sahnesinde ve şehre dilmeye muhtaç olan muştuysa ferasettir



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Bilmem ki nasıl bir lisan-ı hal ile anlatayım!




Tükendi artık şu nakdi ömrüm neyleyim
Şehredilmeye muhtaç ahvalimle boyun büküp umuda göçüp gideyim
Kimseye ses etmeyim, kalbimin yetimliğini gizleyip inleyim, çaresizce titreyim
Yeter ki kimseyi üzmeyeyim, zanlar içinde çürümeyip nefesin ulviyetiyle aşka ereyim


Ne hamasetin kör duvarlarında inleyim
Ne kıskançlığın esaretinde müddeti nefes için halimi eşkâle söyleyim
Ne ülfetten nasipsiz kalbin, nede şereften bihaber halin kadrine muhtaç olayım
İncesazın, ruhi cenahın, hukuki ikmalin, vecdi ihsanın, ulvi hazzın aşkıyla yanayım


Dilde sermayem yok, halde aşk bir ok
Nazarın perdelerinde, efkârın sahnelerinde, sine-i mahzunluk bir şok
Ne vakit tezahür ederse, yüreğin hicranı açık denizlerin derdiyle kederlenince
Elaman diyen gönüllerin, feryadı duyulmayan nefeslerin ve anlaşılmayan melallerin


Vurgun yemiş garipliğin kalbindeyim
Neyleyim, ne söyledimse, nasıl kelamı kavlince derledimse anlamadın
Hiç okumadın ve anlamak için zanlarından kurtulmadın, sadece haykırdın
Yargılayan gözlerinden, muhabbetsiz nefesinden, ülfetsiz kalbinden usandırıp yaktın


Ne kadar yakın olsak ta çok uzaktayız
Bir başka ifadeyle ayrı dünyaların rahlesinden eğitim alan soluklarız
Tashihi kanaatin, zahiri halin, vicdan bakirliğinde dağlanmış nidanın harıyız
Akla gelen ne varsa gayretin yıldıran çabasıyla sabredip ve susmaya şimdi muhtacız


Çık artık kuytu karanlığın koridorundan
Sosyolojik temayüller bilinirken ve hakikatken, hala eskilerde kaldın
Tekâmüle inanmadın, teknolojiyi dışladın, insanların muhabbetini ayıpladın
Bilgi saraydan anlamadığın gibi, anlayan ve alakadar olan herkesi çetleşiyor sandın


Aldın kitabı celili odana kapandın kaldın
Hiç anlamaya ihtiyaç duymadan okumaya çalıştın, tilavetler yaptın
Hafızı kuranların, namı meşhur solukların, kasetçalarlarını aldın, neyi anladın
Kulakları rahatsız edecek kadar teybin sesini açarak, o gözlere şaşkınlığını yaşattın



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Titreten anın firakında şimdi bizarım!




Tiz bir çığlığın şaşkınlığında aranıyordum
Nereye baksam, gözlerimle haşyetin esaretinde aransam olmuyordu
Ses yüreğimi dağlıyor, kulaklarımın çeperlerini hırpalayıp yaralıyor, parçalıyordu
Nasıl bir hissiyatın figanıydı ki, nasıl bir ıstırabın zanlısıydı ki sinemi pençeliyordu


Bir çırpıda ayağa kalkarak etrafa koştum
Uzaklarda koşuşanlar, telaş içinde bakışan ve sessiz uğultular duydum
O an ve içinde garipliğin her haline duçar bırakan zamanı kalbimde yoklayıp andım
Ne olmuştu nasıl bir bahane sebep olmuştu ve bahtın o sayfaları konuşulup kalmıştı


Nefesim kesik kesik, çıkarken sızım vardı
Merakın perdelerini aralamaya başlarken, yürümeye devam ediyordum
Yol kenarlarında bekleşenler çocuklar, garipçe bakan köpekler, miyavlayan kediler
Bir şeyler anlatmak istiyorlardı nazarlarıyla ve mazileşen o anın kalan sancılarıyla


Nihayet kalabalığın mahşerine ulaşmıştım
Acı ve kederde, elem ve dertte, zülüm ve esenlikte, düğün ve kabirlerde
Paydası bir olan, kalbinin sahibiyle anlamlaşan, hüzün ve hicranın sesine ram olan
Mahzun ve masum gönüller seferber olarak ellerinden gelen ne varsa koşturuyorlardı


Duyulan seslerden yükselen bir şey vardı
Ve bin hüzünlü gözler yolların her haline muhtaç olarak bakınıyorlardı
Firkatin deminden, firakın kadrinden, keş kelerin çeşitliliğinden salınımlar ordaydı
Acıyla öten siren sesi uğultunun yayılan perdesini yırtarak geldiğini haber veriyordu


Bahtın ve hikmetiyle inşiraha aç aşkın
Sevdaların hülyasında yalnızlaşan makûs yazgının, izdüşümleri vardı
Ne yazılsa, mum ışığında sabahlara denk sancıyla yığılıp kalınsa, hakikat vuslatsa
Nedametin ve içinden çıkılamayan derdin bahanesi yoktu, ihmal nefesin katlini andı



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Merhem koyup onarma sinemdeki yarayı!



