Hadis Sohbetleri 94- Anne baba hakkı .

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Akrabadan anne-baba hükmünde olanlar




İslam dini akraba ilişkilerine önem veren, toplumsal hayatta akraba ilişkilerini düzenleyen kurallara sahip bir dindir. Kişinin akrabaları ailesinden sonra gelen hayattaki en önemli faktörlerdendir. Bu sebeple akrabalardan en yakın olanları anne ve babanın yerini tutar.

Akrabadan teyze ve dayı anne, amca ve hala ise baba hükmündedir

“Bir adam Resulullah’a (asm) gelerek:

“Ben büyük bir günah işledim, buna tövbe imkanım var mı?” dedi.

Hz. Peygamber (asm):

“Annen var mı?” diye sordu.

Adam:

“Hayır, yok.” dedi.

“Peki, teyzen de mi yok?” dedi.

Adam:

“Hayır, var.” deyince

Resulullah (asm):

“Öyle ise ona iyilik yap!” diye emretti.” [1]

Teyze anne makamındadır

“Teyze anne makamındadır.” [2]

“Bir adam Peygamber’e (asm) dedi ki:

“Ey Allah”ın Resulü! Çok büyük bir günah işledim; acaba tevbe edebilir miyim?”

“Annen var mı?” buyurdu.

Hayır.

“Teyzen var mı?”

“Evet.”

“Öyleyse ona bir iyilikte bulun!” buyurdu.” [3]

Teyze annedir

Hz. Ali (ra) anlatıyor:

“Zeyd İbn-u Harise Mekke’ye gitmişti. (Uhud’ta şehit düşen) Hz. Hamza’nın kızına uğradı. Ca”fer (ra):

“Kızı yanıma ben alacağım, ona ben ehakkım, o benim amcamın kızıdır ve üstelik yanımda teyzesi var, teyze gibidir” dedi.

Hz. Ali (ra) de:

“Ona ben ehakkım. O amcamın kızıdır. Yanımda Resulullah’ın (asm) kızı Fatıma var. Fatıma ona ehaktır.” dedi.

Zeyd İbn-i Harise (ra) atılarak:

“Ona ben hakkım, o erkek kardeşimin kızıdır, ben onun için yola çıktım ve yanına geldim” dedi. Resulullah (asm), kızı Cafer”in (ra) yanına almasına hükmetti ve:

“Muhakkak ki, teyze annedir!” buyurdu.” [4]

Amca, baba hükmündedir

“Amca baba gibidir.” [5]

Aileden büyük kardeşin de küçük kardeşler üzerinde hakkı vardır

“Büyük kardeşin küçük kardeşlerin üzerindeki hakkı babanın evladın üzerindeki hakkı gibidir.” [6]

Kaynakça:

[1] Tirmizi

[2] Tirmizi

[3] Tirmizi

[4]Ebu Davud, Buhari, Tirmizi

[5] Kütüb-i Sitte

[6] İbn-i Hibban
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Veysel Karani Hazretleri’nin (ra) annesine hürmeti






€œVeysel Karani’nin kavuştuğu bütün ihsan ve dereceler, annesine yaptığı iyilik sebebiyledir.€ [1]

€œYemen illerinde ömrünü geçiren Veysel Karani Hazretleri daima Resulü Kibriya€™yı (asm) dünya gözü ile görmek isterdi. Yüce Allah sevgilisini görmeden aşıktı. Hasretiyle yanar tutuşurdu. Bir gün hatırını çok saydığı anasını ayaklarına kapanarak şöyle dedi:

Ya ana! İznin olursa Hazret-i Muhammed (asm) Efendimizi görmeye gideceğim. Kısa bir süre için hizmetini aksatsam bile Resul-i Ekrem’i (asm) görmek için gitmeme izin ver.€ Annesi cevaben;

€œElbet izin veriyorum, yalnız bir şartla; Resul-i Kibriya’nın (asm) mübarek evlerinden kapısından başka yere gitmeyeceksin. Sana vasiyetim budur. Haydi, yolun açık olsun dedi.

