Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Beni Kaynuka Gazası ve Yahudileri Dost Edinmeme
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 7199" data-attributes="member: 1"><p style="text-align: center"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"><strong> BENÎ KAYNUKA GAZÂSI</strong></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"><strong></strong></span></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"><strong></strong></span></span> </p><p><strong> Hicretin 2. senesi, Şevvâl ayı (Milâdî 624). </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Müslümanların Bedir Harbinden parlak bir muzafferiyetle çıkmaları Medine'deki Yahudîlerin endişelerini büsbütün arttırdı. Peygamberimizle aralarında sulh anlaşması bulunmasına rağmen gizliden gizliye bozgunculuk ve kışkırtıcılığa başladıkları göze çarpıyordu. Peygamber Efendimiz herşeye rağmen ehl-i kitap oluşlarından dolayı kendilerine müsamahalı davranıyordu. Ancak onlar hal ve hareketleriyle bu insanî muâmelelere lâyık olmadıklarını açıkça gösteriyorlardı. Şâirleri Peygamberimizi hicvediyor, Müslümanları küçük düşürücü mısralar düzüyorlardı.</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>Daha önce bahsi geçtiği gibi, Medine'de üç Yahudî kabilesi vardı: </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Beni Kurayza, Beni Nadr ve Benî Kaynuka. İçlerinde en çok fitne ve fesat çıkaran ve en cüretkâr olan, Benî Kaynuka idi. Kuyumculukla meşgul olurlardı. Bu bakımdan oldukça da zengin sayılırlardı. Bunların da diğer Yahudî kabileleri gibi Peygamber Efendimizle anlaşmaları vardı: </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Müslümanlara karşı herhangi bir harekete kalkışmayacaklarına, bir dış taarruz karşısında Müslümanlarla beraber Medine'yi müdafaa edeceklerine ve ne suretle olursa olsun birbirlerinin düşmanlarına yardım etmeyeceklerine dair sözleşmişlerdi.</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>Ancak onlar, gözle görülür bir tarzda açık açık kışkırtıcılık, Müslümanlar arasına fitne fesad düşürmeye çalışma, her vesileyle Kureyş müşrikleriyle işbirliği yapma gibi uygunsuz hareketleriyle bizzat bu anlaşmayı bozmuş oluyorlardı.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Bu arada meydana gelen çirkin bir hâdise ise, bardağı taşıran son damla oldu. Şöyle ki: </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Medineli Ensardan bir zatın hanımı, yüzü örtülü olduğu halde, bir Yahudî kuyumcunun dükkânına ziynet eşyası almak maksadıyla girer. Yahudîler kadının yüzünü açmaya çalışırlar, ancak kadın kapalı oturmakta ısrar eder. Derken, Yahudînin biri, kadına hissettirmeden arkasından elbisesinin eteğini bir diken ile beline iliştirir. Kadın ayağa kalkınca eteği açılıverir. Hazır bulunan Yahudîler eğlenerek kahkaha ile gülerler. Bu hal karşısında kadın feryadı basar. Oradan geçmekte olan bir Müslüman çığlığı duyunca kadının imdadına koşar. Müslümanla Yahudî boğaz boğaza gelirler ve sonunda Müslüman Yahudîyi öldürür. Bunu gören oradaki Yahudîler de Müslümanın üzerine çullanarak onu şehid ederler.523 Böylece Yahudîlerle Müslümanlar arasında kan dökülmüş olur.</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>Hâdiseye sebebiyet verenler Yahudîlerdi. Hâliyle, verdikleri sözlere aykırı hareket ederek bizzat kendi elleriyle yapılan anlaşmayı da ihlâl etmiş oluyorlardı.</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>Şehid edilen Müslümanın akrabaları, bu hususta yardım talebinde bulununca, Peygamber Efendimiz, Benî Kaynuka Yahudîlerini bir araya topladı. Kendilerini İslâma davet etti. Şımarık hareketlerine son vermeleri gerektiğini, aksi takdirde Bedir'de müşriklerin uğradıkları akibete kendilerinin de uğrayabileceklerini anlattı. Fakat dessas Yahudîler Efendimizin bu konuşmasını alaya alıp küstahça şöyle dediler:</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>"Ey Muhammed! Sen muharebe nedir bilmeyen kimselerle çarpışıp galip gelmene aldanıp güvenme! Biz onlar gibi değiliz. Savaşmayı çok iyi biliriz. Eğer bizimle çarpışmayı göze alırsan, o zaman bizim nasıl adamlar olduğumuzu anlarsın."524 Sonra da dağılıp gittiler.