HZ. AİŞE-İ SIDDÎKA (Radıyallahü Anhâ)

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Eshâb-ı kirâm, hediyyelerini, Resûlullaha, Âişe’nin evinde getirip, böylece sevgisini kazanmağa yarışırlardı. Zevceler, iki grup idi. Âişe tarafında Hafsa, Safiyye, Sevde vardı. İkincisi, Ümm-i Seleme ve ötekiler idi. Bunlar, Ümm-i Seleme’yi Resûlul ılaha gönderip (Eshâbına emr buyur. Hediyye getirmek isteyen, hangi zevce yanında iseniz, oraya getirsin!) dediklerinde, Resûlullah buyurdu ki, “Beni, Âişe hakkında incitmeyiniz! Cebrâil “aleyhisselâm” bana. yalnız Aişenin yanında iken geldi.” Ümm-i Seleme, dediğine pişman olup, tevbe ve afv diledi. Fakat zevceler, Hz. Fâtıma (r.anha) ile de haber gönderdiler.

Cevabında “Ey kızım, benim sevdiğimi, sen sevmez misin?” buyurdu. Fâtıma “Elbet severim” dedi. Cevâbında “O hâlde, Âişe’yi sev!”buyurdu. Âişe (r.anhâ)`buyurdu ki, Resûlullahın zevceleri arasında, Hadîceye (r.anhâ) gayret etdiğim gibi başkasına gıbta etmedim. Hâlbuki, onu görmemişdim.

Çünkü, ölmüş olduğu hâlde, onun adını çok söylüyordu. Ne vakt bir koyun kesip dağıtsa mutlaka bir parçasını da Hadîce’nin akrabasına yollardı. Bunu görünce, bir defa (Allahü teâlâ, sana, sanki Hadîce’den başka kadın vermedi mi, hep onu söylüyorsun) dedim. “Evet, başka kadınlarım oldu. Fakat, o şöyle idi, böyle idi ve ondan çocuklarım oldu” buyurdu.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Tirmizi’de Musa bin Talha diyor ki, Hz. Âişe’den daha fasih, düzgün konuşanı görmedim. Resûlullahı medh eden şu iki beyt Hz. Âişe’nindir:

Ve lev semi’û ehl-ü Mısre evsâfe haddihî,Lemâ bezelû fî sevmi Yûsufe min nakdin.Levîmâ Zelîhâ lev re eyne cebînehû,Le âserne bilkat’il kulûbi alel eydi.

Mısırdakiler, onun yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı. Yûsuf aleyhisselâmın pazarlığında hiç para vermezlerdi. Ya’ni, bütün mallarını, onun yanaklarını görebilmek için saklarlardı. Zelihâ’yı kötüliyen kadınlar, onun parlak alnını görselerdi ellerinin yerine kalblerini keserlerdi (de acısını duymazlardı).

Hz. Âişe’nin şân ve şereflerinden birisi de Resûlullahın sevgilisi olmasıdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, onu çok severdi. Resûlullaha en çok kimi seviyorsun denildikde, (Aişeyi) buyurdu. Erkeklerden kimi? dediler. “Âişenin babasını” buyurdu. Ya’ni en çok Hz. Ebû Bekir’i sevdiğini bildirdi. Hz. Âişe’ye sordular ki, Resûlullah en çok kimi severdi. Fâtıma’yı severdi dedi. Erkeklerden en çok kimi severdi dediler.

Fâtıma’hın zevcini buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki, zevceleri arasında, Hz. Aişe’yi, çocukları arasında Hz. Fâtıma’yı, Ehl-i beyti arasında, Hz. Ali’yi, Eshâbı arasında ise, Hz. Ebû Bekir’i en çok severdi. Hz. Âişe buyuruyor ki, (Birgün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” mübârek nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik iğriyordum. Mübârek yüzüne bakdım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası, her tarafa nûr saçıyordu. Gözlerimi kamaşdırıyordu. Şaşa kaldım. Bana doğru bakdı.

