6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Etmesi

Huseyni

Müdavim
6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Etmesi


[BILGI]Hz. Peygamber Ve Ashâbının Allah Yolunda Cihat Etmeleri. Her Halukarda, Yaz Veya Kış Cihada Hazırlanıp, Çağrıldıklarında Hemen Koşmaları.[/BILGI]

1. FASIL: Hz. PEYGAMBER’İN ASHÂBINI CİHADA ve BU UĞURDA MALLARINI İNFAKA TEŞVİK ETMESİ

Hz. Peygamber’in Bedir Gününde Ashabına Danışması ve Onların da Cevap Vermesi


- Ebu Eyyüb el-Ensârî şöyle anlatıyor: Bedir savaşı öncesinde Medine’de bulunuyorduk. Hz. Peygamber bize


“Ebu Süfyan’ın kervanının Şam’dan gelip Mekke’ye doğru gitmekte olduğunu haber aldım. Onların yoluna çıkmak ister misiniz? Kimbilir belki Allah onu bize ganimet olarak verir”
buyurdular. Biz de

“Evet, çıkarız!” diye cevap verdik. Sonra da hep birlikte yola çıktık. Bir-iki gün gittikten sonra Hz. Peygamber


“Kureyş’in kervanı hakkında ne düşünüyorsunuz? onlar bizim geldiğimizi öğrenmişler. Ne dersiniz onlarla savaşalım mı?”
diye sordular. Biz de

“Hayır Allah’a yemin ederiz ki onlarla savaşmaya gücümüz yetmez. Biz yalnızca kervanı ele geçirmek için çıkmıştık” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber


“Kureyş’le savaş hususunda fikriniz nedir?”
diye tekrar sordu. Biz yine

“Onlarla savaşamayız. Biz kervan için çıkmıştık!” dedik.


Bu esnada Mikdad b. Amr ayağa kalkarak şunları söyledi:


“Ey Allah’ın Rasûlü! Biz sana Musa’nın kavminin Musa’ya “Sen ve Rabb’in gidiniz, savaşınız! Biz burada oturuyoruz dedikleri gibi demeyiz”. Mikdad’ın bu sözleri üzerine biz hepimiz


“Keşke biz de böyle söyleseydik de elimize hiç birşey geçmeseydi! dedik. Bu olaydan sonra Allah Teâlâ Peygamberine şu âyet-i kerimeyi indirdi:


“Rabb’ın seni evinden hak ile çıkardığında mü’minlerden bir kısmı bundan hoşlanmıyorlardı”.
(Enfal: 8/5)[1]

Hz. Peygamber Bedir’e çıkıp çıkmamak hususunda ashâbıyla istişâre ettiler. Ebubekir “Çıkılsın!” dedi; fakat Hz. Peygamber bunu yeterli bulmayarak bir daha sordular. Bu kez de Hz. Ömer çıkılması yönünde görüş beyan etti. Hz. Peygamber bununla da yetinmeyerek Ensar’a dönüp sordu. O zaman Ensar’dan kimileri

“Ey Ensar! Allah’ın Rasûlü sizin görüşünüzü almak istiyor” dedi. Bunun üzerine içlerinden bazıları


“Ey Allah’ın Rasûlü! Eğer ille de Bedir’e gidilecekse biz sana İsrailoğullarının Musa’ya dedikleri gibi “Sen ve Rabb’in gidiniz, savaşınız! Biz burada oturacağız” demeyeceğiz. Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederiz ki eğer sen develerini Berkü’l-Ğumad’a kadar sürecek olsan biz yine de sana tâbi oluruz” dediler.
[2]

- Hz. Peygamber Ebu Süfyan’ın kervanıyla geçip gittiğini haber alınca sahabileriyle istişarede bulundu. Ebubekir Sıddîk bu konuda konuştuysa da Hz. Peygamber ona bakmadı bile. Ondan sonra da Ömer birşeyler söyledi, Hz. Peygamber ona da bakmadı. Bunun üzerine Sa’d b. Übâde “Ey Ensar! Hz. Peygamber bizim görüşümüzü öğrenmek istiyor. Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki denize dalmamızı istesen dalar, develerimizi Berkü’l-Ğımada kadar sürmemizi istesen bunu da yaparız” dedi. Hz. Peygamber de Bedir savaşına katılma kararı verdi.
[3]

