Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Medine Devri(Salih Suruç) Hicretin 1. Yılı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 182749" data-attributes="member: 5987"><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkGreen"><strong>Müşriklere Mukabeleye İzin Verilmesi </strong></span></span></span></p><p> <span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Resûli Ekrem Efendimiz, Mekke'de harb ve cihada izinli değildi. Allah'tan aldığı emirler gereği bütün mesaisini îman esaslarını kalb, ruh ve akıllarda tesbite hasretmişti. Va'z ve nasihatle, îkaz ve irşadla burada hizmetine devam ediyordu. Her türlü mezâlime karşı bu devrede sabır ve sükûnetle harekete memur bulunuyorlardı. Mekke'de ilk zamanlarda nazil olan âyetlerde bu husus açıkça görülür.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Zâten, İslâm hukukuna göre, insanlar arasında asıl olan, sulh ve barış dairesinde münâsebettir. Harb ve cihada ancak zaruret hasıl olduğu zamanlarda müracaat olunur.497 Cenâbı Hakk'ın, bir ana ve babadan yarattığı insanlar arasında bundan başka da bir hak olamazdı. İnsanların şubelere, kabilelere ayrılması ise, neslin tanınması ve temiz kalması gibi kendilerine mahsus ortak menfaatlere binâendi.498</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Peygamber Efendimize ve Müslümanlara onca mezâlim ve işkencenlere rağmen Mekke'de harb ve cihada izin verilmediği, sabır ve teenni tavsiye edildiği gibi, Medine'ye hicret vuku bulduktan sonra da hemen müsaade olunmadı.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Gerçi, İslâm, Medine'de günden güne kuvvet kazanıyor ve sür'atle inkişaf kaydediyor, Kur'ân güneşi bütün haşmetiyle ruhları sarmaya başlıyordu; ama yine de Resûli Ekrem Efendimizin ve Müslümanların vaziyeti tam bir emniyet içinde değildi. Medineli Müslümanlar, Efendimizi coşkun bir bayram havası içinde karşılamışlardı, amma münafıklarla Yahudiler,gönüllerinde müthiş bir kin ve düşmanlık besliyorlardı. Her ne kadar Yahudiler, Peygamber Efendimizle bir anlaşma imzalamışlarsa da, bütün hâl ve hareketleri bu anlaşmayı tekzib ediyordu.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkGreen"><strong>Münafıklar, daha da tehlikeli bir durum arzediyorlardı.</strong></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Peygamber Efendimizin hicretinden önceye rastlayan günlerde, Hazreç Kabilesinin reisi bulunan Abdullah b. Übeyy b. Selül için süslü bir taç hazırlanmıştı. Bir devlet reisi ihtişamıyla onu giymek üzere iken, hicret vuku bulmuştu. Bunun neticesinde kavmi olan Hazreçliler tamamen Müslüman olmuşlardı. Haliyle taç ve hil'at gibi şeyler unutulmuştu.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Abdullah b. Übey, kavmine uyarak zahiren Müslüman olmuştu. Ama reislikten mahrum olmak acısıyla yan çizmiş ve bir münafıklar hizbi kurmuştu. Gizli gizli nifak ve fesada başlamıştı. Hattâ, Resûli Ekrem Efendimizin tebligatına, va'z ve nasihatlerine müdahale etme cür'etini gösterecek kadar zaman zaman ileri gidiyordu. Bu münafıklar zümresinin Müslümanlar arasına fitne ve fesad sokmak için meydana getirdikleri hâdiselerden yeri geldikçe bahsedilecektir.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Ayrıca, Mekke müşrikleri, Medine münafıklarını ve Yahudîlerini, hattâ Medine etrafındaki kabileleri devamlı surette tahrike çalışıyorlardı ve Mekke'de söndüremedikleri nuru akıllarınca Medine'de söndürmek için harekete hazırlanıyorlardı.