Huseyni
Müdavim
Bakara Sûresi
Sual:Îcâz ile i’câz sıfatlarını hâvi Kur’ân-ı Azîmüşşanda, بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ 1 ve فَبِأَىِّ اٰلاَۤءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Cevap:Ey arkadaş! Her parlayan şey, yakıcı ateş değildir. Evet, tekrar ve tekerrür bazan usanç veriyor, fakat umumî değildir. Her yere, her kelâma ve her kitaba şâmil değildir. Usanç verici addedilen pek çok zâhirî tekrarlar, belâgatçe istihsan ve takdir edilmektedir.
Evet, insanın yediği yemekler, biri gıda, diğeri tefekküh (meyve) olmak üzere iki kısımdır.
Birinci kısım, tekerrür ettikçe memnuniyet verir, kuvvet verir, kat kat teşekkürlere sebep olur.
İkinci kısmın tekerrüründe usanç, teceddüdünde lezzet vardır.
Kezalik, kelâmlar da iki kısımdır.
Bir kısmı ruhlara kut, fikirlere kuvvet verici hakikatlerdir ki, tekerrür ettikçe güneşin ziyası gibi, ruhlara, fikirlere hayat verir. Meyve kabilinden iştihayı açan kısımda tekerrür makbul değildir, istihsan edilmez.
Buna binaen Kur’ân, hey’et-i mecmuasıyla kalblere kut ve kuvvet olup, tekrarı usanç değil, halâvet ve lezzet verdiği gibi, Kur’ân’ın âyetlerinde de öyle bir kısım vardır ki, o kuvvetin ruhu hükmünde olup tekerrür ettikçe daha ziyade parlar, hak ve hakikat nurlarını saçar.
[NOT]Dipnot-1 Rahmân ve Rahîmolan Allah'ın adıyla.
Dipnot-2 “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz.” Rahmân Sûresi, 55:13.
Dipnot-3 “O gün yalanlayanların (peygamberi ve âhireti) vay haline!” Mürselât Sûresi, 77:15.
[/NOT]
Kur’ân-ı Azîmüşşan: şan ve şerefi yüce olan Kur’ân | addedilme: sayılma |
belâğat: sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre yerinde söylenmesi | binaen: bundan dolayı |
hakikat: gerçek mahiyet, asıl, esas | halâvet: tatlılık, hoşluk |
hey’et-i mecmua: fertlerinin hepsi; harf, kelime, âyet ve sûre gibi parçaların oluşturduğu birlik | hâvi: ihtiva eden, içine alan |
istihsan: güzel bulma, beğenme | i’câz: mu’cizelik, bir benzerini yapma konusunda başkalarını acze düşürecek derecede olağanüstü olma |
kabilinden: türünden, çeşidinden | kelâm: söz, ifade |
kezalik: öyle de, bunun gibi | kut: yaşamak için gıda, azık |
makbul: kabul gören iyi şey | münafi: aykırı |
ruh: hayat kaynağı, can, cevher | sıfat: özellik, nitelik |
teceddüd: yenilenme | tekerrür: tekrarlanma |
umumî: genel, bütüne ait | zahirî: görünüşte |
ziya: ışık | ziyade: çok, fazla |
îcâz: sözü kısaltmak; maksadı açık ve net bir şekilde ifade etmek suretiyle, az sözle çok mânâları ifade etme | şâmil: kapsayan, içine alan |