- Hz. Peygamber Bedir’e doğru giderken Revhâ denilen yere gelindiğinde ashabına

“Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
diye sordu. Ebubekir Sıddîk

“Ey Allah’ın Rasûlü! Duyduğumuza göre onlar şöyle şöyledirler” dedi. Hz. Peygamber yine


“Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
diye sordular. Bu kez Hz. Ömer kalktı ve Ebubekir’in sözlerine benzer şeyler söyledi. Ama Hz. Peygamber bununla da yetinmeyerek sorusunu tekrarladı. Bunun üzerine Sa’d b. Muaz şunları söyledi!

“Ey Allah’ın Rasûlü! Yanılmıyorsam bizi kastediyorsun? Seni şereflendiren ve sana Kur’anı indiren Allah’a yemin ederim ki ben bu yoldan hiç geçmedim ve onu bilmiyorum da. Eğer Yemen topraklarındaki Berkü’l-Ğımad’a kadar gidecek olsan yine de seninle beraber gideriz. Biz sana kavminin Musa’ya “Sen ve Rabb’in gidiniz, savaşınız! Biz burada oturacağız” dediği gibi demiyoruz. Aksine biz Sen ve Rabb’in, gidiniz, savaşınız! Biz de size tâbîyiz” diyoruz. Zannediyorum ki sen Medine’den bir gaye içinçıkmıştın. Ancak Allah Teâlâ sana başka bir görev vermiştir. Sen Allah Teâlâ’nın sana yüklediği görevi yerine getir. Dilediğini yap, istediğinle bağları kopar, istediğine düşman ol veya barış yap; bizim mallarımızdan da istediğini al!” Sa’d b. Muaz’ın bu sözleri üzerine onun söylediklerini tasdik eder mâhiyette âyetler indi. (Enfal: 8/5 ve sonrası).
[4]

- Hz. Sa’d “Bizim mallarımızdan da istediğini al! sözlerinden sonra şunları söylemiştir: “Bize göre senin aldıkların bize bıraktıklarından çok daha sevimlidir. Ne ile emrolunmuşsan onları bize tebliğ et; biz senin emrine tâbiyiz. Allah’a yemin ederim ki eğer sen San’adaki Berkü’l-Ğımad köşküne kadar gidecek olsan yine de seninle beraber geliriz”
[5]

- Sa’d b. Muaz “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu sözlerinle bizi mi kastediyorsun?” deyince Hz. Peygamber

‘‘Evet, sizi kastediyorum”
dedi. Sa’d b. Muaz da

“Biz sana iman edip getirdiklerini tasdik ettik. Şahitlik ederiz ki bu din hakkın tâ kendisidir Bu hususta sana söz verdik, itaat edeceğimize dair de yeminler ettik. Ey Allah’ın Rasûlü! Dilediğin yere git, bizi hep seninle bulacaksın. Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki eğer denize dalmamızı istesen hiç birimiz geri kalmamak şartıyla seninle birlikte oraya dalarız. Bizleri yarın düşmanlarımızla karşı karşıya getirmenden de hoşnutuz. Biz savaşta sabırlı, hakta doğru insanlarız. Allah Teâlâ’nın bizlerden senin hoşuna gidecek, göz aydınlığına sebep olacak şeyler göstermesini dileriz. Allah’ın bereketiyle yürü!” dedi. Sa’d’ın bu sözleri Hz. Peygamber’in çok hoşuna gitti, sevindi ve sonra da şöyle buyurdu:


“Yolunuza, Allah’ın bereketine doğru devam ediniz. Sizlere Allah Teâlâ’nın iki şeyden (kervan veya Bedir’deki zafer) birini va’dettiğini müjdelerim. Allah’a yemin ederim ki şu anda Kureyşlilerin ölü olarak düştükleri yerleri görür gibi oluyorum!”
[6]

