Ateist bir kardeşimiz le alakalı

faris

Well-known member
Mahdud bir hayatta, mahdud günahlara mukabil, hadsiz bir azab?

[DIKKAT]
-insanların yaptıkları sonlu sayıda hata yüzünden cehennemde sonsuz işkenceye maruz kalması.
[/DIKKAT]

Bir saniyelik bir adam öldürme işi yani cinayete mukabil bu dünyada ömür boyu bir hapis cezası veriliyorsa ve bunun gibi kainattaki her bir mevcudada tecavüz edildiğinde nasıl bir ceza verilmeliydi? Halbuki işlenen cinayet bir saniye cezası ise bir ömür yani milyarlarca saniyeler ile hapis..


[BILGI]Birinci Sual:
Mahdud bir hayatta, mahdud günahlara mukabil, hadsiz bir azab ve nihayetsiz bir Cehennem nasıl adalet olur?
Elcevab: Sâbık işaretlerde, hususan bundan evvelki Onbirinci İşaret'te kat'iyyen anlaşıldı ki: Küfür ve dalalet cinayeti, nihayetsiz bir cinayettir ve hadsiz bir hukuka tecavüzdür.

Lem'alar ( 84 )
[/BILGI]

[BILGI]

ONBİRİNCİ İŞARET: Ehl-i dalaletin şerrinden kâinatın kızdıklarını ve anasır-ı külliyenin hiddet ettiklerini ve umum mevcudatın galeyana geldiklerini, Kur'an-ı Hakîm mu'cizane ifade ediyor. Yani: Kavm-i Nuh'un başına gelen tufan ile semavat ve arzın hücumunu ve Kavm-i Semud ve Âd'in inkârından hava unsurunun hiddetini ve Kavm-i Firavun'a karşı su unsurunun ve denizin galeyanını ve Karun'a karşı toprak unsurunun gayzını ve ehl-i küfre karşı âhirette تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ sırrıyla Cehennem'in gayzını ve öfkesini ve sair mevcudatın ehl-i küfür ve dalalete karşı hiddetini gösterip ilân ederek gayet müdhiş bir tarzda ve i'cazkârane ehl-i dalalet ve isyanı zecrediyor.



Sual: Ne için böyle ehemmiyetsiz insanların ehemmiyetsiz amelleri ve şahsî günahları, kâinatın hiddetini celbediyor?

Elcevab: Bazı risalelerde ve sâbık işaretlerde isbat edildiği gibi: Küfür ve dalalet, müdhiş bir tecavüzdür ve umum mevcudatı alâkadar edecek bir cinayettir. Çünki hilkat-i kâinatın bir netice-i a'zamı, ubudiyet-i insaniyedir ve rububiyet-i İlahiyeye karşı iman ve itaatla mukabeledir. Halbuki ehl-i küfür ve dalalet ise, küfürdeki inkârıyla, mevcudatın ille-i gayeleri ve sebeb-i bekaları olan o netice-i a'zamı reddettikleri için, umum mahlukatın hukukuna bir nevi tecavüz olduğu gibi, umum masnuatın âyinelerinde cilveleri tezahür eden ve masnuatın kıymetlerini, âyinedarlık cihetinde âlî eden esma-i İlahiyenin cilvelerini inkâr ettikleri için, o esma-i kudsiyeye karşı bir tezyif olduğu gibi, umum masnuatın kıymetini tenzil ile o masnuata karşı bir tahkir-i azîmdir. Hem umum mevcudatın herbiri birer vazife-i âliye ile muvazzaf birer memur-u Rabbanî derecesinde iken, küfür vasıtasıyla sukut ettirip, camid, fâni, manasız bir mahluk menzilesinde gösterdiğinden, umum mahlukatın hukukuna karşı bir nevi tahkirdir.


İşte enva'-ı dalalet derecatına göre az çok kâinatın yaratılmasındaki hikmet-i Rabbaniyeye ve dünyanın bekasındaki makasıd-ı Sübhaniyeye zarar verdiği için, ehl-i isyana ve ehl-i dalalete karşı kâinat hiddete geliyor, mevcudat kızıyor, mahlukat öfkeleniyor.


Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayb ve zenbi azîm bîçare insan! Kâinatın hiddetinden, mahlukatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtulmak istersen, işte kurtulmanın çaresi: Kur'an-ı Hakîm'in daire-i kudsiyesine girmektir ve Kur'anın mübelliği olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesine ittibadır. Gir ve tâbi' ol!

Lem'alar ( 83 - 84 )

Devamı için tıklayınız : Sorularla Risale | Risale-i Nur Külliyatı | On Üçüncü Lem'a


İlave bilgi için bakınız:






[/BILGI]
 

faris

Well-known member
Gayri müslimin malı ve kanı Müslümana helaldir?

[DIKKAT]-islam dışı kişilerden erkek olanlarının öldürülmesinin, mallarının gasp edilmesinin, karısına tecavüz edilmesinin, karısının ve çocuklarının köle yapılmasının normal karşılanması.
[/DIKKAT]

İslamiyette zina sadece Müslümanlar arasında geçerli bir yasak değil yani dil ve din farkı olmaksızın yasak olmakla beraber tecavüz daha vahim bir durum olması hasebiyle islamiyetten olması nasıl düşünülebilir? Böyle bir cevaz yani tecavüz islamiyette yoktur..

Günümüzce islam çoğrafyasında kölelik meselesi olmamakla beraber köleliği de İslamiyet getirmemiş ve birden kaldırılamayacağının çok hikmeti olması hasebiyle kölelere hak ve hukuk yani bir statü kazandırılmıştır. İslamiyette hür bir insanı köle yapmak yasaktır. Detaylı bilgiler aşağıda yer almaktadır.

[BILGI]

"Gayri müslimin malı ve kanı Müslümana helaldir." sözünü nasıl anlamamız gerekir? Bu durum "Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir." mealindeki ayet ile çelişmiyor mu?

Değerli kardeşimiz;


Bir Müslümana diğer bir Müslümanın malı ve canı helal olmayacağı gibi, gayri müslimlerin de malı ve canı helal değildir. Nitekim Peygamberimiz (asm)
“Kim bir zımmiye eziyet etse, şüphesiz ben onun hasmıyım / düşmanıyım."

diye buyurmuştur.

"Müslüman olmayanın malı ve kanı Müslümana helaldir." sözü, Müslümanlarla savaşan gayri müslimler için geçerlidir.

Başka hadislerde, savaş sırasında bile savaşamayacak durumda olan yaşlıların ve kadınların öldürülmesi açıkça yasaklanmıştır.

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı."(1)

Kadın ve çocuğun öldürülmesini yasaklayan farklı rivayetler mevcuttur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zaman zaman öldürülmüş kadınlara rastladıkça yasağı tekrarlamış ve hatırlatmıştır. İbnu Hacer'in şerhte kaydettiği bir rivayete göre, Taif'de öldürülmüş bir kadın gören Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ben kadınları öldürmeyi yasaklamadım mı, bunu kim öldürdü?"

diye sorarak meselenin üzerine gider. Bir adam atılarak açıklar:
"Ben ya Resûlullah. Ben onu tutup bineğimin arkasına almıştım. Beni aşağı düşürüp öldürmeye teşebbüs etti, ben de öldürdüm."


Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadının gömülmesini emreder.

İmam Malik ve Evzâî Hazretleri, Resûlullah (asm)'ın bu husustaki hassasiyetine binâen şu hükme varırlar:"Kadın ve çocuğun (savaşta) öldürülmesi hiçbir surette câiz değildir, öyle ki, savaşan kafirler, kadın ve çocukları kendilerine kalkan yapıp gerisinde siperlenseler veya bir kaleye veya gemiye girip beraberlerinde çocukları ve kadınları alıp perde olarak tutsalar bile onlara öldürücü atış yapmak veya sığınaklarını yakmak caiz olmaz."

İmam Şâfiî ve Kûfîler (Hanefî ulemâsı):
"Kadın savaşçı (olarak askerlere karışmış) ise öldürülmeleri câizdir." demişlerdir.

Mâlikîlerden İbnu Habîb:
"Kadının savaşa katılması öldürülmesi için yeterli değildir; bizzat öldürme işine girişmiş ve buna kasdetmiş olması şarttır." der. Mürahik (büluğ çağına yaklaşmış) çocuğun durumu da aynıdır.

İbnu Battâl'ın aktardığına göre, bütün ulemâ, kadın ve çocuğu öldürmeye yönelmenin câiz olmadığında ittifak etmişlerdir. Kadın için: "Zayıf olmaları sebebiyle", çocuklar için de: "Küfre düşmekte kâsır olmaları sebebiyle"derler ve ilâve ederler: "Her ikisinden de istifâde etme imkânı vardır..."

Bu açıklamalara göre savaşta kafirlerin çocuklarının ve kadınlarının öldürülmesi caiz değildir, yasaktır.

(1) bk. Buharî, Cihâd 147, 148; Müslim, Cihâd 24, (1744); Muvatta 3, (2, 447); Tirmizî, Cihâd 19, (1569); Ebu Dâvud, Cihâd 34, (1667); İbnu Mâce, 30, (2841).


Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

İlave bilgi için bakınız:

İslamiyet'in köleliği kaldırmak için tedbirler aldığını söylediniz; bu tedbirler nelerdir? Kölelik insanlık suçu mudur?

[/BILGI]
 

faris

Well-known member
Ahzab suresi 50-52. ayetleri açıklar mısınız?

[DIKKAT]ayetler vol 1 (Ahzab 50)

Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, ecirlerini (mehirlerini) verdiğin zevcelerini ve elinin (altında) malik olduğun, Allah'ın ganimet olarak sana verdiği (cariyelerini) helâl kıldık. Ve seninle beraber hicret eden amcanın kızları, halanın kızları, dayının kızları, teyzenin kızları ve nefsini Nebî (Peygamber) için hibe eden ve Nebî'nin (Peygamber'in) de onu almak istediği mü'min kadınları, (diğer) mü'minler hariç, sana özel olarak (helâl kıldık). Onlara (diğer mü'minlere) zevceleri ve ellerinin (altında) malik oldukları (cariyeleri) konusunda neyi farz kıldık, Biz biliriz. (Bu), senin üzerine bir zorluk olmaması içindir. Ve Allah, Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).[/DIKKAT]


[BILGI]

Ahzab suresi 50-52. ayetleri açıklar mısınız? Bu ayetler bahane edilerek Peygamberimize yöneltilen iftiralar var, bunlara nasıl cevap vermek gerekir?


Değerli kardeşimiz;

- Söz konusu ayetlerden 50. ayette; Hz. Peygamber (asm)'in evlenebileceği bazı kadınların -amca kızı, dayı kızı gibi- özellikleri sayılmıştır. Ayrıca, o gün bütün dünyaca bir sistem olarak kabul edilen, İslam’dan çok öncesinden devam edip gelen (ve İslam’ın her fırsatta bunun kaldırılması için Müslümanlara telkinde bulunduğu, ancak evrensel bir mahiyet arz ettiği için o gün kaldıramadığı) bir teamül çerçevesinde savaş esirlerinden olan cariyelerle de evlenebileceği vurgulanmıştır.

Bırakın diğer kadınların köle gibi muamele görmesi, köle / cariye kadınlar dahi İslam nizamında ve Hz. Peygamber (asm)’in yuvasında birer hanım efendi statüsüne girmiş ve bütün müminlerin annesi sayılmıştır. Efendimizin İbrahim adındaki oğlu, Müslüman olan ve Peygamber Efendimiz (asm) tarafından azat edilen Hz. Mariye’dendir. Bundan daha büyük şeref mi vardır?

- 51. ayette vurgulanan şey şudur: İslam’da birden fazla eşli olanların vaktini onlara eşit olarak paylaşması farzdır. Hz. Peygamber (asm) ise böyle bir zorunluluktan muaf tutulmuştur. Hem maddî hem manevî bir devlet reisi olarak ailesine karşı olduğu gibi topluma karşı da çok büyük görevleri vardı. Böyle yoğun bir çalışma temposu içerinde bulunan elçisine -imkân bulamadığı takdirde, ailesine ayırdığı vaktini eşit bir şekilde taksim etmek zorunda olmadığına dair tolerans tanımasının garipsenecek hangi tarafı vardır? Bu toleransı Hz. Peygamber (asm) kendi kendine tanımıyor, Allah ona tanıyor. Üstelik, tanınan bu ruhsata rağmen, Hz. Peygamber (asm) kendi tercihini yine de “vaktini eşleri arasında eşit ayırma” yönünde kullanmış ve bu tavrı eşlerini daha da sevindirmiştir. Nitekim Hz. Aişe (r.anha) şöyle demiştir:

Hz. Peygamber (asm), eşleri arasında vakit taksimatını eşit bir şekilde uygular ve şöyle dua ederdi:
“Ya Rabbî! Ben elimden geleni yapıyorum. Öyleyse elimde olmayıp yalnız Senin kudretinde bulunan bir şeyi yapamadığımdan dolayı beni sorumlu tutma.”


Allah’a ve Resulullah (asm)’a iman eden kimsenin bundan rahatsızlık duyulacak bir şey algılaması söz konusu olmaz. Bu konuya itiraz edenler Hz. Peygamber (asm)’e iman etmemiş kimselerdir.

- Surenin 52. ayetinde ise, Hz. Peygamber (asm)’in bundan böyle evlenmesinin uygun görülmediği hususu seslendirilmiştir. Bu husus tek başına Hz. Peygamberin (asm) Allah’ın hak resulü olduğunu, O’nun emirlerinden bir santim bile dışarı çıkmadığını, bütün hayatını ona göre tanzim ettiğini, aleyhinde olsa bile Allah’ın hükümlerini açıkça herkese bildirdiğini gösteren bir risalet belgesidir.

- Küfür ve iman mücadelesi, Hz. Adem (as)’den beri devam etmektedir ve kıyamete kadar sürecektir.

Bu mücadelede; hakla batılı, doğruyla yanlışı karıştıran ve hakikatleri ters yüz ederek insanları saptırmaya çalışanlara; İslam literatüründe “deccaliyet vasfı sahipleri” denmektedir. Bu manada deccal gibi adamlar İslam'a, Kur'an’a, Peygamber Efendimize (asm), mukaddesatımıza iftiralar etmektedir. Hakkı batıl, batılı da hak olarak göstermeye çalışmktadır. Nitekim, bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:“Ümmetim için en çok korktuğum, dili güçlü, iki yüzlü olan kimselerdir.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 28969-70).

Yani cerbeze yapacak kadar bilgi sahibi, başkasını kandırabilecek kadar ifade gücüne sahip iki yüzlü/münafıkların, İslam ümmetine zararı çok fazladır.

Napolyon’un meşhur bir sözü vardır: “Bana öyle bir söz söyleyin ki, -başka bir şeye ihtimali olmasın- onunla sizi idam edeyim.” Bunun anlamı şudur: Her sözü farklı yorumlamak mümkündür. Cerbezenin özelliği budur. En güzel şeylerin bir ucundan tutup onu çirkin göstermek... En çirkin bir şeyi de çok güzel olarak lanse etmeye çalışmak...

Sekkakî’nin çok güzel bir söz vardır: “Eğer her havlayan köpeğe bir taş atmaya kalkarsan, yerde taş kalmaz.”

Bir insan düşünün ki, elçisi dahil, bütün insanların hayatlarını tanzim etmek üzere vahyedilen bir kitabı, barındırdığı bu konulardan ötürü onu uydurma sayabiliyor. Örneğin Hz. Muhammed (asm)’in kaynaklarda onlarca hikmeti belirtilmiş olan çok evliliğini seslendiren Ahzab suresinin 50-51. ayetlerini, bir uydurma ve Hz. Peygamber (asm)’in arzularını pekiştirmeye yönelik olduğunu söylüyor. Güya inandığı bir Kur’an var da, Muhammed (asm) tarafından içine konulmuş bazı ayetler de varmış gibi, “bu ayeti Kur’an’a soktu” gibi herzeler savuruyor. Oysa, öyle adamlar, A’dan Z’eye Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna inanmadığı gibi, hiç bir peygambere, hatta Allah’a da inanmayanlardır.

Hz. Peygamber (asm) devrindeki en şiddetli kâfirlerin bile söylemedikleri çirkin sözleri ve iftiraları söylemekten çekinmeyen bu tür insanların cehaletini ve karaktersizliklerini ifşa eden Allah’ın şu ayetini okuyacağız:“Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki, onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır onlarla (hakikati) görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler (gerçekleri duymazlıktan gelirler). Hasılı onlar hayvanlar gibidir, hatta (bakış açısı ve hayat felsefesi bakımından) onlardan da şaşkındırlar. İşte asıl gâfil olan onlardır.”(Araf, 7/179).

Ayette geçen özelliklerin bu gibi heriflere nasıl tıpa tıp uyduğunu göstermek için, bir misal olarak, Ahzap suresinin 50-51. ayetini çarpık yorumlarla yorumlarken kendi tuzağına düştüğü gafletin boyutunu göstermektedir.

Ahzab Suresi, Ayet, 50-51-52:"50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."
"51. Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır."
"52. Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor."


AÇIKLAMA:

50. Ey Peygamber! Biz sana özellikle şunları helal kıldık. Bu âyette, peygambere, layık ve faziletli olan hanımlar zikredilmiş ve beyan buyurulmuştur. Çünkü;

1. "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehıri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur.
2. Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir.
3. Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında "seninle birlikte hicret edenler,.."diye kayıtlanmasında Peygamber (asm)'in özelliğinin olması ağır basmaktadır.

Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest bırakılanlardandım." Bunun gibi "Ve kendisini Peygambere hibe eden mümin bir kadın,.." yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı olan kadın, fakat bu mutlak değil, "Peygamber O'nu nikah etmek istediği takdirde," böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir. Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardı demiş ise de, İbnü Abbas bunun gerçekten meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini söylemiştir. "Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı, müminlere değil.", çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir. Sayıca da, şekilce de fark vardır.

