Tahiri Mutlu Ağabey {Onları Niye Anlayamadık}

Biyolog

Member
TAHİRİ MUTLU AĞABEY



muzafferdeligoz_tahiri_2.jpg
muzafferdeligoz_tahiri_1.jpg
Bediüzzaman Hazretlerinin Nurlu Talebesi
M. Tahiri MUTLU
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1900 yılında Isparta'nın Atabey kazasında doğdu. Bediüzzaman'ın yakın talebelerindendir. l943'de Denizli, l948'de Afyon hapislerinde Bediüzzaman'la birlikte bulundu. 1977'de vefat etti.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Atabeyli Mehmet Tahirî Mutlu... .. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İşte güller beldesinin gülü Tahirî Mutlu..[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Meleklerin gül demetleriyle karşıladıkları bir evliya... [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ama kendisi velayetini bilmeyen bir bahtiyar veli...[/FONT]


[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Selâm olsun sana Tahirî Ağabey![/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Defterdeki yoklamada bizi "yok" hanesine yazmayasın..[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Elinde yılların yıprattığı bir dua kitabı vardı. Burada isim isim insanları sıralamıştı. Hep dua ederdi, yalvarır yakarırdı geceleri, seherleri...[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Sarsılmayan sadakat, aldanmayan zekâ sahibi Tahirî....
Kendisi bir tevazû abidesi sanki....
[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Melekler gibi tertemiz, lekesiz bir mü'mindi. Ak saçını İslâmiyet’e hizmette ağartmıştı. Nur gibi parlayan bir nâsiye ve bembeyaz bir sakal... Kendisiyle ilgili, kendisini yücelten hatıraları pek hatırlamıyordu bile... [/FONT]


[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Üstad'ın onun için "Sarsılmayan sadakati, aldanmayan zekâsıyla" diye onu tarif tavsif ediyordu.[/FONT]

muzafferdeligoz_tahiri_3.jpg


Bir Veliy-i Azîm
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Afyon Hapishanesindeki Nur talebeleri arasındaki bazı üzücü olaylardan dolayı, el açıp yalvaran Bediüzzaman:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]"Ya Rabbi! Yok mu bir talebem? diye Cenab-ı Hakka iltica ettiğim zaman birden bana Tahirî gösterildi" diyor ve anlatmaya devam ediyordu.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]"Tahirî, o zaman seni bir veliy-i azîm, bir kutup tahayyül ettim. Sonra baktım ki, sen istihdam olunuyorsun."[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Burada Bediüzzaman, Tahirî Mutlu'ya soruyor :[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]-Tahirî, istihdam olduğuna mı razısın, yoksa benim zannımda [veliy-i azîm] olmasını mı istersin?[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tahirî Mutlu, Üstad'ının sualine şöyle cevap veriyor :[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]- İstihdam edilmemi isterim, Üstad'ım...[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Üstad cevaben [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]-Maşaallah!...[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]dedikten sonra, yan taraftaki talebelerine dönüp, Tahiri MUTLU ağabeyin duyamayacağı şekilde alçak sesle,[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]-Gerçi velidir , diyor.[/FONT]

muzafferdeligoz_tahiri.jpg


Tahirî Mutlu Ağabey'e

[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Sen ki, Nur bahçesinin nadide gülüsün.[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Aziz ruhuna Nurdan haleler bürünsün,[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Fecirlerden makberine Nurlar dökülsün,[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Fecirler ki, ne kadar zinde ve mutlu,[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Sen mutlusun, biz mutluyuz, İslâm mutlu...[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]M.Ziya Akça[/FONT]

muzafferdeligoz_tahiri_4.jpg
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İhtiyarların En Genci, Tahiri Mutlu [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Her büyük oluşum küçük bir çekirdekle başlamıştır. Nebiler Sultanı Hz. Muhammed (s.a.s) on dört asırdan beri dünyaya huzur ve mutluluk kaynağı olan İslamiyet'i anlatmaya başladığında, etrafında üç dört kişi vardı.[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]O'ndan asırlar sonra Kur'an'ı asrın idrakine söyletmek üzere işe koyulan Bediüzzaman Hazretleri'nin de çevresinde nice isimsiz kahramanlar vardır. Bunların arasında hayatının son döneminde Isparta'da Üstad'ın yakınında bulunan ve 'erkan-ı sitte' diye adlandırdığı altı kişi ise farklı bir yere sahiptir. Bu altı kişi, Hafız Ali, Büyük Ruhlu Küçük Ali, Kuleönü’lü Hafız Mustafa, Hüsrev, Rüştü ve Atabeyli Tahiri idi.[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu altı kişi arasında kulluğu ve takvasıyla bilinen Tahiri Mutlu, 1900 yılında Isparta'nın Atabey kazasında dünyaya gelir. Çocukluğu ve gençliği dini hassasiyeti son derece yüksek bir aile ortamında geçer. İlk eğitimini helal ve harama karşı oldukça hassas olan anne ve babasından alır. Atabey kazası aynı zamanda Selçuklulardan beri devam eden bir ilim ve irfan geleneğinin merkezidir. Böyle bir atmosferde yetişen Tahiri Mutlu o günkü şartlarda toplum ortalamasının üstünde bir kültür ve bilgi birikimine sahip olur. [/FONT]

muzafferdeligoz_tahiri_5.JPG


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Askerliği İstiklal Savaşı yıllarına rastlar. 1920-1924 yılları arasında demir yollarında askerlik yapan Tahiri Mutlu'ya gazilik beratı ve madalyası verilerek maaş bağlanır. Ancak o, vatan hizmetine karşı bir bedel almayı izzetine yediremediğinden maaşı kabul etmez.[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Tahiri Mutlu, ilk defa 1931 yılında, Atabey'deki yakınları aracılığıyla Risale-i Nurlarla tanışır. Risaleleri tanıdıktan sonra Hafız Zühdü'nün oğlu, aynı zamanda yeğeni olan Eşref'le birlikte Bediüzzaman'ı ziyarete giderler. Barla'da gerçekleşen bu ziyarette Tahiri Mutlu, Bediüzzaman'dan çok etkilenir. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Tahiri Mutlu, celalle cemali, haşmetle ünsiyeti aynı anda yaşayan bir Allah dostu idi. Gür kaşları altında kesin hatlarla çevrelenmiş yüz ifadesini ilk görenler, onu tanıdıkça kanaatlerinde yanıldıklarını ve aslında melek bir sima ile ipeklerden yumuşak bir kalp sahibiyle karşı karşıya olduklarını anlarlardı. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]O, kulluğu içinde bir sultandı. Bütün kâinatın kulluğunu kendi kulluğu içine alabilen, "Güneş lambam, yıldızlar kandillerim, yeryüzü mescidim…" diyebilen bir sultan... [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu sultanın hayatı boyunca sığındığı en muhkem kalesi ise 'takva' idi. Her anı ve duruşu Allah'ı hatırlatan bir mana eriydi. İnci gibi yazılarıyla Nurların neşrine büyük desteği olan Küçük Lütfi'nin hayırlı bir halefi olarak Nur dairesine girmişti. Üstad'ın ifadesiyle, "ihtiyarların genci" idi. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Üstad ondan dolayı Atabey kazasını kendi doğduğu köy olan Nurs'la arkadaş ve bütün manevi kazançlarına ortak ilan etmişti. Tahiri ağabeyin ve aile efradının Üstad'ın hastalıklarına bile ortak olduklarını öğrenmek, fedakârlığın ölçüsünü anlamaya yetiyor.[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Tahiri Mutlu, Bediüzzaman'ın son yıllarında yanında bulunup hizmet tarzını yakından görüp bilen dört beş kişiden biridir. Üstad'ın hizmet için vekil olarak bırakıp, "Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını tam bilerek yapabilecek." dediği kişilerden biri. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Tahiri ağabey Denizli ve Afyon zindanlarında Üstad'la birlikte çile çekmişti. Nurların gerek teksir makineleriyle gerekse matbaalarda neşrinde büyük maddi fedakârlığı da bulunan Tahiri Mutlu için Bediüzzaman Hazretleri şunları söyler: "Tahiri'nin öyle bir derecesi var ki, manevi sahadaki derecelerinden birini görse dünyayı terk eder. Tahiri, dolu bir testidir, artık su almaz. Ya Rabbi, bu manevi varlığını kendisine bildirme! Ahirette Ümmet-i Muhammed'e faydası olacak."[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]O, Nur yolunda, Nur'un izinde sadakat ve fedakârlık örneği olarak temiz ve nezih bir hayat yaşadı ve ismi gibi "tahir" olarak sevenlerinin ve sevdiklerinin yanına göç etti. Bugün Nur kervanındaki arkadaşlarının bazılarıyla Eyüp Sultan Hazretleri'ne komşu olarak ebediyetleri temaşa etmekte ve geride kalan hizmetkârlara manen destek olmaya devam etmektedir.[/FONT]
(Süleyman Sargın)