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Benî Kaynuka Yahudîlerinin bu kibir ve gurur dolu sözleri üzerine inen âyet-i kerime, akibetlerini şöyle ilân etti:</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Blue"> "İnkâr edenlere de ki: Siz dünyada mağlup olacak, âhirette de Cehenneme toplanacaksınız. Ne kötü bir yataktır o!"525</span></span></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Aynı hâdiseyle ilgili olarak nazil olan âyet-i kerimede ise, Peygamberimize, ahdini bozan bu Yahudîlerle çarpışmaya izin verildi:</strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Blue"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Blue">"Eğer bir kavmin hıyânetinden endişe edersen, antlaşmayı feshettiğini onlara açıkça ve adâlet üzere bildir. Muhakkak ki Allah hâinleri sevmez."526</span></span></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Bunun üzerine Peygamber Efendimiz kesin kararını verdi: Benî Kaynuka Yahudîleri üzerine gidilecekti.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Resûl-i Ekrem Efendimiz bu kararını verdikten sonra Medine'de yerine Ebû Lübâbe bin Abdi'l-Münzir'i vekil tayin etti ve beyaz sancağını da Hz. Hamza'ya vererek Kaynuka Oğulları üzerine yürüdü.</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>Bu Yahudîlerin kuvvetli ve sağlam kaleleri vardı. Peygamberimizin üzerlerine gelmekte olduğunu duyunca oraya çekildiler. Resûl-i Ekrem onları muhasara altına aldı. On beş gün süren muhasara sonunda teslim olmaya mecbur kaldılar. Peygamber Efendimiz, tek tek ellerinin bağlanmasını emir buyurdu. Elleri bağlandı.527</strong></p><p> <strong><span style="color: Red">Abdullah bin Übey'in Peygamberimize münacaâtı</span></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>O sırada Kaynukaoğullarının müttefiki bulunan münafıkların reisi Abdullah bin Übey bin Selûl çıkageldi. Peygamberimizin yanına gelerek, "Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et" dedi.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu münafığın sözlerini duymamazlıktan geldi. Bunun üzerine Abdullah bin Übey aynı sözlerini tekrarladı:</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> "Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et!"</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Peygamber Efendimiz bu sefer yüzünü çevirdi. Fakat, Abdullah bin Übey, aynı şeyleri tekrarlamaya devam etti.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Çözün onları. Allah, onlara ve onlarla birlikte olanlara lânet etsin" buyurdu ve Kaynukaoğullarının öldürülmelerinden vazgeçip Medine'den Şam'a sürülmelerini emretti.528</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Avfoğullarından Übâde bin Sâmit de öteden beri Kaynukaoğlulları Yahudîlerinin müttefiki idi. onları bıraktırmak için Peygamber Efendimizin yanına gelmişti. Efendimizle Abdullah bin Übey arasında geçenleri görünce, "Yâ Resûlallah! Ben, Allah'ı, Peygamberini ve mü'minleri dost tutarım. Şu kâfırlerin müttefikliğinden ve dostluğundan uzaklaştım" diyerek Beni Kaynuka Yahudîleriyle olan müttefikliğini ve dostluğunu bıraktığını ilân etti. Bunun üzerine inen âyette şöyle buyuruldu:</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>"Ey îmân edenler. Yahudîleri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.* Onlar birbirinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Muhakkak ki Allah zâlimler gürûhunu doğru yola iletmez."529</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>Resûl-i Ekrem Efendimizin asıl maksadı; Yahudîlerin fitne ve fesadını Medine'den uzak tutmak, meydana getirecekleri tehlikelere mâni olmaktı. Medine'den sürgün edilmeleriyle de bir bakıma bu gaye tahakkuk ediyordu.</strong></p><p> <strong>Kaynukaoğullarına Medine'yi terketmeleri için tanınan süre üç gün idi. Üç gün mühlet bitince, Şam'a doğru yola çıktılar. Vadi'l-Kura'ya gelince orada bir ay oturdular.