1- SIA'NIN DOGUSU, BASLANGICI VE NITELIGI
Sia'nin baslangiç noktasini Peygamber (s.a.a) efendimizin hayatta bulundugu dönem olarak bilmek gerekir. Sia, ilk olarak Ehl-i Beyt Imamlarinin birincisi olan "Hz. Ali Sia'si" adiyla tanindi. Yirmi üç yil süren davetin zahir olup, ilerleme döneminde Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) dostlari içinden böyle bir toplulugun kendiliginden olusmasini gerektiren bir çok olaylar olmustur.[5] Örnegin:
1- Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bi'setin ilk günlerinde, Kur'an-i Kerim'in kesin hükmüne göre[6] akrabalarini kendi dinine davette bulunmaya memur kilindigi zaman, onlara apaçik bir sekilde. "Sizlerden hanginiz davetimi ilk olarak kabul ederse, benim vasim ve vezirimdir." buyurdular. Ali (a.s), herkesten önce ayaga kalkip Islam'i kabul etti. Peygamber (s.a.a) Efendimiz de, imanini ve verdikleri vadeleri kabul ettigini açikladilar.[7]
Bir rehberin kiyam ettigi ve mücadele verdigi ilk günlerde dostlarinin içerisinden birini kendi vasilik makamiyla, baskalarina tanitmasi ama vücutlari bastan ayaga fedakarlikla dolup tasan kendi dostlarina tanitmamasi, yahut tanitip da yasanti ve davetinin bütün asamalarinda, onu vezirlik görevlerinden alikoymasi ve bu makamin ihtiramini gözetmeyip onunla digerleri arasinda hiç fark gözetmemesi mümkün degildir.
2- Sia ve Ehli-Sünnetin Mütevatir ve Mustafiz olarak rivayet ettikleri hadislere göre Resulullah (s.a.a) apaçik bir sekilde özetle söyle buyurmustur:[8] "Ali (a.s), islerinde ve sözlerinde her türlü hata ve günahtan masumdur. Söyledigi sözlerin ve yaptigi islerin hepsini Islam dinine uygun olarak yerine getirir. Islam maarifi (ögretileri) ve seriat hakkinda halkin en bilginidir."[9]
3- Hz. Ali (a.s), Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Mekke'den Medine'ye hicret edecekleri gece,[10] O'nun yataginda uyumasi gibi degerli hizmetler ve sasirtici fedakârliklar yapmistir. Bedir, Uhud, Handek ve Hayber savaslarindaki fetihlere O'nun vasitasiyla erisilmistir. Eger bu olaylardan herhangi birinde onun yardimi olmasaydi, Islam dini ve Müslümanlar düsmanlarin eliyle kökleri kazilip yok olurlardi.[11]
4- Resul-i Ekrem (s.a.a) hicretin onuncu yilinda son hac ziyaretinden dönerken -Cuhfe vadisinde- Gadir-i Hum olarak bilinen yerde Hz. Ali'yi (a.s) bütün halkin velisi, kendisi gibi müminlerin emiri ve mütevellisi (idare edeni) oldugunu açiklayip halka tanitmislardi.[12]
Herkesin kabul ettigi[13] bu imtiyaz ve özel faziletler ve Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) olan sonsuz derecede muhabbet ve sevgisi[14] -ister istemez- fazilet ve hakikat asiklarindan bir grubu Hz.
Ali'yi sevmeye ve ona itaat etmeye sevk etmistir. Nitekim Peygamber efendimizin (s.a.a) Hz. Ali'ye göstermis oldugu bu sevgi ve muhabbet, diger bu grubu da ona karsi haset beslemege ve kin gütmeye itmistir.
Buraya kadar zikredilen bütün delillerin yani sira, "Ali Sia'si" ve "Ehl-i Beyt Sia'si" isimlerine, Peygamber'in (s.a.a) birçok buyruklarinda[15] rastlamak mümkündür.
Sia'nin baslangiç noktasini Peygamber (s.a.a) efendimizin hayatta bulundugu dönem olarak bilmek gerekir. Sia, ilk olarak Ehl-i Beyt Imamlarinin birincisi olan "Hz. Ali Sia'si" adiyla tanindi. Yirmi üç yil süren davetin zahir olup, ilerleme döneminde Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) dostlari içinden böyle bir toplulugun kendiliginden olusmasini gerektiren bir çok olaylar olmustur.[5] Örnegin:
1- Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bi'setin ilk günlerinde, Kur'an-i Kerim'in kesin hükmüne göre[6] akrabalarini kendi dinine davette bulunmaya memur kilindigi zaman, onlara apaçik bir sekilde. "Sizlerden hanginiz davetimi ilk olarak kabul ederse, benim vasim ve vezirimdir." buyurdular. Ali (a.s), herkesten önce ayaga kalkip Islam'i kabul etti. Peygamber (s.a.a) Efendimiz de, imanini ve verdikleri vadeleri kabul ettigini açikladilar.[7]
Bir rehberin kiyam ettigi ve mücadele verdigi ilk günlerde dostlarinin içerisinden birini kendi vasilik makamiyla, baskalarina tanitmasi ama vücutlari bastan ayaga fedakarlikla dolup tasan kendi dostlarina tanitmamasi, yahut tanitip da yasanti ve davetinin bütün asamalarinda, onu vezirlik görevlerinden alikoymasi ve bu makamin ihtiramini gözetmeyip onunla digerleri arasinda hiç fark gözetmemesi mümkün degildir.
2- Sia ve Ehli-Sünnetin Mütevatir ve Mustafiz olarak rivayet ettikleri hadislere göre Resulullah (s.a.a) apaçik bir sekilde özetle söyle buyurmustur:[8] "Ali (a.s), islerinde ve sözlerinde her türlü hata ve günahtan masumdur. Söyledigi sözlerin ve yaptigi islerin hepsini Islam dinine uygun olarak yerine getirir. Islam maarifi (ögretileri) ve seriat hakkinda halkin en bilginidir."[9]
3- Hz. Ali (a.s), Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Mekke'den Medine'ye hicret edecekleri gece,[10] O'nun yataginda uyumasi gibi degerli hizmetler ve sasirtici fedakârliklar yapmistir. Bedir, Uhud, Handek ve Hayber savaslarindaki fetihlere O'nun vasitasiyla erisilmistir. Eger bu olaylardan herhangi birinde onun yardimi olmasaydi, Islam dini ve Müslümanlar düsmanlarin eliyle kökleri kazilip yok olurlardi.[11]
4- Resul-i Ekrem (s.a.a) hicretin onuncu yilinda son hac ziyaretinden dönerken -Cuhfe vadisinde- Gadir-i Hum olarak bilinen yerde Hz. Ali'yi (a.s) bütün halkin velisi, kendisi gibi müminlerin emiri ve mütevellisi (idare edeni) oldugunu açiklayip halka tanitmislardi.[12]
Herkesin kabul ettigi[13] bu imtiyaz ve özel faziletler ve Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) olan sonsuz derecede muhabbet ve sevgisi[14] -ister istemez- fazilet ve hakikat asiklarindan bir grubu Hz.
Ali'yi sevmeye ve ona itaat etmeye sevk etmistir. Nitekim Peygamber efendimizin (s.a.a) Hz. Ali'ye göstermis oldugu bu sevgi ve muhabbet, diger bu grubu da ona karsi haset beslemege ve kin gütmeye itmistir.
Buraya kadar zikredilen bütün delillerin yani sira, "Ali Sia'si" ve "Ehl-i Beyt Sia'si" isimlerine, Peygamber'in (s.a.a) birçok buyruklarinda[15] rastlamak mümkündür.