Tasavvufun başlangıcı, şeyhlik, müritlik

tevhit06

New member
Tasavvufun başlangıcı, şeyhlik, müritlik
Muallim öğretir , Mürşit oldurur.
( Ö.T.İnançer hoca efendinin radyo sohbetini yazı olarak yazarak siz forum dostlarıyla paylaşmak istedim)
Kelimelerin manasıda böyle birisi talimden geliyor, diğeri de rüşt den geliyor, rüştünü ispat etmek gibi. Birisi bilgi yükler, diğeri de olgunlaştırır. Muallim bilgiyi yükler ne şekilde kullanacağını öğretmez. Mürşit aynı zamanda muallimdir ama muallim herzaman murşit olmaz.
Tasavvufun başlangıcı, isim konulmasıyla ilgili değildir. Tasavvuf ekollerinin isimlendirilmesi ile, kurulmasını aynı zanneden, ilim adamları diyemiyeceğim, öyle adamlar var. Dünya hayatı bir kere daha genel açıdan bakalım. Ne zaman başlamıştır, ne zaman biter, dünyada yaşadığımız için, hep dünya ile kendimizi sınırlı zannediyoruz. Biz dünyaya gelmeden önce yokmuyduk, anamızın karnında geçirdik 280 gün zaten. O bir hayat değilmi, ona gelmeden evvel yokmuydu, Allahü zül celalin, ‘ben sizin rabbiniz değilmiyim hitabına ‘galu bela’ cevabını veren biz değimliyiz. Dolayısıyle hayatın başlangıcı, doğru tesbitle, ‘kün’ emriyledir, ‘ol’ emriyledir. Cenabi Allah ‘ol’ emrini verdiği anda; hayat başlamıştır. Bu genelde.
Gelelim dünya hayatına, aradan geçen safhaları geçelim, dünya hayatına başlangıç; nasıl olur, anamızın rahminden ayrılmakla bile olmaz; illa göbeğimizin kesilmesi lazım. Göbek bağımız, annemizle olan kesilir, ne yaparız. Bedenimizin solunum, sindirim, ve dolaşım sistemi kendi kendine çalışmaya başlar. Anamızdan ayrılırız. Ondan evvel anamızın her kalp atışıyla beraber, bizim kendi kalp atışımız olmasına rağmen, belli bir aydan sonra ana rahminde dolaşım sistemi çalışır. Sindirim sistemi annemize göre çalışır, solunum yine annemize göre çalışır, göbek bağı kesildiği anda; kendi makinemiz çalışmaya başlar. İşte doğum o andır. Rahimden dışarı çıkmakla değil. Ve ilk yaptığımız iş nedir, nefes almak. Yani dünyanın havasını içimize çekmek. İlk havayı içimize çektiğimiz anda ilk yaptığımız şey ağlamaktır. Beğenmeyiz. Dün aşağı demek ya istan ekidir, dünya aşağılık istan demektir. Lügat manası aşağılık istan olan dünyayı yüceleştirmek; bizim elimizdedir. Bunu ebedi hayatın tarlası, mahsul alınacak yeri görüp, doğru şeyleri ekersek dünya tarlasına, o zaman aşağılık istan olmaktan çıkar. Ama bizim için çıkar. Zatı olarak aşağılık istandır. Çünki dünya masivadır. Masiva; kulla Rab arasındaki her türlü perdedir.
İşte dünyayı içine alan insan yavrusu, evvela ağlar, sonra bir mürşide varırsa dünyayı içine almamasını öğretir. Sadece istifade için nefesi alır, ama vermek üzere, malı da alır vermek üzere. Hz. Mevlana öyle buyurur ‘mal elden ele devrolur ama dünyada kalır’ diyor. Sahip olduklarını zannedenler, malı götüremezler. Devrolur ama dünyada kalır. Çok önemli bir laftır anlayan için. İşte dünya hayatına doğmak demek; göbeğin kesilmesiyledir.
Eskiden okula başlarken, amin alayı denen bir sistemimiz vardı, mahallenin okula gitme çağındaki çocukları bir araya gelirler, her türlü ilmin kaynağı olan, Kuranı Kerim, Musafı Şerif halinde, bir çocuğun veya birinin başında taşır en önde o yürür, hoca efendiler ihtiyar teyzeler, amcalar, nineler, dayılar onların çocukların etrafında, ilahi okuyarak çocuklar mektebe başlarlar. Yani işin içine bir estetik katılır. İlahilerde mutlaka ya ayet tercümesidir, ya hadis tercümesidir, ya bir büyüğe olan muhabbetin hürmetin ifadesidir. Güzel laflardır, ya duadır, adı üstünde amin alayı. Sonra dua edilir bu nedir tahsil hayatına doğmaktır.
Tasavvuf hayatına doğmak ise; biat müessesesiyledir. Biat müessesesi nedir, zamanımızdaki cahiller, özellikle gazete makalesi yazarları, bir eksiklik iradesizlik olarak yorumluyorlar. Hayır biat iradesizlik değildir. Hz. Mevlana’nın tabiri bu‘Akla akılla veda edip nefisten kurtulmanın yolunu seçmektir biat ’ hakimiyet kabulü değildir, siyasi biatle tasavvuf biatini karıştırıyorlar. Ayrıca siyasi biat; bütün Osmanlı padişahlarına biat edildi, 36 tane. 36 taneden kaç tanesi tahttan indirildi, demekki sözden cayılıyor siyasi biat sözünden. Cumhuriyet tarihine bakalım, biat ettiğimiz halde, birdahaki seçimlerde indiriveriyoruz. Siyasetle bu bir birine karışmaz. Bunu bilmiyorlar. Biz hain diye adamı asarız, sonra türbe yaparız kendisine, yalan mı.
Halbuki biat; teslim olmak, kendisini iradesi ile iradesinden vaz geçmek.peki biatte ne yapılır. Yapılan şudur. Mürşit , müridine belli ders denen ahali arasında konuşulurken, ders tabir edilen, günlük yapılması gereken vazife verir, bu vazifeler; genellikle o tarikatın pirinin, tertip ettiği evradı şerifi okumak, ve mutlaka belli sayıda, Allahın belli esmalarını okurlar, bir tanede olabilir, beş tanede olabilir bu tarikatlardaki iştihatlere göre değişen şeylerdir. Mürşidin tasarrufu ile verilir. Esma verilir, mürşit müridine belli sayıda esma verir, tarikat hayatına böyle doğulur. Bu sayıların ehemmiyetinin olmadığını söylüyorlar, Hint felsefesinden alınmadır diyorlar, bazı cahiller, ne münasebet. Sünneti seniyeyle alakalıdır rakamlardır kısmı külliyesi. Biz namazlardan sonra niye 33 süphan Allah elhamdülillah Allahu ekber diyoruz. Niye, 34 diyelim 38 diyelim, 23 diyelim, niye; çünkü efendimiz tespit etti. Bize lazım olan efendimize uymaktır.hepsi fiili peygamberidir bu sayılar. Niye ezanda 4 defa Allahu ekber diyoruz, 3 defa diyelim, demekki rakamların ehemmiyeti var rakam bunlar nedir doz dur, değiştirmek kimsenin haddi değildir. Doktorun verdiği ilacı; doktor yazmış saat 12 de 2 tane hap yutacaksın diye, adam karıştırmış 2 de 12 tane yutmuş ölmüş. Şimdi doktorun verdiği doza eyvallah diyorsun da, mürşidin verdiği doza niye eyvallah demiyorsun.
Ama prof namı adı altında ukalalık eden adamlar var, bu rakamlar Hint den alınmadır diyor. İddia ediyor ispat edemiyor, Resurullah efendimizde mi Hintden aldı 33 tane suphanallahı, ayrıca almış olsaydı bizi alakadar etmezdi, biz resurullaha tabiyiz, aklımıza, fikrimize, var olduğunu zannettiğimiz ilmimize tabi değiliz. Efendimize tabiyiz. Biz muhammediyiz bunu bir anlamak lazımdır.
Benden ittika ederseniz, sizin öğretmeniniz ben olurum diyor, en büyük ittika sahibi s.a.v efendimiz olduğu için elbette ona daha çok öğretiyor.
Tasavvuf hayatına doğmak; tasavvuf hayatının başlangıcı, biatle olur. Biat demek mürşidin müride esma vermesi demektir.
Dönelim başa, Allahu zül celal ben yer yüzünde kendime halife yaratacağım dedi mi, ayetle sabit mi, evet. Bu halifeyi Adem olarak yaratımı, evet. Ademe a.s. bütün esmayı verdim diye ayet varmı, hemde kuranı kerimin en başında. Zaten bütün melaikenin, Hz. Ademe secdeyle emrolunması o esmalaradır. Ademin maddesine değildir. İşte şeytanın yaptığı yanlışlık buradadır. Ademi topraktan yarattın, beni ateşten yarattın ateş topraktan üstündür, ben Ademden üstünüm, secde etmem. Hz. Ademin taşıdığı manaya, esmaya, ki bunun içinde en önemlisi nuru Muhammedi dir. Eğer mevlidi doru dürüst okursak; nur bahsinde anlatılanı okursak, bunu öğreniriz. Mevlit aynı zamanda çok önemli bir bilgi kaynağıdır. Şiirle yazılmış büyük bir ilim kitabıdır. Hz. Ademdeki cevhere, esmai ilahiyeye nuru muhammediyeye bakmayıp nesine baktı, maddesine baktı. Çamuruna baktı. Kendinin ateşine baktı şeytan. Materyaline baktı. İlk materyalist şeytandır. Bütün materyalistlerde öyledir. İnsan bedenden ibaret değildir. İşte şeytan materyalist olarak, materyaline baktığı için Hz. Ademin manasını göremedi.
Tasavvuf hayatına doğuş; biat müessesesiyle, yani mürsidden esma almakla oluyor ise, Hz. Allah ta Hz. Ademe esma verdi ise; ilk şeyh Allah, ilk derviş Ademdir. Varmı itirazı olan buyursun konuşalım. Bir de kalkıyorlar, tasavvuf hayatı hicri beşinci asırda başlamıştır diyorlar ne münasebet. Hz. Ademle başlamıştır. Hz. Allah kimin mabudu, Adem a.s. ın Hz. Adem kimin kulu, Allahın kulu. Yani ikisi arasında bütün münasebetler var. Dolaysıyla ilk şeyh ,derviş münasebetide; Hz. Ademle Hz. Allah arasında var. Bu ala sinsiletihim ta efendimize geliyor.

Allahın has halifeliği yer yüzünde hiç bitmemiştir. O kadar çok peygamber, 124 bin olduğu Resurullah efendimiz tarafından da rivayet edilen , insanların nefislerine uymalarından dolayı onları düzeltmek için gönderilen peygamber sayısı, çünkü ilk itiraz, Hz. Ademin oğlu habile kabil oğlu değilmi, ilk itiraz kendi öz oğlundan başladı, babasının emrini dinlemedi, cinayet işledi. Zaten dünyada ilk ölüm hadisesi cinayettir. Sebebi nefistir, nefsin sembolü de kadındır. Çünkü nikah yasağı olanla evlenmek istedi. Katil olan. Ötekini öldüreyim de kız bana kalsın diye yaptı. İtirazlar daha baba oğul arasında başladı. Hz. Nuh un oğlu oğul değilmi, inanmadı babasına. Hz. Lut un karısı inanmadı. Efendimizin amcası inanmadı,inanmamakla kalmadı düşman oldu ebu lehep.
Allahu zül celal bütün topluluklara, yeniden tazeleyici bilgilerle doğru yola iletici, peygamberler gönderdi. Peygamberlerin sözlerine bir şeyler ifade edenler, bir şeyler çıkaranlar; asile yanlışa gidenler oldu. Cenabı Allahın esmasını, özelliklerini tanrılaştıran putperestler oldu. Meleklerin, fonksiyonlarını tanrılaştıranlar, putperestler oldu. Azrail a.s. ın yaptığı işi, ölüm tanrısı yapıyor dediler, Allahın Rezzak ismi şerifini, bereket tanrıçası yaptılar. Bunu yapanlar insanlar. Böyle yapmayıp, peygamberler vasıtasıla kendilerine tebliğ eden doğruları devam ettiren zatlarda var. Mesela Hz. Ebu Bekir, hiç puta tapmamıştır. Bunu Hz. Ali efendimizden itibaren zannediyorlar, değil ki. Hz. Ali efendimiz baliğ olmadan, mükellefetiyetini yüklenmeden evvelki yaşında efendimize itaatini ortaya koyduğu için, günah işlemeye fırsatı olmadan Müslüman olmuştur. Hz. Ebu Bekir; efendimizin yaştaşıdır. Ama haniftir. Buda hiç puta tapmamıştır. Hiç içki içmemiştir. Resurullah efendimize kadar gelen, özellikle efendimizin babası, dedesi, onun babası onun babası ta Hz. İbrahim’e, Ademe kadar, hiç biri putperest değildir. Allahu zül celal; Habibi edibi zişanının mübarek sülbünü, o şekilde korumuştur. Efendim nerden biliyorsun, biraz tarih okuyanlar bu bilirler. Dinler tarihi. Kuzay ın kim olduğunu, Fahir in Galip in kim olduğunu, daha yakına geldiğimizde Haşim in nasıl bir zat olduğunu, Abdulmuttalip in nasıl bir zat olduğunu. Bu gün zemzem içiyorsak Abdulmuttalip e borçluyuz. Putperest değildir Abdulmuttalip.

Mekki ayetler daha ziyade, itikadi ayetlerdir. Medeni ayetler daha ziyade ameli ayetlerdir. Çünkü itikat, inanç olmadan amel olmaz.

Resulü Kibriya efendimiz Medine döneminde; hanei sadetinin hemen yanı başında, adeta bitişik, mesciti nebi arada bir perde var. Onun kuzey doğu tarafında Hz. Fatıma validemizin, Hz. Ali ile, kayın validesi Fatıma binti Ezetle,ve çocuklarıyla beraber yaşadığı yine bitişik ev, onun tam kuzeyinde, yüksek bir seki var üç saf filan cemaat alır, eni de onbeş kişi filan alır. Asabı soffe yeri orası, işte orada, efendimizin özel dervişleri var. Mesela Hz. Ömerin kardeşi, Utbe bin Hattab asabı soffedendir. Aşereyi mübeşşereden olduğunu bildiğimiz, Halit bin Velit Hz.leri, Sad bin ebi vakkas Hz.leri o da ashabı soffeden. İşte onun bir lafı var, Resurullah ne verirse onu yerdik, ne verirse onu giyerdik. Hepimize ayrı ayrı Allahın esmalarından ayrı sayılarda verdi. Sad bin ebi vakkas, Resurullah efendimizin ilk dervişlerindendir aynı zamanda. Ve ashabı soffe kaç kişidir, ashabı kiramın 124 bin olduğu hakim bir rivayettir. O çok enteresandır bir başka hadisle çakışır bu bilgi, ashabım yıldızlara benzer hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz, peygamberlerde doğru yolu buldurucuları değimlidir, peygamberlerin sayısı da 124 bin dir.ashabı kiramda 124 bin dir bu inceliği anlamak lazımdır. Anlamak için müslümanın ince ruhuna sahip olmak lazımdır. Kalın adamdan Müslüman olmaz. İnce olacak ince tül gibi, tüy gibi ince olacak kimseye ağırlık vermeyecek. İncelmek efendimizin yoluna intisap etmekle olur. 124 bin asabın içinde ashabı soffe 214-217 kişi kadar ve hepsi de aynı zamanda değil 10-11 sene içinde. İşte dervişlik hayatı; tasavvuf cemiyetin içinde rakamsal ve oransal olarak bu kadar azdır. Ama bütün marifet o zevattadır. bu güne gelelim, bu gün ilim ve sanat hayatında, cemiyete yön vermiş, cemiyetin istifadesini temin etmiş, fertleri ve cemiyeti yükseltmiş ne kadar insan sayarsanız, mutlaka ve mutlaka bir tasavvuf terbiyesi sahibidir. Ya müntesip bir derviştir, ya şeyhtir, veya müntesiplerden ders almıştır. Derleyen: Ramazan KALAYCI (tevhit06) 12.02.2009
 
Üst