Anasının iznini alan Üveys (ra), Resul-i Kibriya’nın (asm) kapısına gitti.

€œİki cihan serverini görmeye izin var mı?€ diye seslendi. Hz. Aişe (ra) anamız, mescitte olduğunu, orada görebileceğini, beklerse görüşebileceğini söyledi. Veysel Karani (ra):

Ne yazık ki gayrı yere gidip arayamayacağım gibi, fazla da bekleyemeyeceğim. cevabını verdi. Aişe anamız (ra) kendisine:

Hz. Peygamber (asm) geldiğinde kim aradı diyelim?€ dedi. Üveys derin bir üzüntü ile:

€œAdım Üveys. buyurdu. Ağlaya ağlaya tekrar Yemen’e döndü. Resul-i Ekrem (asm) biraz sonra mescitten evine geldi. Kapıda Üveys’in nurunu gören Hz. Peygamber (asm), Hz. Aişe’ye (ra):

Ya Aişe! Üveys gelmiş, bana bu fani alemde enis olmak istemiş. Halbuki beni bu dünya gözleri ile göremeyecek. Allah onu imtihan ederek, azim mükafat vermiş olsa gerek.€ buyurmuştur.

Veysel Karani Hazretleri ise, annesinin yanına ağlayarak anasının ayaklarına kapandı:
€œYa ana! Habib-i Ekrem’i (asm) görüp, mübarek ayaklarına yüz süremedim. Kendileri mescitte imiş, sana asi olmaktan korktum. Ne fena talihtir ki bu kadar yol gittiğim halde, onu göremedim. Anası cevaben:

Kaygılanma oğul, nasıl olsa onu ahirette göreceksin. Benim rızamı aldığın için de ayrıca sana şefaatçi olur. buyurdu. [2]

Kaynakça:

[1] Riyaz’ün Nasihin

[2] Ahmediyye Şerhi
 
Son düzenleme:

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hz. Üsame’nin (ra) annesinin isteğini yerine getirmesi




Hz. Osman zamanında bir hurma ağacının fiyatı bin dirheme kadar yükselmişti. Buna rağmen Üsame, hurma ağaçlarından birisinin özünü çıkararak annesine yedirdi. Ona:

“Bunu ne için yaptığını anlayamadık. Bir hurma ağacının bir dirheme çıktığı bir zamanda bunu nasıl yapabildin?” dediler. O da:

“Annem hurma ağacı özü istemişti. Gücüm yettiği sürece onun her istediği benim boynumun borcudur” diye cevap verdi. [1]

Kaynakça:

[1] Hayatü’s-Sahabe




Annesine hakaret ettiği için eşek suretine çevrilen adam




Havşeb oğlu Avvam (ra) der ki;

“Günün birinde, bir yerde konaklamıştım. Orada bir kabir vardı. İkindi sularına doğru birden bire kabir açıldı. İçinden başı merkep, vücudu ise insan vücudu bir adam çıkarak üç kez anırdı. Sonra kabir, adamın üzerine örtüldü. Yaşlı bir kadın, tiftik veya yün eğiriyordu. O sırada bir kadın:

“Şu ihtiyar kadını görüyor musun?” diye seslendi. Ben de;

“Nesi var?” dedim.

“O adamın anası!”

“Bu nasıl oldu (meselenin aslı nedir)?”

“Adam içki içiyordu. Gittikçe de arttırdı. Anası ona,

‘Yavrum Allah’tan kork! Daha ne zamana kadar içeceksin bunu!’ deyince, adam anasına:

‘Sen ancak eşeğin anırması gibi anırıyorsun’ diye karşılık verirdi. Günün birinde, ikindiden sonra öldü. Öldüğü günden bu yana her gün ikindiden sonra, bu kabir açılır. Adam da bu şekilde çıkarak üç kez bu şekilde eşek gibi anırır. Sonra kabir üzerine kapanır.” dedi.