Sus sus artık vakit çok geç gün karardı
Ne bir hevesim ve ne de bir içimi sürurla kuşatan umudum kaldı
Vakit daraldı, can-ı hülyada takat kalmadı, gözler afalladı, sinem kan ağladı
Kurşunileşen düşler ağlattı, ruhumu kuşatan hicran sancıların kadrine bırakıp yaktı


Artık ne çıkacak, kalp hüzne kalacak
Dağlanan yüreğim, yıllara sâri sabrı celilim, kanaati bereketim
Alıp götürüyor açık denizlerin halime aşina olan ahengindeki suhuletli ülfete
Elem kadrinde, hazan sine-i sahnesindeki asudeliğinde, boynum çaresiz bükülür işte


Ne çektiysem, bahtın dilinde acizsem
Nefesin firakında, firkatin ruhu ihya eden senasında demdeydim
Hem öksüz ve hem de yetim bir çocuk gibiydim, yıllara taş çıkartan abideydim
Nasılsa yıkılmadım, duvar üstlerinde ve güneşin zevalinde suskunluğu yudumladım


Saatlerce uyuyup kaldım ve yalnızdım
Acıyan gözlerin serencamında, yargılayan halin ocağında kaldım
Bir lokma ekmeğin, bir yudum suyun hasretiyle çaresiz bekledim ve kekeledim
Sual edenler için boynumu bükerdim, ne babamın halinden nede annemin derdinden


Fırsat vermeye çekinir, çeker giderdim
Çünkü onlarda mağdurdu, geçim derdiyle ahvalini unutan kederdi
Hukukun ikamesinden, akaidi muhakemeden, içtimai halden, habersiz nefesti
Hamiyetin zerresine, himmetin ülfetine, hanifliğin kadrine muhtaç canı asudelerdi


Yıllarca kabuk tutmuş yaramı fark etme
Sancıların dilinden, çilenin seferberliğinden, sabrın her halinden
Sahnelerde rolünü oynayan, bahtın yelpazesinde umutla sükûta sığınan erdim
Hülasa, artık dert etme sessizce ve kimsesizce göçme zamanı zuhur etti, halleştim



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Bir sen kaldın içimde kalbim sahibiyle!



Ne kadar kalabalığın içindeysem de
Hoyratlığın her sahnesine gülüp geçsem de, sinem hasretinde
Kalbimi yaralayan, nefesi ziyadesiyle dağlayan, gözyaşlarını çağıran ferdin
Bir ömür ve nihayetsiz hüzünle sabrı içtim, kuytu köşelerin ilgasında soluklandım


Henüz çok gençlik yıllarındaydım
Neyi arar, hangi nazarla bakar, kalbin letafetinden uzaktım
Heveslerin heyecanıyla, bahanelerin hülyasında, yüzmeyi bilmeden daldım
Ne bir korku ve ne de bir hesap ruhumu hicrana sokardı, ne akıl ve ne de sır akladı


Yalnızca hevesin ilgası vakıaydı
Güneşin yaktığı gibi, selin yuttuğu gibi, düşün güttüğü gibiydi
Nereye baksam, ahengin ilzamıyla farklılaşsam, incesaz misali edebi ansam
Ölüm için derinliğin sayfalarını açsam bilinmeyenler için suallere dostluk yapsam


İllegali tenin cezbine kapılmasam
Her tutkuyu, hevesle korkuyu, alıp götüren umuyu aşk sanmasam
Aklın selimliğinde, fikrin hakikate meftun bıraktıran bereketiyle ve vecdiyle
Eşrefe nail olmanın, takvanın onuruyla yaşamanın, firkatin kadrinde kavrulmanın


Neme lazımcılığın ve aymazlığın
Görmezden geldiğimiz, halleşemediğimiz, zevk için tercihlerimiz
Mukadder olan vademiz, hakikatin lisanıyla yüzleşemediğimiz kayıplarımız
Yüreğimi hırpalarken, içimi kanatırken, kalbimi titretirken düşünceler yolundayım


Ne söylesem, yalnızlığımla göçsem
Şehredemediğim melalinin elemiyle yüzleşsem kifayet etmeyecek
Hani kimsenin olmayan ve fakat her canın yüreğini burkan esin ve iksir misali
Vuslatın raddesinden, işaret taşlarının gerekçesinden hala habersizliğim hakikatken


Layık olmadığım halde lütfettiniz
Engin hamiyetinizle payidar eğlediniz ve kalbimi ihya etmiştiniz
Halin dilinden, ruhun ufuk yelpazesinden, kalbin muhteviyatı aşka muhtaç iken
Ses verdiniz, özünüzden ikram ettiniz, dağlanan sineme ülfet oldunuz, çok uzakken


Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Ve beklenen barbarlık sergilendi!



