Mübahele Ayeti
• فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ
“Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al-i İmran-61)
Mübahele Nedir?
Mübahele “Behl” veya “Buhl” kökünden olup serbest bırakmak ve bir şeyin kayıt ve bağını kaldırmak anlamındadır. Dolayısıyla kendi haline bırakılan, yavrusunu serbestçe emzirmesine müsaade edilen ve memeleri torbaya bırakılmayan hayvana “Bahil” (serbest bırakılmış) denir ve duada ise aynı kökten olan “ibtihal” kelimesi yalvarış ve işi Allah Teâlâ’ya bırakmak anlamında kullanılmaktadır.
Ancak bazen bu kelimenin helak olma, lanetleme ve Allah’ın rahmetinden uzaklaşma anlamlarında da kullanıldığını görüyoruz. Bunun sebebi ise kulu kendi haline bırakmayı bu sonuçlar izlediği içindir.
Mezkûr ayette geçen “İbtihal” kelimesinin anlamı ise, önemli dini bir mesele hakkında birbirinin sözünü kabul etmeyen iki kişi bir yerde toplanarak Allah-u Teâlâ’ya yakınmaları ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini ve cezalandırmasını istemeleri şeklinde birbirlerini lanetlemesidir.
Necran Hıristiyanlarını İslam’a Davet
Bu olay Zilhicce ayının 24 ya da 25’de o zamanlara Medine’nin dışında ancak günümüzde şehrin sınırları içinde yer alan bir yerde gerçekleşmiştir. Mübahelenin yapıldığı yere daha sonraları Sehle mescidi inşa edildi. Sehle Mescidi ile Mescidü’n-Nebi’nin arası yaklaşık 2 km’dir.
Resulullah (s.a.a) Medine’de olduğu yıllarda dünyanın dört bir yanındaki devlet başkanlarına ve dini merkezlere adamlar gönderip, mektuplar yazarak insanları İslam’a davet ediyordu. Hicaz ve Yemen sınırlarında yer alan Necran’a da bir elçi göndererek onları İslam’a davet etti. Necran, Arap yarımadasında bulunan tek Hıristiyan bölgeydi, bazı sebeplerden dolayı putperestliği bırakarak Hıristiyan olmuşlardı. Resulullah (s.a.a) onların piskoposu “Ebu Haris’e şu anlamda bir mektup yazarak onları İslam’a davet etti:
“İbrahim, İshak ve Yakub’un Rablerinin adıyla. Allah’ın Resulü Muhammed’den Necran piskoposuna! İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un Rabbine hamd ediyor ve sizleri kullara tapmaktan Allah’a tapmaya davet ediyorum. Sizi Allah’ın kullarının velayetinden çıkarak Allah’ın velayetine girmeye davet ediyorum. Benim davetimi kabul etmezseniz, İslam hükümetine cizye (vergi) vermek zorundasınız, aksi takdirde sizi tehdit eden tehlikeyle uyarıyorum.” (Bihar’ul Envar, C.21, S.285)
Bazı kaynaklarda Resulullah’ın (s.a.a) mektubunda kitap ehlini tek Allah’a tapmaya davet eden ayeti de eklediği kaydedilmiştir.
Necran piskoposu Resulullah’ın (s.a.a) mektubunu alınca onu dikkatle okudu ve bu konuda bir karara varmak için Necran’ın ileri gelenleri ve dini şahsiyetleriyle bir toplantı düzenledi. Bunun üzerine Necran’ın ileri gelenleri ve bilginlerinden altmış kişilik bir heyet Medine’ye giderek Hz. Muhammed’le (s.a.a) yakından görüşüp peygamberliğini ispatlamak için ortaya koyduğu delilleri incelemek üzere seçildi. Bu heyetin başında üç din adamı vardı:
1-Piskopos Ebu Haris b. Alkama: Rum kilisesinin Hicaz’daki resmi temsilcisiydi.
2-Abdullmesih: Heyetin başkanıydı, akıl, tedbir ve işbirliğiyle meşhurdu.
3-Eyhem: Necran halkının saygı duyduğu yaşlı bir adamdı.
Necran heyeti ikindi vaktinde mescide girerek Resulullah’a selam verdiler. Necranlılar ipek elbiseler giymiş, parmaklarında altın yüzükler ve boyunlarında da haç vardı. Onların bu durumları; -o da Resulullah’ın (s.a.a) mescidinde- Resulullah’ı rahatsız etti ve Resulullah (s.a.a) onların kendisiyle konuşmalarını kabul etmedi. Onlar Resulullah’ın niçin rahatsız olduğunu bilmediklerinden meseleyi daha önceden tanıdıkları Osman b.Affan ve Abdurrahman b.Afv’a sordular. Onlar, bunun cevabını ancak Ali b.Ebi Talib (a.s) bilebilir dediler. Hz. Ali’ye (a.s) müracaat ettiklerinde buyurdu ki: “Siz ilk önce elbiselerinizi değiştirmeli ve sade elbiselerle Resulullah’ın huzuruna çıkmalısınız, ancak bu durumda Resulullah tarafından kabul edilirsiniz.”
Necran heyeti sade elbiseler giyip parmaklarındaki altın yüzükleri çıkardılar ve Resulullah’ın huzuruna çıkarak selam verdiler. Resulullah saygıyla onların selamına cevap verdi ve onların getirmiş oldukları bazı hediyeleri de kabul etti. Hıristiyanlar müzakereye girmeden önce namaz vakti olduğunu söyleyerek Resulullah’tan (s.a.a) izin istediler, Resul-i Ekrem (s.a.a) namazlarını Medine mescidinde ve doğuya doğru durarak kılmalarına müsaade etti.(Sire-i Halebî, C.3,S.239)
• فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ
“Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al-i İmran-61)
Mübahele Nedir?
