İkinci Kısım - Sayfa 267
Levh‑i Mahfuzun defterleri olan İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübînde, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hâfızalarda, sahiplerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin herşeye ihatasına ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve herbir zîhayatta âzâları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takip eden, hattâ insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevkî olan mizancıklarla teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şeye şümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü’l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şâşaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekàsına ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlerine ve beraber bulunmalarına bi’l-icmâ, bi’l-ittifak şehadet ve delâlet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu’cizât-ı bâhiresine ve âyât-ı kàtıasına istinaden, başta Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm ve Kur’ân-ı Hakîmin olarak, bütün ervâh-ı neyyire ashâbıolan enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktâbı olan evliyalar ve ukul-ü münevvere erbabıolan asfiyalar, bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, Senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve tehditlerine istinaden ve Senin kudret ve rahmet ve
Levh‑i Mahfuzun defterleri olan İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübînde, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hâfızalarda, sahiplerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin herşeye ihatasına ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve herbir zîhayatta âzâları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takip eden, hattâ insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevkî olan mizancıklarla teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şeye şümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü’l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şâşaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekàsına ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlerine ve beraber bulunmalarına bi’l-icmâ, bi’l-ittifak şehadet ve delâlet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu’cizât-ı bâhiresine ve âyât-ı kàtıasına istinaden, başta Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm ve Kur’ân-ı Hakîmin olarak, bütün ervâh-ı neyyire ashâbıolan enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktâbı olan evliyalar ve ukul-ü münevvere erbabıolan asfiyalar, bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, Senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve tehditlerine istinaden ve Senin kudret ve rahmet ve
Aleyhissalatü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun | Kitâb-ı Mübîn: herşeyin açıkça yazılı olduğu, kudret defteri. |
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân | Levh-i Mahfuz: herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah’ın ilminin bir ünvanı |
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) | asfiya: hem âlim hem velî olan büyük zâtlar |
bekà: devamlılık, kalıcılık | bi’l-icmâ: ittifakla, fikir birliğiyle |
bi’l-ittifak: ittifakla | celâl: büyüklük, haşmet |
cemâl: manevî güzellik | delâlet: delil olma, işaret etme |
dâr-ı saadet: mutluluk yurdu, âhiret | ebed: sonsuzluk |
ebedü’l-âbad: sonsuzların sonsuzu, âhiret | ecza: cüzler, parçalar |
enbiya: nebiler, peygamberler | ervâh-ı neyyire ashabı: nur saçan ruh sahipleri—peygamberler gibi |
evliya: veliler, Allah dostları | fihrist: indeks, içindekiler |
fâni: geçici, yok olucu | hikmet: fayda, gaye; ilim, yüsek bilgi |
hikmet-i kudsiye: kutsal, kusursuz ve eksiksiz hikmet | hüceyrât: hücreler |
ihata: içine alma, kapsama | ihsanat: ihsanlar, iyilikler, bağışlar |
istimrar: devamlılık | istinaden: dayanarak |
kudret: güç ve iktidar | kulûb-u nuraniye aktabı: nuranî kalp sahiplerinin kutupları, en önde gelenleri—velilerin ileri gelenleri gibi |
kuvve-i hafıza: hafıza duygusu, bellek | kütüb-ü mukaddese: kutsal olan kitaplar—Tevrat, Zebur, İncil, Kur’ân-ı Kerim |
lisan: dil | maslahat: fayda, gaye |
mevcud: varlık | mevcudat: varlıklar |
muntazaman: düzenli olarak | mu’cizat-ı bâhire: apaçık mu’cizeler |
müşahede etmek: görmek, gözlemlemek | müştak: arzulu, çok istekli |
nümune: örnek, misal | rahmet: İlâhî şefkat, merhamet |
refakat: arkadaşlık | sergüzeşt: serüven, biyografi |
suhuf: bâzı peygamberlere gelen sahife halindeki kitaplar | suret: biçim, şekil |
taam: yemek | tarihçe-i hayat: hayat hikayesi |
tavzif etmek: vazifelendirmek | tecelli: görünme, yansıma |
teçhiz etmek: donatmak | ukul-ü münevvere erbabı: nurlu akıllar, aydınlanmış akıl sahipleri |
umum: bütün | zîhayat: canlı, hayat sahibi |
zîşuur: şuur sahibi, bilinçli | âyât-ı kàtıa: kesin âyetler, deliller |
âzâ: uzuvlar, organlar | İmâm-ı Mübîn: İlâhî ilim ve emirlerin, eşyanın geçmiş ve geleceğe ait kaidelerinin yazıldığı kader defteri |
şehadet: şahitlik, tanıklık | şâşaa: gösteriş, göz alıcılık |
şümûl: kapsamlılık, kuşatıcılık |