Annesinin duası ile Hz. Musa’ya (as) komşu olan zat




Musa (as) “Ya Rabbi bana cennetteki arkadaşımı göster!” dedi. Allah ü Teala:

“Filan şehrin, filan çarşısına git. Orada bir kasap vardır. Yüzü şöyle, boyu şöyledir. Senin cennetteki arkadaşın odur” buyurdu.

Hz. Musa (as) o dükkana gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı. Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp zembiline koydu. Dükkandan ayrılırken, Musa (as):

“Ey genç, misafir için, yanında yer var mı?” buyurdu. Genç “evet” deyip, beraber gittiler. Eve gelince, genç, bu etten güzel bir çorba pişirdi. Sonra evin bir köşesinden bir zembil daha çıkardı. İçinde çok yaşlı, zayıf, güçsüz bir kadın vardı. Bir güvercin yavrusunu andırıyordu. Onu zembilden çıkardı. Bir kaşık alıp, doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini yıkadı kuruttu ve yine ona giydirdi. Sonra tekrar zembile yerleştirdi. Bu esnada annesinin dudakları kımıldadı. Sonra adam zembili alıp duvara astı. Bunları gören Hz. Musa (as):

“Bu yaptıkların nedir?” buyurdu.

“Bu benim annemdir. Çok yaşlandı gücü takati yok. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu yedirmeden, doyurmadan, ne yerim ne de içerim” dedi. Bunun üzerine Hz. Musa (as):

“O esnada annenizin dudaklarını kımıldattığını gördüm” buyurdu.

“Ya Rabbi oğlumu cennette Musa’ya (as) arkadaş eyle” diye dua eder” dedi. O zaman Hz. Musa (as):

“Gözün aydın olsun, Musa benim ve benim cennetteki arkadaşım sensin” buyurdu. [1]

Kaynakça:

[1] Şamil İslam Ansiklopedisi
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Annesini sırtına alarak tavaf ettiren sahabe



Hac sırasında bir sahabe hasta annesini omzuna alarak Kabe’yi tavaf ettirmişti. Sonra Resulullah’ın (asm) yanına gelerek:

“Ya Resulullah, annemi sırtımda taşıyıp tavaf ettirerek hakkını ödedim mi?” diye sorunca, Resulullah (asm):

“Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin hakkı bile değildir.” [1]

Kaynakça:

[1] Kütüb-i Sitte


Son nefesinde şehadet getirmekte zorlanan sahabe


Bir gün Hz. Peygamber’e (asm) birisi gelir ve:

“Ya Resulullah! Bir genç ölmek üzere. Ona ölürken ‘La ilahe illallah…’ sözü telkin edildi. Ama bunu söylemedi.” der. Resulullah (asm):

“Namaz kılıyor muydu?” diye sorar. Adam:

“Evet, diye cevap verince Resulullah (asm) ile birlikte kalkarak o gencin yanına giderler. Hz. Peygamber (asm) ölmek üzere olan delikanlıya”:

“La ilahe illallah de, diye telkinde bulunur.” O da:

“Söyleyemiyorum, gücüm yetmiyor.” der. Hz. Peygamber (asm):

“Niçin?” diye sorunca, orada bulunanlardan birisi:

“Annesine isyan ediyordu” diye cevap verir. O zaman Hz. Peygamber (asm):

“Annesi yaşıyor mu?” diye sorar.

“Evet!” derler. Ve çağırırlar. Kadın gelince Hz. Peygamber (asm) ile kadın arasında şu konuşma geçer:

“Bu senin oğlun mu?”

“Evet.”

“Kızgın alevlerle yanan kocaman bir ateş gördüğünde sana:

“Eğer oğlunu sen bağışlarsan biz de bırakırız, yoksa onu gördüğün bu ateşe atacağız denilse bağışlamaz mısın?”

“Ya Resulullah! Öyleyse onu affediyorum.”

“Ondan razı olduğuna dair Allah’ı ve beni şahit tut.”

“Allah’ım! Sen ve Peygamberim şahidimsiniz, oğlumdan razıyım” dedi.

Hz. Peygamber (asm) bu konuşmadan sonra delikanlıya dönerek:

“Ey Delikanlı ‘La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh ve Eşhedü enne

Muhammeden Abdühü ve Rasülühü’ de, diye telkinde bulunur ve delikanlı bu kez söyleyebilir.” Bunun üzerine Resulullah (asm):

“Şefaatim sebebiyle onu ateşten kurtaran Allah’a hamd olsun, der.” [1]

Kaynakça:

[1] Taberani, Ahmed
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
21. Mektup / Anne Baba Hakkına Dair.



بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَا اَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُلْ لَهُمَا اُفّ ٍوَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِى صَغِيرًا *رَبُّكُمْ اَعْلَمُ ِبمَا فِى نُفُوسِكُمْ اِنْ تَكُونُوا صَالِحِينَ فَاِنَّهُ كَانَ ِلْلاَوَّابِينَ غَفُورًا*

Ey hanesinde ihtiyar bir valide veya pederi veya akrabasından veya îman kardeşlerinden bir amel-mânde veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil!. Şu âyet-i kerimeye dikkat et bak: Nasılki bir âyette, beş tabaka ayrı ayrı surette ihtiyar valideyne şefkati celbediyor. Evet dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâdlarına karşı şefkatleridir. Ve en âlî hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır. Çünki onlar, hayatlarını kemâl-i lezzetle evlâdlarının hayatı için feda edip sarfediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılab etmemiş herbir veled; o muhterem, sâdık, fedakâr dostlara hâlisane hürmet ve samimane hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnud etmektir. Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir.

İşte o mübarek ihtiyarların vücudlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek, ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır bil, ayıl! Evet hayatını senin hayatına feda edenin zeval-i hayatını arzu etmek, ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!

Ey derd-i maîşetle mübtelâ olan insan! Bil ki senin hanendeki bereket direği ve rahmet vesilesi ve musibet dâfiası, hanendeki o istiskal ettiğin ihtiyar veya kör akrabandır. Sakın deme: "Maişetim dardır, idare edemiyorum." Çünki onların yüzünden gelen bereket olmasaydı, elbette senin dîk-ı maişetin daha ziyade olacaktı. Bu hakikatı benden inan. Bunun çok kat'î delillerini biliyorum, seni de inandırabilirim. Fakat uzun gitmemek için kısa kesiyorum. Şu sözüme kanaat et. Kasem ederim şu hakikat gayet kat'îdir, hattâ nefis ve şeytanım dahi buna karşı teslim olmuşlar. Nefsimin inadını kıran ve şeytanımı susturan bir hakikat, sana kanaat vermeli. Evet kâinatın şehadetiyle, nihayet derecede Rahman, Rahîm ve Latif ve Kerim olan Hâlık-ı Zülcelali Vel'ikram, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gayet latif bir surette gönderip ve memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi; çocuk hükmüne gelen ve çocuklardan daha ziyade merhamete lâyık ve şefkate muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahi, bereket suretinde gönderir. Onların iaşelerini, tama'kâr ve bahil insanlara yükletmez.


اِنَّ اللّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ اْلمَتِينُ *وَكَاَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لاَ َتحْمِلُ رِزْقَهَا اَللّهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ

âyetlerinin ifade ettikleri hakikatı, bütün zîhayatın enva'-ı mahlûkları lisan-ı hal ile bağırıp, o hakikat-ı kerîmaneyi söylüyorlar. Hattâ değil yalnız ihtiyar akraba, belki insanlara arkadaş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderilen kedi gibi bazı mahlukların rızıkları dahi, bereket suretinde geliyor. Bunu teyid eden ve kendim gördüğüm bir misal: Benim yakın dostlarım bilirler ki; iki-üç sene evvel hergün yarım ekmek, -o köyün ekmeği küçük idi- muayyen bir tayınım vardı ki, çok defa bana kâfi gelmiyordu. Sonra dört kedi bana misafir geldiler. O aynı tayınım hem bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kerre de fazla kalırdı.