“Sana ne oldu ki, böyle dalgın duruyorsun” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Mübârek yüzünüzdeki nurların parlaklığına ve mübârek alnınızdaki ter danelerinin saçdıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim” dedim. Resûlullah kalkıp yanıma geldi. Gözlerimin arasını öpdü ve “Yâ Aişe! Allahü teâİâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim” buyurdu. Ya’ni, senin beni sevindirmen, benim seni sevindirmemden çokdur, dedi. Hz. Âişe’nin mübârek gözlerinin arasını öpmesi, Resûlullahı severek onun cemâlini anlıyarak gördüğü için aferin ve takdir olmaktadır. Beyt:

Ne iyi o gözler ki, güzele bakmakdadır.Ne tâli’li o kalb ki, onun için yanmaktadır!

 
Son düzenleme:

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Tabiînin büyüklerinden olan imâm-ı Mesrûk, Hz. Âişe’den gelen bir haberi bildirirken (Resûlullahın sevgilisi ve Ebû Bekir Sıddîkın kerîmesi olan Hz. Sıddîka buyuruyor ki) diyerek söze başlardı. Bazan da (Allahü teâlânın ve göklerde olanların sevdiklerinin sevgilisi diyor ki) derdi. Âişe (r.anhâ) kendisinin, ezvâc-ı tâhiratın hepsinden daha üstün olduğunu söyliyerek, Allahü teâlânın ni’metlerini sayar, öğünürdü:

Bunlardan da bazıları şunlardır.

1- “Resûlullah beni istemeden önce, Cebrâil aleyhisselâm, benim resmimi getirip gösterdi. ve bu senin zevcendir dedi” derdi.

2- “Resûlullah gece namazı kılıyordu. Ben yanında yatmış idim. Bu hâl yalnız bana mahsûsdu (diyerek öğünürdü). Secdede, mübârek elleri ayaklarıma değince, ayaklarımı çekerdim.”

3- “Resûlullahın zevceleri içinde, benden başka koca görmeden Resûlullah ile evlenen olmamıştır.”

4- “Ezvâc-ı Tâhirât içerisinde, yalnız benim yanımda iken vahiy geldi. Resûlullah (s.a.v.) bazı zevcelerine,“Âişe’yi üzerek, beni incitmeyiniz! Biliniz ki, onun yatağında iken bana vahy gelmekdedir” buyurmuşdu.

5- “Resûlullahın (s.a.v.) zevceleri arasında benden başka hiçbirinin hem babası, hem de annesi hicret etmiş değildir.”

6- “Allahü teâlâ benim hakkımda Berâat âyetini nazil eyledi”

7- “Resûlullah vefât ederken mübârek başları benim göğsümde idi.”

8- “Resûlullah benim evimde vefât buyurdu.”

9- “Benim odam Resûlullahın türbesi olmuştur.”
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Âişe validemiz Resûlullahın rızasına kavuşmak için gecesini gündüzüne katardı. O’nu (s.a.v.) birazcık üzgün görse teselli etmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Hatta Resûlullahın akrabalarını da gözetir, onlara karşı da her türlü iyiliği yapardı. Âişe (r.anhâ) buyuruyor ki, günde ikinci defa yemek yiyordum. Resûlullah (s.a.v.) görünce, “Yâ Âişe! Yalnız mi’deni doyurmak sana her işden daha tatlı mı geliyor? Günde iki kere yimek de israfdandır. Allahü teâlâ, israf edenleri sevmez” buyurdu. Hadimi merhum, burayı şöyle açıklıyor (Resûlullah (s.a.v.) Âişe’nin (r.anhâ) ikinci yemeği, acıkmadan yediğini anlayarak böyle buyurmuşdu. Yoksa, keffâretler için, günde iki kere yidirmek lâzım olduğu meydandadır.)

Resûlullahın vefâtından sonra Hz. Âişe’ye yemek yiyip yemediğini sordular. “Hiç bir zaman doyasıya yemedim” buyurdular ve ağladılar. Daima oruç tutarlardı. Teheccüd namazını hiç terk etmezlerdi. Çoğu zaman Hz. Peygamberle (s.a.v.) kılarlardı.

