Huseyni
Müdavim
﴿ خَتَمَ اللهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْ وَعَلٰى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
1 ﴾
Mukaddeme
Bu âyetin üzerinde durmak icap ediyor. Ehl-i İ’tizal, Ehl-i Cebir, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat gibi ehl-i kelâmın şu âyet-i azimenin altında yaptıkları muharebe-i ilmiyelerini dinleyelim. Zira, bu gibi fikrî harpler, ehl-i nazarı dikkate dâvet eder. Binaenaleyh, onların bu âyette takip ettikleri cihetleri kontrol lâzımdır. Mukaddeme
Evet, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin sırat-ı müstakim üzerine olduğunu, ötekilerin ya ifrata veya tefrite maruz kaldıklarını ispat için, bazı münasebetlerin zikri lâzımdır.
Birincisi: Tahakkuk etmiş hakaiktendir ki, tesir-i hakikî, yalnız ve yalnız Allah’ındır. Öyleyse, Ehl-i İ’tizalin abde verdiği tesir-i hakikî hilâf-ı hakikattir.
İkincisi: Allah Hakîmdir; öyleyse, sevap ve ikab abes değildir, ancak istihkaka göredir. Öyleyse ıztırar ve cebir yoktur.
Üçüncüsü: Herşeyin biri mülk, diğeri melekût, yani biri dış, diğeri iç olmak üzere iki ciheti vardır.
Mülk ciheti, bazı şeylerde güzeldir, bazı şeylerde de çirkin görünür: Âyinenin arka yüzü gibi.
Melekût ciheti ise, herşeyde güzeldir ve şeffaftır: Âyinenin dış yüzü gibi. Öyleyse, çirkin görünen şeyin yaratılışı, çirkin değildir, güzeldir. Ve aynı zamanda o gibi çirkinlerin yaratılışı, mehasini ikmal içindir. Öyleyse, çirkinin de bir nevi
[NOT]Dipnot-1 “İnkârlarında ısrar ettikleri için Allah onların kalblerini de, kulaklarını da mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de, hakkı görmelerine mâni bir perde vardır. Âhirette ise onların hakkı pek büyük bir azaptır.” Bakara Sûresi, 2:7.
[/NOT]
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat: ehli sünnet mezhebinden olanlar | Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah |
abd: kul | abes: boş, faydasız |
cebir: zorlama | cihet: yön, taraf |
ehl-i Cebir: Cebriye Mezhebi mensupları | ehl-i kelâm: konusu daha çok inançla ilgili olan kelâm ilmiyle uğraşanlar |
ehl-i nazar: görüş sahibi olanlar | ehl-i İ’tizal: Mu’tezile mezhebinden olanlar |
hakaik: hakikatler, gerçekler, doğrular | hilâf-ı hakikat: gerçek dışı |
ifrat: aşırılık, doğru yolu bırakıp aşırılığa doğru sapma | ikab: ceza |
ikmal: tamamlama | istihkak: hak etme, lâyık olma |
maruz: tesirinde kalan | mehasin: güzellikler |
melekût (ciheti): mânevî yön, iç yüz | muharebe-i ilmiye: ilmî savaş, ilmî tartışma, mücadele |
mukaddeme: giriş | mülk (ciheti): maddî yön, dış yüz |
nevi: tür, çeşit | sırat-ı müstakim: dosdoğru yol, orta yol |
tahakkuk: gerçekleşme | tefrit: tersine aşırılık, doğru yolu bırakıp aşırılığın ters yönüne sapma |
tesir-i hakikî: gerçek tesir; gerçek yaratma gücü | âyet-i azîme: büyük ve yüce âyet |
ıztırar: mecbur etme, zorlama |