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Haricî ve dahilî bu kadar düşmana karşı sabır ve tahammül ile sulh dairesinde davranmanın imkânı kalmamıştı. Müslümanlardan çoğu Kureyşlilere karşı çıkmak, onlarla hesaplaşmak istiyorlardı. <span style="color: DarkRed">Ensâr'ın ileri gelenlerinden biri olan Sa'd b. Muaz Hazretleri, bu arzusunu şöyle izhar ediyordu:</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">"Allah'ım!.. Bilirsin ki, Senin uğrunda şu Kureyş kavmiyle mücâhede etmekten daha sevimli bir şey yoktur! O Kureyş ki, Resulünün peygamberliğini yalanladılar. Sonunda da memleketinden çıkmaya mecbur bıraktılar. Allah'ım!.. Öyle tahmin ediyorum ki, bizimle onlar arasındaki harbe müsaade edeceksin!"</span>499</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Görüldüğü gibi, Medine'de Müslümanlar tam bir emniyet içinde değillerdi.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Black">İşte, bu sırada Peygamber Efendimize, mukabele ve müdafaa suretiyle savaşa izin verildi. Konuyla ilgili nazil olan âyette şöyle buyuruldu:</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">"Kendileriyle mukatele edilen(yâni düşmanların hücumuna uğrayan mü'min)lere, uğradıkları o zulümden dolayı (bilmukabele harbe) izin verildi. Şüphesiz ki, Allah, onlara yardım etmeye elbette kemâliyle kadirdir. Onlar (o mü'minlerdir ki) haksız yere ve ancak 'Rabbimiz Allah'tır.' dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır."</span>500</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Âyeti kerîmenin ifadesinden anlaşıldığı gibi, burada cihad izni kayıtlıdır ve sâdece "tecavüze mâruz kaldıklarından ve zulme uğradıklarından" dolayı verilmiştir. Yâni, Müslümanlar, herhangi bir tecavüzde bulunmayacaklarlar. Şayet zulme mâruz kalırlar veya üzerlerine yürüyen olursa, kendilerini müdafaa için savaşacaklardır. Bu âyetle, aynı zamanda İslâm muharebelerinin tecavüz değil, müdafaa esasına dayandığı da ortaya çıkmaktadır.</span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px">Bu âyetler, Müslümanlara, "saldıran düşmana karşı kendilerini koruma ve müdafaa etme" meşru hakkını tanıyordu. Müslümanların siyasî durumu ve maddî gücü düzeldiği ve ilk şartların kaybolduğu nisbette, nazil olacak âyetlerle bilâhare cihad Müslümanlar üzerine farz kılınacaktır.</span></span></p><p> <span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 182749, member: 5987"] [COLOR="DarkSlateGray"][SIZE="4"][COLOR="DarkGreen"][B]Müşriklere Mukabeleye İzin Verilmesi [/B][/COLOR] Resûli Ekrem Efendimiz, Mekke'de harb ve cihada izinli değildi. Allah'tan aldığı emirler gereği bütün mesaisini îman esaslarını kalb, ruh ve akıllarda tesbite hasretmişti. Va'z ve nasihatle, îkaz ve irşadla burada hizmetine devam ediyordu. Her türlü mezâlime karşı bu devrede sabır ve sükûnetle harekete memur bulunuyorlardı. Mekke'de ilk zamanlarda nazil olan âyetlerde bu husus açıkça görülür. Zâten, İslâm hukukuna göre, insanlar arasında asıl olan, sulh ve barış dairesinde münâsebettir. Harb ve cihada ancak zaruret hasıl olduğu zamanlarda müracaat olunur.497 Cenâbı Hakk'ın, bir ana ve babadan yarattığı insanlar arasında bundan başka da bir hak olamazdı. İnsanların şubelere, kabilelere ayrılması ise, neslin tanınması ve temiz kalması gibi kendilerine mahsus ortak menfaatlere binâendi.498 Peygamber Efendimize ve Müslümanlara onca mezâlim ve işkencenlere rağmen Mekke'de harb ve cihada izin verilmediği, sabır ve teenni tavsiye edildiği gibi, Medine'ye hicret vuku bulduktan sonra da hemen müsaade olunmadı. Gerçi, İslâm, Medine'de günden güne kuvvet kazanıyor ve sür'atle inkişaf kaydediyor, Kur'ân güneşi bütün haşmetiyle ruhları sarmaya başlıyordu; ama yine de Resûli Ekrem Efendimizin ve Müslümanların vaziyeti tam bir emniyet içinde değildi. Medineli Müslümanlar, Efendimizi coşkun bir bayram havası içinde karşılamışlardı, amma münafıklarla Yahudiler,gönüllerinde müthiş bir kin ve düşmanlık besliyorlardı. Her ne kadar Yahudiler, Peygamber Efendimizle bir anlaşma imzalamışlarsa da, bütün hâl ve hareketleri bu anlaşmayı tekzib ediyordu. [COLOR="DarkGreen"][B]Münafıklar, daha da tehlikeli bir durum arzediyorlardı.