_____________________________


[1] Bidaye III/263 (İbn Ebi Hatim ve İbn Merdeveyh, Ebu İmran’dan. Bu metin İbn Merdeveyh’e aittir); Mecma VI/73 (Tamamı vardır VI/74’de de Bezzar’ın tam olarak Taberani’ninse bir kısmı rivayet ettiği kaydedilir).
[2] Berkü’l-Ğımad, Yemen’de bir yer adıdır. Bazı kimseler Mekke’den beş gün uzaklıktaki bir yerin adı olduğunu söylemektedir. Bidaye III/263 (İmam Ahmed, Enes’ten).
[3] Bidaye III/263 (İmam Ahmed, Enes’ten); Kenz V/273.
[4] Bidaye III/264 (İbn Merdeveyh, Alkame b. Vakkas el-Leysi’den).
[5] Bidaye III/264 (Emevi, Megazi’sinde).
[6] Bidaye III/262 (İbn ishak’tan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/403-405.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Et


Hz. Peygamber’in Savaştan Önce Cihada Teşvik Etmesi ve Umeyr b. Humam’ın Konuşması


- Hz. Enes şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, Büsbüs adlı sahabiyi Kureyş kervanının durumunu öğrenip haber getirmek üzere gözcü olarak gönderdi. Büsbüs bu görevi yerine getirdi ve Medine’ye döndü. Haber vermek için geldiğinde evde Hz. Peygamber’le benden başka hiç kimse yoktu. Ancak Hz. Peygamber’in hanımlarından bazıları varmıydı bilmiyorum. Büsbüs öğrenebildiklerini anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber çıkıp


“Bizim bir hedefimiz vardır. Kimin devesi hazırsa bizimle gelsin!”
buyurdular. O zaman bazı kimseler

“Şu anda develerimiz Medine’nin dış mahallelerinde bulunmaktadır. İzin ver de gidip getirelim!” dediler. Hz. Peygamber de

“Hayır, o kadar bekleyemeyiz. Develeri hazır olanlar binsin!”
dediler. Sonra ashabıyla birlikte yola çıkıp müşriklerden önce Bedir’e vardılar. Daha sonra da müşrikler geldi. Hz. Peygamber ashâbına

“Sakın ben izin vermeden hiç kimse herhangi birşeye teşebbüs etmesin!”
buyurdular.
Kureyş müşrikleri müslümanlara yaklaştığında Hz. Peygamber sahabilerine

“Haydi, genişliği gökler ve yer kadar olan cenneti kazanabilmek için kalkınız!”
buyurdular. Hz. Peygamber’in bu sözleri üzerine Umeyr b. Hümam el-Ensarî

“Ey Allah’ın Rasûlü! Cennetin genişliği gökler ve yer kadar mıdır?” diye sordu. Hz. Peygamber de

“Evet!”
dediler. Bunun üzerine Umeyr

“Oh! Oh!” deyince Hz. Peygamber

“Niçin böyle söyledin?”
diye sordu. Umeyr de

“Ey Allah’ın Rasûlü! Başka birşey için değil, ancak o cennet ehlinden olmayı ümit ettiğimden böyle söyledim” dedi. Hz. Peygamber’se

“Sen cennet ehlindensin”
buyurdular. Bu sözlerden sonra Umeyr, sadağından birkaç hurma çıkarıp şunları söyledi:

“Bunları bitirinceye kadar hayatta kalacak olursam bu benim için uzun bir süre olacaktır”. Sonra da elindeki hurmaları attı ve şehit düşene dek savaştı.
[1]

- Sonra Hz. Peygamber kalkarak ashâbını cihada teşvik edip şöyle buyurdular:

“Muhammed’in nefsini kudret elinde tutana yemin ederim ki, içinizden kim onlarla savaşırken sabır ve metânet gösterir; mükâfaatını yalnızca Allah’tan bekleyerek ve kaçmaksızın şehit düşerse Allah Teâlâ onu cennete iletir”. Benî Selime kabilesinden Umeyr b. Hümam o sırada elindeki hurmaları yiyordu. Bu sözleri işitince

