Efendimizin (S.A.V ) Şemaili

tuncerr

Active member
Efendimizin Şemaili

* Yaratılış ve ahlâk itibariyle insanların en üstünü idi.
* Bütün Peygamberlerin en güzeli o idi.

* Boynu uzun ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları kalın, parmakları uzundu.
* Kendisi şişman değildi.
* Uzuna yakın orta boylu, güçlü ve kuvvetli idi.
* Mübarek cildi ipekten yumuşaktı.
* Yüzü hafifçe yuvarlak, kaşları hilâl gibi idi.
* Kirpikleri uzun, gözleri kara, büyük ve son derece güzeldi.
* Saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düz idi.
* Sakalı sık ve tamdı. Uzun değildi.
* Cismi güzel, kokusu hoş idi.
* Sünnetli olarak ve göbeği kesik vaziyette doğmuştu.
* Yüzü gül gibi kırmızıya benzeyen beyaz ve nuranî, berrak ve ışıklı idi.
* Dişleri inciler gibi beyazdı.
* Konuşurken ön dişlerinden nurlar saçılır, gülerken ağzında ışıkların bile aydınlandığı sanılırdı.
* Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı.
* Mübarek eliyle bir çocuğun başını okşasa, o çocuk diğerleri arasından hemen seçilir, belli olurdu.
* Pek uzaktan işitir, kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü.
* Bir yere giderken sağına soluna bakıp yürümez, vakar ve süratle ilerlerdi.
* Yüzünde nur, sözünde kuvvet, lisanında bir güzellik vardı.
* Herkesin aklına göre söz söyler, herkese güler yüz gösterirdi.
* Kimsenin sözünü yarıda kesmez, haşin davranmaz, mütevazi yaşardı.
* O'nu ansızın görenler heyecan ve sevgiyle ürperir,konuşunca hayran olurdu.
* Bütün insanları hoş tutar, hizmetçilerine şefkatle muamele ederdi.
* Kendisi ne yer, ne giyerse, hizmetçilerine de onları yedirir, onları giydirirdi.
* Çocukları çok sever, saçlarını okşar, onlarla konuşurdu.
* Son derece cömert, sözüne sâdık ve merhametli idi.
* Güzel ahlâk bakımından insanların en üstünü idi.
* Hülasa kâinatın efendisi, Allah'ın sevgilisi, mü'minlerin baş tacı, hasta gönüllerin ilâcı, çaresizlerin yardımcısı, mazlumların koruyucusu, düşünülebilen her türlü üstünlüğün sahibi idi.
* Allah'ın salât ve selamı O'nun ve O'na yakın olanların üzerine olsun.



 

TESBIHAT

Active member
bır cuma gununde onu anmanın mutlulugu
onunla sav olmaa
tanımak
yasamak
ya rab efendıler efendısı sav i gönlümüze nakşeyle
elhamdülillah
allah razı olsun
 

Hamiyetkar

Well-known member
Peygamberimizin özellikleri

Yaratılış ve ahlâk itibariyle insanların en üstünü idi.

Bütün Peygamberlerin en güzeli o idi.

Boynu uzun ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları kalın, parmakları uzundu.

Kendisi şişman değildi.

Uzuna yakın orta boylu, güçlü ve kuvvetli idi.

Mübarek cildi ipekten yumuşaktı.

Yüzü hafifçe yuvarlak, kaşları hilâl gibi idi.

Kirpikleri uzun, gözleri kara, büyük ve son derece güzeldi.

Saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düz idi.

Sakalı sık ve tamdı. Uzun değildi.

Cismi güzel, kokusu hoş idi.

Sünnetli olarak ve göbeği kesik vaziyette doğmuştu.

Yüzü gül gibi kırmızıya benzeyen beyaz ve nuranî, berrak ve ışıklı idi.

Dişleri inciler gibi beyazdı.

Konuşurken ön dişlerinden nurlar saçılır, gülerken ağzında ışıkların bile aydınlandığı sanılırdı.

Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı.

Mübarek eliyle bir çocuğun başını okşasa, o çocuk diğerleri arasından hemen seçilir, belli olurdu.

Pek uzaktan işitir, kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü.

Bir yere giderken sağına soluna bakıp yürümez, vakar ve süratle ilerlerdi.

Yüzünde nur, sözünde kuvvet, lisanında bir güzellik vardı.

Herkesin aklına göre söz söyler, herkese güler yüz gösterirdi.

Kimsenin sözünü yarıda kesmez, haşin davranmaz, mütevazi yaşardı.

O'nu ansızın görenler heyecan ve sevgiyle ürperir, konuşunca hayran olurdu.

Bütün insanları hoş tutar, hizmetçilerine şefkatle muamele ederdi.

Kendisi ne yer, ne giyerse, hizmetçilerine de onları yedirir, onları giydirirdi.

Çocukları çok sever, saçlarını okşar, onlarla konuşurdu.

Son derece cömert, sözüne sâdık ve merhametli idi.

Güzel ahlâk bakımından insanların en üstünü idi.

Hülasa kâinatın efendisi, Allah'ın sevgilisi, mü'minlerin baş tacı, hasta gönüllerin ilâcı, çaresizlerin yardımcısı, mazlumların koruyucusu,
düşünülebilen her türlü üstünlüğün sahibi idi.

Allah'ın salât ve selamı O'nun ve O'na yakın olanların üzerine olsun.
 

Muvahhid1

Well-known member
Efendimizin Şemaili




* Yaratılış ve ahlâk itibariyle insanların en üstünü idi.
* Bütün Peygamberlerin en güzeli o idi.

* Boynu uzun ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları kalın, parmakları uzundu.
* Kendisi şişman değildi.
* Uzuna yakın orta boylu, güçlü ve kuvvetli idi.
* Mübarek cildi ipekten yumuşaktı.
* Yüzü hafifçe yuvarlak, kaşları hilâl gibi idi.
* Kirpikleri uzun, gözleri kara, büyük ve son derece güzeldi.
* Saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düz idi.
* Sakalı sık ve tamdı. Uzun değildi.
* Cismi güzel, kokusu hoş idi.
* Sünnetli olarak ve göbeği kesik vaziyette doğmuştu.
* Yüzü gül gibi kırmızıya benzeyen beyaz ve nuranî, berrak ve ışıklı idi.
* Dişleri inciler gibi beyazdı.
* Konuşurken ön dişlerinden nurlar saçılır, gülerken ağzında ışıkların bile aydınlandığı sanılırdı.
* Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı.
* Mübarek eliyle bir çocuğun başını okşasa, o çocuk diğerleri arasından hemen seçilir, belli olurdu.
* Pek uzaktan işitir, kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü.
* Bir yere giderken sağına soluna bakıp yürümez, vakar ve süratle ilerlerdi.
* Yüzünde nur, sözünde kuvvet, lisanında bir güzellik vardı.
* Herkesin aklına göre söz söyler, herkese güler yüz gösterirdi.
* Kimsenin sözünü yarıda kesmez, haşin davranmaz, mütevazi yaşardı.
* O’nu ansızın görenler heyecan ve sevgiyle ürperir, konuşunca hayran olurdu.
* Bütün insanları hoş tutar, hizmetçilerine şefkatle muamele ederdi.
* Kendisi ne yer, ne giyerse, hizmetçilerine de onları yedirir, onları giydirirdi.
* Çocukları çok sever, saçlarını okşar, onlarla konuşurdu.
* Son derece cömert, sözüne sâdık ve merhametli idi.
* Güzel ahlâk bakımından insanların en üstünü idi.
* Hülasa kâinatın efendisi, Allah’ın sevgilisi, mü’minlerin baş tacı, hasta gönüllerin ilâcı, çaresizlerin yardımcısı, mazlumların koruyucusu, düşünülebilen her türlü üstünlüğün sahibi idi.
* Allah’ın salât ve selamı O’nun ve O’na yakın olanların üzerine olsun.
 

Turab3

Well-known member
Peygamberimizin şemaili..

Hazret-i Ali (ALLAH ondan razı olsun), Hazreti Peygamber (ALLAH'ın salât ve selamı Onun üzerine olsun)' i vasfettiği zaman, şöyle buyurdu:
Hazreti Peygamberin boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa ne düz uzun saçlı; saçı, kıvırcıkla düz arasında idi. Değirmi (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında "Nübüvvet Mührü" vardı. Bu Onun sonuncu peygamber oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısıydı. Kendilerini ansızın görenler Onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, Onu her şeyden çok severlerdi.
Oturuş tarzları: Peygamberimiz (sav) kimseye darlık vermemek için,ashab içinde ayaklarını uzatıp oturdukları vaki değildir. Umumiyetle kıbleye müteveccih otururlardı. Yanlarına gelen misafirlerin altına çoğu zaman sırtlarında ki abayı serer ve otururlardı. Bazen de misafirlerine kendi minderlerini verirlerdi.
Konuşmaları: Peygamberimizin konuşmaları tatlı ve tesirli idi. Söz söyledikleri zaman gür ve yüksek sesle, kelimeleri tane tane söylerdi. Hatta dinleyenler sözlerini ezberleyebilirlerdi. Sözlerini umumiyetle üç defa tekrar ederler,konuşma esnasında başını yukarıya kaldırırlardı. Kimseye fena söz söylemez ve kimsenin sözünü kesmezdi. Boş söz asla konuşmazlardı.
Peygamberimizin ilk zevceleri Hz. Hatice(ra) validemizin ilk kocasından Hind adında bir oğlu vardı. Hz. Hind (ra) iyi bir hatipti. Hz. Hasan bir gün Hind'e "Peygamberin konuşma tarzı nasıldı?" diye sormuş. O da: "Peygamber daima düşünür ve sükutu ihtiyar ederlerdi. Lüzum hasıl olmadıkça konuşmazlardı. Konuştukları zamanda her kelimeyi açık ve fasih olarak söylerlerdi. Elleriyle işaret ettikleri zaman bütün kolunu kaldırırlardı. Bir şeye taaccüb edince elini içeri çevirirlerdi. Bazen bir şey söylerken iki elini birbirine çarparlardı. Söz esnasında latife yaparak, gözlerini öne indirirlerdi. Nadiren güler,fakat ekseriya tebessüm ederlerdi.
Bazı rivayetlere göre de Peygamberimiz hiçbir zaman kahkaha ile gülmemişlerdi. Resul-i Ekrem hiddetli hallerinde de,normal zamanlarında da daima hakkı söylerlerdi. Kendileri güzel konuşurlar ve güzel konuşmayanlara da iltifat etmezlerdi. Konuşulması ve anlatılması gereken bazı şeylere kinaye yolu ile işaret ederlerdi. Kendileri sustukları zaman ashab konuşurlardı.
Giyinişleri: Resul-u Ekrem hazretleri giyinişlerinde muayyen bir tarz takip etmezler; izar, rida,gömlek ve cübbeden ne bulurlarsa onu giyerlerdi. Sade giyinmeyi severler,yeşil elbiseden hoşlanır ve ekseriya beyaz giyerlerdi. Bazen işleme kaftan giydikleri de olurdu. Beyaz tenlerine çok güzel yakışan atlastan bir kaftanları vardı. Elbiselerini topuktan aşağı uzatmazlardı. Sarığının taylasanını omuzları arasına sarkıtırlardı. Bazı rivayetlere göre Allah'ın Resulü Hulle-i humra denilen,üzerinde kırmızı çizgiler bulunan yemen kumaşı kullanırlardı. Resulullahın irtihalini müteakip Hz. Aişe O'nun son dakikaları esnasında giydikleri elbiseyi halka göstermişlerdi. Bunlar yamalı bir örtü,el dokuması sert bir entariden ibaretti. Peygamberimizin ayakkabıları sandal şeklinde olup,bağları bağlanıp bu suretle ayaklarını tutarlardı.
Umumi adetleri: Peygamberimiz umumiyetle sağ eliyle iş görmeyi severlerdi. Ayakkabılarını giyerken önce sağ ayakkabılarını giyerlerdi. Camiye girerken önce sağ ayağıyla adım atarlar,şayet birşey dağıtacak olursalar sağında bulunanlardan başlar ve bir iş yapacakları zaman besmele çekerlerdi. Elbiseyi de önce sağdan giyerler,soldan çıkarırlardı.
Hz. Enes(ra) diyorlar ki: "Resulullah(sav) bir gün evime gelerek su istediler,ben de süt getirdim. O'nun solunda Hz. Ebubekir,önünde Hz. Ömer,sağ tarafında da bir bedevi oturuyordu. Peygamberimiz sütü içtikten sonra Hz. Ömer kabı Hz. Ebubekire uzatmak istemişti. Resul-u Ekremse sağ tarafında bulunan bedeviye ikramını istemişti."
Peygamberimiz ashabı künyeleriyle çağırır çocuğu olan kadınlara da künyeleriyle seslenirlerdi. Çocuğu olmayan kadınlara da bir künye bulur ve öyle seslenirlerdi. Böylece herkesin gönlünü hoş ederlerdi.
Yemek yiyiş tarzları: Peygamberimiz zâhidane bir hayat yaşadıklarından,bulduklarını yerler ve kalabalıkla yemekten zevk duyarlardı. Yemeği yere diz çöküp,iki ayağı üzerine oturarak,besmele ile yerlerdi. Sıcak yemek yemezle ve sıcak yemekte bereket olmayacağını söylerlerdi. "Sıcak yemekte bereket yoktur. Allah-u Teala bize ateş yedirmez. Öyle ise yemeği soğutun" buyurmuşlardır.
Bir gün Hz. Osman Rasulullah'a palûze yemeği getirdi. Resul-u Ekrem yemeği yedikten sonra "Bu nedir ve nasıl yapılır?" diye sordu. Hz. Osman "anam babam sana feda olsun ya Resulullah! Yağ ile balı tavaya koyar ateşle eritiriz. Sonra buğday ununun özünü alır,tavaya dökeriz. Sonra katılaşıncaya kadar karıştırırız. Sonra gördüğünüz gibi helva olur." dedi. Peygamber de " gerçekten güzel yemek " buyurdular.
Allah Rasulü elenmemiş arpa unundan yapılan ekmeği yerler,salatalığı da taze hurma ve tuz ile yerlerdi. Su içerken üç kerede içmeyi adet edinmişlerdi. Her defasında besmele ile başlar ve hamd ile bitirirlerdi. Cemaat için su veya süt içtiklerinde kabı hemen sağındakine verir,böylece devretmesini arzu ederlerdi. İçtikleri kaba üflemezler,nefes vermezlerdi. Kabı uzaklaştırdıktan sonra nefes alır veya verirlerdi. Evin içinde bir cariyeden daha utangaç hareket ederler,yemek istemezler;ancak sofra kurulursa yerlerdi. Yedirilinden yer,içirilinden içerdi. Yiyecek ve içeceği bizzat kendisi aldıkları da olurdu.
Yolculuk esnasında adetleri: Peygamberimiz cihad ve umre için yola çıktıkları zaman,kendilerine refakat edecek zevcelerini de kura ile tayin ederlerdi. Peygamber umumiyetle perşembe günleri yola çıkmaktan hoşlanırlar,sabah erkenden yola çıkmayı tercih ederlerdi. Bineğine binerken" Bismillah" derler,üzerine yerleşince üç defa tekbir getirerek,hamd ederlerdi. Yolda tepeye çıktıkça tekbir, yokuş indikçe de tesbih ederlerdi. Yolculuktan dönünce önce camiye giderler,iki rekat namaz kılarlar,sonra evlerine giderek aileleriyle görüşürlerdi.
Allah Rasulü yolda yürürken sağa sola bakmadan,adeta bir yokuştan aşağı iner gibi kolaylık ve süratle yürürlerdi. Yürüme esnasında küçük fakat sık adım atarlardı. Yanlarında gidenler çoğu zaman geri kalır veya güçlükle yetişebilirlerdi. Bir şeye veya bir yere bakmak icap ederse bütün vücutları ile dönüp öyle bakarlardı.
Hz. Ali'nin (r.a.) beyanına göre Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.):
* Uzuna yakın orta boylu, iri kemikli, iri yapılı, güçlü kuvvetli ve yakışıklı bir insandı.
* Cildi yumuşak, teni kırmızıya çalan beyazdı.
* Kirpikleri siyah ve uzundu.
* Gözleri kara ve büyükçe idi.
* İki kaşının arası açık, fakat kaşları birbirine yakındı.
* Saçları ne dümdüz ne de kıvırcıktı.
* Sakalı sık ve bir tutamdı.
* Büyük başlı ve hilâl kaşlıydı.
* Alnı yüksek, burnu çekme, boynu uzun, göğsü genişti.
* Karnı ile göğsü bir idi, şişman değildi. Zayıf da değildi, sıkı etliydi.
* Ayaklarının altı çukur idi; düz taban değildi.
* Gözleri uzağı görür, kulakları uzaktan ses alırdı.
* Ağızları genişçe idi.
* Dişleri sıktı.
* Yüzünün bütün çizgileri görünürdü.
* Omuzları etli, omuz kemikleri enliydi.
***
Ebu Hureyre (r.a.) Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)'i tanıtırken şu vasıflarla vasfetmişti:
* Peygamberimiz Efendimiz, orta boylu idi, fakat uzuna daha yakındı.
* Beyaz tenli idi.
* Sakal kılları siyahtı.
* Dişleri çok güzeldi.
* Gözlerinin kirpikleri sık ve uzundu.
* İki omuz arası genişti.
* Yanakları ne şişkin ne de çöküktü.
* Ayağının bütünüyle yere basardı.
* Bütün vücuduyla öne döner ve bütün vücuduyla arkaya dönerdi.
* Ne O'ndan önce ve ne de O'ndan sonra güzellikte O'nun gibisini görmedim.
***
Sahâbe-i Kiram'dan Câbir bin Semure (r.a.) de Efendimiz Aleyhisselât-u Vesselam'ın fiziki halini şu vasıflarla tanıtmıştır. Demiştir ki:
* Ben mehtaplı bir gecede Peygamber Aleyhisselam'ı gördüm. Üzerinde bir cübbe vardı. Rasulüllah'ın nurlu yüzü ile ay'ın yüzünden hangisinin daha güzel olduğunu tesbit etmek maksadıyla önce Allah'ın Rasûlünün yüzüne baktım; daha sonra da ay'ın yüzüne baktım. Vi bana göre, Peygamberimiz Efendimizin o mübârek yüzleri Ay'dan çok daha güzeldi.

***

Sahâbe'den Berâ bin Azib (r.a) de Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimizi şöyle vasfetmiştir:
* Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) orta boylu idi.
* İki omuzlarının arası genişçe idi.
* Mübarek başlarından omuzlarına doğru uzanan saçları, kulak yumuşağına kadar inerdi.
* Peygamber Aleyhisselam (s.a.v.) o kadar güzeldi ki, ben ondan daha güzel bir kimse görmedim.
***
Kaynaklar:
1- Tirmizi, Şemail ve Menakıb h. 3638
2- Nesai, 8/183
3- Müslim, Fezail b. 91-93
4- Buhari Libas: 7/57-58; menâkıb: 4/164-165
5- Edebu'l Müfret: 2/520, 659
 

Turab3

Well-known member
Cevap: Peygamberimizin şemaili..

Peygamberimiz (s.a.v) efendimizin mübarek vücutlarında toplanan ve Bâtınî güzelliklerine delalet eden zâhiri güzellikler; hiçbir kimsenin vucudunda toplanmamıştır. Hatta İmam-ı Kurtubî rivayet eder ki; Nebiyy-i muhterem( s.a.v) efendimizin cemalinin güzelliği temamen ortaya çıkmamıştır. Eğer dış görünüşünün bütün güzelliği görünür olsaydı, sahabe-i kiram ona bakmaya takat getiremezlerdi. Cabir bin Semüre (r.a) demiştir ki; bir mehtaplı gecede âlemin güneşi efendimizi (s.a.v) gördüm. Üzerlerinde kırmızı alacadan bir hulle vardı. Nebi (s.av) in nurlu yüzü ile aydan hangisinin güzelliği daha fazla diye; bir kere Rasulullah (s.a.v) in nurlu yüzüne, bir kere de ayın yüzüne bakmaya başladım. Allah’a yemin ederim ki, benim yanımda Nebiyy-i muhterem hazretlerinin saadetli yüzü aydan daha güzel idi.
Enes bin Mâlik (r.a) demiştir ki; ’’Rasulullah( s.a.v) efendimiz hazretlerinin boyu, çok uzun ve kısa arasında orta halli idi.’’ Bu ifadeden anlaşılan Rasul-ü Ekrem efendimizin uzuna yakın olduğuna işaret edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v) efendimize bakan kimse ilk bakışta onu orta boylu zannederdi.Fakat bakışını derinleştirdiği zaman Onun uzuna yakın olduğuna hükmederdi. Beyhakî ve İbn-ü Asakîr rivayet ettiler ki; Rasul-ü Ekrem (s.a.v) kiminle beraber yürüse o kimseden uzun görünürdü. İki uzun kimse arasında bulunsa ikisinden de uzun görünürdü. Tek başına olduğu zaman orta boylu görünürdü. Yine rivayet edilmiştir ki; Hazret-i Fahr-i âlem bir mecliste oturduğu zaman mübarek omuzları o mecliste oturan kimselerin omuzlarından yüksek görünürdü. Bu durum; Peygamberimiz (s.a.v) efendimizin mucizelerinden bir mucize idi. Bu mucize ile şu geçek anlatılmak isteniyordu; dış ve maddî görünüşü itibariyle ümetinden herhangi bir ferd Ona denk olamadığı gibi yaşayış ve mana itibariyle de hiçbir kimse ona denk değildir. Sahabeden Bera’ bin Âzib Peyğamberimiz (s.a.v) efendimizin güzelliğini anlatırken: ’’Asla Ondan daha güzel bir kimse görmedim’’ sözüyle ifade etmiştir.
Rasul-ü Ekrem (s.a.v) efendimizin mübarek tenlerin rengi, ne kireç gibi beyaz ve ne de esmer idi. Kırmızı ile karışık beyazdı. Anber kokulu saçları, ne tememen düz ve nede kıvırcık idi. Düz ile kıvırcık arasında vasat bir güzellikteydi. Mübarek başından omuzlarına doğru sarkmış olan gür saçları; bazen iki kulağının yumşağına kadar uzanır, bazen da kulaklarının yarısına kadar vâsıl olurdu. Bir başka rivayette ise omuzlarına kadar uzardı. Nebiyy-i Ekrem( s.a.v) âhirete göç ettiklerinde mübarek başlarında ve sakallarında yirmiden az beyazlık bulunuyordu. Peygamberimiz (s.a.v) in iki omzunun arası geniş idi. Bu;O’nun seçkin ve efendiliğinin bir nişanesi idi.
Buharî’nin Hz Ali (r.a) den rivayetinde,Hz Ali (r.a) Onun emsalsiz vucut güzelliğini şöyle anlatıyor: ’’Nebiyy-i zî-şân (s.a.v) orta boylu, mübarek elleri ve ayakları büyük idi. (Bilindiği gibi el ve ayakların iriliği erkeklerde ğüzellik ve övgü vesilesi kadınlarda ise tam tersidir.) Omuz, diz ve bilek mafsallarındaki kemikleri de iri idi. (Bu kemiklerin iriliği onun çok kuvvetli olduğunun bir alametidir) Mübarek göğüsleri pek fazla kıllı olmayıp göğüs kılları ince bir hat halinde göbegine kadar ulaşırdı. Yürüyüşlerinde sanki yüksek bir yerden aşağıya inen kimse gibi bir miktar öne eğilerek yürürlerdi. Ondan önce ve Ondan sonra Ondan daha güzel bir kimse görmedim’’ sözleriyle O yüce nebinin eşsiz güzelliğe işaret ediyordu.
Peygamberimiz (s.a.v) efendimizin pek kıymetli torunu, Hz Ali (r.a) nin oğlu İmam Hüseyin (r.a) rivayet ediyor; dedi ki: ’’Annem Fatıma-t-üz Zehra (r.anha) nın anne bir kardeşi, dayım Hind bin Ebî Hâle’den Resul-ü Ekrem (s.a.v) in hılye-i saadetlerinden sordum. Hind (r.a) Rasul-ü Ekrem (s.av) efendimizin terbiyesi altında büyüdüğü için O’nun sıfatlarına hakkıyle vâkıf ve ârif idi. Ondan bana bir şeyler anlatmasını çok arzu ediyordum. Taki Ona âit sıfatları hayalimin hazinesinde saklayıp o ahlaklarla ahlaklanayım. Hz Hasan (r.a) Peygamberimiz Âhirete göç ettiklerinde temyiz yaşına ulaşmadığı için bizzat kendisi Onun mübarek sıfatlarının tamamını muhafazaya güç yetirememişti. Bu cihetle dayısına sorarak öğrenmek istiyordu. Nitekim aynı sualleri babsı hz Ali’ye tevcih etmişti. Hz Hind peygamberimiz (s.a.v) efendimizi Hz Hasan’a (r.a) şu şekilde tavsif etti: ’’Rasul-ü Ekrem (s.a.v) haddi zatında kadr-ü değeri büyük, insanların gönlünde muazzam, kemalat ve yücelik dolu cemaline bakan kimselerin kalbinde çok büyük ve yüce idi. Yüzü,ayın on dördü gibi pırıl pırıl parlardı. Orta boyludan uzunca, zaif uzun boyludan kısa ve orta boylu idi. Mübarek saçları, kıvırcık ile düz arası idi. Saçları kendi kendine iki bölük olduğunda,o halde bırakır ve başlarının iki yanına salıverir toplamazlardı.Eğer mübarek saçları kendi kendine iki bölük olmazsa; bu durumda mübarek saçlarını ayırıp iki tarafına salmazlar, toplu bulunduğu hal üzere bırakırlardı. Tenlerinin rengi kırmızılık karışmış beyaz idi. Mübarek alınları ve alınlarının iki tarafı açık ve geniş idi. Nebiyy-i zî şân’ın kaşları, yay gibi, uzun olup, ucu zahiren birbirine bitişik, gerçekte ince bir hatla ayrı gözüne kadar uzanmış idi. Rasul-ü Ekrem( s.a.v) efendimizin iki kaşı arasında bir damar vardı ki; gadab o tamarı harekete geçirdiği zaman o damar meydana çıkardı. Gadab vaktinin dışında bu damar gözükmezdi. Mübarek burunlarının (üst tarafı, yani) kaşları tarafı birazca yüksek, üstü ince idi. Burnu üzerinde bir nur vardıki; burnunun üzerine hâkim duruyordu. (Burnun direğinin ortası yüksek, üst tarafı düz ve uc tarafı alçakca olana Araplar ‘eşem’derler) Rasul-ü Ekrem( s.a.v) efendimizin mübarek burunlarına dikkatle bakmayanlar onu ilk bakışta eşem sanarlardı. Halbuki yukarıda da işaret edildiği gibi Nebiyi zi-şan eşem degil ‘akna’idi. (Akna: Burnun üst tarafının yüksece olması anlamınadır.)
Peygamberimiz (s.a.v) efendimizin sakal-ı şerifleri büyükce; her tarafı birbirine uygun, ne düz ne de dıraz idi. Mübarek yanakları yumru olmayıp düz idi. Mübarek ağızları geniş, ön dişleri seyrekce idi. Rasul-ü Ekrem (s.a.v) efendimizin mübarek göğüslerinden saadetli göbeğine kadar ince hat gibi kıllar var idi. Rasul-ü Ekrem (s.a.v) efendimizin bütün âzaları mutedil, şerefli vücutlarında olan mübarek etleri sık olup sarkmış değildi. Özetle ifade edecek olursak, Rasul-ü zi şân efendimizin vucut etleri semizlikle zaiflik arasında idi. Mübarek karınları ile göğsü düz; yani aynı hizada olup mübarek göğüsleri geniş idi. Geçen rivayetlerde de işaret edildiği gibi iki omuz arası geniş, mafsalları toplayan kemikleri iri idi. Mübarek âzaları, elbisesini çıkardiğı zaman gâyet nurlu pırıl pırıl parlardı. Vücudunda; mübarek iki memeleri ve karnında, göksünden göbeklerine varıncaya kadar ince bir hat gibi uzanmış olan kıllardan başka kıl yok idi. Rasul-ü Ekrem (s.a.v) efendimizin kollarında, omuzlarında ve göksünün üst taraflarında çok kıl vardı. Bileğinin iki yanında bulunan yumru kemikleri uzun el ayası geniş idi. (Malum olduğu üzre,el yasının genişliği cömertlik alametidir) Resul-ü Ekrem (s.a.v) efendimizin mübarek ellerinin ve ayaklarının parmakları kalın elleri ve ayakları büyükce; mübarek parmakları mutedil olmak üzere uzunca idi. Mübarek ayaklarının altı yerden yüksekce, üst kısmı düz olup üzerlerinde kir yarık ve yırtık yok idi. Resul-ü Ekrem (s.a.v) efendimizin mübarek ayaklarının eti hafif, üstü ziyade düz olduğundan su dökülse üstünde durmayıp iki tarafına akıp giderdi. Yürüdükleri zaman ayaklarını yerden kuvvetle kaldırırlar, istedikleri tarafa yönelirler, sağ ve sollarına meyletmiyerek bir miktar ön tarafa doğru eğilirlerdi. Rasul-ü zi şân efendimiz yürürken ayaklarını yere vurmadan vakar, sükünet ve tavazu ile yürürlerdi. Yürüyüşleri süratli adımları uzun idi. Sanki yer ayakları altında dürülürdü. Yürüyüşleri süratli, adımları uzun olmakla birlikte, yürüyüşleri vakar üzre olup acele değildi. Resul-ü Ekrem ( s.a.v) efendimiz bir şeye teveccüh ettikleri zaman, bütün beden, endam ve tenleri ile yönelirlerdi. Sebebsiz etrafına bakınmaz, ön taraflarına nazar ederdi. Yer yüzüne bakışları gök yüzüne bakışlarından daha çok idi. Yer yüzüne bakışları nihayet tavazuları, ziyade hudu’ ve huşularından ve Cenab-ı Haktan ziyade hayalarından dolayı idi. Resul-ü Ekrem (s.a.v) efendimizin mubah olan şeylere yüce bakışları göz ucu ile idi. Ashab-ı kiramı ile beraber yolculuk ettikleri zaman, ashab-ı kiramını korumak ve himaye etmek; zaiflerini gözetmek ve fakirlerine yardımcı olmak için kendileri hepsinin ardınca yürürler, karşılaştığı kimselere selamı ilk önce kendileri verirlerdi. (Bu şekilde ilk önce selam vermek tavazu sahiplerinin âdetidir.)
İbn-ü Abbas (r.anhüma) nın rivayetinde, Rasulullah (s.a.v) efendimizin şemâilinden yukarıda geçen rivayette tafsil edilmeyen mübarek dişleri hakkında ise şöyle demiştir: ’’Rasulullah (s.a.v) efendimizin ikisi üstünde ikisi altında olan dört mübarek ön dişleri seyrekce ve gâyet berrak olduğundan; konuştukları zamanda o dişler inciler gibi görünüp aralarından nur çıkardı.
Nübüvvet mührü hakkında gelen rivayetler ise yukarda naklettiğimiz rivayetler gibi Muhammed Râif efendinin Muhtasar şemâil-i Şerif tercemesinde şöyle anlatılmaktadır: Hatem-ül Enbiya (s.a.v) efendimizin geçmiş semavi kitaplarda nübüvvet mührü ile sıfatlanması ve ehl-i kitap yanında Âhir zaman peygamberinin nübüvvet mührü ile belli olmasından, mübarek cisimlerinde nübüvvet mührü ortaya çıkmıştır. Sahabe-i kiramdan Sâib bin Zeyd (r.a) dan mervidir ki şöyle dediler: ’’Hâlem beni alıp Peygamber (s.a.v) in huzuruna götürdü ve ’’Ya resulellah! Hemşirezademin ağrısı var dedi. Rasulullah (s.a.v) lutfen seâdetli elleriyle benim başımı sığadı, benim için bereketle duâ buyurdu ve abdest aldı. Derhal benden acı son buldu. Hazreti peygamber (s.a.v) in abdest suyunun geri kalanından içtim ve edebe riâyet için mübarek arkaları tarafına durup nübüvvet mührüne baktım. O nübüvvet mührü, o saadetli cismin iki kürekleri arasında idi. Damat ve gelin için olan cebinliğin düğmesi mikdarı idi. (Bu düğmeler gümüşden veya ibrişimden keklik yumurtası büyüklügünde olur) Cabir (r.a) ın rivayetinde ise Hz Cabir Nübüvvet mührünü şu şekilde açıklamaktadır: ’’Ben rasulullah (s.a.v) efendimizin iki omuzu arasında bulunan Nübüvvet mührünü gördüm, Kırmızıya çalar güvercin yumurtası büyüklüğünde bir ben idi.’’
 

CeMre1

Well-known member
Peygamberimizin (a.s) Şekli-Şemali ve Kişisel Özellikleri

Hz. Muhammed (a.s.)ın Şekil ve Şemâili
Peygamberimizin (a.s) Şekli-Şemali ve Kişisel Özellikleri
Hz. Ali; Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) Efendimizin şekil ve şemailini şöyle tarif eder:
"Peygamber (a.s.); ne öyle uzun boylu, ne de kısa idi. Uzuna yakın orta boylu idi.
Kendisinin el ve ayak parmaklan kalınca; başı, vücut yapısıyla dengeli biçimde, büyükçe idi.
Omuzlan, dizleri ve bilekleri, kemikli idi.
Göğsünde, göbeğine kadar çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı.
Karnında ve göğsünde, bundan başka kıl yoktu.
Peygamber (a.s.) yürürken ayaklarını sürümez, adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi, önüne doğru eğilirdi.
Kendisinin saçı, ne kıvırcık, ne de düzdü.
Sakalı, sıktı.
Yüzü, az değirmi olup, yusyuvarlak değildi.
Boynu, uzun, gümüş gibi pâk, ve parlaktı.
Teni, kırmızı ile karışık aktı.
Yüzünün teri, inci gibi idi. Miskten daha güzel kokardı.
Gözleri, büyükçe idi.
Gözbebeklerinin siyahı, pek siyahtı.
Gözlerinin beyazında biraz kırmızılık vardı.
Vücudu, ne zayıf, ne de şişmandı.
Bakmak istediği tarafa, bütün vücudu ile dönerek bakardı.
İki küreğinin arası, enli idi.
Omuz küreklerinin arasında peygamberlik hâtemi vardı.
Peygamber (a.s.)ı birdenbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, kendisini yakından tanıyınca da ona en derin sevgi ve saygı ile bağlanırlardı.
Onun yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse 'Ben, ne ondan önce, ne de sonra, onun bir benzerini daha gördüm!1 demekten kendini alamazdı."[14]
Hz. Hatice'nin öz ve Peygamberimiz (a.s.)ın üvey oğlu Hind b. Ebi Hâle'nin ve diğer saha-bilerin bildirdiklerine göre:
"Her ululuk, Resûlullah (a.s.)da toplanmıştı.
Onun yüzü, ayın ondördü gibi parlardı.
O, uzuna yakın orta boylu idi, kısa boylu değildi.
Kendisinin saçı, ne dümdüzdü, ne de kıvırcıktı.
Saçı, kendiliğinden ikiye aynlıp yanlarına dökülürse, oldukları gibi bırakırdı.
Birleştiklerinde de onları ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı.
Saçını uzattığı zaman, onlar kulaklarının memesini aşardı.
Teni, kırmızıyla karışık, ak ve güzeldi.
Alnı, açık ve genişti.
Kaşları, uzun ve kavisli idi.
Kaşlarının uçları ince, araları çok yakındı, fakat çatık değildi.
İki kaşının arasında bir damar vardı ki, kızgınlık zamanında kabanr, görünürdü.
Yüzünün iki kaş arasında başladığı yer yüksekçe, burnunun ucu da ince idi.
Yüzündeki ölçülülük ve denklik, dikkat edenlerin gözünden kaçmazdı.
Burnunda, ayrı bir parlaklık da vardı.
Sakalı, sıktı.
Peygamberimiz (a.s.)ın yanaklan düzdü, yumru değildi.
Ağzı, tabiî büyüklükte idi.
Dişleri, inci taneleri gibi idi.
Bütün uzuvlan düzgündü.
Vücudu sıkı etli idi.
Karnı ve göğsü bir seviye idi, çıkık değildi.
Göğsü ve iki küreğinin arası genişti.
İri yapılı ve iri kemikli idi.
Soyunduğu zaman, vücudundan nur saçıl irdi.
Vücudu kıllı değildi. Yalnız omuz başlarında, pazularında biraz kıllar vardı.
Bilek kemikleri uzun, el ayalan genişti.
El ve ayak parmaklan, kalınca ve uzunca idi.
Ayaklarının altı, düz değil, çukurca idi.
Ayakları, hafif etli idi.
Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman, etrafa yayılırdı.
Yürürken, ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, vakar ve sükûnetle, rahatça yürürdü.
Etrafına gelişigüzel bakınmazdı.
Yeryüzüne bakışı, semaya bakışından çoktu.
Yeryüzüne bakışı da, gözucuyla idi.
Yürürken, sahabilerinin gerisinde yürürdü.
Birisiyle karşılaştığı zaman, önce kendisi selam verirdi.[15]
Resûlullah (a.s.)ın yüzü ve sesi çok güzeldi.[16]
Yüzünde sanki güneş çağlardı! [17]
Resûlullah (a.s.), yüzce insanların en güzeli ve tence en parlağı idi.[18]
Peygamberimiz (a.s.)ın teri de, en güzel kokulardan daha güzel kokardı.[19]
Peygamberimiz (a.s.)ın eli, serinlikçe kardan daha serin, kokuca da miskten daha güzeldi."[20]
Ümmü Ma'bed'e göre:
"Peygamberimiz (a.s.)ın gözünün akı pek ak, siyahı da pek siyahtı ve Kudretten sürmeli idi. Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güler yüzlülük görünür; sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı dökülürdü. Sözü açık ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu. Uzaktan bakılınca, kendisi, insanların en heybetlisi idi. Yakınına gelince, herkesten daha tatlı ve çekici idi. Kendisi, ekşi ve asık suratlı değil, güleçti.


 
şemail-i şerif

ŞEMAİL-İ ŞERİF
Peygamberimiz, görenlerin nefesini kesecek kadar güzel yüzlüydü.yüzü ayın ondördüncü gecesindeki bedir hali gibi nurani ve parlak idi.hatta Cabir(ra) mehtaplı bir gecede resulullaha s.a.v baktım sonra aya baktım vallahi resulullah s.a.v daha beyaz daha parlaktı demiştir.mübarek boyları orta boyun uzuna yakın hali gibi fakat ince ve zayıf kimseler gibide değildi.böyle olduğu halde ömer(ra)ve sa’d ibni muaz(ra) gibi uzun boylu kimselerin yanında bile onlardan el ayası kadar uzun görünürdü.
Başı büyükçeydi, çok kibardı. Yüzü dolgun veya şişman olmadığı gibi kuru ve zayıf da değildi. Yanakları ne etli, ne de çöküktü. Yüzünün aklığı içinde yanaklarının kırmızılığı belli olurdu.terlemeleri çok idi. Terlediği zaman üzerine çiğ taneleri düşmüş gülü andırırdı.
Rengi açıktı; ne kireç gibi beyazdı, ne de kara yağızdı, ikisi ortası gül gibi kırmızıya çalar şekilde beyaz, nurlu ve berraktı. Yüzünden sürekli nur yayılırdı. Güneş gibi aydınlık, ay gibi parlaktı.bakanların gözleri kamaşır,nuru duvarlara aks ederdi.imam kurtubi naklediyor,efendimizin s.a.v güzelliğinin tamamı ortaya konmamıştır.eğer zahiri güzelliği tamamıyla görülse sahabe-i kiram ona bakmaya takat getiremezlerdi.
Alınlarının iki yanı açık ve genişti. Kirpikleri siyah sık ve uzundu.Hilâl kaşlıydı.kaş uçları göz uçlarına kadar uzardı. İki kaşının arası açıktı, fakat kaşları birbirine yakındı.iki kaşı arasında bir damar vardıki öfke anında kabarır ve ortaya çıkardı.burunları ince ve çekme,üst kısmı yüksekce idi.dikkat etmeden bakan bir kimse onun burun kemiğinin üstü yüksek,ortası düz,uç kısmı basıkca zannederdi fakat öyle değildi.mübarek kulakları küçük ve zarif idi.kimsenin duyamadığı uzak mesafelerdeki sesleri duyar idi.
Gözleri yaratılıştan sürmeliydi.gözleri siyahtı,çok güzeldi ve büyükçe idi. Gözünün beyazı tam beyaz; siyahı da tam siyahtı. Gece vakti gündüz gibi görürdü. İlahî aşkın eseri, bazen gözlerinde kızarıklık oluştururdu.
Dişleri inci gibi parlaktı, beyaz bulut gibi akdı, üstden iki,altdan iki dişinin arası açık dişleri hafif seyrekçeydi, çok sık, üst üste değildi. Konuşurken ön dişlerinden nur saçılır, gülerken mübarek ağzı hafif bir şimşek gibi ışıklar yayarak açılırdı.
Ağzı ne çok büyük, ne de çok küçüktü. Her iki dudağı benzersiz biçimde güzeldi.mübarek sesleri kalın idi.bıyıkları gür,kaş gibi,dudak çizgisi görünecek şekilde kısa,sakalı şerifleri sık ve büyükce idi.bir tutam boyunda bulunurdu.saç ve sakalının rengi siyahtı,fakat resulullah saç ve sakalına koku sürmeyi adet haline getirdiğinden kızılımsı görünürdü.saçları hafifçe dalgalıydı.sert değildi.ne kıvırcık nede dümdüzdü.kendiliğinden ikiye bölünebilirdi.saçları uzunken omuz başlarına kadar, kısayken kulaklarına kadardı.resulullah s.a.v son zamanlarında saçlarını ortadan ikiye ayırırlardı.saç ve sakalındaki kıl sayısı yirmi kadar yoktu,tümü onyedi beyaz kılı vardı.boyunları uzun,levha gibi gümüş parlaklığında idi.bütün azaları irice ama birbirine mütenasibti.karınları ile göğüsleri düz ve birbiriyle müsavi idi.göğüsleri ve iki omuzları arası genişti.omuzları ortasında,sağ tarafa daha yakın güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızıya yakın üzerinde koyu yeşil siyaha çalan kıllarla lailahe illallah muhammedür rasulullah tevecceh haysu şi’te feinneke mansur yazılı hatem-i nübüvvet olan bir ben vardı.mafsal kemikleri irice idi.soyundukları vakit vücutları gayet nurlu ve parlaktı.münevver cildi ipekten yumuşaktı.mübarek vücudunun gölgesi yoktu.bedenine sinek ve benzeri haşerat konmazlardı.latif cisminin kokusu fevkalade güzel gül kokusunu andırırdı.okşadığı şeylerden,hatta yürüdüğü yollardan günlerce kokusu duyulurdu.iki memesi üzerindeki,karnındaki ve göğsünden karnına kadar inen ince hattan başka vücudunun ön kısmında kıl yoktu.omuzlarında,kollarında ve göğüsleri üzerinde kıllar vardı.bilek kemikleri uzun idi.avuç içleri genişti.omuz başları kol ve pazuları iri yapılı el ve ayak parmakları kalın,büyükçe idi.ayaklarının üstü düz olup bir yarık olmadığı için ayağına su döküldüğünde su üzerinde kalmaz etrafa dökülürdü.kendisini birdenbire görenler manevi vakar ve heybetinden sarsılırlar kendini tanıyıp sohbetlerini dinledikten sonra onsuz olamazlardı. Beden olarak bir benzeri daha yaratılmamıştı.yürürken ayaklarını yüksekçe kaldırır,sağ ve sola meyletmeden gidecekleri yöne hafifçe eğilerek yürürlerdi.ayaklarını yere yumuşakça basarlardı.adımlarını süratle,uzunca atarlardı.yürürken sanki yüksek bir yerden iniyor gibi yürürlerdi.bir tarafa döndükleri zaman bütün vücudu ile dönerlerdi.çoğu zaman gözleri etrafa değil,önlerine bakarlardı.yere bakışları gökyüzüne bakışlarından daha fazla idi.mübah olan şeylere göz ucuyla bakarlardı.sahabesinin arkasından yürürlerdi.karşılaştığı kimselerden önce davranarak onlara selam verirlerdi.
Yüce Allah onda bütün insan güzelliğini toplamıştı.hasılı o bir letafet ve mükemmeliyet harikası idi.sallallahu aleyhi ve sellem.

istifade ettiğim eserler:

kadı ıyaz,şifa-i şerif
kamil miras,tecridi sarih tercemesi
Ahmet şahin,sünnet ışığında hayat
Harun Yahya,hazreti Muhammed s.a.v
imam tirmizi,şemail-i şerif
ali yardım,peygamberimizin şemaili
imam kastalani,mevahibü ledünniye
Ahmet ziyaüddin gümüşhanevi,ramuz-el hadis
ibni kayyim,zadül mead
 

mozbursa

Active member
Efendimizin Şemaili

Efendimizin Şemaili
Yaratılış ve ahlâk itibariyle insanların en üstünü idi.
Bütün Peygamberlerin en güzeli o idi.
Boynu uzun ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları kalın, parmakları uzundu.
Kendisi şişman değildi.
Uzuna yakın orta boylu, güçlü ve kuvvetli idi.
Mübarek cildi ipekten yumuşaktı.
Yüzü hafifçe yuvarlak, kaşları hilâl gibi idi.
Kirpikleri uzun, gözleri kara, büyük ve son derece güzeldi.
Saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düz idi.
Sakalı sık ve tamdı. Uzun değildi.
Cismi güzel, kokusu hoş idi.
Sünnetli olarak ve göbeği kesik vaziyette doğmuştu.
Yüzü gül gibi kırmızıya benzeyen beyaz ve nuranî, berrak ve ışıklı idi.
Dişleri inciler gibi beyazdı.
Konuşurken ön dişlerinden nurlar saçılır, gülerken ağzında ışıkların bile aydınlandığı sanılırdı.
Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı.
Mübarek eliyle bir çocuğun başını okşasa, o çocuk diğerleri arasından hemen seçilir, belli olurdu.
Pek uzaktan işitir, kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü.
Bir yere giderken sağına soluna bakıp yürümez, vakar ve süratle ilerlerdi.
Yüzünde nur, sözünde kuvvet, lisanında bir güzellik vardı.
Herkesin aklına göre söz söyler, herkese güler yüz gösterirdi.
Kimsenin sözünü yarıda kesmez, haşin davranmaz, mütevazi yaşardı.
O'nu ansızın görenler heyecan ve sevgiyle ürperir, konuşunca hayran olurdu.
Bütün insanları hoş tutar, hizmetçilerine şefkatle muamele ederdi.
Kendisi ne yer, ne giyerse, hizmetçilerine de onları yedirir, onları giydirirdi.
Çocukları çok sever, saçlarını okşar, onlarla konuşurdu.
Son derece cömert, sözüne sâdık ve merhametli idi.
Güzel ahlâk bakımından insanların en üstünü idi.
Hülasa kâinatın efendisi, Allah'ın sevgilisi, mü'minlerin baş tacı, hasta gönüllerin ilâcı, çaresizlerin yardımcısı, mazlumların koruyucusu, düşünülebilen her türlü üstünlüğün sahibi idi.
Allah'ın salât ve selamı O'nun ve O'na yakın olanların üzerine olsun.
 

mübtela1

Well-known member
Cevap: Efendimizin Şemaili

ALLAH razı olsun sağolasınız

RABBİM bu güzelliği nasib etsin inşaALLAH hem rüyada görebilmeyi hem kabrini ziyaret etmeyi hemde layık bir ümmet olabilmeyi nasib etsin inşaALLAH

dualarınızla...
 

_vatan_

Well-known member
Cevap: Efendimizin Şemaili

Rabbim İnş Cennette Hem Rasulunun asv o güzel cemalini Hem Kendi O Hiç Bir Şeyle Kıyas Edilemeyecek Cemalini Görmeyi Nasip Eyler İnş.Allah Razı Olsun Çok Güzel Bi Paylaşımdı.

