Âyetü'l Kübrâ'in Fotoğrafları - Çok Az Şükrediyoruz..

Zuhr

Talebe
Evet, hiçten, birden harika bir gürültüyle cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvarî pamukmisâl ve dolu ve kar ve su tulumbası hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle baş aşağı gafil insanın başına tokmak gibi vuruyor,


Başını Kaldır, Kendini Tanıttırmak İsteyen Fa’al ve Kudretli Bir Zât’ın Harika İşlerine Bak ! ! !



Sen Başıboş Olmadığın Gibi, Bu Hadiseler De Başıboş Olamazlar.


Herbirisi Çok Hikmetli Vazifeler Peşinde Koşturuluyorlar.


Kudreti Heşeyi Kuşatan Cenab-ı Hak Tarafından İstihdam Olunuyorlar.


O güzel masnularda o derece bir şirin bir zinet ve cazibedar bir cemal-i sanat var ki,


Nihayetsiz bir ilim ile iş görür ve herşeyin en güzel tarzını bilir ve sanatkarlığın cemal-i kemalini ve kemal-i cemalini zişuurlara (şuur sahiplerine) göstermek ister.


En cüz'i bir çiçeği, harika bir kelebeği ihtimamkarane, mahirane, sanatperverane ehemmiyetle tasvir ve icad eder.


Bu ihtimamkarane tezyin ve tahsin, bedahetle hadsiz ve herşeye muhit bir ilme delalet ve o güzellerin adedince, bir Sani-i Alim-i Zülcemalin vücub-u vücuduna, şehadetler ederler demektir.


Bir köy muhtarsız olmaz,


bir iğne ustasız olmaz


sahipsiz olamaz


bir harf kâtipsiz olamaz; biliyorsun..


Nasıl olur da, nihayet derecede muntazam şu kâinat Hâkimsiz olur?


İdarecisiz olabilir?


BAK ŞU KÅİNAT BOSTANINA; ŞU ZEMİNİN BAĞINA


ŞU HARİKA KELEBEKLERİN YALDIZLANMIŞ GÜZEL YÜZÜNE DİKKAT ET!


Şâhâne bir sûrette dairelere, menzillere taksim ederek, hazînelerinin türlü türlü murassaâtıyla süslendirip kendi dest-i san'atının en latîf, en güzel eserleriyle zînetlendirip,


fünûn-u hikmetinin en incelikleriyle tanzim edip düzelterek ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekârâneleriyle donatarak tekmil ettikten sonra, her bir taam ve nimetlerinin bütün çeşitlerinden en lezizlerini câmi' sofralar, o sarayda kurdu.


her bir tâifeye lâyık bir sofra tâyin etti.


Öyle sehâvetkârâne, san'atperverâne bir ziyâfet-i âmme ihzâr etti ki,


güyâ her bir sofra, yüz sanâyi-i latîfenin eserleriyle vücud bulmuş gibi kıymetli hadsiz nimetleri serdi.


Sonra aktâr-ı memleketindeki ahali ve raiyyetini, seyre ve tenezzühe ve ziyâfete dâvet etti.


Bak, şu semâvâtın denizinde yüzen ve şu zeminin yüzünde serpilen rengârenk mevcudâta ve çeşit çeşit masnuâta dikkat et!


Göreceksin ki; her biri üstünde Şems-i Ezelînin taklid kabul etmez turraları vardır.


Güyâ herbir bahar, birtek çiçek gibi, gayet muntazam ve mevzun olarak zeminin yüzüne bir Cemîl ve Celîl'in eliyle takılıp koparılıyor, konup kaldırılıyor.


hava ve arzı, her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücutlarıyla şenlendirmek ve ruhlandırmak hikmetiyle


ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki, pek kuvvetli bir kamçı olarak hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tembellikten ve atâletten kurtarıp gezdirmesi, şuûnât-ı rububiyetin bir hikmetidir.


Eğer bu hikmet gibi mühim hikmetler olmasaydı, ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da mukannen olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette fıtrî hâcetlerini koşturacaktı.


İsm-i Rahîm ve Rezzâkın cemallerini ve vahdâniyete şehadetlerini tam görmek için zemin yüzünü birden ihata edip müşahede edecek bir göz bulunsa,


kış âhirinde erzakları bitmek üzere olan hayvanat kafilelerine, imdad-ı gaybî ve ihsan-ı Rahmânî olarak nebatatın ellerine verilen


ve ağaçların başlarına konulan ve validelerin sinelerine takılan


ve sırf hazine-i gaybiye-i rahmetten gayet leziz ve gayet çok ve gayet mütenevvi taamları ve nimetleri gönderen Rezzâk-ı Rahîmin bu cilve-i şefkatinde ne kadar şirin bir güzellik,


ne kadar tatlı bir cemal bulunduğunu görecek ve ondan bilecek ki, birtek elmayı yapıp bir adama hakikî bir rızık olarak mün'imâne veren, yalnız öyle bir Zât yapar verir ki,


mevsimleri, gece ve gündüzleri çevirir ve küre-i arzı bir sefine-i tüccariye gibi gezdirerek mevsimlerin mahsulâtlarını onunla zemindeki muhtaç misafirlerine getirir.



Bu kainattaki görünen bütün güzellikler öyle bir Güzelden geliyor ki, bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kainat, bütün mevcudatıyla aynadarlık dilleriyle o Güzelin cemalini tavsif ve tarif eder.


Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır.

Ve o usta, her şeyi idare eden yalnız odur.


Hiçbir cihette noksaniyeti yoktur.

Bize görünmeyen o usta, bizi ve her şeyi görür ve sözlerini işitir.


Bütün işleri mu'cize ve hârikadır.

Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûklar onun memurlarıdır


Bu kâinat, nasıl ki kendini icad ve idare ve tertip eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray gibi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temâşâgâh gibi tasarruf eden Sâniine ve Kâtibine ve Nakkaşına delâlet eder.


Öyle de, kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlâhiyeyi bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbânî hikmetlerini talim edecek ve vazifedarâne harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini


ve içindeki mevcudatın kemâlâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebîrin mânâlarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık muallim istediği ve iktiza ettiği


ve herhalde bulunmasına delâlet ettiği cihetiyle, elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu zâtın hakkaniyetine ve bu kâinat Hâlıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.


Madem bu san'atlı ve hikmetli masnuatıyla kendi hünerlerini ve san'atkârlığının kemâlâtını teşhir etmek;


ve bu süslü ziynetli nihayetsiz mahlûkatıyla kendini tanıttırmak ve sevdirmek;


ve bu lezzetli ve kıymetli hesapsız nimetleriyle kendine teşekkür ve hamd ettirmek;


ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe ile, hattâ ağızların en ince zevklerini ve iştahların her nev'ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbânî it'amlar ve ziyafetlerle kendi rubûbiyetine karşı minnettarâne ve müteşekkirâne ve perestişkârâne ibadet ettirmek;


ve mevsimlerin tebdili ve gece-gündüzün tahvili ve ihtilâfı gibi azametli ve haşmetli tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallâkıyetle kendi ulûhiyetini izhar ederek, o ulûhiyetine karşı İmân ve teslim ve inkıyad ve itaat ettirmek;


ve her vakit iyiliği ve iyileri himaye, fenalığı ve fenaları izale ve semâvî tokatlarla zalimleri ve yalancıları imha etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında BİRİSİ var...


Hem, koca bir âlemi bir memleket sûretinde, bir şehir tarzında, bir saray şeklinde yapan ve baştan başa hârika şeylerle dolduran ve müzeyyenâtın envâıyla tezyin eden ve ibretnümâ mu'cizelerle donatan bir Zât, elbette bizden ve buraya gelenlerden bir istediği vardır.



EY AHALİ!

Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izhârıyla ve bu sarayı yapmasıyla, kendini size tanıttırmak istiyor;


siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız.


Hem, şu tezyinâtla, kendini size sevdirmek istiyor;


siz dahi onun san'atını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi ona sevdiriniz.


Hem, bu gördüğünüz ihsanât ile size muhabbetini gösteriyor; siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz.


Hem, şu görünen in'âm ve ikramlar ile size şefkatini ve merhametini gösteriyor;


siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz.


Hem, şu kemâlâtının âsârıyla, mânevî cemâlini size göstermek istiyor;


siz dahi onu görmeye ve teveccühünü kazanmaya iştiyâkınızı gösteriniz.


Hem, bütün şu gördüğünüz masnuât ve müzeyyenât üstünde birer mahsus sikke, birer hususi hâtem, birer taklid edilmez turra koymakla, her şey kendisine has olduğunu ve kendi eser-i desti olduğunu ve kendisi tek ve yektâ, istiklâl ve infirad sahibi olduğunu size göstermek istiyor; siz dahi onu tek ve yektâ ve misilsiz, nazîrsiz, bîhemtâ tanıyınız ve kabul ediniz."



3113.jpg

Resimler sadece kelebek taifesinin bir kısmıyla sınırlı..

Birde bütün hayvanatı düşünün...

HAKİKATENDE ŞU KAİNATI BAŞTAN BAŞA HARİKALAR İÇİNDE YARATAN ZAT’I NE KADAR TANIDIĞIMIZI VE EMİRLERİNE NE KADAR HASSASİYET GÖSTERDİĞİMİZİ SORGULAMAMIZ LAZIM..

Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Ama siz ne kadar da az şükrediyorsunuz! Araf Sûresi 10. âyet çok şeyleri ihtar ediyor aslında...

ALBÜM ASRIMIZIN KUR’AN TEFSİRİ RİSALE-İ NUR DENİZİNDEN SADECE BİR DAMLAYDI



-alıntıdır-
 

Ukbaa

Well-known member
Allah razı olsun nuktepira abi bu güzel çalışmayı bizlerle paylaştığın için. Bizi düşünmeye sevk ettiğin için...
Kainat yüzümüze bir tokat gibi vuruyor... Beni yaratan, herşeye gücü yeten ve yarattığını da başıboş değil, hikmetli ve sanatlı yaratan bir Halık var diye... Ama biz ne kadar az düşünüp, ne kadar az şükrediyoruz...

Rabbim bizlere hakikatı görebilmeyi ve üzerinde tefekkür edebilmiyi nasip eylesin...
 

memluk

Hatim Sorumlusu
allah razı olsun nuktepira
Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Ölümünün ardından yeryüzünü nasıl diriltiyor
Rum Sûresi, 30:50

“Bak Allah’ın rahmet eserlerine!” diyor

İşte, bak Bak da gör, ölmüş yeryüzünün dirilişinde o rahmet nasıl gülüyor


Papatyalarla, sarıçiçeklerle, gelinciklerle bezenmiş çayırlara bak

Çiçeklerini takınıp çayırların üzerinde sıra sıra dizilmiş ağaçlara bak

Çiçekler arasında, bir şerbet çeşmesinden diğerine uçuşan böceklere, arılara, kelebeklere bak

Cıvıl cıvıl kuşlara ve yavrularına bak

Çayırlarda koşuşan kuzulara bak

Allah’ın rahmetini müjdeleyen rüzgâra bak

Gökten bulutlarla, yerden derelerle taşınan rahmet hazinelerine bak



sukur_1251254479.jpg
 
Üst