(Tirmizî-Zühd)

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) efendimizden 2210 hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Kendisinden de Eshâb ve Tâbiîn’den birçokları hadîs-i şerîf nakletmişlerdir. Hz. Âişe’nin ilmini en ziyade neşreden hemşiresi Esma’nın oğlu Urve İbn-üz-Zübeyr ve birâder-zâdesi Kâsım bin Muhammed bin Ebû Bekir’dir. Ahmed İbn-i Hanbel, (Müsnet)’inde Hz. Âişe’nin hadîslerini (253) sahife içinde toplamıştır. Sahih hadîs kitapları Hz. Âişe’nin fetvaları ile doludur. dîni mes’elelerin hallinde, önce Kur’ân-ı kerîm’e sonra hadîs-i şerîflere başvurur, daha sonra da naslardan (âyet ve hadîs) çıkan ahkâma kıyas ederek ictihâd ederlerdi.

O devrin belli başlı âlimlerinden ve fukahâ-i seb’adan biridir. (Fukahâ-i Seb’a, yedi fıkıh âlimi demektir ki, bunlar. Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn-i Mes’ûd (r.a,), Zeyd bin Sâbit (r.a.), Hz. Âişe, Abdullah İbn-i Abbâs (r.a.) ve Abdullah İbn-i Ömer (r.a.)’dır.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Fıkıh ve ictihâdda, görüşü, keskin ve kuvvetli idi. Fıkıh ilminin kurucularındandır, İslâm Dininde pek yüksek makam sahibi olup, hadîs ve fıkıh âlimlerince takdir ve sitayişle anılanların başında gelmektedir.

Tabiînden Mesrûk’a soruldu “Hz. Âişe Ferâiz ilminden bir şeyler bilir miydi.” Buyurdu ki: “Allaha yemin ederim ki, Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden bir çoğu gelir Hz. Âişe’den ferâize ait şeyler sorar ve öğrenirlerdi.”

İmâm-ı Zührî: “Eğer zamanının bütün âlimleri ve Peygamberimizin diğer zevcelerinin ilmi, bir araya toplansa, Hz. Âişe’nin ilmi yine çok olurdu.” buyururdu.

Ebû Mûs’el Eş’arî (r.a.) buyurdu ki: “Bizler (Eshâb-ı kirâm) müşkül bir mesele ile karşılaşınca gider Hz. Aişe’ye sorardık. Hz. Âişe’nin ilmi pek çoktu.”

Urve bin Zübeyr: “Ne fıkıhda ne tıbda, ne şiirde Hz. Âişe’den daha çok ilmi bulunan kimse yoktu” buyurmuştur.

Abdurrahman bin Avf (r.a.) hazretlerinin oğlu Ebû Selem: “Sünnet-i Resûlullahı Hz. Âişe’den dahâ iyi bilen dinde tebahhur etmiş (derya gibi geniş ilme sâbib olmuş), âyet-i kerîmelere vâkıf ve sebeb-i nüzûllerini bilen, ferâiz ilminde mahir olan bir kimseyi görmedim” buyurmuştur.

Ata bin Ebî Rebâh “Hz. Âişe Eshâb içinde en çok fıkıh bilen, isâbet-i rey bakımından en ileri gelen bir kimse idi” buyurmuştur.

 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Âişe validemiz bütün İslâm ilimlerine vâkıf, müctehid, edîb, zühd ve verâ sahibi çok cömerd fair zevce-i Resûlullah idi. Onun vefâtında bütün müslümanlar ağladı. Çünkü O Ümm-ül-Mü’minîn idi.

Hz. Aişe (r.anha) hakkında bir çok hadîs-i şerîfler vardır. Bunlardan biri imâm Münâvî’nin Ebî Şeybe’den bildirdiği “Âişe cennetde de benim zevcemdir.” Hadîs-i Şerifleridir. Râmuz-ül-ehâdis’de kendisine hitaben buyurulduğu bildirilen, hadîs-i şeriflerden bazıları şunlardır:

“Ey Âişe hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? Kıyâmet gününde Allah katında en kötü insan, şerrinden kaçarak insanların terk ettiği kimsedir.”

“Ey Âişe, Allah kullarına lütf ile muamele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever.”

“Ey Âişe, yumuşak ol; zirâ Allahü teâlâ bir kuluna iyilik murâd ederse onlara rıfk (yumuşaklık)kapısını gösterir.”

“Ey Âişe bilmez misin; kul secde ettiği zaman, Allahü teâlâ onun secde yerini yedi kat yerin sonuna kadar tertemiz kılar.”

“Ey Âişe, sana birisi istemeden, birşey verirse, kabul et; çünkü o, Allahü teâlânın sana gönderdiği bir rızıktır.”

 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Âişe (r.anhâ) bir gün Resûlullah efendimize, “Şehidlerin derecesine yükselen olur mu?” diye sorunca;“Her gün yirmi kerre ölümü düşünen kimse, şehîdlerin derecesini bulur.” buyur muşlardır.

“Ey Âişe! Geceleri şu dört şeyi yapmadan uyuma!”

1- Kur’ân-ı kerîm hatim etmeden,

2- Benim ve diğer peygamberlerin şefaatlerine kavuşmadan,

3- Mü’minleri kendinden hoşnud etmeden,

4- Hac etmeden!”

Bunları söyledikten sonra namaza durdu. Namazını bitirip de yanıma geldiğinde, kendilerine dedim ki:

- Ey iki cihanın güneşi olan Efendim! Annem, babam, canım sana fedâ olsun; Bana dört şeyi yapmamı emrediyorsun. Ben bunları bu kısa müddet içinde nasıl yapabilirim?

Tebessüm ederek buyurdular ki: “Yâ Âişe! Ondan kolay ne var? Üç İhlâs-ı şerîfi ve bir Fatiha sûresini okursan, Kur’ân-ı kerîmi hatmetmiş; bana ve diğer peygamberlere salevât getirirsen, şefaatımıza kavuşmuş; önce mü’minlerin ve sonra da kendi affını dilersen, mü’minleri kendinden hoşnud etmiş; (Sübhânallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerike leh. Lehül mülkü velehülhamdü ve hüve alâ külli şey’in kadir) tesbihini okursan hac etmiş sayılırsın!”

Tabiînden gençler Hz. Âişe’ye geldiler ve Resûlullahın (s.a.v.) ahlâkını sordular. Buyurdu ki: “O’nun ahlâkı Kur’ân idi. Kur’ân-ı kerîmin hoş gördüğünü kabul edip râzı olurdu, hoş görmediğini kendisi de hoş görmez ve kaçınırdı.”
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
“Resûlullah (s.a.v.) iki şey arasında muhayyer kılındığı zaman, o iki işin en kolayını alırdı -günâh olmadıkça- günah olduğu zaman, ondan herkesten çok uzaklaşırdı. Hiç bir zaman Allah’ın Resûlü (s.a.v.) kendi nefsi için intikam almaya kalkışmamıştır. Yalnız Allah’ın emri çiğnendiği zaman müstesna.”

“Resûlullahın (s.a.v.) yatağı, içi hurma lifi dolu deri idi”

“Peygamberin (s.a.v.) karnı (hiçbir zaman) yemek ile doymamıştır. Bu hususta hiç kimseye yakınmamıştır. İhtiyaç, onun için zenginlikten daha iyi idi. Bütün gece açlıktan kıvransa bile, O’nun bu durumu, gündüz orucundan alıkoymazdı. İsteseydi Rabbinden yeryüzünün bütün hazinelerini, meyvelerini ve refah hayatını isterdi. And olsun ki, O’nun o halini gördüğüm zaman acırdım ve ağlardım. Elimle karnını sıvazlardım ve derdim ki:

“Canım sana fedâ olsun! Sana güç verecek şu dünyâdan bazı menfâatler (yiyecek ve içecekler) temin etsen olmaz mı?”

“- Ey Âişe, dünyâ benim neyime! Ulû’l azm’den olan peygamber kardeşlerim, bundan daha çetin olanına karşı tahammül gösterdiler. Fakat o halleri ile yaşayışlarına devam ettiler, Rablerine kavuştular, bu sebeple Rableri onların kendisine dönüşlerini çok güzel bir şekilde yaptı, sevablarını arttırdı. Ben refah bir hayat yaşamaktan haya ediyorum. Çünkü böyle bir hayat beni onlardan geri bırakır. Benim için en güzel ve sevimli şey, kardeşlerime, dostlarıma kavuşmak ve onlara katılmaktır”buyurdu.

Âişe (r.anha) dedi ki: Bu sözlerinden bir ay sonra (fazla) kalmadı vefât etti (s.a.v.).

