Haremlik - Selamlık

Ali KOCA

New member
Haremlik - Selamlık

Alıntı: Haremlik - Selamlık - Kaleme ve yazmakta oldukları şeylere yemîn olsun!

Resûlullah (sav)'ın zevceleri müminlerin anneleri olduğu halde yabancı erkeklerle bir arada bulunmamaları, onlardan bir şey isteneceği zaman perde arkasından istenmesi, diğer mü'min kadınların da yabancı erkeklerle bir arada bulunmalarının, onlarla konuşmalarının caiz olmadığına delâlet eder.
Harem; sarayların, konakların ve evlerin kadınlara mahsus kısmına verilen isimdir. Bu yere (saraylarda) "Harem Dâiresi" de denilirdi. Erkeklerinkine ise "selamlık" adı verilirdi. Harem; zevce mânâsına da gelir. Arapça bir kelime olan harem, girilmesi yasak olan yer, mukaddes ve muhterem olan şey demektir. Bundan dolayıdır ki eskiden harem ve selamlık diye ikiye ayrılan saray ve konakların girilmesi yasak olan harem kısmı, kadınların ikametine mahsustu." (M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Sözlüğü, c. 1, s. 742)

Saraylarda, konaklarda ve halk arasında uygulanan bu haremlik - selamlık uygulaması Kur'ân ve sünnetin emirlerinden kaynaklanıyordu. Ve yalnızca Osmanlı değil, bütün İslâm tarihinde ümmet tarafından uygulanmış bir konuydu. Bu konudaki delilleri sırayla ele alalım.
Haremlik ve selamlığın delilleri
Câhiliye döneminde ve İslâm'ın ilk dönemlerinde haremlik ve selamlık gibi bir uygulama yoktu. Peygam-berimiz'in Hz. Zeynep'le evlendiği hicretin 5. yılında Ahzab Sûresi'nin 53. âyeti nâzil oldu. Âyette mealen şöyle buyruluyordu:
"Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların; kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Siz bir şeyi gizleseniz de açıklasanız da muhakkak ki Allah her şeyi bilendir." (Ahzab, 53-54)
Bu âyetin nâzil oluşundan îtibaren Pey-gamberimiz'in hanımları, diğer erkeklerle beraber bir mekânda oturmamışlar, tabir caizse haremlik-selamlık uygulaması başlatılmıştır. Yalnız âyetin devamında zikredildiği üzere onların yakın akrabaları bu haremlik - selamlık uygulamasından istisna edilmiş, onlara izin verilmiştir.
Bu konuda şu rivâyet önemlidir:
Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme (ra) şöyle demiştir:
Peygamber (asm)'ın yanında Meymune ile beraber oturuyor idik. O sırada (âma olan) İbn Ümmü Mektum geldi. -Bu olay hicab emrinden sonra olmuştu-. Peygamber (asm) bize "Çekilin" dedi. Biz "Yâ Resûlallah! O âma değil mi, bizi ne görür, ne de tanır?" dedik. Peygamber (asm) bize "Siz de âma mısınız, siz onu görmüyor musunuz?" dedi. (Ebû Davud, Tirmizî)
Her ne kadar âyette hitap Peygamberimiz'in hanımlarına ise de âlimler ayetteki hükmün umumî olduğunu söylemişlerdir. Bu âyetle Peygamberimiz'in hanımlarının şahsında bütün Müslüman hanımların yabancı erkeklerle bir araya gelmeleri yasaklanmıştır. Bu âyetin inişinden sonra Peygamberimiz döneminden günümüze gelinceye kadar, yüzyıllar boyunca bütün ümmet, haremlik ve selamlığı uygulamıştır. Bugün İslâm âleminde de uygulama böyledir.
Bu konuda bir kısım âlimlerin görüşü şöyle:
Mehmet Vehbi Efendi tefsirinde şöyle der "Gerçi bu âyet; Resûlullah sav'in eşleri hakkında nâzil olmuşsa da bütün mü'minler hakkında İlâhî hüküm böyledir ve diğer kadınlar için ayrı bir hüküm yoktur". (Hülâsatü'l-Beyan, Üçdal Neşriyat, c. 11, s. 4463)
İmam Kurtubî bu âyetin tefsirinde şöyle der: Mânâ îtibariyle ve kadının bedeni ve sesi ile tamamen avret olduğunu ortaya koyan şeriatın ihtiva ettiği esaslar dolayısıyla, bütün hanımlar da bu hükmün kapsamı içerisindedir. Onun hakkında şâhidlikte bulunmak yahut vücudundaki bir hastalık ya da ârız olan bir husus hakkında ona soru sormak ve bunun ancak ondan öğrenilmesinin mümkün olması gibi, bir ihtiyaç hâli dışında, bu perdenin açılması caiz değildir. (İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, Buruç Yayınları, c. 14, s. 164)
Tefsir âlimlerinden Muhammed Sabunî de şöyle der "Âyet-i kerime her ne kadar Resûlullah, (sav)'ın zev-
celeri hakkında nâzil olmuşsa da hükmü bütün mü'min kadınları içine almaktadır. Zîra o hükümler içtimaî ahlâk kuralları ve İlahî irşad yollarıdır ki bunlarda bütün halk eşittirler. Yabancı kadın ve erkeklerin bir arada bulunmaması, yabancı bir kadından bir şey isteneceği zaman perde arkasından istenmesi yalnız Resûlullah (sav)'ın zevcelerine mahsus değil, bütün mü'min kadınlara âit umumî bir hükümdür. Resûlullah (sav)'ın zevceleri mü'minlerin anneleri olduğu halde yabancı erkeklerle bir arada bulunmamaları, onlardan bir şey isteneceği zaman perde arkasından istenmesi, diğer mü'min kadınların da yabancı erkeklerle bir arada bulunmalarının, onlarla konuşmalarının caiz olmadığına delâlet eder. Çünkü her zaman ve yerde ahlâkî fitne, kadınlarla erkeklerin İslâmî kurallar dışında bir arada bulunmalarından, konuşmalarından doğmaktadır." (Muhammed Ali Es-Sabunî, Ahkâm Tefsiri, Şamil y.)
Haremlik ve selamlığın istisnası
Yukarıda zikrettiğimiz âyetin devamında şöyle buyrulur:
"Onlara (Peygamberin zevcelerine), babaları, oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (müslüman kadınları) ve sâhip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur (perde arkasına çekilmeleri gerekmez). Bununla beraber Allah'tan korkun. Çünkü Allah her şeye şâhittir." (Ahzab, 55)
Bu âyetlerle zikredilen yakın akrabaların kadın, erkek bir araya gelmelerinde dînen bir sakınca olmadığı ortaya konulur. Elmalılı Hamdi Yazır bu âyeti tefsir ederken, "Bütün dedeler, amca ile dayı da bu hükümdedir. Bununla birlikte bu ikisi açıkça belirtilmediği için, bazı âlimler amca ve dayı yanında başörtüsüz oturmayı mekruh görmüşlerdir" der.
Günümüzde câhil halk arasında haremlik ve selamlık uygulanmadığı gibi, bazı çevrelerce de bu uygulama yadırganır. Gerekçe olarak da "Bizim kalbimizde kötü bir şey yok" derler. Bunu söyleyenlerin kalbinde kötülük olduğunu iddia etmiyoruz, fakat kalbinde kötülük olanlarla, olmayanları nasıl ayırt edeceğiz? Unutmayalım ki ahlâksızlığın, fuhşun yaygınlaştığı bir zamanda yaşıyoruz.
Haremlik-selamlık uygulamasına başkalarının hanımlarını veya kızlarını seyretmekten lezzet alanlardan veya ırz düşmanlarından başkasının îtiraz etmemesi gerekirdi. Halk arasında bunun yadırganması alışılmış yaşantının rehâvetinden kaynaklanmaktadır.
Haramları ve farzları ellerinden geldiğince azaltmanın lüzumuna inanan reformcu, mezhepsiz allâmelerin konuyla ilgili fetvaları ciddiye alınacak değerde değildir.