Vurgun yemiş gönüllerin derdi için
Mahzun neslin kanayan yaralarını bir nebze sarmak için
İnsanlık adına, mahşeri vicdanla, her ne kadar sessizlik ruhumu hicrana salsa da
Umudun yolculuğunda yangın gönüllerin kalbin dilinden anlayıp gayrete soyununca


Karınca kararınca, niyet halis olunca
İnayet ve ihsanın, çile ve işgalin, insan yüreğindeki yaranın
Dünyanın gözleri önünde ve ihanetin her türlü lehçesiyle sergilenen müstekbirliğin
Altı yüz yolcunun, dört yüz ellisi Türk ve birçok milletten müteşekkil insan yoldaydı


Neydi amaçları ve sadakat duyarlılığı
Yeryüzü suskunluğun ve her türlü talanın içinde nefeslenirken
Mazlum mümin milletin, işgal altında akseden nidanın sesini duymayan kulakların
Hüznüyle ve elden her ne geldiyse, birlik ve beraberlik coşkusuyla, cehde başlanmıştı


Garbın afakı, medeniyetin meskûnluğu
Böylemi olmalıydı, nerde bir Müslüman katli var ”susarlardı”
Ziyadesiyle lafazanlık yaparak ve insanlığın akıbetleriyle oynayarak cayarlardı
Bir zamanlar kendi milletlerinin dahi hunharca katline vesile olan, yapanlar onlardı


Velhasıl, operasyonla işgal başlamıştı
Silahsız ve savunmasız bir vaziyette, hiçbir korku vehmetmeyince
Güya devlet olan, hakkı gasp ederek mazlum milletin göğsüne hançer sokan
İsrail devleti ve halkı namına olmadık ihanet ve işgallerle terör üstlüğü pazarlayan


İnanç uğruna iblis handikabına banan
Zulmetin ve nefsi kepazeliğin sultasıyla bakan insanlığı suçlayan
Hiçbir dilden anlamadığı gibi, kendi içselliğinde muhalefetin nefesini dışlayan
Enteresan ve garaip, tecessüs, irtikap, irtica, abes ve absürt kelimelerine taş çıkartan


Onca insanın şahadetine vesile oldular
Masum gönüllerin sancılarını hiçe sayarak barbarlığı yansıttılar
Bir manada mahkûm oldular ki zaten gönüllerin dilinde bizzat suçlu mahlûktular
Elli dört ülkenin temsilcilerini hiçe sayarak dünyaya meydan okuyup, yıkıp yaktılar


Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

Well-known member
Ne bir çiçek kopardım ne kalpte yer aldım!



Kayboldum, kaybolan yıllar içinde
Bazen alıp götüren ve bazen de içimi titreten hüznün nefesiyle
Hem sevdim ve beklide sevildim zannıyla sevinmiştim, aşkın azizliğine verdim
Hasrettiğim mahzun gönlümle, umutların vadesinde, yine gözlerim buğulu bir halde


Neydi yüreğimin dinmeyen ağrısı
Hazanın en suskun sahnesinde ve sinemi ürperten perdesiyle
Boynum bükülmüş bir halde, gözlerim serabın seyrinde, zihnim kaybolmuş halde
Yâd ellere seslenmek, halin efkârından vazgeçerek nefeslenmek, içimi hazza erdirmek


Böyle geçiyordu ve hal diliyordu
Direnişin sukutunda, hıçkırışın çığlığında bu gönül ağlar ya
Açmayan baharlarda, yalnızlığın şafağında, hicranın ruhu dağlayan meramıyla
Bir yerlere ve fakat nereye olduğu bilinmez bir halde, kalbimi yaralayan dertlerimle


Hani bir su akar ya derinlerden
Nerden ilham aldığı henüz aşikâr değilken, sessiz halinden
Aşkın mücerret sahnesinden, sevdanın anlam bulan rahlesinden, esrarı hal iken
Boynu bükük, dili sönük gözleri cezbe ayan bir ferle katreyi payeyle adanmış halde


Bin hüzün esin olacaktır belki de
Aşkın hasreti, şehre dilemeyen lehçesi ve hikmeti marifeti
Can mı dayanır, gönül ağlamaktan nasıl usanır, kalp çileyle elbet anlamlaşır
Ruh sabırla arlanır, nefis vicdanla hesaplaşır, akıl izanın kadrinde kalır sevdalanır


Toprağın zülfünde aşk ikramdır
Kabrin bakir sessizliğinde anlamlaşan hakikati tufandır
Mizan niye vardır, hesap zehrolunan girdaptır, vecdin cenahında ağlayandır
Nasıl ve hangi zamanda vaki olur, dil lal olarak anlam bulur, kalp vuslata soyunur


Arkamdan hiç ağlayıp sızlanma
Dünya denilen mahşeri kalabalıkta, bir hevesim kalmadı anla
Bir ömrün hikâyesinden bahsediyorum şimdi sana, ne kadar yalnız kalsan da
Figan ederek hayıflanma, sırlarım nasıl olsa idrakin sancısıyla yüreğimi dağlayınca


Mustafa CİLASUN
 
Üst