Risale-i Nur Soru Cevap 7 : Nefis

teblið

Vefasýz
Allah'ın selamı üzerinize olsun Dostlar...

İnsanoğlu yaratıldığından beri belkide şeytandan daha çok amelimize mussallat olan azgın Nefislerimiz..Ne kadarda zordur nefs terbiyesi değil mi Dostlar?

Hadi gelin bu hafta Nefisle ilgili risalelerden bir nasihat alarak konuyu açalım..Bizdeki tanımı ne dir?Nasıl başedeceğiz bu musibetle ,bunları konuşalımmı ne dersiniz ??

Evet, dünyevî ve hazır lezzet ve menfaat etrafında aşağı, kalbsiz nefisperestler samimî ittifak ve ittihad ediyorlar. Ehl-i hidayet, âhirete ait ve ileriye müteallik semerât-ı uhreviyeye ve kemâlâta, kalb ve aklın yüksek düsturlarıyla müteveccih oldukları için, esaslı bir istikamet ve tam bir ihlâs ve gayet fedakârâne bir ittihad ve ittifak olabilirken, enâniyetten tecerrüd edemedikleri için, ifrat ve tefrit yüzünden, ulvî bir menba-ı kuvvet olan ittifakı kaybedip, ihlâs da kırılır. Ve vazife-i uhreviye de zedelenir. Kolayca rıza-yı İlâhî de elde edilmez."Lemalar...
Nefis açısından; dünya nimetleri hemen ulaşılabilir ve hazır şeyler iken, ahiret ve nimetleri ise uzak ve gaybi nimetlerdir. Bu yüzden nefis tabanlı ve merkezli insanlar, dünya nimetine kilitlenip odaklanmıştır. Bu hususta gerekirse en sevdiği dostunu ve arkadaşını da feda edebilir. Nefsin hükmettiği bir yerde boğuşma ve niza hükmeder.

Evet dostlar sorularımıza geçersek ;

1..Sizce nefsin tanımı nasıldır??nedir Nefs??

2...Nefsin terbiyesi nasıl olur??

3..Biz ademoğlu için nefis mi tehlikeli yoksa Şeytan-ı Lain mi??

Katıılırmısınız bu dersimize dostlar.....


 

uður1

Well-known member
Cevap: Risale Soru-Cevap ;Nefis

evet hocam bence nefis insanın içinden gelen köti lanetli bir düşünce akımın geldiği çok kötü bir olaydır bir objedir aslında insanın kendisidir nefisde diyenlerde vardır buda doğru olabilir...nefisin TERBİYESİ ADAM OLMASI İÇİN İNSANIN NEFSİNE İNSAN HAKİM OLMALIDIR HER İSTEDİĞİ ŞEYİ YAPMAMALI İYİYE DOĞRU YÖNELMELİ HAKKI ARAMALI ARAYIPDA İYİCE BULMALI VEDE O HAK YOLDAN ALLAHIN YOLUNDAN BİR DAHA HİÇ AYRILMAMALIDIR....DİKKAT ETMELİDİR İNSANOĞLU KENDİSİNE.......BİZLERİN İKİ EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR NEFS VE ŞEYTAN.AMA BİZİM EÜZÜ BESMELE ÇEKEREK ŞEYTANDAN KORUNMAMIZ GEREKİYOR.BURDAKİ NEFS ÇOK DAHA HAİN VE KALLEŞTİR.KAHPEDİR.ŞEYTANDA YARDIMCISIDIR OLABİLİR BÖYLEDE ASLINDA...NEFSE OHA YUH DUR BAKALIM DEMELİYİM.NEFS İÇİMİZDEKİ ÖKÜZDÜR ASLINDA.OHA DEDİKMİ BİR DUR ORDA BAKALIM DEDİKMİ BİRDE TÖVBE EDERSEK KURTULURUZ İNŞ.SELAMETLE VE DUA İLE.SAYGILARIMLA.VESSELAM.......
 

