Yine Tahiri Ağabey bir gün şöyle demişti:
“Biz Üstadın yanında yatsıdan sonra diğer kardeşlerle birlikte ya bir defa ya iki defa kalmışızdır, o kadar... Ama Zübeyir, yatsıdan sonra devamlı yanındaydı. Onun sırrına o vâkıftı. Onun için bize sormayın, ona sorun...”
Zübeyir Ağabeyin dayanak noktası, Üstad ve Risale-i Nur’du.
Lâhikaları okuduğumda şöyle bir soru sormuştum:
“Nur talebelerinin ortak özelliği, okumak ve neşir midir?” Şu cevabı vermişti:
“Evet kardeşim, okumak ve neşirdir. Fakat tab başka, neşir başkadır. Neşir yaymaktır, tab ise basılıp çoğaltılmasıdır.”
Bunun üzerine bende şu mana uyanmıştı:
Bir Nur talebesi Risale-i Nur’u okuyor, ama intişarına çalışmıyor veya intişarına çalışıyor, ama okumuyor. Her ikisi de olmaz. Hem okuyacak, hem intişarı için gayret edecek. Dershane açacak, dersler yapacak, gençlerin gelmesini sağlayacak. Maddî manevî destekte bulunacak. Hepsi bunun içine giriyor. Böylece herkes hubb-u riyaseti terk eder, şahs-ı manevî hesabına çalışır, ondan hisseder olur.
Yine bir gün şöyle demişti:
“Risale-i Nur’un tab ve basım safhaları vardır. Evvelâ hatt-ı Kur’an’la, elle yazılarak çoğaltıldı. Daha sonra, hatt-ı Kur’an’la yazılanlar, teksirle çoğaltılmaya başlandı. Ondan sonra yeni yazı daktilo makinesiyle yazılmaya başlandı. Daha sonra daktilo makinesiyle yazılanlar, teksir edilmeye başlandı. Ondan sonra matbaada dizgi yoluyla basıldı.”
“Biz Üstadın yanında yatsıdan sonra diğer kardeşlerle birlikte ya bir defa ya iki defa kalmışızdır, o kadar... Ama Zübeyir, yatsıdan sonra devamlı yanındaydı. Onun sırrına o vâkıftı. Onun için bize sormayın, ona sorun...”
Zübeyir Ağabeyin dayanak noktası, Üstad ve Risale-i Nur’du.
Lâhikaları okuduğumda şöyle bir soru sormuştum:
“Nur talebelerinin ortak özelliği, okumak ve neşir midir?” Şu cevabı vermişti:
“Evet kardeşim, okumak ve neşirdir. Fakat tab başka, neşir başkadır. Neşir yaymaktır, tab ise basılıp çoğaltılmasıdır.”
Bunun üzerine bende şu mana uyanmıştı:
Bir Nur talebesi Risale-i Nur’u okuyor, ama intişarına çalışmıyor veya intişarına çalışıyor, ama okumuyor. Her ikisi de olmaz. Hem okuyacak, hem intişarı için gayret edecek. Dershane açacak, dersler yapacak, gençlerin gelmesini sağlayacak. Maddî manevî destekte bulunacak. Hepsi bunun içine giriyor. Böylece herkes hubb-u riyaseti terk eder, şahs-ı manevî hesabına çalışır, ondan hisseder olur.
Yine bir gün şöyle demişti:
“Risale-i Nur’un tab ve basım safhaları vardır. Evvelâ hatt-ı Kur’an’la, elle yazılarak çoğaltıldı. Daha sonra, hatt-ı Kur’an’la yazılanlar, teksirle çoğaltılmaya başlandı. Ondan sonra yeni yazı daktilo makinesiyle yazılmaya başlandı. Daha sonra daktilo makinesiyle yazılanlar, teksir edilmeye başlandı. Ondan sonra matbaada dizgi yoluyla basıldı.”