Birinci Cümle:
Orjinal metin:
ŞU DÜNYA ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini; ve eğer din-i hak olmazsa dünya bir zindan olması; ve dinsiz insan en bedbaht mahlûk olduğunu; ve şu âlemin tılsımını açan, ruh-u beşerîyi zulümâttan kurtaran Yâ Allah ve Lâ ilâhe illâllah olduğunu [SUP][SUP]3[/SUP] [/SUP] anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle:
Orjinal olmayan metin:
Şu dünyanın, insan ruhunun ve insanda dinin mahiyet ve kıymetini; eğer hak din olmazsa dünyanın bir zindan, dinsiz insanın da en talihsiz varlık olacağını gösteren ve şu âlemin tılsımını çözen, insanın ruhunu karanlıklardan kurtaran sözlerin ﻳﺎ الله ve لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُolduğunu 4 anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle:
"ŞU DÜNYA ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini"
"Şu dünyanın, insan ruhunun ve insanda dinin mahiyet ve kıymetini"
Öncelikle şu on kelimeden oluşan kısımda anlaşılmayan tek bir kelime dahi yoktur. Her ne kadar "ruh-u insanî" yabancı gibi gelse de, Risale-i Nur'u okuyan bir kişinin ilk öğreneceği şeylerden biri bu kuraldır. Yani terkibleri tersinden yazma kuralı. Risale-i Nur'da buna binlerce misal gösterilebilir.
1. Tahrifçiler en sık gördüğümüz kasıtlı tahrifi burada da yapmışlar. Daha ilk kelimede "dünya" ya "nın" eki koymuşlar. Mana ister aynı olsun, ister farklı, bu tamamen lüzumsuz, keyfi ve müellifine hürmetsizliği gösteren bir tutumdur.
2. "Ve dünya içindeki" kısmı tamamen kaldırılıp, manaya doğrudan etki edilmiştir. Orjinal metinde dünya içindeki ruh-u insanî belirtisi varken, tahrif edilmiş metinde dünya ve insan müstakil olarak ele alınmıştır. Orjinal metinde dünya-insan-din iç içe daireler şeklinde ifade edilmiş, tahrif edilmiş metinde bu mana ve bu tefekküre vesile olacak hal ortadan klaldırılmıştır.
3. "Ruh-u insanî" nin "insan ruhu" şeklinde çevrilme si tamamen lüzumsuzdur. Az önce de belirttiğimiz gibi Risale-i Nur'da bu türden terkipler binlercedir ve okuyucunun ilk öğreneceği kurallardan biridir tersinden okunan ifadeler. Bu, çok kolay elde edilebilecek bir ilme takoz koymaktır. İnsanların istifadesine mani olmaktır. Demek "kolay anlaşılsın" mantığı bir safsatadan ibarettir. Güya anlatımda kolay yolu seçenler, çok kolay öğrenilebilecek şeylere dahi mani olmaktadır. Bu kolaylık değil, insanları cehalete sürüklemektir.
4. Orjinal metinde "kıymetlerini" ifadesi, tahrif edilmiş metinde "kıymetini" olarak çevrilmiştir. Çoğul yerine tekil olarak ifade edilmiştir. Bunun manayı kolaylaştırmaya en ufak bir etkisi yoktur. Cümle içinde aynı manaya gelip gelmemesi dahi tahrifçilere mazeret olamaz. Çünkü maksadı aşan bir durumdur. Yani biz genel olarak sadeleştirme haricinde maksadlar görmekteyiz. Bu tür değişiklikler sadeleştirme harici maksatlara açıkça delil olmaktadır.
"ve eğer din-i hak olmazsa dünya bir zindan olması"
"eğer hak din olmazsa dünyanın bir zindan"
1. "Ve" bağlacı kaldırılarak, bu kısım, bir önceki kısımdan bağımsız bir hale getirilmiştir. Tahrifçilerin bu "ve" bağlaçlarını hemen her yerde kaldırdıklarını görmekteyiz. Bu müellife bir hürmetsizlik olmakla birlikte, iş bilmemezliktir. İşlerini bildiklerini iddia ediyorlarsa, o halde bu tahrifatın altında başka gayelerin yattığını itiraf etmeye mecburdurlar.
2. "Din-i hak" "hak din" şeklinde yanlış çevrilmiş. 1. si çevrilmesine lüzum yoktur, çünkü bahsettiğimiz gibi bu tür ifadeler Risalelerde binlercedir. Okuyucunun kolayca anlayacağı malumdur. 2. si ise "din-i hak" "hak din" değil, "hak dini" demektir. Manayı etkilemeyebilir ancak bu işi yapanların ne kadar dikkatsiz davrandıklarını gösteren delillerden biridir.