"Onlara hanımları ve "mülk-i yeminleri" olan cariyeleri hakkında farz kıldığımız, takdir buyurup karara bağladığımız hükümleri gerçekten bilmişizdir." Yani onlara layık olanı menfaat ve yararlarını bilerek takdir etmişiz ve bildirmişizdir ki, Nisa Sûresi'nde geçtiği üzere dörde kadardır, onun için bu beyan olunanları diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. "Şunun için ki sana hiçbir zorluk, bir darlık olmasın." Olmasın da kalbin huzur içinde ilahî vahyin ortaya çıktığı yer olsun.(...)

51. Onlardan dilediğini geriye bırakırsın. Dilediğini de yanına alırsın.Birden çok hanımı olanlara sıra ile bir nöbet izlemek vaciptir. Buna "Kasm"denilir. Fakat Peygamberin özelliklerinden olmak üzere ona "Kasm" vacip kılınmayıp kendi dilemesine bırakılıyor. "Azlettiğin, yani bıraktığın yahut boşadığından arzu ettiğine dönmen durumunda da üstüne bir günah yoktur. Bu hüküm," yani tertib üzere nöbetle "Kasm" sana vacip kılınmayıp böyle senin arzu ve dilemene bırakılması, "onların gözlerinin aydın olmasına ve gözleri aydın olup da üzülmemelerine ve senin kendilerine verdiğin ile yaptığın davranış ve ihsan ile hepsinin hoşnud olmalarına daha elverişlidir." Çünkü o, bir kere hepsinin eşit oldukları bir hükümdür, sonra sen aralarını eşit tutar "Kasm" yaparsan, onu senin bir ihsanın bilerek sevineceklerdir. Ve eğer bazısını tercih edecek olursan, onu da Allah'ın bir hükmüyle yaptığını bilecekler, yine gönülleri hoş olacaktır. bundan anlaşılır ki hanımları sevindirmek, gönüllerini hoş etmek de şeriatın gözettiği maksatlardandır.
"Kalblerinizdekini Allah bilir." Hatırınızdan neler geçiyor, gönüller neler istiyor, ne duyguda, ne niyette bulunuyor hepsini bilir. Onun için kalplerinizi de güzel tutmaya çalışın. "Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır." ALÎM, mübalağa ile alîm, çok, pek çok bilir; onun için gizli açık neyiniz varsa bilir. Fakat halimdir, ceza vermekte acele edivermez, mühlet verir, ihmal etmez; o halde cezanın geri bırakılmasından dolayı aldanmamalı ve çok titizlik etmemelidir.

52. "Sana bundan öte kadınlar helal olmaz." Muhayyer kılınıp da seni tercih eden dokuz hanımından başka kadınla evlenmek caiz olmaz. Bu hanımlar, Aişe binti Ebi Bekr, Hafsa binti Ömer, Ümmü Habibe binti Ebî Süfyan, Sevde binti Zem'a, Ümmü Seleme binti Ebi Ümeyye, Safiyye binti Huyeyyi'l-Hayberiye, Meymune binti'l-Harisi'l-Lilâliye, Zeyneb binti Cahşi'l-Esediye, Cüveyriye binti'l-Hârisi'l-Mustalikıyyedir. Allah hepsinden razı olsun. "Onları başka hanımlara değiştirmen de olmaz." Yani bunları boşayıp yerlerine başka kadınlarla evlenmen de caiz olmaz. Onlar Allah ve Resulü'nü seçtikleri için Allah Teâlâ da onlara böyle ikram ve lutufda bulunmuş, Resulullah (s.a.v.) de vefatına kadar sadece bu hanımlarla evli kalmış vefatında da onlar müminlerin anaları olarak kalmışlardı. "Güzellikleri hoşuna gitse bile." Alacağın kadınların güzellikleri, senin takdirine layık olmaları varsayılsa bile helal olmaz. İbni Atiyye tefsirinde der ki: Bu ifade, bir adamın evlenmek istediği kadına bakmasının caiz olduğuna delildir. Nitekim Mugire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme hadisleriyle Sünen'de de varid olmuştur. "Ancak elinin altında bulunan cariyeler hariç." Çünkü onlar helal, "Bununla birlikte Allah her şeyi gözetliyor." Onun için O'ndan korkmalı, koyduğu sınırları aşmamalı, helalden harama geçmemeli. Yukardaki ayetin eki mahiyetinde olan bu son cümle, yukarsını tamama erdirirken aşağısına bir ön giriş oluyor.

(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR, KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ)


Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet[/BILGI]
 

faris

Well-known member
[DIKKAT]Muhammed bunları yazarken karımla yalnız kalamayacağım diye misafir istememiş bunu yazmış (ahzab 53)[/DIKKAT]

Sorunuz o kadar tezat ki bu sorunuz dahi sizin inkarınızın ne kadar kör olduğunu gösterir. Şöyle ki bu soruyu soran kişi ancak Allah'a inanan bir kimse ve peygambere inanmayan bir kimse olabilir. Çünkü Allaha inanmasa yazmış ifadesini kullanmaz. Demek ki maksad ilim ve hakikat öğrenmek değil farklı kirli amaçlar içermekte. Hem bu ayetlerin sizin inkar ettikleriniz ile bir alakası olmadığı gibi tamamıyla iftira niteliği taşımakta. İnanmadığınız bir peygambere neden iftira atmaya çalışıyorsunuz? Bu sizin kötü ahlaklı olduğunuzdan olabilir mi?


[BILGI]

Ahzab suresi, 53. ayetinde belirtildiği üzere; Peygamberimiz'in (s.a.) eşlerinin evlenmeleri neden yasaklanmıştır?


Sorunun Detayı

Ahzab suresi, 53. ayetinde belirtildiği üzere; Peygamberimiz'in (s.a.) eşlerinin evlenmeleri neden yasaklanmıştır?

Değerli kardeşimiz;

Ahzab suresi, 53. Ayet:

"Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz Peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır."

«Allah'ın peygamberini incitmeniz ve kendisinden sonra O'nun eşleriyle evlenmeniz size asla helâl değildir. Böyle bir şey yapmanız Allah yanında çok büyük (bir günah)tır.»

Peygamber (A.S.) Efendimiz nasıl bütün mü'minlerin en yakın dostu İse, eşleri de bütün mü'minlerin anneleridir. Onlardan her biri Peygamber mektebinde eğitilip yetiştirilen örnek hanımlardır. Hayatlarının her cephesi diğer kadınlara ışık tutacak özelliktedir. O bakımdan Peygamber (A.S.) Efendimiz'in vefatından sonra hayatta kalan eşleriyle herhangi bir mü'minin evlenmesi kesinlikle yasaklanıp en büyük günahlardan sayılmıştır.

Artık bu konuda kalbinde bir şeyler gizleyenler de uyarılıyor ve daha nezih düşünmeleri, daha saygılı olmaları isteniliyor.

(bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 9/4887.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet


İlave Bilgi için tıklayınız :

"Muhammed, Ahzab 53. ayet ile evine gelen misafirlerin ayağını kesmiştir. Ahzab 55. ayet ile de vefatından sonra eşlerinin evlenmesini engellemiştir." iftirasına ne dersiniz?

[/BILGI]
 

faris

Well-known member
[DIKKAT]
Birde bişey sorabilir miyim hurma ağacı senin halan desem bana ne dersin?
[/DIKKAT]

[BILGI]Adı ne?[/BILGI]
 

faris

Well-known member
Böyle terbiyesiz akıl noksanı hiçbir bilgisi olmayan cahil birine laf anlatmak çok zor. Böyle birine laf anlatabilmek için bir çok ilim esaslarına hakim olmak gerekir. Aksi takdirde "Çünki mesail-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir. " Mektubat ( 42 )

Bu soruların cevabının hepsi Risale-i Nurda mevcut Risale-i Nura hakim olmadan bu tarz diyaloglar içine girilmesini doğru bulmuyorum hele ki böyle yazışma ortamlarında bu meseleler tam anlatılamıyor böyle olunca zararları olmakta, en güzeli ve doğrusu Risale-i Nurlara hakim olan kişilere götürülerek sohbet ettirilmesidir. Tabii maksad öğrenmekse yoksa iki lafın belini kıralım mantığında olanlara bir şey anlatılmaz..
 

Huseyni

Müdavim
selamun aleyküm hocalar üstadlar yeni kayıt oldum. size soru sormak istiyorum nereye açacağımı bilmeden buraya yazdım. umarım kusura bakmazsınız.hocalarım üstadlarım şimdi bir atesit arkadaş var ve bana soru soruyor biraz da kazık biz buna öyle bir cevap vermeliyiz ki ya susmalı yada müslüman olmalı Sorular (atesit) sana Kur'ânla ilgili birkaç bişey gönderiyorum.

-kitabın edebi bir değerinin olmaması. konudan konuya atlaması. başının sonunun belli olmaması. bu kitap bir yayıncıya basılması için gönderilmiş olsa edebi yetersizlikten dolayı hemen reddedilirdi.

-kadınların ikinci sınıf insan olması.

-her şey için bir, bilemedin iki şahit yeterli olurken, zina için penisin vajinaya girdiğini, aradan ip geçmediğini gören 4 şahit gerekmesi. bu şahadetin olabilmesi pratikte mümkün mü?

-tanrının varlığı için hiç bir müsbet delil gösterilmemesi. bu yüzden kafası iyi çalışan, gerçeklere her zaman şüpheyle bakan, bilimsel akla sahip olan insanlar tanrının varlığını görememesi. sanki tanrı "müsbet bir delil göstermeyeyim, herşeyi müphem bırakayım, bunlar (kafası çalışan şüpheciler -skeptikler) inanmasın, ben de onları cehenneme atayım. her lafa inanan tipler de cennete gidiversin." diye düşünüyor.

-cennetteki ödüllerin çok kısıtlı olması (yiyecek-içecek, seks. başka?)


Kur'anın edebi bir değerinin olmadığını iddia etmek, Onun hakkında hakikatli hiçbir bilgiye sahip olmamakla aynı şeydir. Hem bilmiyor olup hem de bu kadar iddialı konuşmak.. Allah cc. dünyada en çok basılan kitap olma ünvanını bu Kur'ana bahşetmiş ki bu bile cevab olarak yeter.

Sonra onun edebi, fesahati, nazmı, belagati, icazı hakkında en azından insan bi eser okur gelir. Cehaletle insanları suçlamak kolay iş. Eyvallah suçla ama velakin bunu yaparken kendin cahil durumuna düşme. Önce adımını bi sağlam at. Hikmet nedir iyi bir niyetle sor ki sana en safi en doğru cevab gelsin. Ve gelen cevab kalbine dokunsun. Sen doğrudan sorun ile kendi cehaletini, niyetini belli edersen en doğru cevabta sana faide etmez..Önce niyetini safileştir sonra sorularına cevab ara ki hidayeti bulasın..

Kadınların İslamda ikinci sınıf olduğunu iddia eden ateistler çok iyi biliyoruz ki kendileri 5. sınıfta kıymet vermiyor kadına. Öyle ya birliktelik sadece dünya için, devamı yok, ne hakkı hukuku olsun kadının ? İslam hukukunu iyi okuyun kardeş. Sonra getirin bütün kadına değer veriliyor diye iddia ettiğiniz hukukları. Kıyas yapalım İslamın verdiği hakların yüzde kaçını verebilmişsiniz verebilmişler ? Peygamberimiz aleyhissalatü vesselamın aile hayatına bakın. Hanginizin hayatında kadın öyle bir değer görmüş ? Hangi din ya da dinsizlik böyle bir saadeti hem dünyada hem ahirette kadına bahşetmiş? Zırvaları değil hakikatleri okuyun. Bulanık kaynaklardan su içmekle susuzluğunuzu gideremezsiniz. Eğri cetvellerinizle düz çizgi çizemezsiniz. Önce kaynağınızı doğrultun, önce cetvelinizi düzeltin..

Zina konusunda ne yani "ben onu zina ederken gördüm" diye her önüne gelenin sözü delil mi kabul edilsin ? Zaten kıskançlık, şüphe, vehim gibi şeyler yüzünden kolayca ailelerini yıkabilen insanlara bu iş daha da kolay hale mi getirilsin ? Elbetteki kutsal bir müessesenin yıkılmasına, son bulmasına sebeb olacak bir fiilin iyi analiz edilmesi gerektir ta ki sudan bahanelerle, iyi analiz edilmemiş şeylerle bu müessesenin kudsiyeti ayaklar altına alınmasın..

Allahın kendini bizzat göstermemesini Onun yokluğuna delil sayanlara İmamı azam ebu hanife radıyallahu anh. taa 13-14 asır öncelerinden cevab vermiş. Ateistler nedense çok akıllı olduklarını ve çok okuduklarını iddia ederler. Nasıl böyle şeyleri kaçırırlar anlamam. Kitabın içinde katibin ne işi var ? Resimin içinde ressam aranır mı ? Binlerce parçadan müteşekkil bir arabanın parçaları içinde araki onu yapanı bulasın. Bu nasıl bir yaklaşım, bu nasıl sorgulama. Diyorum ki ey kardeşim aklın var mı ? Haysiyetin var mı ? Bişeyleri seviyor musun ? İç aleminde mana diye bir şey var mı ? Beyninden geçenlerin hepsini somut olarak gösterebiliyor musun ? Hayatının şeklini çizer misin ? Şimdi desem sana sende akıl yok elbette bana kızacaksın "işte cevab veriyorum, verdiğim cevabla akıllı olduğumu gösteriyorum" diyebilirsin. Peki o halde neden şu kainattaki yaratılmış sayısız varlıkların, akıllıca yapıldıklarını gördüğün halde, onları yapanın ilminden şüphe edersin ? Senin hangi sebebin hangi tesadüfün hangi tabiatında o şuur var ? Madem onlarda o ilim yok o halde mevcudatın sahibi kimdir nedir izah et ?

Az kaldı Allah diyeceksin ama kuru inadın Allah dedirtmiyor. Bir Allah diyemediğin içinde herşeye bir nevi uluhiyet vermişsin. Şimdi söyle bir ordu tek merkezden mi idare edilirse daha kolaydır yoksa her askerin kendi kendine emir vererek, düzenin o şekilde sağlanması mı daha kolaydır. Resmin içinde ressam yoktur ama velakin çizgilerden, onun bir kalemi olduğunu anlarsın, boyalardan onun bir fırçası olduğunu. Resmin güzel oluşundan anlamlı oluşundan onun bir ilmi hikmeti olduğunu. Sonra onun bir kudreti, görmesi, hayatı, iradesi olduğunu anlarsın. Bunlar olmasa o ressam onu yapamaz bilirsin. Şimdi bak kainattaki rahmet eserlerine. Her eserde bir mana var, bir ustalık var, bir ilim var, hayat var, kudretle yapılmış, göreerek ve bilerek yapılmış ve yapılıyor. Bunları yapan Ustada da aynen o resimdeki resaamda aradığımız ve kabul ettiğimiz özellikleri kabul etmemiz gerekmez mi ?

Yoksa Allahın "ben Allahım" diye çıkıp ortalıkta dolaşmasını bekliyorsanız boşa beklemeyin öyle bişey olmayacak..Kitabın içinde katib bizzat şahsı ile, resmin içinde de ressam bizzat şahsı ile bulunmaz..Yani kısacası Yaratan yaratılanın içinde bizzat zatı ile aranmaz. O ona sığışmaz, ki zaten mekandan ve zamandan münezzehtir. Amma velakin her bir eserinde Onun varlığına ve birliğine deliller emvcuttur. Zira eser müessirden haber verir..Biraz Risale-i Nur okursanız bunları çok iyi anlayacaksınız. Görür gibi inanmak istiyor iseniz buyrun okuyun.

Ha bir de akıllılar ateistmişte cahiller müslümanmış iddiasıda tam bir hurafedir. Yahu hiçmi islam alimi diye bişey duymadınız. Bi İslam öncüleri ansiklopedisi gibi bi kitap okuyun. Sonra bu müslümanların İslama en yakın olduğu zamanlardaki durumlarına bakın ve gerek sosyal açıdan, gerek teknolojik bakımdan, gerek ilim bakımından ve gerekse de hak ve hukuk açısından dünyanın en ileri düzeyde olduğunu görüceksiniz. Ve bugün bilimle İslamın karşısına çıkıp güya onu cehaletle suçlayıp küçük düşüreceğini zannedenlerin nasıl bir alimin eserleri ile yıkıma uğradıklarını görün ve kimin alim kimin ilim fukarası olduğunu farkedin.

Doğruyu bilmek çok okumakla olucak şey değildir. Doğruyu bilmek doğruyu okumakla, doğrunun peşinden gitmekle olur. Ve bugün dünyada tabiat, evrimcilik, tesadüfçülük, sebeb sonuç ilişkisi ile kainattaki düzenin devam ettiğini iddia eden güya bilim adamlarınızın davalarını çürüten milyonlarca nur talebesi var. Kimmiş alim kimmiş cahil. Maksadınız icadsa bu konuda öncülük eden müslümanları da okumadığınız belli. Hatta en önemli icadların mucidleri olan Peygamberler sizin bu iddianızı kökünden çürütüyor.

Cennetteki ödüllerin ksııtlı olmasından bahsedilmiş. Kısacık dünya hayatını bu bahsettiği yiyecek içecek gibi şeylere taparcasına ayıranlar, cennette onların çok daha fazla, kıyaslanamayacak derecede fevkınde olan nimetleri hafife alması ne kadar tezat değil mi ? Biri fani biri baki.. Aynısı bile olsa her halde rüyanda görsen secdeden başını kaldırmazsın ki akılların anlayamayacağı kadar farklı olmasına rağmen böyle konuşulması biraz komik oluyor..
 
Son düzenleme:
Üst