kenz-i mahfi
Sorumlu
3. Söz’ün orijinal metni ile sadeleştirilmiş metni arasındaki farkları hep birlikte mütalaa edelim inşallah.
Orijinal metin: “İbadet, ne büyük bir ticaret ve saadet; fısk ve sefahet, ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeciğe bak, dinle…”
Sadeleştirilmiş metin: “İbadetin ne kadar büyük bir ticaret ve saadet, Allah’a isyanın ve haram zevklere düşkünlüğün ise ne büyük bir zarar ve felaket olduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeciğe bak, dinle; “
Orijinal metindeki “ibadet” kelimesine “-in” eki eklenmiş ve yine orijinal metinde olmayan “ise” eklenmiştir. Halbuki bu ek ve kelimenin eklenmesine gerek olmadığı gibi bu kadar anlaşılan bir metinde manaya da hiçbir faydası yoktur. Sırf fuzuli olarak fazladan ek ve kelimedir.
Burada “fısk” kelimesi “Allah’a isyan” ile sadeleştirilmiştir. “fısk” kelimesi İşarat-ül İ’caz’da “hakdan udul, ayrılmak, hadden tecavüz, hayat-ı ebediyeden çıkıp terk etmektir” şeklinde tarif edilmiştir. Bu tarifte “Allah’a isyan” şeklinde bir ifadeyi bulamıyoruz. “Fısk” kelimesinin manasında sadece “Allah’a isyan” yoktur. Hadden tecavüz ile başkalarının da hukukunu yani hukuk-u ibadı çiğnemek, ahdi bozmak, sıla-i rahmi kesmek, arzda fesat yapmak da vardır. Onun için “fısk” kelimesini dar bir manaya sıkıştırıp “Allah’a isyan” olarak sadeleştirmek herhalde dar düşüncenin mahsulüdür. “Fısk” kelimesinin Türkçe’de karşılığı yoktur. Onun için bu kelimeyi “Allah’a isyan” olarak sadeleştirmek doğru değildir.
“Sefahet” kelimesi “haram zevklere düşkünlük” olarak sadeleştirilmiştir. “Sefahet” kelimesi Arapça’da “aptallık, ahmaklık”, “sefih” ise “aptal, ahmak” demektir. Yine “sefahet”, “Akılsızlık edip lüzumsuz yere, sonunu düşünmeden, hazz-ı nefs için masraf etmek” demektir.
“hasaret” kelimesi “zarar” ile sadeleştirilmiştir. Zarar, hasaretin sadece bir şubesidir. Hasaretin içinde yoldan sapıtmak, sapmak, dalalete düşmek manaları da vardır. Bunu dar bir manaya hapsetmek “hasaret” ile işaret edilen o kadar geniş manalara zulmetmek demektir. Fakat illa ki “hasaret” kelimesini “zarar” ile sadeleştireceğiz diyorlarsa büyük zarar ediyorlar demektir. Çünkü eserin müellifi 3. sözde 6 defa “zarar” kelimesini kullanmıştır. Eğer bu kelimenin karşılığı “zarar” olsa idi Bediüzzaman Hazretleri, burada da “zarar” kelimesini kullanırdı. Baştaki “hasaret” kelimesinden sonra tam 6 defa “zarar” kelimesinin kullanılması ile zaten bu kelimenin manalarından birisi olan “zarar” ifade edilmiştir. Yani bu kadar anlaşılan bir mana için esere böyle “zarar” vermeye gerek yoktur. İşte asıl “zarar” bu sadeleştirmedir. Eserde yeterince “zarar” kelimesi kullanıldığı halde ısrarla “hasaret”i de “zarar” manasına hapsetmek zulümdür.
Aynı şekilde “helaket” kelimesi de “felaket” ile sadeleştirilmiştir. Bunu da insaf sahiplerine sormak lazımdır. Helaket ile felaketin aynı şeyler olmadığının farkında değiller mi?
Orijinal cümledeki “ibadet, ticaret, saadet, sefahet, hasaret, helaket” kelimelerinde kulağa hoş gelen bir akıcılık söz konusudur. Hepsi de “-et” ekiyle bitmektedir. Halbuki sadeleştirilen metinde böyle bir akıcılık söz konusu değildir.