</strong></p><p><strong></strong></p><p> <strong>Burada oturan Yahudîler, onların yayalarına binek ve kendilerine de yiyecek verdiler. Buradan da ayrılan Benî Kaynuka Yahudîleri Ezruât'a kadar gidip, oraya yerleştiler. Çok geçmeden de nesilleri kesildi.530</strong></p><p></p><p> </p><p></p><p>523. Sîre, 3/51</p><p>524. A.g.e., 3/50</p><p>525. Âl-i İmrân Sûresi, 12</p><p>526. Enfâl Suresi, 58</p><p>527. Tabakât, 2/29; Taberî, 2/297</p><p>528. Tabakât, 2/29; Taberî, 2/297</p><p></p><p><strong><span style="color: Red">* Gayr-i müslimlerle dostluk ve münasebet kurmakta ölçü nedir? </span></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Günümüzde olduğu gibi sadece askerî ve iktisadî sahaya dönük ittifaklar kurmanın Kur'an'daki nehiyle ilgisi var mıdır, gibi akla gelebilen suallere Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat adlı eserinde muknî bir izah getirmiştir.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Aynen alıyoruz:</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>"<span style="color: Red">Sual:</span> <span style="color: Red">Yahudî ve Nasara ile muhabbeten Kur'an'da nehy vardır. Bununla beraber nasıl 'Dost olunuz,' dersiniz?"</span> </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong><span style="color: Red">Cevap:</span> </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong><span style="color: Red">Evvelâ:</span> Delil kat'iyyülmetin olduğu gibi, kat'iyyü'd-delâlet olmak gerektir. Halbuki te'vil ve ihtimâlin mecâli vardır. Zira, nehy-i Kur'anî âmm değildir, mudaktır. Mudak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa; me'haz iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehy, Yahudî ve Nasara ile Yahudîyet ve Nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat ve san'atı içindir. Öyle ise herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'adan kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfâtı veya bir san'atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin! 2</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong><span style="color: Red">Sâniyen:</span> Zaman-ı Saadette bir inkılâb-ı azim-i dini vücuda geldi. Bütün ezhânı nokta-i dine çevirdiğinden bütün muhabbet ve adâveti o noktada toplayıp muhabbet ve adâvet ederlerdi. Onun için gayr-i müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin, şimdi âlemdeki bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhânı zapt ve bütün ukûlü meşgul eden nokta-i medeniyet, terakki ve dünyadır. Zaten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed değildirler. <span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esâsı olan asâyişi muhafazadır. İşte bu dostuk, katiyyen neyh-i Kur'âniye dahil değildir.</span></span>" (Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât, s. 26-27.)</strong></p><p></p><p>529. Mâide Sûresi, 51</p><p>530. Belûzurî, 1/309</p><p> </p><p></p><p> </p><p></p><p> <p style="text-align: right"><strong>Kainat' ın Efendisi (ASM), Salih Suruç</strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 7199, member: 1"] [CENTER][SIZE=4][COLOR=Red][B] BENÎ KAYNUKA GAZÂSI [/B][/COLOR][/SIZE] [/CENTER] [B] Hicretin 2. senesi, Şevvâl ayı (Milâdî 624). Müslümanların Bedir Harbinden parlak bir muzafferiyetle çıkmaları Medine'deki Yahudîlerin endişelerini büsbütün arttırdı. Peygamberimizle aralarında sulh anlaşması bulunmasına rağmen gizliden gizliye bozgunculuk ve kışkırtıcılığa başladıkları göze çarpıyordu. Peygamber Efendimiz herşeye rağmen ehl-i kitap oluşlarından dolayı kendilerine müsamahalı davranıyordu. Ancak onlar hal ve hareketleriyle bu insanî muâmelelere lâyık olmadıklarını açıkça gösteriyorlardı. Şâirleri Peygamberimizi hicvediyor, Müslümanları küçük düşürücü mısralar düzüyorlardı. Daha önce bahsi geçtiği gibi, Medine'de üç Yahudî kabilesi vardı: Beni Kurayza, Beni Nadr ve Benî Kaynuka. İçlerinde en çok fitne ve fesat çıkaran ve en cüretkâr