11. Fâtiha Sûresinde mütekellim kimdir ve bu neyi gerektirir?
Fâtiha Sûresinde mütekellim yâni konuşan ağız bizim ağzımızdır. Karşımızdaki muhatabımız ise Yüce Allah’tır. Bu durum sûrenin başında gizli bir “ قُلْ= de ki “ emrinin var olduğunu gerektirmektedir. Böylece, Yüce Rabbimiz bize bu sûre ile kendisine öncelikle neler söyleyeceğimizi, nasıl hamdedeceğimizi, hangi sözleri vereceğimizi ve kendisinden öncelikle ne istememiz gerektiğini öğretmiş olmaktadır.
12. Kur’ân okumaya başlarken “ eûzü…” ‘yü okumanın fıkhî hükmü nedir?
“Kur’ân okuduğun zaman kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın.” 16.98 âyeti kerimesi Kur’ân okumaya başlarken “eûzü…” ‘yü okumamızı gerekmektedir, vâciptir. Namazda ise sünnettir.
13. Besmele ne demektir ve Besmele Fatiha’nın ilk âyeti midir?
Besmele: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla...” demektir. Cümlenin sonunda yapılan işe göre bir fiil takdir edilir. “Okurum, çalışırım, yazarım, binerim, yemek yerim…” gibi. Besmele her müminin hayatına damgasını vuran önemli bir sembol cümledir. Bismillah diyen kişi Yüce Allah’a inandığını, yaptığı her işte Ona dayandığını, O’nun yardımı olmadan bir şey yapamayacağını ifâde etmiş olmaktadır.
Besmele Ebû Hanife ve İmam Mâlik’e göre her sûrenin başında müstakil bir âyet olup o sûrenin bir parçası değildir. Dolayısı ile Fâtiha’nın da bir âyeti değildir. Şafiîlere göre ise o, Fâtiha’nın ilk âyetidir. Nitekim elimizde mevcut Kur’ân-ı Kerîm’lerimizde de besmele Fâtiha’nın birinci âyeti olarak gösterilmektedir.
14. Besmele’nin Fâtiha’nın başında okunmasının fıkhî hükmü nedir?
Şafiiler besmeleyi Fâtiha sûresinden bir âyet olarak kabul ettikleri için onlara göre bu sûrenin başında besmeleyi okumak farzdır. Hanefîlere göre ise sünnettir. Mâlikîlere göre ise mekruhtur.
15. “el-Hamdu lillah” ne cümlesidir? Gramer bakımından cümlenin unsurlarını söyleyiniz.
İsim cümlesidir. “ el-Hamdü “ mübtedâdır. Asıl haber ise gizlidir. “ مُخْتَـصٌّ = Muhtessun = mahsustur. “ kelimesidir. Nitekim, “ li’llâh “ ‘ ın başındaki harf-i cerrin müteallakı da bu gizli haberdir.
16. Hamd’in başındaki “ –el” takısının adı ve manaya katkısı nedir?
Harfi tariftir. Harfi tarif burada “ahd” için değil “cins” için gelmiştir. Sadece belli bir hamd değil, her türlü hamd, yapılmış ve yapılacak bütün hamdler demektir. O halde başka insanlara yaılan övgüler de neticede Allah’ındır. Çünkü onları yaratan, ve her türlü imkan ve kabiliyeti veren de Yüce Allah’tır.
17. Hamd ne demektir?
“Hamd” kelimesini Türkçemizde tek kelime ile karşılamak mümkün değildir. Çünkü hamd kelimesinin içinde 1. övgü, 2. şükür, 3. sevgi, 4. saygı, 5. minnet borcu duygusu gibi anlamlar bulunmaktadır. Sonsuz nimetlerine karşı biz Ona derin minnet borçluyuz. Çünkü gerçekten de neyimiz varsa her şeyimizi sâdece Ona borçluyuz. Onun sonsuz nimetlerine gark olmuş durumdayız. Ona karşı şükrümüzü hakkıyla eda edememenin bütün ezikliğini içimizde duyarak Ona “el-hamdu li’llâh” diyerek bunu ifade etmeye çalışıyoruz.
Yâni, biz bu ifâdemizle, insanlar farkında olsalar da olmasalar da asıl övgüye layık olanın, yapılmış ve yapılacak bütün övgülerin asıl sâhibinin O olduğunu, sonsuz derecede asıl Ona karşı şükran borcu duymamız gerektiğini, sonsuz derecede sevgi ve saygıya layık olanın da sadece O olduğunu tesbit etmiş oluyoruz
18. Yüce Allah’a hamd kaç boyutlu olmalıdır?
Hamdi üç boyutlu olarak düşünmek gerekir. Önce kalbimizle hissetmeli, sonra bunu, dille ifade etmeli, sonra da bu hamdin gereklerini hayatımıza yansıtmamız gerekir. Hayatımızı O’nun için ve O’na göre yaşamalıyız.
19. Sûre ve dolayısıyla Kur’ân neden Allah’a hamd ile başlamıştır?
Kur’ân’ın öncelikle böyle önemli bir tesbitle söze başlaması bu konuda o devirde yanlış bir uygulamanın mevcut olduğunu göstermektedir. Nitekim, onların Allah’a inanmakla birlikte Onun yanında başka ilahlarının da olduğunu ve bu durumda elbette onlara karşı da bir şükran borcu içinde oldukları ve onları da yüceltip minnet borcu duydukları anlaşılmaktadır. İşte Kur’ân her şeyden önce bu mühim noktayı düzeltmekte ve bundan böyle hamdin sadece Yüce Allah’a yapılmasını öngörmektedir.