Saygılar_vatan_Kardeşinizden
 

YILDIZNAME

Well-known member
peygamberimizi (a.s) tanımak için ne kadar okusam öğrensemde gözümün önüne getirip hayal edemiyorum inş.ona layık ümmetinden oluruz da mahşerde sancağı altında toplanırız ve cennette yanında bulunuruz
 
ŞEMAİL-İ ŞERİF
Peygamberimiz, görenlerin nefesini kesecek kadar güzel yüzlüydü.yüzü ayın ondördüncü gecesindeki bedir hali gibi nurani ve parlak idi.hatta Cabir(ra) mehtaplı bir gecede resulullaha s.a.v baktım sonra aya baktım vallahi resulullah s.a.v daha beyaz daha parlaktı demiştir.mübarek boyları orta boyun uzuna yakın hali gibi fakat ince ve zayıf kimseler gibide değildi.böyle olduğu halde ömer(ra)ve sa’d ibni muaz(ra) gibi uzun boylu kimselerin yanında bile onlardan el ayası kadar uzun görünürdü.
Başı büyükçeydi, çok kibardı. Yüzü dolgun veya şişman olmadığı gibi kuru ve zayıf da değildi. Yanakları ne etli, ne de çöküktü. Yüzünün aklığı içinde yanaklarının kırmızılığı belli olurdu.terlemeleri çok idi. Terlediği zaman üzerine çiğ taneleri düşmüş gülü andırırdı.
Rengi açıktı; ne kireç gibi beyazdı, ne de kara yağızdı, ikisi ortası gül gibi kırmızıya çalar şekilde beyaz, nurlu ve berraktı. Yüzünden sürekli nur yayılırdı. Güneş gibi aydınlık, ay gibi parlaktı.bakanların gözleri kamaşır,nuru duvarlara aks ederdi.imam kurtubi naklediyor,efendimizin s.a.v güzelliğinin tamamı ortaya konmamıştır.eğer zahiri güzelliği tamamıyla görülse sahabe-i kiram ona bakmaya takat getiremezlerdi.
Alınlarının iki yanı açık ve genişti. Kirpikleri siyah sık ve uzundu.Hilâl kaşlıydı.kaş uçları göz uçlarına kadar uzardı. İki kaşının arası açıktı, fakat kaşları birbirine yakındı.iki kaşı arasında bir damar vardıki öfke anında kabarır ve ortaya çıkardı.burunları ince ve çekme,üst kısmı yüksekce idi.dikkat etmeden bakan bir kimse onun burun kemiğinin üstü yüksek,ortası düz,uç kısmı basıkca zannederdi fakat öyle değildi.mübarek kulakları küçük ve zarif idi.kimsenin duyamadığı uzak mesafelerdeki sesleri duyar idi.
Gözleri yaratılıştan sürmeliydi.gözleri siyahtı,çok güzeldi ve büyükçe idi. Gözünün beyazı tam beyaz; siyahı da tam siyahtı. Gece vakti gündüz gibi görürdü. İlahî aşkın eseri, bazen gözlerinde kızarıklık oluştururdu.
Dişleri inci gibi parlaktı, beyaz bulut gibi akdı, üstden iki,altdan iki dişinin arası açık dişleri hafif seyrekçeydi, çok sık, üst üste değildi. Konuşurken ön dişlerinden nur saçılır, gülerken mübarek ağzı hafif bir şimşek gibi ışıklar yayarak açılırdı.
Ağzı ne çok büyük, ne de çok küçüktü. Her iki dudağı benzersiz biçimde güzeldi.mübarek sesleri kalın idi.bıyıkları gür,kaş gibi,dudak çizgisi görünecek şekilde kısa,sakalı şerifleri sık ve büyükce idi.bir tutam boyunda bulunurdu.saç ve sakalının rengi siyahtı,fakat resulullah saç ve sakalına koku sürmeyi adet haline getirdiğinden kızılımsı görünürdü.saçları hafifçe dalgalıydı.sert değildi.ne kıvırcık nede dümdüzdü.kendiliğinden ikiye bölünebilirdi.saçları uzunken omuz başlarına kadar, kısayken kulaklarına kadardı.resulullah s.a.v son zamanlarında saçlarını ortadan ikiye ayırırlardı.saç ve sakalındaki kıl sayısı yirmi kadar yoktu,tümü onyedi beyaz kılı vardı.boyunları uzun,levha gibi gümüş parlaklığında idi.bütün azaları irice ama birbirine mütenasibti.karınları ile göğüsleri düz ve birbiriyle müsavi idi.göğüsleri ve iki omuzları arası genişti.omuzları ortasında,sağ tarafa daha yakın güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızıya yakın üzerinde koyu yeşil siyaha çalan kıllarla lailahe illallah muhammedür rasulullah tevecceh haysu şi’te feinneke mansur yazılı hatem-i nübüvvet olan bir ben vardı.mafsal kemikleri irice idi.soyundukları vakit vücutları gayet nurlu ve parlaktı.münevver cildi ipekten yumuşaktı.mübarek vücudunun gölgesi yoktu.bedenine sinek ve benzeri haşerat konmazlardı.latif cisminin kokusu fevkalade güzel gül kokusunu andırırdı.okşadığı şeylerden,hatta yürüdüğü yollardan günlerce kokusu duyulurdu.iki memesi üzerindeki,karnındaki ve göğsünden karnına kadar inen ince hattan başka vücudunun ön kısmında kıl yoktu.omuzlarında,kollarında ve göğüsleri üzerinde kıllar vardı.bilek kemikleri uzun idi.avuç içleri genişti.omuz başları kol ve pazuları iri yapılı el ve ayak parmakları kalın,büyükçe idi.ayaklarının üstü düz olup bir yarık olmadığı için ayağına su döküldüğünde su üzerinde kalmaz etrafa dökülürdü.kendisini birdenbire görenler manevi vakar ve heybetinden sarsılırlar kendini tanıyıp sohbetlerini dinledikten sonra onsuz olamazlardı. Beden olarak bir benzeri daha yaratılmamıştı.yürürken ayaklarını yüksekçe kaldırır,sağ ve sola meyletmeden gidecekleri yöne hafifçe eğilerek yürürlerdi.ayaklarını yere yumuşakça basarlardı.adımlarını süratle,uzunca atarlardı.yürürken sanki yüksek bir yerden iniyor gibi yürürlerdi.bir tarafa döndükleri zaman bütün vücudu ile dönerlerdi.çoğu zaman gözleri etrafa değil,önlerine bakarlardı.yere bakışları gökyüzüne bakışlarından daha fazla idi.mübah olan şeylere göz ucuyla bakarlardı.sahabesinin arkasından yürürlerdi.karşılaştığı kimselerden önce davranarak onlara selam verirlerdi.
Yüce Allah onda bütün insan güzelliğini toplamıştı.hasılı o bir letafet ve mükemmeliyet harikası idi.sallallahu aleyhi ve sellem.

istifade ettiğim eserler:

kadı ıyaz,şifa-i şerif
kamil miras,tecridi sarih tercemesi
Ahmet şahin,sünnet ışığında hayat
Harun Yahya,hazreti Muhammed s.a.v
imam tirmizi,şemail-i şerif
ali yardım,peygamberimizin şemaili
imam kastalani,mevahibü ledünniye
Ahmet ziyaüddin gümüşhanevi,ramuz-el hadis
ibni kayyim,zadül mead
 

Elânur~

Member
Allah razı olsun..

Duygulanmamak elde değil ya :'(

Allah bizleri O'nun yolundan ayırmasın.

O'nun koltukları altında Cennet'e girebilmeyi nasib eylesin..

Cennet-i Ala'da O'na komşu eylesin..

Amiin. :(
 
Üst