“Oh! Oh! Benimle cennete girişim arasında Kureyş’in beni öldürmesinden başka bir engel yoktur değil mi’?” dedi ve elindeki hurmaları attı. Sonra da kılıcını çekerek şehit düşene kadar kafirlere kılıç çaldı.
[2]

- Umeyr savaşırken şu şiirleri okuyordu: “Cihatta sabır ve metânet göstererek Allah’a doğru ilerlemekteyim. Bu yolda takva, Allah rızası ve âhiret için yapılan amellerden başka da azığım yoktur. Zaten içinde takva, doğruluk ve hidâyet bulunmayan azıklar tükenmeye mahkumdur.”
[3]

______________________________

[1] Bidaye III/277 (İmam Ahmed’den. Ayrıca Müslim’in de rivayet ettiği kaydedilmektedir); Beyhaki IX/99 (Uzun olarak); Hakim III/426 (Muhtasar olarak).
[2] Bidaye III/277 (İbn ishak’tan).
[3] Bidaye III/277 (İbn Cerir’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/405-406.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Et


Tebük Savaşı ve Bu Savaşta Sahabilerin Can ve Mallarını Sarfetmeleri


- İbn Abbas şöyle anlatıyor: Taif’ten dönüşünden altı ay sonra Hz. Peygamber’in yanına gittim. Allah Teâlâ ona, Kur’an’da kendisinden “Sıkıntı saatı” diye bahsettiği Tebük savaşını emretti. Bu, Hicaz’da sıcaklığın en şiddetli olduğu bir zamana rastlıyordu. Münafıkların sayısı çoktu. Dahası o sırada Suffe ashabı da bir hayli artmıştı. Bunlar mescide bitişik bir evde kalıyorlardı. Hz. Peygamber’in ve diğer müslümanların verdikleri sadaka ve bağışlarla geçiniyorlardı. Savaş çıktığında müslümanlar onları kendi aralarında paylaşırlardı. Müslümanlardan durumu iyi olanlar ya onlardan birinin savaş donanımını ya da içlerinden dört kişinin yiyecek ihtiyacını kendi üzerine alırdı. Sonra da hep birlikte savaşa giderlerdi. Hz. Peygamber bu savaşta da müslümanlara mallarını Allah yolunda ve O’nun rızası için harcamalarını emretti. Onlar da bu emre uyarak Allah’ın rızasını kazanabilmek için mallarını infak ettiler. Bazı münafıklar da gösteriş için sarfediyorlardı. Fakir müslümanlardan bir kısmına binek temin edilebildi; ancak bazıları da yaya kaldı. O gün Abdurrahman b. Avf ikiyüz ukiyye (1 ukiyye 40 dirhem değerinde bir ağırlık ölçüsüdür.) para yardımında bulundu. Bu o gün müslümanların vermiş oldukları sadakaların en büyüğü idi. Hz. Ömer de yüz ukiyye sadaka verdi. Amir el-Ensârî (doğrusu Âsım b. Adiyy el-Ensârî olmalıdır) ise doksan deve yükü hurma verdi. Daha sonra Hz. Ömer


“Ey Allah’ın Rasûlü! Ben Abdurrahman’ın günahtan başka birşey kazanmadığına inanıyorum. Çünkü ailesine hiç bir şey bırakmadı!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Abdurrahman’a

“Ailen için birşey bıraktın mı?”
diye sordu. O da

“Evet infak ettiğimden daha fazlasını, daha iyisini bıraktım” dedi. Hz. Peygamber

“Peki, onlara ne bıraktın?”
diye sorduğunda Abdurrahman

“Allah ve Rasûlünün va’dettiği rızık ve hayrı bıraktım” dedi.

Bir ara Ensar’dan Ebu Ukayl isimli bir zat sadaka olarak iki ölçek hurma getirdi. Orada bulunan münafıklar az bir sadaka verildiğinde birbirlerine kaş-göz işareti yaparak alay ediyorlardı. Büyük bir sadaka verildiğindeyse yine işaretleşerek

“Gösteriş içindir” diyorlardı. Ayrıca az getirenlerden kimine

“Hile yapıyor; daha fazlasına gücü yeterdi” diğer bazılarına ise

“Getirmese de olurdu; çünkü kendişi buna herkesten daha muhtaçtır” diyorlardı. Ebu Ukayl ise bu iki ölçek hurmayı getirdiğinde

“Allah’a yemin ederim ki bu iki ölçek hurmadan başka birşeyim yoktur. Onu kazanmak için de bütün bir gece su çektim. Yarısını evde, aileme bıraktım, yarısını ise buraya getirdim” diye özür beyan ediyordu. Münafıklarsa yine

“Kendisi bunlara herkesten daha muhtaçtır” diyorlar ve onu ayıplıyorlardı. Kendileri ise zengin-fakir, bu sadakalardan bize de birşey düşer mi acaba diye bekliyorlardı.

Savaşa, yola çıkma zamanı yaklaştıkça bu münafıklar çeşitli bahanelerle Hz. Peygamber’den izin koparmaya çalışıyorlardı. Sıcaktan şikayet ediyorlar, fitne çıkmasından korktuklarını söyleyerek Allah’a yalan yere yeminler ediyorlardı. Hz. Peygamber de içlerinde gizlemekte olduklarını bilmediği için onlara izin veriyordu. Bunların bir kısmı Mescid-i Dırar’ı (nifak mescidini) inşa etmişler ve Herakliyüs’e göndermiş oldukları Ebu Âmir’i beklemekteydiler. Kinâne b. Abdi Yâ Leyl ile Alkame b. Ülâse el-Âmiri de Ebu Âmir’le birlikte gitmişlerdi. O sırada Tevbe (Berâe) Sûresi bölüm bölüm inmekteydi. Bunların içerisinde “Gerek hafif ve gerek ağırlıklı olarak sefere çıkınız ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat ediniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır” (Tebve: 9/41) âyet-i kerimesi de vardı. Bu âyet indiğinde Hz. Peygamber’e gerçekten bağlı olan zayıf, hasta ve fakir kimseler ona gelip yakınarak şöyle dediler:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Bu emirde hiç kimseye ruhsat tanınmamaktadır. Münafıklarda ise daha sonra ortaya çıkacak bazı gizli günahlar vardır”. İnanmayan ve bu işten huzursuz olan birtakım münafıklarsa geri kaldılar. Allah Teâlâ, Tebük’e varıncaya kadar bütün bunları Peygamberine ayrıntılı olarak Tevbe Sûresi’nde bildirdi.

Tebük’e varıldığında Hz. Peygamber, Alkame b. Mücezziz el-Müdricî’yi Filistin’e Halid b. Velid’i de Dûmetü’l-Cendel’e gönderdi. Halid’i gönderirken ona şunları söyledi:

“Çok çabuk git! Kim bilir belki Dûmetü’l-Cendel’in meliki Ukeyder b. Abdilmelik el-Kindî’yi avda yakalarsın!” dedi. Halid b. Velid çok hızlı bir şekilde oraya gitti ve gerçekten de oranın melikini ava çıkmış olduğu bir sırada yakaladı. Bu arada Medine’de kalmış olan münafıklar asılsız haberler yaymaktaydılar. Müslümanların sıkıntı içerisinde bulunduklarını haber aldıklarında “Biz bunun böyle olacağını biliyor ve onları da bu işten vazgeçirmeye çalışıyorduk” diye seviniyorlardı. Müslümanların başarılarını duydukça da üzülüyorlardı. Bunları yaparken de gizlemeye gerek görmediklerinden herkes onların halini biliyordu. Sonunda onların bu yaptıkları Allah tarafından vahiyle bildirildi. Öyle ki münafıklardan her birisi yapmış olduğu ameller hakkında Allah ne indirecek diye korku içerisinde bekler oldu. Bir taraftan da Tevbe Sûresi âyet âyet inmeye devam etmekteydi. Münafıklarsa küçük-büyük ne yaptılarsa hepsinin deşifre edilmesinden korkmaktaydılar. Nihayet Tevbe Sûresi tamamlandı ve hidâyet ile dalâlet’in dereceleri belirlenmiş oldu.
[1]

____________________________

[1] İbn Asakir I/105; Kenz I/249 (İbn Asakir ve İbn Abid’den uzun olarak).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/407-408
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Et


Cedd b. Kays’ın Savaşa Gitmemek İçin İzin İstemesi, Hz. Peygamber’in Ona Söyledikleri ve Hakkında Âyet İnmesi


- Hz. Peygamber bir savaşa çıkacağı zaman nereye gidildiğini haber vermez; sanki başka yere gidiliyormuş gibi bir hava verirdi. Fakat Tebük savaşına çıkılırken böyle olmadı. Bunda Hz. Peygamber çıkıp açık açık
“Rumlarla savaşmaya gidiyoruz” dedi ve hedefin de Tebük olduğunu haber verdi. Bu savaş o yılın en sıcak bir dönemine rastlıyordu. Ayrıca halk kıtlık içerisindeydi. Meyveler henüz yeni oluşuyor, insanlarsa meyve bahçelerinin gölgesinden çıkmak istemiyorlardı. Hazırlıklar sürerken Hz. Peygamber, Cedd b. Kays’a

“Ey Cedd! Esferoğulları (Rumlar) ile yapılacak savaşa katılmak istemez misin?” diye sordular. O da şunları söyledi:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Bana bu konuda izin ver, beni fitneye düşürme! Yemin ederim ki kavmim kadınlara benim kadar düşkün kimse olmadığını bilirler. Ben Rum kadınlarını gördüğümde fitneye düşmekten korkuyorum. Ey Allah’ın Rasûlü! İzin ver de bu savaşa katılmayayım”.
Bu konudaki ısrarları üzerine Hz. Peygamber yüzünü ondan çevirerek, kendisine izin verdiğini söyledi.

Bunun üzerine Allah Teâlâ “Onlardan bazıları ‘Bana izin ver, beni fitneye sokma!’ dediler. İyi bilirsin ki onlar fitnenin tâ kendisine girmişlerdir”. (Tevbe: 9/49) âyet-i kerimesini indirdi. Allah Teâlâ burada onların Hz. Peygamber’den geri kalmak suretiyle kendilerini peygamberden üstün tutmalarının Rumların kadınlarından gelecek fitneden daha korkunç bir fitne olduğunu haber vermektedir. diğer taraftan bazı münafıklar da “Bu sıcakta nasıl yola çıkacaksınız?” gibi şeyler söylüyorlardı. Bunlar hakkında da “De ki ‘Eğer, bilselerdi cehennem ateşi daha sıcaktır” âyet-i kerimesi nâzil oldu. (Tevbe: 9/81). Bunlar Hz. Peygamber’i yolundan döndüremedi. O, cihada kesinkes çıkılacağını bildirdi. Zengin müslümanları cihada katılacak mücahitlere nafaka vermeye çağırdı. Onları Allah yolunda fakirler için binekler temin etmeye teşvik etti. Bunun üzerine zenginler bineği olmayanlara yardımlarda bulundular, bağışlar yaptılar. Bu seferde Hz. Osman herkesten daha çok sadaka verdi. Ayrıca fakirlerin binmeleri için de ikiyüz deve hediye etti.
[1]

- Hz. Peygamber Tebük seferine çıkmak istediğinde Cedd b. Kays’ı çağırtarak ona

“Benî Esfer (Rumlar) savaşına katılmak ister misin?”
diye sordu. O da

“Ey Allah’ın Rasûlü! Ben çok kadına sahip birisiyim. Rum kadınlarını görüp de fitneye düşmekten korkuyorum. İzin verirsen bu savaşa katılmayayım; böylece de fitneye düşmekten. kurtulurum” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ “Onlardan bazıları, “Bana izin ver, beni fitneye sokma!” dediler. İyi bilinsin ki onlar fitnenin tâ kendisine girmişlerdir” (Tevbe: 9/49) âyetini indirdi.
[2]

_____________________________


[1] İbn Asakir’in Tarihi I/108 (Beyhaki, İbn İshak tarikiyle Abdullah b. Ebubekir b. Hazm’dan); Beyhaki, Siyer IX/33 (muhtasar olarak Urve’den); Bidaye V/3 (İbn İshak; Zühri, Yezid b. Rüman, Abdullah b. Ebubekir ve Asım b. Ömer’den bir benzerini).
[2] Heysemi VIII/30 (Taberani, İbn Abbas’tan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/409-410
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Et


Hz. Peygamber’in Sahabilerini İnsanları Allah Yolunda Savaşa Çağırmaları İçin Arap Kabilelerine ve Mekke ye Göndermesi


Hz. Peygamber, Arap kabilelerine ve Mekke’lilere haber göndererek onları Allah yolunda düşmanla savaşmaya çağırdı. Büreyde b. el-Husayb’ı Eslemoğullarına gönderdi ve onlara Mekke ile Medine arasında bulunan ve Für’ denilen yere gelmelerini emretti. Ebu Ruhm el-Gıfârî’yi de gidip kendilerini savaşa çağırması için kendi kabilesi olan Gıfar’a gönderdi. Ebu Vâkıd el-Leysî ve Ebu Ca’d ed-Damrî’yi de aynı şekilde kendi kavimlerine elçi olarak yolladı. Diğer taraftan Râfi’ b. Mükeys ile Cünd b. Mükeys’i Cüheyne kabilesine Nuaym b. Mes’ud’u Eşca’ kabilelerine gönderdi. Benî Ka’b b. Amr’a da birkaç elçi yolladı. Bunlar Büdeyl b. Verkâ, Amr b. Sââlim ve Bişr b. Süfyan’dır. Ayrıca içlerinde Abbas b. Mirdas’ın da bulunduğu bir grubu ise süleymoğullarına gönderdi.
[1]

____________________________

[1] İbn Asakir I/100
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/410
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Et


Ashâbın Tebük Savaşında İnfakta Bulunmaları


- Hz. Peygamber müslümanları cihada teşvik edip onlara sadaka vermelerini emretti. Müslümanlar güçleri yettiğince infakta bulundular. Ancak ilk sadakayı getiren Ebubekir Sıddîk olmuştur. O tüm malı olan dörtbin dirhemi verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona ailesi için birşey bırakıp bırakmadığını sordu. O da


“Allah ve Rasûlünü bıraktım!” dedi. Daha sonra da Hz. Ömer malının yarısını getirdi. Hz. Peygamber ona da “Ailene birşey bıraktın mı?” diye sordu. O ise

“Evet, malımın yarısını getirdim; diğer yarısını ise onlara bıraktım” dedi. Sonra Hz. Ebubekir’in malının tamamını getirdiğini işitince de

“Onunla yarıştığımız bütün hayır işlerinde o beni geçmiştir” dedi. Abbas b. Abdulmuttalib ile Talhâ b. Ubeydillah da sadakalarını getirdiler. Bunlardan sonra da Abdurrahman b. Avf ikiyüz ukiyye verdi. Sa’d b. Übâde ile Muhammed bin Mesleme de Hz. Peygamber’e mal getirdiler. Âsım b. Adiyy doksan deve yükü hurma getirdi. Hz. Osman ise ordunun üçte birisini teçhiz eyledi. Bu şekilde Hz. Osman herkesten fazla infakta bulunmuş oldu. Hatta onun yardımından sonra ordunun hiç bir ihtiyacı kalmamıştır denilse yalan olmazdı. Çünkü çuval dikmek için kullanılan çuvaldız ve biz’lere varıncaya kadar temin etmişti. O gün Hz. Peygamber onun hakkında şöyle demişti:

“Osman bundan sonra ne yapsa kendisine zarar vermez”.


Hz. Peygamber müslümanların zenginlerini hayra ve iyiliğe teşvik ettiler. Onlar da bu hususta yalnızca Allah’ın rızasını gözettiler. Bunların dışında durumu en zayıf olanları bile bir deve getiriyor; bunu iki kişiye vererek

“Bu ikinize aittir; artık nöbetleşe binersiniz” diyorlardı. Bazıları da bir fakirin tüm masraflarını kendi üzerine alıyordu. Hatta kadınlar bile güçleri oranında bu hayır yarışında yerlerini alıyorlardı. Bakınız bu hususta Ümmü Sinan el-Eslemiyye neler anlatıyor:

“Hz. Âişe’nin evinde, Hz. Peygamber’in önüne serilmiş bir yaygı gördüm. Üzeri müslüman kadınların bu gazve için hediye etmiş oldukları eşyalarla doluydu. Bunlar arasında fildişinden ve altından yapılmış bilezikler, halhallar, küpeler ve yüzükler görülüyordu. Halbuki halk o sıralarda büyük bir sıkıntı içerisindeydi. Çünkü mevsim henüz meyvelerin yetişme mevsimiydi. Hava çok sıcak olup halk gölgeliklerden çıkmak istemiyordu. İnsanlar bu savaşa yanaşmıyor ve buna cân u gönülden razı olamıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber işe el koydu ve meseleye ciddiyetle eğildi. Ordugahını Seniyyetü’l-Vedâ denilen yere kurdurdu. Halk isimlerinin yazılamayacağı kadar çoktu. Bu yüzden de yazmak mümkün olmadı. Eğer haklarında vahiy inmesi korkusu olmasaydı birçok kişinin kaçıp gizlenmesi oldukça kolaydı”.

Hz. Peygamber bütün hazırlıkları tamamlayıp ordusuyla birlikte yola çıktılar. Sibâ’ b. Urfuta el-Gıfârî’yi (Bir rivâyete göre de Muhanımed b. Mesleme’yi) de Medine’de vekil olarak bıraktılar. Hz. Peygamber yola çıkmadan önce müslümanlara

“Yanınıza çok sayıda ayakkabı alınız; çünkü insan ayağında ayakkabı olduğu sürece yaya sayılmaz”
buyurdular. Ordu yola çıktığı zaman Abdullah b. Übeyy ile diğer münafıklar ayrılarak gitmekten vazgeçtiler. Abdullah b. Übeyy reisleri olduğu münafıklara

“Muhammed bu sıkıntılı haliyle uzun bir yolculuğu göze alarak Rumlarla savaşmaya gidiyor. O altından kalkamayacağı birşeye kalkışıyor. Muhammed galiba onlarla savaşmayı bir oyun zannediyor. Yemin ederim ki Muhammed’in ve adamlarının esir alınıp iplerle bağlandığını görür gibi oluyorum” dedi.

Münafıklar bunları müslümanların morallerini bozup onları gevşekliğe sevketmek için söylüyorlardı. Hz. Peygamber, Seniyyetü’l-Vedâ’dan Tebük’e doğru hareket edildiğinde bayraklar ve sancaklar bağlattı. En büyük sancağı Ebubekir Sıddîk’a, en büyük bayrağı ise Zübeyr b. Avvam’a verdi. Evs kabilesinin sancağını Üseyd b. Hudayr’a, Hazrec’inkini ise Ebu Dücâne’ye (Başka bir rivâyette de Hübab b. Münzir’e) verdi. (Allah hepsinden razı olsun). Ordunun mevcudu otuzbinkişiydi. Beraberlerinde de onbin at vardı. Ensar’ın her bir ailesi için bir bayrak ve bir sancak bağlanmasını emretti. Ayrıca diğer Arap kabilelerinin de birer bayrak ve sancakları vardı.
[1]

_____________________________

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/410-412
 

Said1

Member
Cevap: 6. Bölüm - 1. FASIL: Hz. Peygamber'in Ashâbını Cihada ve Bu Uğurda Mallarını İnfaka Teşvik Et

Tebük zaferi bir destandır İslam Tarihinde;Allah razı olsun ..
 
Üst