20. Bu başlangıç bugün için ne anlam ifade ediyor? Günümüzde bu anlamda böyle bir problem var mıdır?
Bu konuda bugün de benzeri bir problemin yaşanmakta olduğunu görmekteyiz. Nitekim “Her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuz Yüce…” ifâdesi sadece Allah’ın isminin önüne konulabilecek bir ifâde olmasına rağmen bu kadar mutlak ve kapsamlı bir ifâde başka isimlerin önüne de konulabilmektedir. Evet başka varlıklara da yaptıkları iyiliklere karşı elbette teşekkür etmeliyiz. Ama bilmeliyiz ki onların iyilikleri de ancak Allah’ın izni ve yardımı ile gerçekleşmiştir. Ve onları yaratan ve onlara o imkanları veren de yine Yüce Allah’tır. O halde biz asıl, gerçek anlamda neyimiz varsa her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuz Yüce Allah’ı en üst derecedeki övgülerle anıp hep Onu yüceltmeli, Ona bütün benliğimizle ve içtenliğimizle şükran borcu duymalı ve her şeyden ve herkesten daha çok Onu sevip saymalı ve bütün söz ve davranışlarımızla asıl Onu kendimizden memnun ve hoşnut etmeye çalışmalıyız.
21. Bütün hamdin sadece Allah’a ait olması ile bundan sonra gelen sözlerin bağlantısı nedir?
İlk cümledeki bu önemli tesbitten sonra Yüce Allah 4 tane önemli sıfatını ard arda getirerek âdetâ zihinlerde doğabilecek “neden bütün hamd sadece Onun hakkıdır?” sorusuna cevap vermiş olmaktadır. Bunlar :
1. “Rabbu’l-âlemiyn” : Çünkü O, bütün varlık âleminin yaratıcısı, yaşatıcısı, düzenleyicisi ve her türlü ihtiyacını karşılayanıdır.
2. “Rahmân” : Çünkü O, rahmeti bol bol olandır. Canlı olsun cansız olsun bütün varlıklar Onun bu rahmeti sâyesinde varlıklarını devam ettirmektedirler.
3. “Rahîm” : Yine O, Rahmeti sürekli olan, hiç kesilmeyendir.
4. “Mâliki yevmi’d-din” : Herkesin hesâba çekileceği Kıyamet gününde de Ondan başka söz sahibi yoktur. Bu durumda elbette bütün hamd sâdece Ona mahsus olacaktır. Çünkü vasıfları taşıyan başka bir ilah yoktur.
22. “Rab” kelimesi sarf bilgisi ile ne kelimedir ?
“Rab” kelimesi “ رَبَّ – يَرُبُّ - رَبّاًٍ“ kökünden mastardır. Fakat bu mastara “ism-i fâil” anlamı giydirilmiştir. Arapçada bu uygulama mübâlağa için yapılır. Bu kökün asıl ism-i fâili ise, “mürebbî” kelimesidir. Terbiye eden demektir. Fakat Rab kelimesinin mânâsı çok daha geniştir. Yaratan, yaşatan, düzenini koyan, öğreten, koruyup kollayan, besleyen, büyütün, yetiştiren her şeyin sahibi olan vb. manalara gelir.
23. “Rabbu’l-âlemîn” ne demektir ? “Âlemîn” kelimesinin kapsamı nedir ?
“Bütün âlemlerin Rabbi” demektir. Âlemîn kelimesi aslında akıllı varlıklar için kullanılan bir ism-i fâil formudur. Fakat burada “tağlîb” yoluyla canlı cansız, bitki, hayvan, insan, cin, melek bütün varlık âlemini içine almaktadır.
“Âlemîn” kelimesinin kapsamını düşünmek için kâinatın ömrünün milyar senelerle ifâde edilmesine rağmen ışığı yola çıkmış ama hâlâ bize ulaşmamış yıldızlar olduğunu bilmemiz yeterlidir. Demek ki Yüce Allah sâdece -görünürde koskoca ama yükseldikçe kâinat içinde bir toplu iğnenin ucu kadar bile bir yer işgal etmeyen- Dünyanın değil, uçsuz bucaksız tüm kâinâtın yaratıcı ve idâre edicisidir.
24. Hangi teori “Rabb’ul-âlemîn” ifadesiyle ters düşmektedir?
Darvin teorisiyle ters düşmektedir. Çünkü bu teoriye göre ortada bir yaratıcı yoktur. Her şey tesadüf eseri oluşmuş ve gelişmiştir. O halde, inanan bir insanın böyle bir teoriyi kabul etmesi mümkün değildir.
25. “er-Rahmân” kelimesinin anlamını ve sarf bilgisi açısından ne kelime olduğunu belirtiniz.
“er-Rahmân” rahmeti, lütfu ve ihsânı bol bol olan demektir. İnansın inanmasın bütün insanlar, ayrıca bütün canlı ve cansız varlıklar Allah’ın bu sıfatının tecellisi ile varlıklarını devam ettirirler.
“er-Rahmân” " فَعْلآنٌ " vezninde sıfatı müşebbehedir. Bu veznin mânâya katkısı bolluk ve çokluktur. Bu vezinden gelen başka birkaç örnek daha verecek olursak : “keslân” çok tenbel, “ta’bân” çok yorgun, “atşân çok susamış kişi, “cûân” çok acıkmış kişi demektir.
26. “er-Rahîm” kelimesinin anlamını ve sarf bilgisi açısından ne kelime olduğunu belirtiniz.
“er-Rahîm”, rahmeti sürekli olan demektir. Mübâlağalı ismi fâil olup " فَعِيلٌ " kalıbındadır. Bu kalıbın manaya katkısı da sürekliliktir. İşin içine süreklilik girince Yüce Allah’ın bu sıfatının tecellisi olan rahmeti âhirette sâdece müminler için gerçekleşecek demektir.