aybarlar

New member
benim bildiğim kadarıyla Allah insandan önce nefsi yaratmış nefse ELESTÜ Bİ RABBİKÜM Ben Senin Rabbin Değilmiyim nefs cevap verir sen sensin ben benim -nefs burda haşa yaradana ortak koşuyor- nefs ağır işkencelere maruz kalır yakılır dağlanır işkencenin bin türlüsü aynı soru aynı cevap aynı işkenceler tekrar aynı soru nefs bu sefer aç bırakılır her işkenceye dayanan nefs açlığa dayanamaz ve Allahın birliğini kabul eder belki konuyla alakası olmayabilir anlattıklarımın ama bu anlattığımdan çıkarılacak ders insan hertürlü olaya dayanabilir ama açlığa kesinlikle sadece açlık gözüylede bakılmamalı nefs birçok kötü şeyin merkezi noktası nefsdir şeytanı bir beden kabul edersek nefste onun ruhudur veya siyam ikizi gibidirler birbaşka çıkaralacak ders dünyaya yön verenlerin özelde Afrika genelde bütün dünyayı neden aç bıraktıklarını bu konuyla idrak edebilirz Afrikanın birçok ülkesinin neden Hristiyan olduğu buradan aşikar oda açlık ve dünyanın manevi açlığı sürç-i lisan ettimse affola...
 

Muvahhid1

Well-known member
2...Nefsin terbiyesi nasıl olur??

Nefsi emmare ile cihad, iki yolla olur:
1- Riyazet,
2- Mücahede.

Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefsin her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister.
Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır.Dinimize uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi zayıflatır. Bu sebeple nefs, kalbin dinimize uymasını istemez.Nefslerini terbiye etmeleri, nefsle cihad etmeleri ve böylece Cennete girmeleri için Allah c.c kullarına bunu emrediyor:

(Cenab-ı Haktan korkup, nefsini kötü arzulardan uzaklaştıranların varacakları yer, muhakkak Cennettir.) [Naziat 40, 41]

3..Biz ademoğlu için nefis mi tehlikeli yoksa Şeytan-ı Lain mi??

İnsanın en büyük düşmanı nefsidir. Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir. Kötü arkadaş ve şeytan da nefse tesir ederek insana zarar vermeye çalışırlar.Şeytan, verdiği vesveseye insanın uymadığını görünce, bundan vazgeçer, başka bir vesvese verir. Alimler, şeytanı köpeğe benzetmiştir. Köpek kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir. Nefs-i emmare ise kaplan gibidir, saldırması ancak öldürmekle biter. Nefsimiz de ölünceye kadar yakamızı bırakmaz. Bunun için nefsi tanımak ve zararlarından korunmak gerekir..
 
Son düzenleme:
Risale-i nur hakikatlarının ışığında nefs terbiyesine mütaala edecek olursak;

Evet iman kalbde, kafada daimî bir manevî yasakçı bıraktığından fena meyelanlar histen, nefisten çıktıkça "yasaktır" der, tardeder kaçırır.


Evet insanın fiilleri kalbin, hissin temayülatından çıkar. O temayülat, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeğe çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevkedip mağlub etmez.
Hutbe-i Şamiye (77-78)


Birinci Hatvede: فَلاَ تُزَكُّوا اَنْفُسَكُمْ âyeti işaret ettiği gibi:
Tezkiye-i nefs etmemek. Zira insan, cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. Belki evvelâ ve bizzât yalnız zâtını sever, başka herşeyi nefsine feda eder. Mabud'a lâyık bir tarzda nefsini medheder. Mabud'a lâyık bir tenzih ile nefsini meayibden tenzih ve tebrie eder. Elden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmez ve kabul etmez. Nefsine perestiş eder tarzında şiddetle müdafaa eder. Hattâ fıtratında tevdi edilen ve Mabud-u Hakikî'nin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı, kendi nefsine sarfederek مَنِ اتَّخَذَ اِلهَهُ هَوَيهُ sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir. İşte şu mertebede, şu hatvede tezkiyesi, tathiri: Onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir.

İkinci Hatvede: وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللّهَ فَاَنْسَيهُمْ اَنْفُسَهُمْ dersini verdiği gibi: Kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Mevti düşünse, başkasına verir. Fena ve zevali görse, kendine almaz. Ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmarenin muktezasıdır. Şu makamda tezkiyesi, tathiri, terbiyesi; şu haletin aksidir. Yani nisyan-ı nefs içinde nisyan etmemek. Yani huzuzat ve ihtirasatta unutmak ve mevtte ve hizmette düşünmek.

Üçüncü Hatvede: مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ dersini verdiği gibi: Nefsin muktezası, daima iyiliği kendinden bilip fahr ve ucbe girer. Bu hatvede: Nefsinde yalnız kusuru ve naksı ve aczi ve fakrı görüp; bütün mehasin ve kemalâtını, Fâtır-ı Zülcelal tarafından ona ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlayıp, fahr yerinde şükür ve temeddüh yerinde hamdetmektir. Şu mertebede tezkiyesi, قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكَّيهَا sırrıyla şudur ki: Kemalini kemalsizlikte, kudretini aczde, gınasını fakrda bilmektir.

Dördüncü Hatvede: كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ dersini verdiği gibi: Nefs, kendini serbest ve müstakil ve bizzât mevcud bilir. Ondan bir nevi rububiyet dava eder. Mabuduna karşı adavetkârane bir isyanı taşır. İşte gelecek şu hakikatı derketmekle ondan kurtulur. Hakikat şöyledir ki: Herşey nefsinde mana-yı ismiyle fânidir, mefkuddur, hâdistir, madumdur. Fakat mana-yı harfiyle ve Sâni'-i Zülcelal'in esmasına âyinedarlık cihetiyle ve vazifedarlık itibariyle şahiddir, meşhuddur, vâciddir, mevcuddur. Şu makamda tezkiyesi ve tathiri şudur ki: Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır. Yani kendini bilse, vücud verse; kâinat kadar bir zulümat-ı adem içindedir. Yani vücud-u şahsîsine güvenip Mûcid-i Hakikî'den gaflet etse; yıldız böceği gibi bir şahsî ziya-yı vücudu, nihayetsiz zulümat-ı adem ve firaklar içinde bulunur, boğulur. Fakat enaniyeti bırakıp, bizzât nefsi hiç olduğunu ve Mûcid-i Hakikî'nin bir âyine-i tecellisi bulunduğunu gördüğü vakit, bütün mevcudatı ve nihayetsiz bir vücudu kazanır. Zira bütün mevcudat, esmasının cilvelerine mazhar olan Zât-ı Vâcib-ül Vücud'u bulan, herşeyi bulur.Sözler ( 477 - 478 )

Nefs-i emmareyi terbiye, bütün hakikat ve tarikat yollarının en ehemmiyetli mes'elesi ve mücadelesi olup asrımızda üstadımızın; ehli dalalet eneye binmiş dalalet vadilerinde koşuyor, ehli hak için eneyi bırakmak elzemdir,
ifadesiyle ne derece zaruret kesbettiği, enenin istimalini zamanın muhtaç mütehayyirlerine enfes, şahşına münhasır beyan-ı âlisiyle o enenin vahid-i kıyasi, alet-i inkişaf vechesini gösterek, nefsin nihayet suûda ve sukuta mazhariyetini, iki gunsunun biri cennete diğeri cehenneme uzandığı birinden enbiyalar diğerinden nemrutlar, firavunlar şeddatlar zuhur ettiğini müşahade ettiriyor. Elhamdülillahi ala ni'metihi.


 
K

Kayýtsýz Kullanýcýlar

Misafir
"Ehl-i hidayet, âhirete ait ve ileriye müteallik semerât-ı uhreviyeye ve kemâlâta, kalb ve aklın yüksek düsturlarıyla müteveccih oldukları için, esaslı bir istikamet ve tam bir ihlâs ve gayet fedakârâne bir ittihad ve ittifak olabilirken, enâniyetten tecerrüd edemedikleri için, ifrat ve tefrit yüzünden, ulvî bir menba-ı kuvvet olan ittifakı kaybedip, ihlâs da kırılır."