F.Gülen: Onları anlamadılar

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]"Üstad'ın ilk talebeleri mana âleminin birer sultanıydılar; ama dünya onları tanıyamadı. Onların, mahviyet, tevazu ve hacâletle mühürlenen tabiatları başkalarını aldattı. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İnsanlardan bazıları gururlarına; kimileri hasetlerine ve bir kısmı da bencilliklerine yenildiler ve ne Hulusi Efendi'yi, ne Tahiri Mutlu'yu, ne Sadullah Nutku'yu ne de Mehmet Feyzi'yi tanıyabildiler. Oysa, onlar bir dirilişin ilk mimarları ve Hazreti Mîmâr-ı Azam'ın vefalı temsilcileriydiler.. Hasan Feyzi'ye, Hafız Ali'ye, Hoca Sabri'ye, Tahiri Mutlu'ya ve Hüsrev Efendi'ye sonraki nesillerin de ihtiyacı vardı. Dünya Ahmet Fevzi'yi, Atıf Efendi'yi ve Asım Bey'i mutlaka bilmeliydi. (..)[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Kitaplar ilk defa baskıya gireceği dönemde Üstad, sağa-sola hem de 50-100 lira gibi küçük bir para bulmak için adam gönderiyor. Tahiri Mutlu -makamı cennet olsun- bunu duyuyor ve koşa koşa köyüne gidiyor. Köy meydanında bütün mülkünün satılık olduğunu ilan ediyor, arazisinin bir kısmını haraç-mezat satıyor.. satıyor ve parayı sevine sevine getirip Üstad'ına teslim ediyor. Sadece o mu? Elbette hayır. Hulusi Efendi, Hüsrev Efendi, Mustafa Gül.. ve diğerleri hep aynı duygu ve düşünceyi paylaşırlar. Demek ki onlar, öyle samimi ve öyle bir safvet içinde idiler ki, bunu hayatlarının gayesi biliyor ve o uğurda hırz-ı can ediyorlardı.[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Gün geliyor bu safvet, onları ilklerle buluşturuyor. Biri, gecenin geç saatlerinde teksir makinesinin kolunu çevirirken, "Hasbî Rabbî cellallah, mâfî kalbî gayrullah, Nur Muhammed sallâllah." diyor. Tam o esnada birden kapı açılıyor ve içeriye Raşit Halifeler giriyor, "Devam edin, bizler sizinle beraberiz." diyorlar. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Evet, Onlar çok gerilerde durdular, çok küçük göründüler, hep mahviyet içinde oldular.. el-âlem de yalnızca o görünüşe ve o duruşa baktı, onları sadece zahire göre değerlendirdi. Onların her birisi ihtimal bir kutbiyeti, bir gavsiyeti temsil ediyorlardı ama nâdanlar bunu anlayamadılar."
[/FONT]


-----------
Muzaffer Deligöz

Not: Gerçekten tanıyamamışız gözlerim yaşara yaşara okudum ve sebeple sizlerle de bu yazıyı paylaşmak istedim...
 
Üst