Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Aleni Davet
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 177295" data-attributes="member: 5987"><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"><span style="color: DarkGreen">DAVETİN İKİNCİ SAFHASI: MEKKELİLERE SAFA TEPESİNDEN İLK HİTAB</span></span></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"></span></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">(Bisetin 3. senesi / Milâdî 613)</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Tebliğ dairesi tedricen genişliyordu. Açıktan îman ve İslâm'a davet, inanmış ruhları sevinciyle okşarken, şirkin kirinden kendini kurtaramammış gönülleri ise telâşa sevkediyordu!</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Emrolunduğun şeyi, onları çatlatırcasına bildir."244 İlâhî fermanı gelince, Fahri Kâinat, âdeta yerinde duramaz hâle gelmişti. Hemşehrilerine maddî manevî saadetin yolunu bir an evvel göstermek istiyordu.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu sırada, tebliğ dairesini biraz daha genişletip, Safa Tepesinde Mekkelilere açıkça peygamberliğini ve İslâm dinini ilân etti.*</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Safa Tepesinde yüksekçe bir taş üstüne çıkan Allah Resulü, Mekkelilere yüksek ve gür bir sadâ ile, <span style="color: Red">"Yâ Sabâhâh!.. </span></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Allah Resulü, Mekkelilere toptan Islâmiyeti ve peygamberliğini nasıl duyuracağını düşünmüş, durmuştu. Sonunda Safa Tepesine çıkmayı uygun buldu. Buradan halka seslenecek, duyan yanına koşacaktı. Zira, birinin, bir tehlike hissettiğinde yahut anîden hücuma geçip gafil bulunan insanları ele geçirecek bir düşman sezdiği veya kimsenin haberi olmadan pusu kuran bir hasmını farkettiğinde, bir dağın tepesine veya yüksekçe bir yere çıkarak en üst perdeden, "Yâ Sabâhâh!.." diye haykırması, o zamanlar Araplar arasında yaygın bir âdet idi. Bu sesleniş üzerine korkuya kapılan halk, sür'atle hazırlıklarda bulunur ve en kısa zamanda düşmanı karşılamaya çıkardı (Bkz.: Ebû'lHasen enNedvî, esSiyretû'nNebevîyye, s. 87; Tecrid Tercemesi, c. 9, s. 246).</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">işte, Peygamber Efendimiz de, Safa Tepesine çıkmakla, Araplar arasında carî olan bu âdeti göz önünde bulundurmuştu.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">Kureyş topluluğu!.. Buraya geliniz, toplanınız; size mühim bir haberim var!</span>)" diye seslendi.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Mekkeliler birden şaşkına döndüler. Kimdi bu haykıran?.. Bir tehlikeyle karşı karşıya mı bulunuyorlardı? Düşmanın baskınına mı uğramışlardı? Yoksa kendilerine iletilecek çok mühim bir haber mi vardı?</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu seslenişe cevap vermede gecikmediler ve bir anda Safa Tepesinin önüne toplandılar. Fakat o da ne? Seslenen, "Muhammedû'1Emin" dedikleri zâttı. Acaba ne istiyordu? Nelerden haber verecekti? Neler söyleyecekti?</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Merakla, "Ey Muhammedi.. Bizi niçin topladın buraya, neyi haber vereceksin?" diye sordular.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Resûli Ekrem, haberini vermekte gecikmedi. Zihinlerin kendisine bütün dikkatiyle yöneldiği, gözlerin hayretli bakışlarıyla üzerine toplandığı, bütün kulakların pür dikkat kesildiği ve herkesin merakla beklediği bir anda, mantıkî delillerle dolu şu beliğ hitabeyi îrad etti:</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Ey Kureyş topluluğu!.. Benimle sizin benzeriniz, düşmanı görünce ailesine haber vermek için koşan ve düşmanın kendisinden önce varıp ailesine zarar vermesinden korkarak 'Yâ Sabâhâh!' diye haykıran bir adamın benzeri gibidir.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">"Ey Kureyş topluluğu!.. Size, 'Bu dağın ardında veya şu vadide düşman atlıları var; sabaha veya akşama üzerinize hücum edecekler!' desem, bana inanır mısınız?"</span></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">O âna kadar "Muhammedû'1Emin" dedikleri, kendisinden yalan nâmına bir tek şey işitmedikleri, hakikatin dışında hiçbir şey duymadıkları Resûli Ekrem'e hep bir ağızdan, "Evet," ddiler, "biz senin doğruluğunu tasdik ederiz. Çünkü, şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik. Sen yanımızda yalanla itham edilmiş bir insan değilsin."</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu umumî hitabından sonra Resûli Ekrem, Kureyş kabilelerinin her birini kendi adlarıyla çağırdı ve konuşmasını şöyle sürdürdü:</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">"Öyle ise, ben size, önünüzde gelecek büyük bir azabın bildiricisiyim! Yüce Allah, bana, 'En yakın akrabalarını âhiret azabıyla korkut.' emrini verdi. Sizi 'Allah bir, O'ndan başka İlâh yok.' demeye davet ediyorum. Ben de O'nun kulu ve resulüyüm. Eğer dediklerimi kabul ederseniz, Cennet'e gideceğinizi taahhüd ve tekeffül edebilirim. Şunu da bilin ki, siz, 'Allah bir, O'ndan başka ilâh yok.' demedikçe, size ben ne dünyada, ne de âhirette bir faide temin edemem."</span>245</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Yine Ebû Leheb...</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Resûli Kibriya Efendimizin akıl, kalb ve ruhlara hitab eden konuşması karşısında Ebû Leheb şaşkına döndü. Eline bir taş aldı ve Kâinatın Efendisine doğru fırlatarak, "Helak olasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?" diye âdice bağırdı.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bundan başka, o anda dinleyenlerden hiçbir muhalefet gelmedi. Sâdece fısıltı hâlindeki konuşmalarıyla dağıldılar.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"><span style="color: DarkGreen">CEHENNEMLİK EBÛ LEHEB...</span></span></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu hareketleriyle Ebû Leheb, artık İlâhî nefret ve azabı haketmiş oluyordu. Resûlullah'a olan şiddetli düşmanlığı, bitmez kin ve nefreti kendisine pahalıya mâl oldu. Çünkü,<span style="color: Black"> Cenâbı Hakk, İnzal buyurduğu Tebbet Süresiyle korkunç akıbetini şöyle haber veriyordu:</span></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">"Elleri kurusun Ebû Leheb'in!.. Zâten kurudu, mahvoldu. Ne malı fayda verdi ona, ne kazandığı!.. O, alevli bir ateşe girecek. (Peygambere eziyet ve hakarette bulunan) karısı da (Cehennem'de) odun hamalı olarak (oraya girecek); boynunda bükülmüş bir ip (zincir) olduğu hâlde..."</span></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Muhalefet eden kim olursa olsun, Allah, nurunu tamamlayacaktı. Bu sebeple de, Resûli Kibriya Efendimiz, kendisine karşı yapılan çirkin hareketlerden asla sarsılmıyor, yılmıyor ve yoluna son derece temkinli ve vakarlı bir şekilde devam ediyordu.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">--------------------------------------------------------------------------------</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">239 Suâra, 214.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">240 Taberî, Tarih, c. 2, s. 217: İbni Kesir, Sîre, c. 1, s. 457459.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">241 Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 1, s. 285.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">242 Taberî, A.g.e., c. 2, s. 217; İbni Kesir, Sîre, c. 1. s. 459.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">243 Taberî, A.g.e., c. 2, s. 217; Ibni Kesir, A.g.e., c. 1, s. 459.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">245 ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 199200; Buharı, Sahih, c. 3, s. 171: Müslim, Sahih, c. 1, s. 133135; Taberî, Tarih, c. 2, s. 216.</span></span></span></p><p><span style="color: DarkSlateGray"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 177295, member: 5987"] [COLOR="DarkSlateGray"][SIZE="4"][COLOR="DarkSlateGray"][COLOR="Red"][COLOR="DarkGreen"]DAVETİN İKİNCİ SAFHASI: MEKKELİLERE SAFA TEPESİNDEN İLK HİTAB[/COLOR] [/COLOR] (Bisetin 3. senesi / Milâdî 613) Tebliğ dairesi tedricen genişliyordu. Açıktan îman ve İslâm'a davet, inanmış ruhları sevinciyle okşarken, şirkin kirinden kendini kurtaramammış gönülleri ise telâşa sevkediyordu! "Emrolunduğun şeyi, onları çatlatırcasına bildir."244 İlâhî fermanı gelince, Fahri Kâinat, âdeta yerinde duramaz hâle gelmişti. Hemşehrilerine maddî manevî saadetin yolunu bir an evvel göstermek istiyordu. Bu sırada, tebliğ dairesini biraz daha genişletip, Safa Tepesinde Mekkelilere açıkça peygamberliğini ve İslâm dinini ilân etti.* Safa Tepesinde yüksekçe bir taş üstüne çıkan Allah Resulü, Mekkelilere yüksek ve gür bir sadâ ile, [COLOR="Red"]"Yâ Sabâhâh!.. [/COLOR] Allah Resulü, Mekkelilere toptan Islâmiyeti ve peygamberliğini nasıl duyuracağını düşünmüş, durmuştu. Sonunda Safa Tepesine çıkmayı uygun buldu. Buradan halka seslenecek, duyan yanına koşacaktı. Zira, birinin, bir tehlike hissettiğinde yahut anîden hücuma geçip gafil bulunan insanları ele geçirecek bir düşman sezdiği veya kimsenin haberi olmadan pusu kuran bir hasmını farkettiğinde, bir dağın tepesine veya yüksekçe bir yere çıkarak en üst perdeden, "Yâ Sabâhâh!.." diye haykırması, o zamanlar Araplar arasında yaygın bir âdet idi. Bu sesleniş üzerine korkuya kapılan halk, sür'atle hazırlıklarda bulunur ve en kısa zamanda düşmanı karşılamaya çıkardı (Bkz.: Ebû'lHasen enNedvî, esSiyretû'nNebevîyye, s. 87; Tecrid Tercemesi, c. 9, s. 246). işte, Peygamber Efendimiz de, Safa Tepesine çıkmakla, Araplar arasında carî olan bu âdeti göz önünde bulundurmuştu. [COLOR="Red"]Kureyş topluluğu!.. Buraya geliniz, toplanınız; size mühim bir haberim var![/COLOR])" diye seslendi. Mekkeliler birden şaşkına döndüler. Kimdi bu haykıran?.. Bir tehlikeyle karşı karşıya mı bulunuyorlardı? Düşmanın baskınına mı uğramışlardı? Yoksa kendilerine iletilecek çok mühim bir haber mi vardı? Bu seslenişe cevap vermede gecikmediler ve bir anda Safa Tepesinin önüne toplandılar. Fakat o da ne? Seslenen, "Muhammedû'1Emin" dedikleri zâttı. Acaba ne istiyordu? Nelerden haber verecekti? Neler söyleyecekti? Merakla, "Ey Muhammedi.. Bizi niçin topladın buraya, neyi haber vereceksin?" diye sordular. Resûli Ekrem, haberini vermekte gecikmedi. Zihinlerin kendisine bütün dikkatiyle yöneldiği, gözlerin hayretli bakışlarıyla üzerine toplandığı, bütün kulakların pür dikkat kesildiği ve herkesin merakla beklediği bir anda, mantıkî delillerle dolu şu beliğ hitabeyi îrad etti: "Ey Kureyş topluluğu!.. Benimle sizin benzeriniz, düşmanı görünce ailesine haber vermek için koşan ve düşmanın kendisinden önce varıp ailesine zarar vermesinden korkarak 'Yâ Sabâhâh!' diye haykıran bir adamın benzeri gibidir. [COLOR="Red"]"Ey Kureyş topluluğu!.. Size, 'Bu dağın ardında veya şu vadide düşman atlıları var; sabaha veya akşama üzerinize hücum edecekler!' desem, bana inanır mısınız?"[/COLOR] O âna kadar "Muhammedû'1Emin" dedikleri, kendisinden yalan nâmına bir tek şey işitmedikleri, hakikatin dışında hiçbir şey duymadıkları Resûli Ekrem'e hep bir ağızdan, "Evet," ddiler, "biz senin doğruluğunu tasdik ederiz. Çünkü, şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik. Sen yanımızda yalanla itham edilmiş bir insan değilsin." Bu umumî hitabından sonra Resûli Ekrem, Kureyş kabilelerinin her birini kendi adlarıyla çağırdı ve konuşmasını şöyle sürdürdü: [COLOR="Red"]"Öyle ise, ben size, önünüzde gelecek büyük bir azabın bildiricisiyim! Yüce Allah, bana, 'En yakın akrabalarını âhiret azabıyla korkut.' emrini verdi. Sizi 'Allah bir, O'ndan başka İlâh yok.' demeye davet ediyorum. Ben de O'nun kulu ve resulüyüm. Eğer dediklerimi kabul ederseniz, Cennet'e gideceğinizi taahhüd ve tekeffül edebilirim. Şunu da bilin ki, siz, 'Allah bir, O'ndan başka ilâh yok.' demedikçe, size ben ne dünyada, ne de âhirette bir faide temin edemem."[/COLOR]245 Yine Ebû Leheb... Resûli Kibriya Efendimizin akıl, kalb ve ruhlara hitab eden konuşması karşısında Ebû Leheb şaşkına döndü. Eline bir taş aldı ve Kâinatın Efendisine doğru fırlatarak, "Helak olasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?" diye âdice bağırdı. Bundan başka, o anda dinleyenlerden hiçbir muhalefet gelmedi. Sâdece fısıltı hâlindeki konuşmalarıyla dağıldılar. [COLOR="Red"][COLOR="DarkGreen"]CEHENNEMLİK EBÛ LEHEB...[/COLOR][/COLOR] Bu hareketleriyle Ebû Leheb, artık İlâhî nefret ve azabı haketmiş oluyordu. Resûlullah'a olan şiddetli düşmanlığı, bitmez kin ve nefreti kendisine pahalıya mâl oldu. Çünkü,[COLOR="Black"] Cenâbı Hakk, İnzal buyurduğu Tebbet Süresiyle korkunç akıbetini şöyle haber veriyordu:[/COLOR] [COLOR="Red"]"Elleri kurusun Ebû Leheb'in!.. Zâten kurudu, mahvoldu. Ne malı fayda verdi ona, ne kazandığı!.. O, alevli bir ateşe girecek. (Peygambere eziyet ve hakarette bulunan) karısı da (Cehennem'de) odun hamalı olarak (oraya girecek); boynunda bükülmüş bir ip (zincir) olduğu hâlde..."[/COLOR] Muhalefet eden kim olursa olsun, Allah, nurunu tamamlayacaktı. Bu sebeple de, Resûli Kibriya Efendimiz, kendisine karşı yapılan çirkin hareketlerden asla sarsılmıyor, yılmıyor ve yoluna son derece temkinli ve vakarlı bir şekilde devam ediyordu. -------------------------------------------------------------------------------- 239 Suâra, 214. 240 Taberî, Tarih, c. 2, s. 217: İbni Kesir, Sîre, c. 1, s. 457459. 241 Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 1, s. 285. 242 Taberî, A.g.e., c. 2, s. 217; İbni Kesir, Sîre, c. 1. s. 459. 243 Taberî, A.g.e., c. 2, s. 217; Ibni Kesir, A.g.e., c. 1, s. 459. 245 ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 199200; Buharı, Sahih, c. 3, s. 171: Müslim, Sahih, c. 1, s. 133135; Taberî, Tarih, c. 2, s. 216. [/COLOR][/SIZE][/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Aleni Davet
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst