İnsan hakkında

*Ramazan*

Member
insan,
.şu kâinat ağacının en son ve en cem'iyetli meyvesi,
Cem'iyetli: Farklı ve çok şeyleri veya özellikleri kendisinde toplayan.

.ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi;
Hakikat-ı Muhammediye: Hz. Peygamberin(asm) manevi şahsiyeti, islâmiyetin aslı ve esası.
Cihet: Yön, taraf.
Çekirdek-i aslî: Asıl çekirdek, öz; kainatın özü, aslî çekirdeği.

.ve kâinat Kur'anının âyet-i kübrası;
Âyet-i kübra: En büyük ayet, en büyük delil.

.ve ism-i a'zamı taşıyan âyet-ül kürsîsi;
İsm-i a'zam: En büyük isim. *Cenab-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve manâca diğer isimleri kuşatmış olanı.

.ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri;
Mükerrem: İkram edilmiş, saygı gösterilmiş. *Aziz, saygıdeğer, muhterem.

.ve o saraydaki sair sekenelerde tasarrufa me'zun en faal memuru;
Sair: Diğer, başka.
Sekene: Oturanlar, yaşayanlar.
Tasarruf: İdare etmek, yönetmek, kullanmak.
Me'zun: İzinli.
Faal: Çok çalışkan, devamlı iş yapan.

.ve kâinat şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, vâridat ve sarfiyatına ve zer' ve ekilmesine nezarete memur ve yüzer fenler ve binler san'atlarla techiz edilmiş en gürültülü ve mes'uliyetli nâzırı;
Vâridat: Gelir, kâr.
Sarfiyat: Sarfedilenler, harcamalar, giderler, harcananlar.
Zer': Ekme. Ekilmiş.
Techiz: Cihazlandırma, donatmak.
Nâzır: Bakan, gözeten, gören.

.ve kâinat ülkesinin arz memleketinde, Padişah-ı Ezel ve Ebed'in gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevi halife-i arzı;
Arz: Yer, dünya. *Toprak. *Toprak, memleket, diyar.
Padişah-ı Ezel ve Ebed: Zaman ve mekanla kayıtlı olmayan sonsuz saltanat sahibi Cenab-ı Hak.
Müfettiş: Araştıran, araştırıcı. *Teftişçi; bir işin düzenli, kanun ve kaidelere uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini incelemekle vazifeli memur.
Nevi: Çeşit, tür.
Halife-i arz: Yeryüzünde bazı hususlarda Allah(cc) adına hareket eden.

.ve cüz'î ve küllî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfı;
Cüz'î: Küçük, sınırlı.
Küllî: Kapsamlı, genel.
Harekât: Hareketler.
Mutasarrıf: İdare eden, işleri yürüten, yönetici.

.ve sema ve arz ve cibalin kaldırmasından çekindikleri emanet-i kübrayı omuzuna alan ve önüne iki acib yol açılan, bir yolda zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyarı, çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir abd-i küllî ve kâinat sultanının ism-i a'zamına mazhar ve bütün esmasına en câmi' bir âyinesi;
Sema: Gök, gökyüzü.
Cibal: Dağlar.
Emanet-i kübra: Büyük emanet, Allah(cc) tarafından verilen sınırlı kabiliyet ve sanat ölçüleriyle Allah'ın(cc) sınırsız ve sonsuz sıfat ve isimlerini anlama ve tanıtma görev ve sorumluluğu.
Zîhayat: Hayat sahibi, canlı.
Ubudiyet: Kulluk, Allah'ın(cc) emir ve yasaklarına uymak.
Mükellef: Vazifeli, görevli.
Abd-i küllî: Allah'ın(cc) bütün emir ve yasaklarına tam uyan ve maddi ve manevî bütün duygu ve cihazlarını yaradılış gayesine göre kullanan ve bütün varlıkların ibadetlerini anlayıp kendi adına Allah'a(cc) sunan kul.
İsm-i a'zam: En büyük isim. *Cenab-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve manâca diğer isimleri kuşatmış olanı.
Mazhar: Sahip olma, ulaşma. * Görünüp ortaya çıktığı yer, ayna.
Esmasına: İsimlerine.
Câmi': Kendinde toplayan, çok özellikli, toplayıcı.

.ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hâssı;
Hitabat-ı Sübhaniye: Allah'ın(cc) kusursuz ve noksansız konuşması.
Muhatab-ı hâssı: Değerli özel dinleyici, has muhatabı.

.ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyade ihtiyaçlısı;
Ziyade: Fazla, çok.

.ve hadsiz fakrıyla ve acziyle beraber hadsiz maksadları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir bîçare zîhayatı;
Hadsiz: Sınırsız, sayısız.
Fakr: Yoksulluk, fakirlik, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan.
Acz: Güçsüzlük, kuvvetsizlik.
Nihayetsiz: Sonsuz.
Bîçare: Çaresiz.

.ve istidadca en zengini;
İstidadca: Kabiliyetce.

.ve lezzet-i hayat cihetinde en müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde ve bekaya en ziyade müştak ve muhtaç ve en çok lâyık ve müstehak;
Lezzet-i hayat: Hayat lezzeti, yaşama lezzeti.
Müteellimi: Acı duyanı.
Elem: Acı, dert, kaygı.
Âlûde: Karışık, karışmış, bulaşmış.
Müştak: Çok istekli.

.ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz dualarla isteyen ve yalvaran ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun bekaya karşı arzusunu tatmin etmeyen ve ona ihsanlar eden zâtı perestiş derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen çok hârika bir mu'cize-i kudret-i Samedaniye ve bir acube-i hilkat...
Saadet-i ebediye: Bitmez ve tükenmez sonsuz mutluluk.
İhsanlar: İyilikler, lütuflar.
Perestiş: Pek çok sevgi ve saygı besleme.
Mu'cize-i kudret-i Samedaniye: Samed olan Allah'ın(cc) kudret(güç) mucizesi.
Samed: Herşeyin sürekli her işinde muhtaç olduğu fakat kendisinin hiçbir şeye hiçbir zaman ihtiyacı olmayan Allah(cc).

.ve kâinatı içine alan ve ebede gitmek için yaratıldığına bütün cihazat-ı insaniyesi şehadet eden böyle yirmi küllî hakikatlar ile Cenab-ı Hakk'ın Hak ismine bağlanan ve en küçük zîhayatın en cüz'î ihtiyacını gören ve niyazını işiten ve fiilen cevab veren Hafîz-i Zülcelal'in Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen ve kâinatı alâkadar edecek ef'alleri o ismin kâtibîn-i kiramlarıyla yazılan ve her şeyden ziyade o ismin nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve her halde ve hiçbir şübhe getirmez ki; bu yirmi hakikatın hükmüyle, insanlar için bir haşr u neşr olacak ve Hak ismiyle evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının mücazatını çekecek. Ve Hafîz ismiyle cüz'î-küllî kayıd altına alınan her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek. Ve dâr-ı bekada saadet-i ebediye ziyafetgâhının ve şekavet-i daime hapishanesinin kapıları açılacak. Ve bu âlemde çok taifelere kumandanlık yapan ve karışan ve bazan karıştıran bir zabit, toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp saklanmayacaktır.
Cihazat-ı insaniye: İnsanın organları(duygu ve yetenekleri).
Fiilen: İş ve hareketle, uygulanarak.
Hafîz-i Zülcelal: Yaratıklarını belâlardan, tehlikelerden koruyan büyüklük sahibi Allah(cc).
Hafîz: Esirgeyen, koruyan, muhafaza eden, muhafız. *Yarattıklarını koruyup gözeten Allah(cc).
Mütemadiyen: Devamlı olarak, sürekli olarak.
Amel: İş, çalışma, görevi yerine getirme.
Alâkadar: Alâkalı, ilgili.
Ef'al: Fiiller, işler.
Kâtibîn-i kiram: İnsanların iyilik ve kötülüklerini yazmakla görevli melekler.
Nazar-ı dikkat: Dikkatli bakış, dikkatle bakıp inceleme.
Hakikat: Gerçek.
Hükm: Hüküm, karar.
Haşr u neşr: Yeniden diriltilip toplanma ve yapılan herşeyin ortaya çıkarılması.
Hak: Doğru, gerçek.
Kusuratının: Kusurlarının.
Mücazatını: Suç karşılığını.
Dâr-ı bekada: Sonsuz yaşanacak yer olan öbür dünyada.
Saadet-i ebediye: Bitmez ve tükenmez sonsuz mutluluk.
Ziyafetgâh: Ziyafet yeri.
Şekavet-i daime: Sürekli bedbahtlık, sonsuz sıkıntı.
Zabit: Subay.

Said Nursi
 

Ahmet.1

Well-known member
Mahlukatın en mükerremi, belki en a'lâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Lem'alar
 
Üst