3. Burada da yine "dünya" "dünyanın" şeklinde çevrilmiş. Manayı etkileyip etkilememesinden ziyade, kolay anlaşılsın diye yaptıkları işe bir katkısı var mı yok mu o tartışılmalıdır. Tahrifatçılar hiç bir sadeleştirmenin orjinalinin yerini tutmayacağı hakkında yapılan çağrılara kulak vermeyerek, bu işe girişmekle, güya bu işte ehil olduklarını ima etmişlerdir. Ancak ne gariptir ki yaptıkları her değişiklik, onların ne derece nâehil olduklarını ve bu konuda çağrı yapanların ne derece haklı olduklarını ortaya koyan cinstendir. Bu konuda söz dinlemeyenlerin akıbeti, eseri ile maskara olmaktır. Bununla kalsa şükretsinler.
4. Bu kısmın sonundaki "olması" tamamen kaldırılmış. Güya devamındaki terkibde göreceğimiz "olmak" fiiline binaen, buradaki bu fiili kaldırmışlar. Devamındaki ile anlam bütünlüğü sağlamaya çalışmışlar. Bir kere orjinalinde bu fiillerin birisi dünya, diğeri insan için kullanılmıştır. Bu da tahrifatı yapanların beceriksizliklerine başka bir misal..
"ve dinsiz insan en bedbaht mahlûk olduğunu"
"dinsiz insanın da en talihsiz varlık olacağını gösteren"
Bu terkibde anlaşılmayan tek bir kelime dahi yoktur. Buna rağmen değişiklikler yapılmıştır.
1. Baştaki "ve" bağlacı burada da kaldırılmış ve önceki kısımla aradaki bağlantı koparılmış.
2. "İnsan" yerine tamamen lüzumsuz ve hiçbir mazereti olmayan "insanın da" koymak ya tarif bile edilemeyecek derece de cehaleti, ya da bozmaktan zevk almaktaki keyfiyeti gösterir.
3. "Bedbaht" ın her ne kadar lugatlarda "talihsiz" şeklinde bir karşılığı varsa da, kelimenin içindeki "baht" kısmını dikkate aldığımızda, gerçek manası "bahtsız" olsa gerektir.
4. Orjinalindeki "olduğunu" "olacağını" şeklinde değiştirilmiştir. Bu ve benzeri değişiklikler, tahrifçilerin orjinal metni mümkün mertebe muhafaza etme noktasında, zerre kadar dikkat ve titizlik göstermediklerinin delilidir. Aksine anlaşılsın ya da anlaşılmasın, her kelimesini, hatta her noktasını tahrif edebilmek için azami gayret sarfetmişlerdir.
5. Bu kadarıyla da yetinmeyip, hiç bu kısımla ilgi ve alakası olmayan ve metnin anlaşılmasına faydası da bulunmayan "gösteren" fiili ilave edilmiştir. Tahrifçilerin işlerinde ne kadar ciddiyetsiz olduklarına bir başka misal.
"ve şu âlemin tılsımınıaçan, ruh-u beşerîyi zulümâttan kurtaran"
"ve şu âlemin tılsımınıçözen, insanın ruhunu karanlıklardan kurtaran sözlerin"
1. Orjinalindeki "açan" ın karşılığı tahrif edilmiş metinde "çözen" olarak verilmiş. Cümle içinde aynı manaya gelse dahi; "açan" değiştirilmesi lüzumlu ve anlaşılmayacak bir fiil değil. Daha doğrusu "açan" ı anlamayacak birisi ister orjinalinden olsun, isterse sadeleştirilmiş metinden olsun, bu dilden tek bir kelime dahi bilmiyor demektir. Bu durumda buradaki değişikliğin, okuma-yazma bilen kişileri kapsadığı dahi söylenemez. Çünkü okuma-yazma bilen herkes bu fiili bilir.
2. Bu kısmın sonundaki "sözlerin" ilavesi o kadar gereksiz bir ilavedir ki, tahrifatın şiddetini göstermekten başka hiçbir lüzumu yoktur. Bir orjinalinden, bir de tahrif edilmiş metinden okunursa, ne kadar lüzumsuz olduğu görülecek. Hem bu ilave "Yâ Allah ve Lâ ilâhe illâllah" kelimelerini sadece sözle sınırlandırmaktır. Oysa bu kelimeler, cümlede verdiği neticeleri sadece söyleyerek değil, yaşayarak kazandırdığı bütün ehl-i ilimce malumdur. Tahrifçilere göre, sanki sadece dille söylemekle bitecek birşeymiş ki, bu ilaveye gerek duyulmuştur.
"Yâ Allah ve Lâ ilâhe illâllah olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle"
"ﻳﺎ الله ve لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ olduğunu anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle"
Burada sadece, orjinalinde latince geçen "Yâ Allah ve Lâ ilâhe illâllah" kelimeleri arapçası ile değiştirilmiş. Benzerine daha önce de şahit olmuştuk. Her kelimesini güya kolay anlaşılmasını sağlayacağız düşüncesiyle en basit kelimelere çevirenler, acaba burda neden tersine bir iş yaptılar anlamak zor..