[/B][/COLOR] Peygamber Efendimizin hicretinden önceye rastlayan günlerde, Hazreç Kabilesinin reisi bulunan Abdullah b. Übeyy b. Selül için süslü bir taç hazırlanmıştı. Bir devlet reisi ihtişamıyla onu giymek üzere iken, hicret vuku bulmuştu. Bunun neticesinde kavmi olan Hazreçliler tamamen Müslüman olmuşlardı. Haliyle taç ve hil'at gibi şeyler unutulmuştu. Abdullah b. Übey, kavmine uyarak zahiren Müslüman olmuştu. Ama reislikten mahrum olmak acısıyla yan çizmiş ve bir münafıklar hizbi kurmuştu. Gizli gizli nifak ve fesada başlamıştı. Hattâ, Resûli Ekrem Efendimizin tebligatına, va'z ve nasihatlerine müdahale etme cür'etini gösterecek kadar zaman zaman ileri gidiyordu. Bu münafıklar zümresinin Müslümanlar arasına fitne ve fesad sokmak için meydana getirdikleri hâdiselerden yeri geldikçe bahsedilecektir. Ayrıca, Mekke müşrikleri, Medine münafıklarını ve Yahudîlerini, hattâ Medine etrafındaki kabileleri devamlı surette tahrike çalışıyorlardı ve Mekke'de söndüremedikleri nuru akıllarınca Medine'de söndürmek için harekete hazırlanıyorlardı. Haricî ve dahilî bu kadar düşmana karşı sabır ve tahammül ile sulh dairesinde davranmanın imkânı kalmamıştı. Müslümanlardan çoğu Kureyşlilere karşı çıkmak, onlarla hesaplaşmak istiyorlardı. [COLOR="DarkRed"]Ensâr'ın ileri gelenlerinden biri olan Sa'd b. Muaz Hazretleri, bu arzusunu şöyle izhar ediyordu: "Allah'ım!.. Bilirsin ki, Senin uğrunda şu Kureyş kavmiyle mücâhede etmekten daha sevimli bir şey yoktur! O Kureyş ki, Resulünün peygamberliğini yalanladılar. Sonunda da memleketinden çıkmaya mecbur bıraktılar. Allah'ım!.. Öyle tahmin ediyorum ki, bizimle onlar arasındaki harbe müsaade edeceksin!"[/COLOR]499 Görüldüğü gibi, Medine'de Müslümanlar tam bir emniyet içinde değillerdi. [COLOR="Black"]İşte, bu sırada Peygamber Efendimize, mukabele ve müdafaa suretiyle savaşa izin verildi. Konuyla ilgili nazil olan âyette şöyle buyuruldu:[/COLOR] [COLOR="Red"]"Kendileriyle mukatele edilen(yâni düşmanların hücumuna uğrayan mü'min)lere, uğradıkları o zulümden dolayı (bilmukabele harbe) izin verildi. Şüphesiz ki, Allah, onlara yardım etmeye elbette kemâliyle kadirdir. Onlar (o mü'minlerdir ki) haksız yere ve ancak 'Rabbimiz Allah'tır.' dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır."[/COLOR]500 Âyeti kerîmenin ifadesinden anlaşıldığı gibi, burada cihad izni kayıtlıdır ve sâdece "tecavüze mâruz kaldıklarından ve zulme uğradıklarından" dolayı verilmiştir. Yâni, Müslümanlar, herhangi bir tecavüzde bulunmayacaklarlar. Şayet zulme mâruz kalırlar veya üzerlerine yürüyen olursa, kendilerini müdafaa için savaşacaklardır. Bu âyetle, aynı zamanda İslâm muharebelerinin tecavüz değil, müdafaa esasına dayandığı da ortaya çıkmaktadır. Bu âyetler, Müslümanlara, "saldıran düşmana karşı kendilerini koruma ve müdafaa etme" meşru hakkını tanıyordu. Müslümanların siyasî durumu ve maddî gücü düzeldiği ve ilk şartların kaybolduğu nisbette, nazil olacak âyetlerle bilâhare cihad Müslümanlar üzerine farz kılınacaktır. [/SIZE][/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Medine Devri(Salih Suruç) Hicretin 1. Yılı
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst