Huseyni
Müdavim
﴿ وَبَشِّرِ الَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلانْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هٰذَا الَّذِى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Yani, “İman eden ve iyi işler işleyen mü’minlere beşaret ver ki, altında nehirler akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden bir meyve yedikleri zaman, ‘Bu, bundan evvel yediğimiz meyvedir’ derler. Biribirine benzer bir surette rızıkları getirilip verilir. Ve o Cennetlerde, onlar için temiz kadınlar vardır. Ve onlar, o Cennetlerde de daimî bir şekilde kalacaklardır.”
Arkadaş! Bu âyetin, evvelâ mâkabliyle olan irtibatından bahsedeceğiz. Şöyle ki:
Bu âyetin geçen âyetlerle mütefavit çok irtibatları vardır. Yani, mezkûr cümlelere doğru bu âyetten uzanıp giden muhtelif hatlar vardır. Bakınız, Kur’ân-ı Kerimin bu âyetle işaret ettiği netice, imanla amel-i sâlihin semeresi, sûrenin başında mü’minlere yaptığı medh ü senâya bakıyor.
Ve yine sûrenin başında, kâfir ve münafıklara yaptığı zem ve tahkirlerden sonra tuttukları yolun onları ebedî bir şekavete sevk edeceğini beyan etmiştir. Bu âyetle, tasrih ettiği saadet-i ebediyenin nurunu göstererek, onların bu büyük nimetleri kaybettiklerinden çektikleri hasretleri tezyid ve arttırmıştır.
Ve yine يَاۤ اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا
Ve yine, teklifin esası ve imanın birinci rüknü olan tevhidi, evvelce ispat etmiştir. Bu âyette dahi tevhidin semeresini ve rahmetin ünvanını Cennet ve saadet-i ebediye ile göstermiştir.
[NOT]Dipnot-1 Bakara Sûresi, 2:25.
Dipnot-2 “Ey insanlar, ibadet edin.” Bakara Sûresi, 2:21.
[/NOT]
amel-i salih: Allah için yapılan iyi işler | beyan: açıklama, anlatma |
beşaret: müjde | bâis: sebep olan |
ebedî: sonu olmayan sonsuz | irtibat: bağ, ilişki |
kâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin olan şeylerden birini inkâr eden kimse | lezaiz: lezzetler |
medh ü senâ: medih ve övgü | mezkûr: anılan, sözü geçen |
meşakkat: güçlük, zorluk | muhtelif: çeşitli, değişik |
mâkabli: öncesi | münafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen |
mütefavit: farklı, ayrı ayrı | mü’min: iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan |
neş’et etme: doğan, meydana gelen | rahmet: İlâhî şefkat ve merhamet |
rükün: esas, şart | saadet-i ebediye: sonu olmayan, sonsuz mutluluk |
semere: meyve | tahkir: aşağılama, hakaret etme |
tasrih etme: açıkça bildirme | teklif: yükümlülük |
temin etmek: güven ve huzur vermek, emin kılmak | tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma |
tezyid: arttırma, fazlalaştırma | zem: kötüleme, kınama |
şekavet: mutsuzluk, rahatsızlık |