Göz ve El Zinası
Konuyla ilgisi olduğu için bazı hadislerde "göz zinası" ve "el zinası" olarak tarif edilen konular üzerinde de durmalıyız. Haremlik-selamlık uygulanmadığı takdirde çoklukla insanlar bu günahlara düşerler. Onların kalpleri kötü olmasa da (!) netice değişmez.
Ebu Hureyre (ra)'den, Hz. Peygamber (asm)'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
"Ademoğluna (irâdesiyle yapacağı) zinadan nasibi yazıldı. Şüphesiz o buna erişecektir. Gözlerin zinası (harama) bakmaktır. Kulakların zinası (fuhşiyatla ilgili şeyleri) dinlemektir. Dilin zinası konuşmaktır. Elin zinası tutmaktır. Ayağın zinası (fuhuşla ilgili yerlere doğru) yürümektir. Kalb arzu ve temenni eder, tenâsül aleti ise bunu ya tasdik eder, ya da yalanlar." (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Neseî)
El zinası hakkında Peygamberimiz (asm)'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
"Sizden birisinin elinin, kendisine helal olmayan bir kadının eline değmesindense, onun başına demirden bir milin sokulması, onun için daha hayırlıdır". (Taberanî, Beyhaki. Taberanî'nin râvileri sika ve hadis sahihtir.)
Göz zinası hakkında Kur'ân'da şöyle buyrulur:
"(Resûlüm!) Mü'min erkeklere söyle: Gözlerini haramdan çeksinler ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temizdir. Şüphe yok ki Allah onların yaptıklarından haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zînetlerini teşhir etmesinler." (Nur, 30-31)
Abdullah b. Mes'ud (ra)'den, Peygamber (asm)'ın Rabbi Azze ve Celle'den naklen şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
"(Harama) bakma şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim benden korktuğundan dolayı onu terk ederse, o günahın yerini îman ile değiştiririm ki onun tatlılığını kalbinde hisseder". (Taberanî, Hâkim)
Ebu Ümâme (ra)'den, Hz. Peygamber (asm)'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
"Bir kadının güzelliklerini görüp sonra bakışlarını ondan çeviren hiçbir Müslüman yoktur ki Allah (bundan dolayı) onun için kalbinde tatlılığını hissedeceği bir ibâdet (sevabı) yaratmış olmasın." (Ahmed, Taberanî)
Cerir (ra)'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah (asm)'a âniden görmeyi sordum, bana "gözünü çevir" dedi.
Ebû Hureyre (ra)'den, Hz. Peygamber (asm)'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
"Kıyâmet gününde bütün gözler ağlayacaktır. Ancak Allah'ın haram kıldığı şeylere kapanmış göz, Allah yolunda uykusuz kalan göz ve Allah korkusundan -sineğin başı kadar da olsa- yaş döken göz müstesna." (İsbehanî)
Üstad Bedîüzzaman şöyle der:
Suretperestlik, (resimlere düşkünlük) ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasıl ki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenâzesine şehvet nazarıyla ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrip eder. Öyle de ölmüş kadınların resimlerine veyahut sağ kadınların küçük cenâzeleri hükmünde olan resimlerine hevesli, arzulu bir şekilde bakmak, derinden derine insanın ulvî hislerini sarsar, tahrip eder.
(25. Söz'den.)

İdris TÜZÜN, İrfan Mektebi 61. Sayı

Alıntı: Haremlik - Selamlık - Kaleme ve yazmakta oldukları şeylere yemîn olsun!
 
Üst