Mübahele “Behl” veya “Buhl” kökünden olup serbest bırakmak ve bir şeyin kayıt ve bağını kaldırmak anlamındadır. Dolayısıyla kendi haline bırakılan, yavrusunu serbestçe emzirmesine müsaade edilen ve memeleri torbaya bırakılmayan hayvana “Bahil” (serbest bırakılmış) denir ve duada ise aynı kökten olan “ibtihal” kelimesi yalvarış ve işi Allah Teâlâ’ya bırakmak anlamında kullanılmaktadır.
Ancak bazen bu kelimenin helak olma, lanetleme ve Allah’ın rahmetinden uzaklaşma anlamlarında da kullanıldığını görüyoruz. Bunun sebebi ise kulu kendi haline bırakmayı bu sonuçlar izlediği içindir.
Mezkûr ayette geçen “İbtihal” kelimesinin anlamı ise, önemli dini bir mesele hakkında birbirinin sözünü kabul etmeyen iki kişi bir yerde toplanarak Allah-u Teâlâ’ya yakınmaları ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini ve cezalandırmasını istemeleri şeklinde birbirlerini lanetlemesidir.
Necran Hıristiyanlarını İslam’a Davet
Bu olay Zilhicce ayının 24 ya da 25’de o zamanlara Medine’nin dışında ancak günümüzde şehrin sınırları içinde yer alan bir yerde gerçekleşmiştir. Mübahelenin yapıldığı yere daha sonraları Sehle mescidi inşa edildi. Sehle Mescidi ile Mescidü’n-Nebi’nin arası yaklaşık 2 km’dir.
Resulullah (s.a.a) Medine’de olduğu yıllarda dünyanın dört bir yanındaki devlet başkanlarına ve dini merkezlere adamlar gönderip, mektuplar yazarak insanları İslam’a davet ediyordu. Hicaz ve Yemen sınırlarında yer alan Necran’a da bir elçi göndererek onları İslam’a davet etti. Necran, Arap yarımadasında bulunan tek Hıristiyan bölgeydi, bazı sebeplerden dolayı putperestliği bırakarak Hıristiyan olmuşlardı. Resulullah (s.a.a) onların piskoposu “Ebu Haris’e şu anlamda bir mektup yazarak onları İslam’a davet etti:
“İbrahim, İshak ve Yakub’un Rablerinin adıyla. Allah’ın Resulü Muhammed’den Necran piskoposuna! İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un Rabbine hamd ediyor ve sizleri kullara tapmaktan Allah’a tapmaya davet ediyorum. Sizi Allah’ın kullarının velayetinden çıkarak Allah’ın velayetine girmeye davet ediyorum. Benim davetimi kabul etmezseniz, İslam hükümetine cizye (vergi) vermek zorundasınız, aksi takdirde sizi tehdit eden tehlikeyle uyarıyorum.” (Bihar’ul Envar, C.21, S.285)
Bazı kaynaklarda Resulullah’ın (s.a.a) mektubunda kitap ehlini tek Allah’a tapmaya davet eden ayeti de eklediği kaydedilmiştir.
Necran piskoposu Resulullah’ın (s.a.a) mektubunu alınca onu dikkatle okudu ve bu konuda bir karara varmak için Necran’ın ileri gelenleri ve dini şahsiyetleriyle bir toplantı düzenledi. Bunun üzerine Necran’ın ileri gelenleri ve bilginlerinden altmış kişilik bir heyet Medine’ye giderek Hz. Muhammed’le (s.a.a) yakından görüşüp peygamberliğini ispatlamak için ortaya koyduğu delilleri incelemek üzere seçildi. Bu heyetin başında üç din adamı vardı:
1-Piskopos Ebu Haris b. Alkama: Rum kilisesinin Hicaz’daki resmi temsilcisiydi.
2-Abdullmesih: Heyetin başkanıydı, akıl, tedbir ve işbirliğiyle meşhurdu.
3-Eyhem: Necran halkının saygı duyduğu yaşlı bir adamdı.
Necran heyeti ikindi vaktinde mescide girerek Resulullah’a selam verdiler. Necranlılar ipek elbiseler giymiş, parmaklarında altın yüzükler ve boyunlarında da haç vardı. Onların bu durumları; -o da Resulullah’ın (s.a.a) mescidinde- Resulullah’ı rahatsız etti ve Resulullah (s.a.a) onların kendisiyle konuşmalarını kabul etmedi. Onlar Resulullah’ın niçin rahatsız olduğunu bilmediklerinden meseleyi daha önceden tanıdıkları Osman b.Affan ve Abdurrahman b.Afv’a sordular. Onlar, bunun cevabını ancak Ali b.Ebi Talib (a.s) bilebilir dediler. Hz. Ali’ye (a.s) müracaat ettiklerinde buyurdu ki: “Siz ilk önce elbiselerinizi değiştirmeli ve sade elbiselerle Resulullah’ın huzuruna çıkmalısınız, ancak bu durumda Resulullah tarafından kabul edilirsiniz.”
Necran heyeti sade elbiseler giyip parmaklarındaki altın yüzükleri çıkardılar ve Resulullah’ın huzuruna çıkarak selam verdiler. Resulullah saygıyla onların selamına cevap verdi ve onların getirmiş oldukları bazı hediyeleri de kabul etti. Hıristiyanlar müzakereye girmeden önce namaz vakti olduğunu söyleyerek Resulullah’tan (s.a.a) izin istediler, Resul-i Ekrem (s.a.a) namazlarını Medine mescidinde ve doğuya doğru durarak kılmalarına müsaade etti.(Sire-i Halebî, C.3,S.239)