Ey arkadaş! Bu âyetin cümlelerini birbiriyle nazmeden münasebetler ise:
ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍﻋْﺒُﺪُﻭﺍ cümlesinde emir ve hitab, geçen her üç fırkayı teşkil eden mü'min, kâfir ve münafıkların mazi, hal ve istikbalde vücuda gelmiş veya gelecek bütün efradını ihtiva eden tabakalara hitabdır.
Binaenaleyh ﺍُﻋْﺒُﺪُﻭﺍ vav'ının merciinde dâhil olan kâmil mü'minlere göre ﺍُﻋْﺒُﺪُﻭﺍ, ibadete devam ve sebat etmeye emirdir. Orta derecedeki mü'minlere nazaran, ibadetin arttırılmasına emirdir. Kâfirlere göre, ibadetin şartı olan iman ve tevhid ile ibadetin yapılmasına emirdir.
Münafıklara nazaran, ihlasa emirdir. Binaenaleyh ﺍُﻋْﺒُﺪُﻭﺍ nun ifade ettiği ibadet kelimesi, mükellefîne göre müşterek-i manevî hükmündedir. ﺭَﺑَّﻜُﻢْ Yani: Sizi terbiye eden ve büyüten odur. Ve sizin mürebbiniz odur. Öyle ise siz de, ona ibadet etmekle abd olunuz!
Ey arkadaş! Vakta ki Kur'an-ı Kerim ibadeti emretti. İbadet ise üç şeyden sonra olabilir.
Birincisi: Mabudun mevcud olmasıdır.
İkincisi: Mabudun vâhid olmasıdır.
Üçüncüsü: Mabudun ibadete istihkakı bulunmasıdır.
Kur'an-ı Kerim o üç mukadder suale işaret etmekle beraber şartlarının delillerini de zikrederken, Mabudun vücuduna dair olan delilleri iki kısma ayırmıştır:
Birisi: Hariçten alınan delillerdir ki, buna âfâkî denilir.
İkincisi: İnsanların nefislerinden alınan bürhanlardır. Buna enfüsî tesmiye edilir. Enfüsî olan kısmını da, biri nefsî diğeri usûlî olmak üzere iki kısma taksim etmiştir.
Demek, Mabudun vücuduna üç türlü delil vardır: Âfâkî, nefsî, usûlî.
Evvelâ, en zahir ve en yakın olan nefsî delile ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺧَﻠَﻘَﻜُﻢْ cümlesiyle, usûlî delile de ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻜُﻢْ cümlesiyle işaret etmiştir. Sonra, ibadet insanların hilkat ve yaratılışına ta'lik edilmiştir.
İbadetin hilkat-i beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk yaratılışında ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümid eder. Veyahut insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksad, ibadetin kemali olan takvadır.
ﻟَﻌَﻠَّﻜُﻢْ ﺗَﺘَّﻘُﻮﻥَ Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir. Yani istidad ve kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kasdedilen takvanın kuvveden fiile çıkarılması lâzımdır.
Sonra Kur'an-ı Kerim'de Mabudun vücuduna ait âfâkî delillerin en karibine ﺟَﻌَﻞَ ﻟَﻜُﻢُ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻓِﺮَﺍﺷًﺎ cümlesiyle işaret edilmiştir. Ve bu işaretten, Arz'ın bu şekle getirilmesiyle nev'-i beşere ve sair hayvanata kabil-i sükna olarak hazır bulundurulması, ancak Allah'ın ca'liyle (yapmasıyla) olup tabiatın ve esbabın tesiriyle olmadığına bir remiz vardır. Çünki tesir-i hakikînin esbaba verilmesi, bir nevi şirktir.
ﻭَﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﺑِﻨَٓﺎﺀً cümlesiyle, Sâni'in vücuduna olan âfâkî delillerden en basit ve en yükseğine işaret edilmiştir.
Sonra mürekkebat ve mevalidin vücud-u Sâni'a vech-i delaletlerine, ﻭَ ﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻣَٓﺎﺀً ilh.. cümlesiyle işaret edilmiştir.
Sonra geçen delillerin herbirisi alel'infirad, yani birer birer Sâni'in vücuduna delalet ettiği gibi, heyet-i mecmuası da Sâni'in vahdetine işarettir.
ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍﻋْﺒُﺪُﻭﺍ cümlesinde emir ve hitab, geçen her üç fırkayı teşkil eden mü'min, kâfir ve münafıkların mazi, hal ve istikbalde vücuda gelmiş veya gelecek bütün efradını ihtiva eden tabakalara hitabdır.
Binaenaleyh ﺍُﻋْﺒُﺪُﻭﺍ vav'ının merciinde dâhil olan kâmil mü'minlere göre ﺍُﻋْﺒُﺪُﻭﺍ, ibadete devam ve sebat etmeye emirdir. Orta derecedeki mü'minlere nazaran, ibadetin arttırılmasına emirdir. Kâfirlere göre, ibadetin şartı olan iman ve tevhid ile ibadetin yapılmasına emirdir.
Münafıklara nazaran, ihlasa emirdir. Binaenaleyh ﺍُﻋْﺒُﺪُﻭﺍ nun ifade ettiği ibadet kelimesi, mükellefîne göre müşterek-i manevî hükmündedir. ﺭَﺑَّﻜُﻢْ Yani: Sizi terbiye eden ve büyüten odur. Ve sizin mürebbiniz odur. Öyle ise siz de, ona ibadet etmekle abd olunuz!
Ey arkadaş! Vakta ki Kur'an-ı Kerim ibadeti emretti. İbadet ise üç şeyden sonra olabilir.
Birincisi: Mabudun mevcud olmasıdır.
İkincisi: Mabudun vâhid olmasıdır.
Üçüncüsü: Mabudun ibadete istihkakı bulunmasıdır.
Kur'an-ı Kerim o üç mukadder suale işaret etmekle beraber şartlarının delillerini de zikrederken, Mabudun vücuduna dair olan delilleri iki kısma ayırmıştır:
Birisi: Hariçten alınan delillerdir ki, buna âfâkî denilir.
İkincisi: İnsanların nefislerinden alınan bürhanlardır. Buna enfüsî tesmiye edilir. Enfüsî olan kısmını da, biri nefsî diğeri usûlî olmak üzere iki kısma taksim etmiştir.
Demek, Mabudun vücuduna üç türlü delil vardır: Âfâkî, nefsî, usûlî.
Evvelâ, en zahir ve en yakın olan nefsî delile ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺧَﻠَﻘَﻜُﻢْ cümlesiyle, usûlî delile de ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻣِﻦْ ﻗَﺒْﻠِﻜُﻢْ cümlesiyle işaret etmiştir. Sonra, ibadet insanların hilkat ve yaratılışına ta'lik edilmiştir.
İbadetin hilkat-i beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk yaratılışında ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümid eder. Veyahut insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksad, ibadetin kemali olan takvadır.
ﻟَﻌَﻠَّﻜُﻢْ ﺗَﺘَّﻘُﻮﻥَ Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir. Yani istidad ve kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kasdedilen takvanın kuvveden fiile çıkarılması lâzımdır.
Sonra Kur'an-ı Kerim'de Mabudun vücuduna ait âfâkî delillerin en karibine ﺟَﻌَﻞَ ﻟَﻜُﻢُ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽَ ﻓِﺮَﺍﺷًﺎ cümlesiyle işaret edilmiştir. Ve bu işaretten, Arz'ın bu şekle getirilmesiyle nev'-i beşere ve sair hayvanata kabil-i sükna olarak hazır bulundurulması, ancak Allah'ın ca'liyle (yapmasıyla) olup tabiatın ve esbabın tesiriyle olmadığına bir remiz vardır. Çünki tesir-i hakikînin esbaba verilmesi, bir nevi şirktir.
ﻭَﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﺑِﻨَٓﺎﺀً cümlesiyle, Sâni'in vücuduna olan âfâkî delillerden en basit ve en yükseğine işaret edilmiştir.
Sonra mürekkebat ve mevalidin vücud-u Sâni'a vech-i delaletlerine, ﻭَ ﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻣَٓﺎﺀً ilh.. cümlesiyle işaret edilmiştir.
Sonra geçen delillerin herbirisi alel'infirad, yani birer birer Sâni'in vücuduna delalet ettiği gibi, heyet-i mecmuası da Sâni'in vahdetine işarettir.