bir alim yıllarca tevazuyla yaşar hatta bu konuda adı duyulmuş tevazusuyla meşhur olmuştur.. çok güzel kıymetli ve hacimli eserler yazmıştır.. ağzından "ben" kelimesini duyan olmamıştır..
bir gün bir ilim seyahatine çıkmıştır, yolda rastladığı medreselerden birine girer ve oturup dersi dinlemeye başlar..alimin tevazusu kılık kıyafetine de yansımıştır sıradan basit bir köylü gibi giyinmektedir.Orda hazır bulunup dersi dinleyenlerden bazıları bu alimi tanıyorlar ancak ders esnasında olduklarından selam verip konuşamıyorlar..
Alim bakar ki kendi eseri okutuluyor, okuyan ve açıklayan hoca bir maddeyi yanlış şerh edince bu bizim yüksek tevazu alim söze karışıyor ve yine tevazusuyla öyle olmadığını aslında başka bir şeyin denilmek istendiğini anlatıyor.. Hoca onca dinleyenler huzurnda bu köylü kılıklı adamın kendi yanlışını düzeltmesini hazmedemiyor,bunu kabul etmeyip alaylı alaylı "sen anlamazsın" der gibi laflar edip geçiştiriyor.. bizim alimin nefsi ilk kez biraz kıpırdıyor ve diyorki o okuduğun ve ders yaptığın kitabı "ben yazdım"...
bu alimin ağzından ilk kez ben kelimesini duyan insanlar şaşkın gözlerle ona bakıyorlar, bizim tevazulu alim burda şeytana ve nefsine yeniliyor ve "ömrümde bu kadar enaniyet yapmadım" diyor.. ve bunca yıllık tevazusunu yıkıp mahvediyor..
bu kitabı ben yazdım demesi neticede doğru bir bilgidir ve ehli takva için bile az bir enaniyettir hatta avam için enaniyetten sayılmayabilir.. bu kadar küçük bir enaniyet ifşa olunca, aslında öyle biri olmadığını aslında o güne kadar hiç enaniyet yapmadığını nefsinin ve şeytanın zoruyla bir anda söylüyor, bu demektirki, ben aslında böyle biri değilim, ben aslında hiç enaniyet yapmadım bu kadar küçüğünü bile ilk kez şimdi yaptım yani daha önceki ömrümde bu kadarcığını bile yapmamıştım..
işte bütün tevazusu bu cümle ile yıkıp mahvediyor.. Hiç enaniyet yapılmadığının söylenmesi en büyük enaniyettir..
bir gün bir ilim seyahatine çıkmıştır, yolda rastladığı medreselerden birine girer ve oturup dersi dinlemeye başlar..alimin tevazusu kılık kıyafetine de yansımıştır sıradan basit bir köylü gibi giyinmektedir.Orda hazır bulunup dersi dinleyenlerden bazıları bu alimi tanıyorlar ancak ders esnasında olduklarından selam verip konuşamıyorlar..
Alim bakar ki kendi eseri okutuluyor, okuyan ve açıklayan hoca bir maddeyi yanlış şerh edince bu bizim yüksek tevazu alim söze karışıyor ve yine tevazusuyla öyle olmadığını aslında başka bir şeyin denilmek istendiğini anlatıyor.. Hoca onca dinleyenler huzurnda bu köylü kılıklı adamın kendi yanlışını düzeltmesini hazmedemiyor,bunu kabul etmeyip alaylı alaylı "sen anlamazsın" der gibi laflar edip geçiştiriyor.. bizim alimin nefsi ilk kez biraz kıpırdıyor ve diyorki o okuduğun ve ders yaptığın kitabı "ben yazdım"...
bu alimin ağzından ilk kez ben kelimesini duyan insanlar şaşkın gözlerle ona bakıyorlar, bizim tevazulu alim burda şeytana ve nefsine yeniliyor ve "ömrümde bu kadar enaniyet yapmadım" diyor.. ve bunca yıllık tevazusunu yıkıp mahvediyor..
bu kitabı ben yazdım demesi neticede doğru bir bilgidir ve ehli takva için bile az bir enaniyettir hatta avam için enaniyetten sayılmayabilir.. bu kadar küçük bir enaniyet ifşa olunca, aslında öyle biri olmadığını aslında o güne kadar hiç enaniyet yapmadığını nefsinin ve şeytanın zoruyla bir anda söylüyor, bu demektirki, ben aslında böyle biri değilim, ben aslında hiç enaniyet yapmadım bu kadar küçüğünü bile ilk kez şimdi yaptım yani daha önceki ömrümde bu kadarcığını bile yapmamıştım..
işte bütün tevazusu bu cümle ile yıkıp mahvediyor.. Hiç enaniyet yapılmadığının söylenmesi en büyük enaniyettir..