“Resûlullah (s.a.v.) bütün gece tek bir âyetle namaz kıldı.”

Allahü teâlânın, insanların en üstünü olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Peygamberlikle birlikte şehîdlik derecesini de vermiş olduğu, Hz. Âişe-i Sıddîka’nın haber vermiş olduğu şu hadîs-i şerîften anlaşılmaktadır.“Hayberde yidiğim zehirli etin acısını duymaktayım. O zehrin te’siri ile ebher (aort) damarım şimdi çalışmıyacak hâle geldi.”

Ebû Dâvud, Hz. Âişe’den (r.anha) bildiriyor ki; kız kardeşim Esma, Resûlullahın yanına geldi. Arkasında ince elbise vardı.

Derisinin rengi belli oluyordu. Resûlullah (s.a.v.) baldızına bakmadı. Mübârek yüzünü çevirdi ve “Yâ Esma! Bir kadın; namaz kılacak yaşa geldiği zaman; onun yüzünden ve iki ellerinden başka, yerlerini erkeklere göstermemesi lâzımdır” buyurdu.

Hz. Ömer’in haber verdiği hadîs-i şerîfde Resûlullah (s.a.v.) Hz. Âişe’ye “Dinde fırkalara ayrıldılar âyet-i kerîmesi bu ümmette meydana gelecek olan bid’at sahiplerini ve nefslerine uyanları haber veriyor”. buyurdu.Resûlullah (s.a.v.) tenbellikden Allahü teâlâya sığınmış, “Yâ Rabbi! Beni, keselden koru!” diye duâ ettiğini, Âişe (r.anha ve Enes bin Mâlik (Buhârî) ve (Müslim) de bildirmişlerdir. (Eşî’ât-ül-leme’ât) da, (Beyân ve Şi’r) babında diyor ki, Âişe (r.anha)nın bildirdiği hadîs-i şerîfde, “Şi’r, iyisi iyi olan, çirkini çirkin olan sözdür”buyuruldu. Ya’ni, vezn ve kâfiye, bir sözü çirkinleştirmez. Şi’ri çirkin yapan, ma’nâsıdır.

Resûlullah (s.a.v.)’e biri geldi. Onu uzakdan görünce, “Kabilesinin en kötüsüdür” buyurdu. Odaya girince; gülerek karşılayıp iltifat eyledi. Gidince; Hz. Âişe (r.anha) sebebini sordu, “İnsanların en kötüsü, zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmayan kimsedir” buyurdu. O, müslümanların başın’da bulunan bir münafık idi. Müslümanları onun şerrinden korumak için müdârâ buyurdu.

Medine’de kaht (kuraklık) oldu. Hz. Âişe’ye gelip, yalvardılar. Resûlullahın türbesinin tavanını deliniz buyurdu. Öyle yaptılar. Çok yağmur yağdı. Kabr-i şerîf ıslandı.

KAYNAKLAR

1) Hilyet-ül-evliyâ cild-2, sh-43

2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-8, sh-58

3) El-A’lâm cild-3, sh-240

4) Eshâb-ı Kirâm sh-310, 9, 10, 22, 27, 47, 72, 76 78

5) El-İsâbe cild-4, sh-359

6) El-İstiâb cild-4, sh-366

7) Medâric-ün-Nübüvve cild-2, sh-97

8) Tezkiret-ül-Huffaz cild-1, sh-27

9) Şezerât-üz-zeheb cild-1, sh-61

10) Tabakât-ül-Huffâz cild-1, sh-8

11) Üsüd-ül-gâbe, cild-5, sh-501

12) Fâideli Bilgiler sh-68, 70, 76, 153, 184, 202

13) Müsned-i Ahmed bin Hanbel cild-6, sh-29

14) Sahîh-i Buharî Kitab-un-nikah Bab-38, 39, 59

15) Miftah u kunûz-üs-sünne, Hz. Âişe maddesi

16) Sahîh-i Müslim: Nikâh, 69, 72

17) Ebû Dâvud: Nikâh, Bab-32

18) Tirmüzî: Nikâh, Bab-19

19) Nesâî: Nikâh Bab-29

20) İbn-i Mâce: Nikâh Bab-13

21) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh-983
 
Üst