Huseyni
Müdavim
﴿ هُوَ الَّذِى خَلَقَ لَكُمْ مَا فِى اْلأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوٰۤى اِلَى السَّمَاۤءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ
Bu âyetin sabık âyetle cihet-i irtibatı:
Evvelki âyette küfür ile küfran, delâil-i enfüsiye ile inkâr edilmiştir. Bu âyette, delâil-i âfâkiyeye işaret edilmiştir. Ve keza, evvelki âyette vücut ve hayat nimetlerine işaret edilmiş, bu âyette beka nimetine işaret edilmiştir. Ve keza, evvelki âyette, Sâniin vücuduna delil olmakla haşre bir mukaddeme olduğuna işaret edilmiş; bu âyette ise, âhiretin tahkikiyle şüphelerin izalesine işaret edilmiştir.
Evet, sanki onlar diyorlar ki: “İnsana bu kadar kıymet ve ehemmiyet verilmesi nereden ve neye binaendir? Ve Allah’ın yanında mevkii nedir ki onun için kıyameti koparıyor?”
Onlara cevaben Kur’ân-ı Kerim, bu âyetin işaretiyle diyor ki:
“İnsanın pek yüksek bir kıymeti olmasaydı, semavat ve arz onun istifadesine muti ve musahhar olmazdı. Ve keza, insan ehemmiyetsiz olsaydı, mahlûkat onun için halk edilmezdi. Eğer insan ehemmiyetsiz ve kıymetsiz olsaydı, o vakit insan, mahlûkat için halk olunacaktı.
Ve keza, insanın Hâlıkı yanında mevkii pek büyük olduğu içindir ki, âlem-i dünyayı kendisi için değil, beşer için, beşeri de ibadeti için halk etmiştir.”
Hülâsa: İnsan mümtaz ve müstesnadır; hayvanlar gibi değildir. Onun için insan ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
[NOT]Dipnot-1 “O, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O herşeyi hakkıyla bilendir.” Bakara Sûresi, 2:29.
Dipnot-2 “Sonra O'na döndürülürsünüz.” Bakara Sûresi, 2:28.
[/NOT]
Hâlık: her şeyi yaratan Allah | Sâni: her şeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah |
arz: dünya | bekà: devamlılık ve kalıcılık |
beşer: insan, insanlık | binaen: -dayanarak |
cevher: değerli şey, öz | cihet-i irtibat: irtibat, münasebet yönü |
delâil-i enfüsiye: dahili deliller; kalb, vicdan, his ve lâtifeler gibi insanın iç âlemine konan donanımlarından hareketle Allah’ın varlığına ait deliller | delâil-i âfâkiye: insanın kendi dışındaki deliller, kâinattaki deliller |
ehemmiyet: önem | halk etme: yaratma |
haşr: insanların öldükten sonra tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanması | hülâsa: öz, özet |
istifade: faydalanma, yararlanma | izale etme: giderme, ortadan kaldırma |
keza: bunun gibi | küfran: iyilik bilmeme, nankörlük |
küfür: nimeti örtme, nankörlük, inkâr | kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması, kâinatın ölümünden sonra, bütün ölülerin dirilip ayağa kalkmaları, mahşerde toplanmaları |
mahlukât: yaratılmışlar | mevki: konum, yer, değer |
mukaddeme: hazırlık | musahhar: boyun eğdirilmiş, emre verilmiş |
muti’: itaat eden, emre uyan | mümtaz: seçkin, üstün |
müstesna: seçkin | sabık: geçen, önceki |
sadef: içinde inci bulunan kabuk | semavat: gökler |
tahkikî: araştırarak ve kesin delillere dayanarak | vücut: varlık |
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat | âlem-i dünya: dünya âlemi |