ﻭَﺣْﺪَﻩُ Allah birdir.) İşte şu kelime sarih bir mertebe-i tevhidi gösterir. Şu mertebeyi dahi, a'zamî bir surette isbat eden gayet kuvvetli bir bürhanına şöyle işaret ederiz ki:
Biz gözümüzü açtıkça, kâinat yüzüne nazarımızı saldırdıkça, en evvel gözümüze ilişen, âmm ve mükemmel bir nizamdır ve şamil, hassas bir mizandır görüyoruz. Herşey dakik bir nizam ile, hassas bir mizan ve ölçü içindedir.
Daha bir parça dikkat-i nazar ettikçe, yeniden yeniye bir tanzim ve tevziniyet gözümüze çarpıyor. Yani: Birisi, intizam ile o nizamı değiştiriyor ve tartı ile o mizanı tazelendiriyor. Herşey bir model olup, pek kesretli muntazam ve mevzun suretler giydiriliyor.
Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin altında bir hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor, bir hak, bir faide takib ediliyor.
Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmane bir faaliyet içinde bir kudretin tezahüratı ve herşey'in her şe'nini ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazar-ı şuurumuza çarpıyor. Demek bütün mevcudattaki şu nizam ve mizan, umuma âmm bir tanzim ve tevzini ve o tanzim ve tevzin, âmm bir hikmet ve adaleti ve o hikmet ve adalet, bir kudret ve ilmi gözümüze gösteriyor. Demek bir Kadîr-i Külli Şey ve bir Alîm-i Külli Şey, şu perdeler arkasında akla görünüyor.
Sarih: Açık, belirli, belli, aşikar.
Mertebe-i tevhid: Tevhid mertebesi, Allah'ın (cc) birliğine ve ortağı olmadığına inanma derecesi.
Bürhan: Kesin delil, ispat vasıtası.
Âmm: Umumi, genel.
Şamil: Çevreleyen, içine alan, kaplayan, içeren.
Dikkat-i nazar: Dikkatlice bakma, dikkatli bakış.
Tevziniyet: Tevzinlik, ölçülendirmeklik.
Kesret: çokluk, bolluk.
Mevzun: Ölçülü.
Tevzin: Ölçülendirme, ölçülü duruma getirme, tartma.
Hikmet: Gözetilen fayda ve gaye.
Maslahat: Fayda, yarar.
Hakîmane: Hikmetli olarak, herşeyde faydalar ve gayeler gözetircesine.
Tezahürat: Görünmeler, meydana çıkmalar.
İhata: Kuşatma, içine alma.
Muhit: Kuşatan, çevreleyen.
Nazar-ı şuur: Şuurlu nazar, şuurlu (bilinçli) bakış.
Kadîr-i Külli Şey: Her şeye kudreti (gücü) yeten Allah (cc).
Alîm-i Külli Şey: Herşeyi bilen sonsuz ilim sahibi olan Allah (cc).
Biz gözümüzü açtıkça, kâinat yüzüne nazarımızı saldırdıkça, en evvel gözümüze ilişen, âmm ve mükemmel bir nizamdır ve şamil, hassas bir mizandır görüyoruz. Herşey dakik bir nizam ile, hassas bir mizan ve ölçü içindedir.
Daha bir parça dikkat-i nazar ettikçe, yeniden yeniye bir tanzim ve tevziniyet gözümüze çarpıyor. Yani: Birisi, intizam ile o nizamı değiştiriyor ve tartı ile o mizanı tazelendiriyor. Herşey bir model olup, pek kesretli muntazam ve mevzun suretler giydiriliyor.
Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin altında bir hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor, bir hak, bir faide takib ediliyor.
Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmane bir faaliyet içinde bir kudretin tezahüratı ve herşey'in her şe'nini ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazar-ı şuurumuza çarpıyor. Demek bütün mevcudattaki şu nizam ve mizan, umuma âmm bir tanzim ve tevzini ve o tanzim ve tevzin, âmm bir hikmet ve adaleti ve o hikmet ve adalet, bir kudret ve ilmi gözümüze gösteriyor. Demek bir Kadîr-i Külli Şey ve bir Alîm-i Külli Şey, şu perdeler arkasında akla görünüyor.
Said Nursi
Sarih: Açık, belirli, belli, aşikar.
Mertebe-i tevhid: Tevhid mertebesi, Allah'ın (cc) birliğine ve ortağı olmadığına inanma derecesi.
Bürhan: Kesin delil, ispat vasıtası.
Âmm: Umumi, genel.
Şamil: Çevreleyen, içine alan, kaplayan, içeren.
Dikkat-i nazar: Dikkatlice bakma, dikkatli bakış.
Tevziniyet: Tevzinlik, ölçülendirmeklik.
Kesret: çokluk, bolluk.
Mevzun: Ölçülü.
Tevzin: Ölçülendirme, ölçülü duruma getirme, tartma.
Hikmet: Gözetilen fayda ve gaye.
Maslahat: Fayda, yarar.
Hakîmane: Hikmetli olarak, herşeyde faydalar ve gayeler gözetircesine.
Tezahürat: Görünmeler, meydana çıkmalar.
İhata: Kuşatma, içine alma.
Muhit: Kuşatan, çevreleyen.
Nazar-ı şuur: Şuurlu nazar, şuurlu (bilinçli) bakış.
Kadîr-i Külli Şey: Her şeye kudreti (gücü) yeten Allah (cc).
Alîm-i Külli Şey: Herşeyi bilen sonsuz ilim sahibi olan Allah (cc).