Orijinal metin: “İbadet, ne büyük bir ticaret ve saadet; fısk ve sefahet, ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeciğe bak, dinle…”
Sadeleştirilmiş metin: “İbadetin ne kadar büyük bir ticaret ve saadet, Allah’a isyanın ve haram zevklere düşkünlüğün ise ne büyük bir zarar ve felaket olduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeciğe bak, dinle; “
Orijinal metindeki “ibadet” kelimesine “-in” eki eklenmiş ve yine orijinal metinde olmayan “ise” eklenmiştir. Halbuki bu ek ve kelimenin eklenmesine gerek olmadığı gibi bu kadar anlaşılan bir metinde manaya da hiçbir faydası yoktur. Sırf fuzuli olarak fazladan ek ve kelimedir.
Burada “fısk” kelimesi “Allah’a isyan” ile sadeleştirilmiştir. “fısk” kelimesi İşarat-ül İ’caz’da “hakdan udul, ayrılmak, hadden tecavüz, hayat-ı ebediyeden çıkıp terk etmektir” şeklinde tarif edilmiştir. Bu tarifte “Allah’a isyan” şeklinde bir ifadeyi bulamıyoruz. “Fısk” kelimesinin manasında sadece “Allah’a isyan” yoktur. Hadden tecavüz ile başkalarının da hukukunu yani hukuk-u ibadı çiğnemek, ahdi bozmak, sıla-i rahmi kesmek, arzda fesat yapmak da vardır. Onun için “fısk” kelimesini dar bir manaya sıkıştırıp “Allah’a isyan” olarak sadeleştirmek herhalde dar düşüncenin mahsulüdür. “Fısk” kelimesinin Türkçe’de karşılığı yoktur. Onun için bu kelimeyi “Allah’a isyan” olarak sadeleştirmek doğru değildir.
“Sefahet” kelimesi “haram zevklere düşkünlük” olarak sadeleştirilmiştir. “Sefahet” kelimesi Arapça’da “aptallık, ahmaklık”, “sefih” ise “aptal, ahmak” demektir. Yine “sefahet”, “Akılsızlık edip lüzumsuz yere, sonunu düşünmeden, hazz-ı nefs için masraf etmek” demektir.
“hasaret” kelimesi “zarar” ile sadeleştirilmiştir. Zarar, hasaretin sadece bir şubesidir. Hasaretin içinde yoldan sapıtmak, sapmak, dalalete düşmek manaları da vardır. Bunu dar bir manaya hapsetmek “hasaret” ile işaret edilen o kadar geniş manalara zulmetmek demektir. Fakat illa ki “hasaret” kelimesini “zarar” ile sadeleştireceğiz diyorlarsa büyük zarar ediyorlar demektir. Çünkü eserin müellifi 3. sözde 6 defa “zarar” kelimesini kullanmıştır. Eğer bu kelimenin karşılığı “zarar” olsa idi Bediüzzaman Hazretleri, burada da “zarar” kelimesini kullanırdı. Baştaki “hasaret” kelimesinden sonra tam 6 defa “zarar” kelimesinin kullanılması ile zaten bu kelimenin manalarından birisi olan “zarar” ifade edilmiştir. Yani bu kadar anlaşılan bir mana için esere böyle “zarar” vermeye gerek yoktur. İşte asıl “zarar” bu sadeleştirmedir. Eserde yeterince “zarar” kelimesi kullanıldığı halde ısrarla “hasaret”i de “zarar” manasına hapsetmek zulümdür.
Aynı şekilde “helaket” kelimesi de “felaket” ile sadeleştirilmiştir. Bunu da insaf sahiplerine sormak lazımdır. Helaket ile felaketin aynı şeyler olmadığının farkında değiller mi?
Orijinal cümledeki “ibadet, ticaret, saadet, sefahet, hasaret, helaket” kelimelerinde kulağa hoş gelen bir akıcılık söz konusudur. Hepsi de “-et” ekiyle bitmektedir. Halbuki sadeleştirilen metinde böyle bir akıcılık söz konusu değildir.