olan, Benî Kaynuka idi. Kuyumculukla meşgul olurlardı. Bu bakımdan oldukça da zengin sayılırlardı. Bunların da diğer Yahudî kabileleri gibi Peygamber Efendimizle anlaşmaları vardı: Müslümanlara karşı herhangi bir harekete kalkışmayacaklarına, bir dış taarruz karşısında Müslümanlarla beraber Medine'yi müdafaa edeceklerine ve ne suretle olursa olsun birbirlerinin düşmanlarına yardım etmeyeceklerine dair sözleşmişlerdi. Ancak onlar, gözle görülür bir tarzda açık açık kışkırtıcılık, Müslümanlar arasına fitne fesad düşürmeye çalışma, her vesileyle Kureyş müşrikleriyle işbirliği yapma gibi uygunsuz hareketleriyle bizzat bu anlaşmayı bozmuş oluyorlardı. Bu arada meydana gelen çirkin bir hâdise ise, bardağı taşıran son damla oldu. Şöyle ki: Medineli Ensardan bir zatın hanımı, yüzü örtülü olduğu halde, bir Yahudî kuyumcunun dükkânına ziynet eşyası almak maksadıyla girer. Yahudîler kadının yüzünü açmaya çalışırlar, ancak kadın kapalı oturmakta ısrar eder. Derken, Yahudînin biri, kadına hissettirmeden arkasından elbisesinin eteğini bir diken ile beline iliştirir. Kadın ayağa kalkınca eteği açılıverir. Hazır bulunan Yahudîler eğlenerek kahkaha ile gülerler. Bu hal karşısında kadın feryadı basar. Oradan geçmekte olan bir Müslüman çığlığı duyunca kadının imdadına koşar. Müslümanla Yahudî boğaz boğaza gelirler ve sonunda Müslüman Yahudîyi öldürür. Bunu gören oradaki Yahudîler de Müslümanın üzerine çullanarak onu şehid ederler.523 Böylece Yahudîlerle Müslümanlar arasında kan dökülmüş olur. Hâdiseye sebebiyet verenler Yahudîlerdi. Hâliyle, verdikleri sözlere aykırı hareket ederek bizzat kendi elleriyle yapılan anlaşmayı da ihlâl etmiş oluyorlardı. Şehid edilen Müslümanın akrabaları, bu hususta yardım talebinde bulununca, Peygamber Efendimiz, Benî Kaynuka Yahudîlerini bir araya topladı. Kendilerini İslâma davet etti. Şımarık hareketlerine son vermeleri gerektiğini, aksi takdirde Bedir'de müşriklerin uğradıkları akibete kendilerinin de uğrayabileceklerini anlattı. Fakat dessas Yahudîler Efendimizin bu konuşmasını alaya alıp küstahça şöyle dediler: "Ey Muhammed! Sen muharebe nedir bilmeyen kimselerle çarpışıp galip gelmene aldanıp güvenme! Biz onlar gibi değiliz. Savaşmayı çok iyi biliriz. Eğer bizimle çarpışmayı göze alırsan, o zaman bizim nasıl adamlar olduğumuzu anlarsın."524 Sonra da dağılıp gittiler. Benî Kaynuka Yahudîlerinin bu kibir ve gurur dolu sözleri üzerine inen âyet-i kerime, akibetlerini şöyle ilân etti: [SIZE=4][COLOR=Blue] "İnkâr edenlere de ki: Siz dünyada mağlup olacak, âhirette de Cehenneme toplanacaksınız. Ne kötü bir yataktır o!"525[/COLOR][/SIZE] Aynı hâdiseyle ilgili olarak nazil olan âyet-i kerimede ise, Peygamberimize, ahdini bozan bu Yahudîlerle çarpışmaya izin verildi: [SIZE=4][COLOR=Blue] "Eğer bir kavmin hıyânetinden endişe edersen, antlaşmayı feshettiğini onlara açıkça ve adâlet üzere bildir. Muhakkak ki Allah hâinleri sevmez."526[/COLOR][/SIZE] Bunun üzerine Peygamber Efendimiz kesin kararını verdi: Benî Kaynuka Yahudîleri üzerine gidilecekti. Resûl-i Ekrem Efendimiz bu kararını verdikten sonra Medine'de yerine Ebû Lübâbe bin Abdi'l-Münzir'i vekil tayin etti ve beyaz sancağını da Hz. Hamza'ya vererek Kaynuka Oğulları üzerine yürüdü. Bu Yahudîlerin kuvvetli ve sağlam kaleleri vardı. Peygamberimizin üzerlerine gelmekte olduğunu duyunca oraya çekildiler. Resûl-i Ekrem onları muhasara altına aldı. On beş gün süren muhasara sonunda teslim olmaya mecbur kaldılar. Peygamber Efendimiz, tek tek ellerinin bağlanmasını emir buyurdu. Elleri bağlandı.527[/B] [B][COLOR=Red]Abdullah bin Übey'in Peygamberimize münacaâtı[/COLOR] O sırada Kaynukaoğullarının müttefiki bulunan münafıkların reisi Abdullah bin Übey bin Selûl çıkageldi. Peygamberimizin yanına gelerek, "Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et" dedi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu münafığın sözlerini duymamazlıktan geldi. Bunun üzerine Abdullah bin Übey aynı sözlerini tekrarladı: "Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et!" Peygamber Efendimiz bu sefer yüzünü çevirdi. Fakat, Abdullah bin Übey, aynı şeyleri tekrarlamaya devam etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Çözün onları. Allah, onlara ve onlarla birlikte olanlara lânet etsin" buyurdu ve Kaynukaoğullarının öldürülmelerinden vazgeçip Medine'den Şam'a sürülmelerini emretti.528 Avfoğullarından Übâde bin Sâmit de öteden beri Kaynukaoğlulları Yahudîlerinin müttefiki idi. onları bıraktırmak için Peygamber Efendimizin yanına gelmişti. Efendimizle Abdullah bin Übey arasında geçenleri görünce, "Yâ Resûlallah! Ben, Allah'ı, Peygamberini ve mü'minleri dost tutarım. Şu kâfırlerin müttefikliğinden ve dostluğundan uzaklaştım" diyerek Beni Kaynuka Yahudîleriyle olan müttefikliğini ve dostluğunu bıraktığını ilân etti. Bunun üzerine inen âyette şöyle buyuruldu: "Ey îmân edenler. Yahudîleri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.* Onlar birbirinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Muhakkak ki Allah zâlimler gürûhunu doğru yola iletmez."529 Resûl-i Ekrem Efendimizin asıl maksadı; Yahudîlerin fitne ve fesadını Medine'den uzak tutmak, meydana getirecekleri tehlikelere mâni olmaktı. Medine'den sürgün edilmeleriyle de bir bakıma bu gaye tahakkuk ediyordu. Kaynukaoğullarına Medine'yi terketmeleri için tanınan süre üç gün idi. Üç gün mühlet bitince, Şam'a doğru yola çıktılar. Vadi'l-Kura'ya gelince orada bir ay oturdular. Burada oturan Yahudîler, onların yayalarına binek ve kendilerine de yiyecek verdiler. Buradan da ayrılan Benî Kaynuka Yahudîleri Ezruât'a kadar gidip, oraya yerleştiler. Çok geçmeden de nesilleri kesildi.530[/B] 523. Sîre, 3/51 524. A.g.e., 3/50 525. Âl-i İmrân Sûresi, 12 526. Enfâl Suresi, 58 527. Tabakât, 2/29; Taberî, 2/297 528. Tabakât, 2/29; Taberî, 2/297 [B][COLOR=Red]* Gayr-i müslimlerle dostluk ve münasebet kurmakta ölçü nedir? [/COLOR] Günümüzde olduğu gibi sadece askerî ve iktisadî sahaya dönük ittifaklar kurmanın Kur'an'daki nehiyle ilgisi var mıdır, gibi akla gelebilen suallere Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat adlı eserinde muknî bir izah getirmiştir. Aynen alıyoruz: "[COLOR=Red]Sual:[/COLOR] [COLOR=Red]Yahudî ve Nasara ile muhabbeten Kur'an'da nehy vardır. Bununla beraber nasıl 'Dost olunuz,' dersiniz?"[/COLOR] [COLOR=Red]Cevap:[/COLOR] [COLOR=Red]Evvelâ:[/COLOR] Delil kat'iyyülmetin olduğu gibi, kat'iyyü'd-delâlet olmak gerektir. Halbuki te'vil ve ihtimâlin mecâli vardır. Zira, nehy-i Kur'anî âmm değildir, mudaktır. Mudak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa; me'haz iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehy, Yahudî ve Nasara ile Yahudîyet ve Nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat ve san'atı içindir. Öyle ise herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'adan kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfâtı veya bir san'atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin! 2 [COLOR=Red]Sâniyen:[/COLOR] Zaman-ı Saadette bir inkılâb-ı azim-i dini vücuda geldi. Bütün ezhânı nokta-i dine çevirdiğinden bütün muhabbet ve adâveti o noktada toplayıp muhabbet ve adâvet ederlerdi. Onun için gayr-i müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin, şimdi âlemdeki bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhânı zapt ve bütün ukûlü meşgul eden nokta-i medeniyet, terakki ve dünyadır. Zaten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed değildirler. [SIZE=4][COLOR=Red]Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esâsı olan asâyişi muhafazadır. İşte bu dostuk, katiyyen neyh-i Kur'âniye dahil değildir.[/COLOR][/SIZE]" (Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât, s. 26-27.)[/B] 529. Mâide Sûresi, 51 530. Belûzurî, 1/309 [RIGHT][B]Kainat' ın Efendisi (ASM), Salih Suruç[/B][/RIGHT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Beni Kaynuka Gazası ve Yahudileri Dost Edinmeme
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst