Bir arkadaşımız internetten ulaştığı bir bilgiyle, Frankfurt'tan taksiyle Münih'e giden ve çok ucuza yanına yol arkadaşları arayan İtalyan asıllı birisiyle yola çıkıyor. Yanlarında bir Alman yolcu da vardır.
Meslekleri birbirine yakın olduğu için sohbete başlıyorlar. Yolda namazının geçmemesi için bir benzinliğe yaklaşınca, arkadaşımız oraya girmelerini istiyor. Giriyorlar. Namazdan sonra yola koyuluyorlar. Biraz sonra Alman arkadaşları Stuttgart'ta iniyor. Onun inmesinden sonra İtalyan, konuşmaya başlıyor. İslamiyet'te ibadet ve namazın ne mânaya geldiğini soruyor. Arkadaşımız, namazla ilgili olarak Bediüzzaman Hazretleri'nin "9. Söz" isimli eserini yeni mütalaa ettiği için hâfızasından anlatmaya başlıyor. Bilhassa beş vakte tahsisin hikmetlerini izah ettikten sonra "Namaz bir nevi fıtratla bütünleşme demektir. Yanında saat bulunmayan dağdaki çoban bile güneşin hareketlerine ve havanın durumuna bakarak vakitleri tespit edebilir. Güneş batınca akşam namazının vakti girer. Ufukta sarı ve kırmızı belirtiler tamamen kaybolduktan sonra yatsı; tan yeri ağarınca sabah; güneş tam tepeye gelip biraz ayrılınca öğle; bir şeyin gölgesi bir kat (veya iki kat) olup öğleyinki (fey) gölgesi eklenince ikindi, vakit olarak girmiş olurlar. Zaten fıtrat hep ibadet halindedir. Ağaçlar ayakta gibi; dağlar oturuyor gibi; dört ayaklılar rukûda gibi; sürüngenler secdede gibi tesbihlerini ve hamdlerini yapmaktadırlar. Gerçekte ise meleklerin bir kısmı sadece ayakta; bir kısmı sadece rukûda; bir kısmı sadece secdede; bir kısmı da sadece oturarak ibadet ederler. Cenab-ı Hak, insanları üstün yarattığı için bütün mahlukatın yaptıkları çeşit çeşit ibadetleri namazın içine toplamıştır." diyor.
Bu ibadet şekli çok hoşuna giden İtalyan "Bu yolculuğumuz bir tesadüf değil... Senin benzinliğe girip namaz kılman bir tesadüf değil. Yoksa bu güzel sohbetimiz olamazdı. Ayrıca ben benzinlikte çoktan beri aradığım bir kitabı gördüm ve satın aldım." diyor. Sonra da "Sana bir şey sormak istiyorum. İçimi sıkan bir şey var. Ben finans danışmanıyım. İnsanlar bana, şu kadar paramı, hangi işe yatırırsam çok kârlı olur, diye soruyorlar. Ben de araştırma yapıp bir şey söylüyorum ve bundan para kazanıyorum. Halbuki benden daha bilgili birisi daha iyi bir şey söyleyebilir. Gerçi ben elimden geleni yaptıktan sonra bir tavsiyede bulunuyorum; ama böyle bir ihtimalden dolayı da rahatsız oluyorum. Ne dersin? diyor. Arkadaşımız da "Bildiğinden, dediklerinden emin isen ve elinden geleni yapıyorsan, herhalde yanlış yapmıyorsundur." diye cevap veriyor.
Aradan bir buçuk ay geçince arkadaşımızı arayıp "Bu namaz ibadeti çok hoşuma gitti!.. Yanlış anlama, hemen Müslüman olacak değilim; ama namaz kılmayı nasıl öğrenebilirim? Bana yardımcı olur musun?" diye soruyor. O da kendisine yardımcı olacağını söylüyor.
Aslında arkadaşımızın anlattığı gibi namaz, tabir câiz ise bir nevi kainatla bütünleşip, Cenab-ı Hakk'a tesbih, tekbir, tahmidde bulunmaktır. Ayetlerin ifadesine göre her şey tesbih etmektedir. Sıra sıra uçan kuşlar da dua ve tesbihlerini yapmaktadır. Bütün semavi dinlerde rüku, sücud vardır. Hâlen bazı Hıristiyan mezhepler için namazı rükulu, secdeli edâ edenler vardır. Bir arkadaşımız, Amerikalı bir papazın namaz kıldığını gördüğünde hayret etmiş. O da "Arapça öğrenmek için Mısır'a gitmiştim. Orada bazı papazların secde ettiklerini gördüm. Onlara, 'Siz Müslüman mı oldunuz?' diye sordum. 'Yok', dediler. 'Aslında bizim dinimizde de secde var; ama oruçta yapılan değişiklik gibi namaz ibadetinde de bir değişiklik yapıldı. Aslı böyle olduğu için biz böyle ibadet ediyoruz.' Onları gördükten sonra hoşuma gitti ben de başladım. Mısır'dan döndükten sonra da bırakmadım." demiş...
Farzları edâ etmekte riyâ olmadığı için, gizli kılmaya gerek yok. Bizler, hem ciddi ve dikkatli namaz kılabilsek, hem de soran ve ilgi duyanlara güzelce anlatabilsek, yeryüzünü bir secdegâh yapabiliriz inşaallah...
16 Ocak 2005, Pazar
Abdullah Aymaz
Meslekleri birbirine yakın olduğu için sohbete başlıyorlar. Yolda namazının geçmemesi için bir benzinliğe yaklaşınca, arkadaşımız oraya girmelerini istiyor. Giriyorlar. Namazdan sonra yola koyuluyorlar. Biraz sonra Alman arkadaşları Stuttgart'ta iniyor. Onun inmesinden sonra İtalyan, konuşmaya başlıyor. İslamiyet'te ibadet ve namazın ne mânaya geldiğini soruyor. Arkadaşımız, namazla ilgili olarak Bediüzzaman Hazretleri'nin "9. Söz" isimli eserini yeni mütalaa ettiği için hâfızasından anlatmaya başlıyor. Bilhassa beş vakte tahsisin hikmetlerini izah ettikten sonra "Namaz bir nevi fıtratla bütünleşme demektir. Yanında saat bulunmayan dağdaki çoban bile güneşin hareketlerine ve havanın durumuna bakarak vakitleri tespit edebilir. Güneş batınca akşam namazının vakti girer. Ufukta sarı ve kırmızı belirtiler tamamen kaybolduktan sonra yatsı; tan yeri ağarınca sabah; güneş tam tepeye gelip biraz ayrılınca öğle; bir şeyin gölgesi bir kat (veya iki kat) olup öğleyinki (fey) gölgesi eklenince ikindi, vakit olarak girmiş olurlar. Zaten fıtrat hep ibadet halindedir. Ağaçlar ayakta gibi; dağlar oturuyor gibi; dört ayaklılar rukûda gibi; sürüngenler secdede gibi tesbihlerini ve hamdlerini yapmaktadırlar. Gerçekte ise meleklerin bir kısmı sadece ayakta; bir kısmı sadece rukûda; bir kısmı sadece secdede; bir kısmı da sadece oturarak ibadet ederler. Cenab-ı Hak, insanları üstün yarattığı için bütün mahlukatın yaptıkları çeşit çeşit ibadetleri namazın içine toplamıştır." diyor.
Bu ibadet şekli çok hoşuna giden İtalyan "Bu yolculuğumuz bir tesadüf değil... Senin benzinliğe girip namaz kılman bir tesadüf değil. Yoksa bu güzel sohbetimiz olamazdı. Ayrıca ben benzinlikte çoktan beri aradığım bir kitabı gördüm ve satın aldım." diyor. Sonra da "Sana bir şey sormak istiyorum. İçimi sıkan bir şey var. Ben finans danışmanıyım. İnsanlar bana, şu kadar paramı, hangi işe yatırırsam çok kârlı olur, diye soruyorlar. Ben de araştırma yapıp bir şey söylüyorum ve bundan para kazanıyorum. Halbuki benden daha bilgili birisi daha iyi bir şey söyleyebilir. Gerçi ben elimden geleni yaptıktan sonra bir tavsiyede bulunuyorum; ama böyle bir ihtimalden dolayı da rahatsız oluyorum. Ne dersin? diyor. Arkadaşımız da "Bildiğinden, dediklerinden emin isen ve elinden geleni yapıyorsan, herhalde yanlış yapmıyorsundur." diye cevap veriyor.
Aradan bir buçuk ay geçince arkadaşımızı arayıp "Bu namaz ibadeti çok hoşuma gitti!.. Yanlış anlama, hemen Müslüman olacak değilim; ama namaz kılmayı nasıl öğrenebilirim? Bana yardımcı olur musun?" diye soruyor. O da kendisine yardımcı olacağını söylüyor.
Aslında arkadaşımızın anlattığı gibi namaz, tabir câiz ise bir nevi kainatla bütünleşip, Cenab-ı Hakk'a tesbih, tekbir, tahmidde bulunmaktır. Ayetlerin ifadesine göre her şey tesbih etmektedir. Sıra sıra uçan kuşlar da dua ve tesbihlerini yapmaktadır. Bütün semavi dinlerde rüku, sücud vardır. Hâlen bazı Hıristiyan mezhepler için namazı rükulu, secdeli edâ edenler vardır. Bir arkadaşımız, Amerikalı bir papazın namaz kıldığını gördüğünde hayret etmiş. O da "Arapça öğrenmek için Mısır'a gitmiştim. Orada bazı papazların secde ettiklerini gördüm. Onlara, 'Siz Müslüman mı oldunuz?' diye sordum. 'Yok', dediler. 'Aslında bizim dinimizde de secde var; ama oruçta yapılan değişiklik gibi namaz ibadetinde de bir değişiklik yapıldı. Aslı böyle olduğu için biz böyle ibadet ediyoruz.' Onları gördükten sonra hoşuma gitti ben de başladım. Mısır'dan döndükten sonra da bırakmadım." demiş...
Farzları edâ etmekte riyâ olmadığı için, gizli kılmaya gerek yok. Bizler, hem ciddi ve dikkatli namaz kılabilsek, hem de soran ve ilgi duyanlara güzelce anlatabilsek, yeryüzünü bir secdegâh yapabiliriz inşaallah...
16 Ocak 2005, Pazar
Abdullah Aymaz