"ifrat ve tefrit yüzünden" bu konuda ifrat ve tefrite nasıl örnek verilebilir, tam anlayamadım burda ne söylenmek istediğini?
 

faris

Well-known member
"Ehl-i hidayet, âhirete ait ve ileriye müteallik semerât-ı uhreviyeye ve kemâlâta, kalb ve aklın yüksek düsturlarıyla müteveccih oldukları için, esaslı bir istikamet ve tam bir ihlâs ve gayet fedakârâne bir ittihad ve ittifak olabilirken, enâniyetten tecerrüd edemedikleri için, ifrat ve tefrit yüzünden, ulvî bir menba-ı kuvvet olan ittifakı kaybedip, ihlâs da kırılır."


"ifrat ve tefrit yüzünden" bu konuda ifrat ve tefrite nasıl örnek verilebilir, tam anlayamadım burda ne söylenmek istediğini?

Kardeşim; öyle bir soruya dokundunuz ki zerreden seyyarata kadar yolculuk ettirdi. Ustadımız Bediüzzaman bu iman hakikatini bütün akıl ve kalblerin gidebilecekleri sınırları çizen meseleyi bu kadar kısa ve veciz bir cümlecikle ifade etmiş. Bu meselenin geniş ve külli açıklamasınıda Risale-i Nurun bir çok yerinde ifade etmiş. Özelliklede Yirmidördüncü Sözün İkinci Dalında iki büyük sır ve bu sırlarında altında insanlığı üç tabaka olan Zühre, Katre ve Reşha olarak ele alarak örnekler ile ifade etmiş.

İfrat ve Tefrit meselesinin kaynağı olarak Üstad Bediüzzaman r.a. enaniyeti ele almakta. Nitekim enaniyet ile insan Halıkını bilir, tanır ve bütün nimetleri görür ve Halıkına vererek teslim olur. Eğer insan bu nimetleri kendinden bilerek enaniyete girer ise burada ifrat ve tefrit ortaya çıkmaktadır. Bu enaniyet meselenin geniş tafsilatını ise ene bahsinde bizlere anlatmakta.

Meselenin kısa cevabı olarak Lemalar risalesindeki şu örneği dikkatinize sunmak isteriz. Geniş manada istifade etmek isterseniz yukarıda bahsettiğim iki risaleyide okuyabilirsiniz.

[BILGI]Herşeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise hadd-i vasattır ki, Ehl-i Sünnet Ve Cemaat onu ihtiyar etmiş. Fakat maatteessüf Ehl-i Sünnet Ve Cemaat perdesi altına Vehhabîlik ve Haricîlik fikri kısmen girdiği gibi, siyaset meftunları ve bir kısım mülhidler, Hazret-i Ali'yi (R.A.) tenkid ediyorlar. Hâşâ, siyaseti bilmediğinden hilafete tam liyakat göstermemiş, idare edememiş diyorlar. İşte bunların bu haksız ittihamlarından Alevîler, Ehl-i Sünnete karşı küsmek vaziyetini alıyorlar. Halbuki Ehl-i Sünnetin düsturları ve esas mezhebleri, bu fikirleri iktiza etmiyor belki aksini isbat ediyorlar. Haricîlerin ve mülhidlerin tarafından gelen böyle fikirler ile Ehl-i Sünnet mahkûm olamaz. Belki Ehl-i Sünnet, Alevîlerden ziyade Hazret-i Ali'nin (R.A.) tarafdarıdırlar. Bütün hutbelerinde, dualarında Hazret-i Ali'yi (R.A.) lâyık olduğu sena ile zikrediyorlar. Hususan ekseriyet-i mutlaka ile Ehl-i Sünnet Ve Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürşid ve şah-ı velayet biliyorlar. Alevîler, hem Alevîlerin hem Ehl-i Sünnetin adavetine istihkak kesbeden Haricîleri ve mülhidleri bırakıp, ehl-i hakka karşı cephe almamalıdırlar. Hattâ bir kısım Alevîler, Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terkediyorlar. Her ne ise bu mes'elede fazla söyledik. Çünki ülemanın beyninde ziyade medar-ı bahsolmuştur.

Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu manasız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlub ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mabeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz'î mes'eleleri bırakmak elzemdir.
Lem'alar ( 26 )[/BILGI]
 
Üst