İşte şu hal o derece tekerrür edip bana kanaat verdi ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Kat'î bir surette ilân ediyorum: Onlar bana bâr değil; hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.

Ey insan! Mâdem canavar suretinde bir hayvan, insanların hanesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor; öyle ise mahlûkatın en mükerremi olan insan ve insanların en mükemmeli olan ehl-i îman ve ehl-i îmanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan aceze, alîl ihtiyareler ve alîl ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyade lâyık ve müstehak bulunan akrabalar ve akrabaların içinde dahi en hakikî dost ve en sâdık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık halinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve لَوْلاَالشُّيُوخُالرُّكَّعُلَصُبَّعَلَيْكُمُالْبَل اَءُصَبّاً sırrıyla, yani: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti." Ne derece sebeb-i def'-i musibet olduklarını sen kıyas eyle.

İşte ey insan! Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın. اَلْجَزَاءُمِنْجِنْسِالْعَمَلِ sırrıyla, sen valideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seri-üt teessür kalblerini rencide etmek ile خَسِرَالدُّنْيَاوَاْلآخِرَةَ sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahman istersen, o Rahman'ın vedialarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et.

Âhiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zât vardı. Dininde, dünyasında muvaffakıyetli görüyordum. Sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki, o muvaffakıyetin sebebi: O zât ise, ihtiyar peder ve validelerinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riayet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş. İnşâallah âhiretini de tamir etmiş. Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli.

اَللّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى مَنْ قَالَ اَلْجَنَّةُ تَحْتَ اَقْدَامِ اْلاُمَّهَاتِ وَ عَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
 

garp

Active member
Ölmüş ana baba hakkı




Sual: Ölmüş ana baba hakkı nasıl ödenir?
CEVAP
Aşağıdakileri yapmaya çalışmalı.
Namazlardan sonra dua edip, sevaplarını onların ruhlarına göndermeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ana-babasına asi olan, vefatlarından sonra, onlar için dua etse, Allahü teâlâ, onu, ana-babasına itaat edenlerden yazar.) [İbni Ebiddünya]

Sevabı onlara olmak üzere oruç tutmalı.

Sevabı onlara olmak üzere hac etmeli. Âlimlerin çoğuna göre ana-baba için hac caizdir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ölmüş ana-babası adına hac edene, hem kendi, hem de ana-babası için hac yapmış sevabı verilir. Ana-babasının ruhuna müjde verilir.) [Dare Kutni]

Sevabı onlara olmak üzere sadaka vermeli. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sadaka verirken, sevabını müslüman ana-babanızın ruhuna niye hediye etmezsiniz? Hediye ederseniz, verdiğiniz sadakanın sevabı, onların ruhuna gideceği gibi, sevabından hiçbir şey eksilmeden size de yazılır.) [Taberani]

Kabirlerini ziyaret edip Kur'an-ı kerim okumalı. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ana-babasının veya birinin kabrini ihlasla ve mağfiret umarak ziyaret eden, kabul olmuş bir hac sevabı alır ve bunu âdet edinenin kabrini de melekler ziyaret eder.) [Hakim]

Kabirlerini Cuma günleri ziyaret etmeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret edenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.) [Tirmizi]
Ziyarette dua ve Kur'an-ı kerim okumakla meşgul olmalı, uygunsuz söz söylememeli.

Sağlıklarında incinmiş iseler, çocuk salih olunca razı olurlar. Onların öğrettikleri iyi şeylerle amel ettiği müddetçe, sevabı onlara da ulaşır.

Onlardan kötü bir yol edinmiş ise, her yaptığından onlara da günah ve azap gider. Bunun için, onlardan veya onların vasıtası ile öğrendiği kötü şeyleri terk etmeli, kendi kötü amelleri ile, onlara kabirde azap ettirmemelidir.

Dinimiz islam
 
Üst