Gençlik rehberi 9- Aziz, sıddık kardeşlerim!

müdavim

Üye Sorumlusu
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللَّهُ وَبَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!

Hapis musibetine düşenlere ve onlara merhametkârâne sadakatle hariçten gelen erzaklarına nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselliyi «üç nokta» da beyan edeceğim:

Birinci Nokta: Hapiste geçen ömür günleri, her bir gün on gün kadar bir ibadet kazandırabilir. Ve fâni saatleri; meyveleri cihetiyle, mânen bâkî saatlere çevirebilir. Ve beş-on sene ceza ile milyonlar sene haps-i ebedîden kurtulmağa vesile olabilir. İşte ehl-i îman için bu pek büyük ve çok kıymetdar kazanç şartı, farz namazını kılmak ve hapse sebebiyet veren günahlardan tevbe etmek ve sabr içinde şükretmektir. Zira hapis, çok günahlara mânidir, meydan vermiyor.

İkinci Nokta: Zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i elem dahi lezzettir. Evet;


sh:» (G: 42)

herkes, geçmiş lezzetli, safâlı günlerini düşünse, teessüf ve tahassür elem-i mânevîsini hissedip «eyvah!» der ve geçmiş musibetli, elemli günlerini tahattur etse, zevâlinden bir mânevî lezzet hisseder ki: «Elhamdülillâh şükür, o belâ sevabını bıraktı, gitti» der. Ferah ile teneffüs eder. Demek bir saat muvakkat elem, ruhta bir mânevî lezzet bırakır. Ve lezzetli saat, bilâkis elem bırakır. Madem hakikat budur. Ve madem geçmiş musibet saatleri, elemleriyle beraber mâdum ve yok olmuş. Ve gelecek belâ günleri, şimdi mâdum ve yoktur. Ve, yoktan elem yok. Ve mâdumdan elem gelmez. Meselâ: Birkaç gün sonra aç ve susuz olmak ihtimâlinden, bugün o niyetle mütemadiyen ekmek yese ve su içse, ne derece dîvaneliktir. Aynen öyle de, geçmiş ve gelecek elemli saatleri -ki hiç ve mâdum ve yok olmuşlar- şimdi düşünüp sabırsızlık göstermek ve kusurlu nefsini bırakıp, Allahtan şekva etmek gibi «of, of» etmek dîvaneliktir. Eğer sağa-sola, yani geçmiş ve geleceklere sabır kuvvetini dağıtmazsa ve hazır saate ve güne karşı tutsa, tam kâfi gelir. Sıkıntı ondan bire iner. Hattâ şekva olmasın, ben bu Üçüncü Medrese-i Yûsufiyyede, birkaç gün zarfında, hiç ömrümde görmediğim maddî ve mânevî sıkıntılı, hastalıklı musibetimde, hüsûsan Nur'un hizmetinden mahrumiyetimden gelen me'yusi-


sh:» (G: 43)

yet ve kalbî ve ruhî sıkıntılar beni ezdiği sırada, inâyet-i ilâhiye, bu mezkûr hakikati gösterdi. Ben de sıkıntılı hastalığımdan ve hapsimden razı oldum. Çünki: «Benim gibi kabir kapısında bir bîçareye, gafletle geçebilir bir saatini, on adet ibadet saatleri yapmak büyük kârdır.» diye şükreyledim.

Üçüncü Nokta: Mahpuslara şefkatkârâne hizmetle yardım etmek ve muhtaç oldukları rızıklarını ellerine vermek ve mânevî yaralarına tesellîlerle merhem sürmekte, az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dışarıdan gelen yemeklerini onlara vermek, aynı o yemek kadar, o gardiyan ve gardiyan ile beraber dahilde ve hariçte çalışanların -bir sadaka hükmünde- defter-i hasenatına yazılır. Husûsan musibetzede; ihtiyar veya hasta veya fakir veya garip olsa, o sadaka-i mâneviyyenin sevabı çok ziyadeleşir.

İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır. Tâ ki: O hizmeti, Lillâh için olsun. Hem bir şartı da, sadakat ve şefkat ve sevinç ile ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır.

* * *


sh:» (G: 44)
 
Üst