Bismillahirrahmanirrahim;
[BILGI]
Yedinci Lem’a
Sûre-i Feth’in âhirindeki âyetin yedi nevi ihbar-ı gaybîsine dairdir
لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَاۤءَ اللهُ اٰمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لاَتَخَافُونَ فَعَلِمَ مَالَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا هُوَ الَّذِى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفٰى بِاللهِ شَهِيدًا مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ وَمَثلُهُمْ فِى اْلاِنْجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ اٰمَنوُا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرةً وَاَجْرًا عَظِيمًا [SUB]1[/SUB]
SÛRE-İ FETH’İN bu üç âyetinin çok vücuh-u i’câzı vardır. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın on vücuh-u külliye-i i’câziyesinden ihbar-ı bilgayb veçhi, şu üç âyette, yedi sekiz vecihle görünüyor.
BİRİNCİSİ
[SUB]2[/SUB] لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا ilâ âhir. Feth-i Mekke’yi, vukuundan evvel kat’iyetle haber veriyor. İki sene sonra, haber verdiği tarzda vuku bulmuştur.[SUB]3[/SUB]
İKİNCİSİ
[SUB]4[/SUB] فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا ifade ediyor ki: Sulh-u Hudeybiye, çendan zâhirî İslâm aleyhinde görülmüş ve Kureyşîler bir derece galip görünmüş olduğu halde, mânen, Sulh-u Hudeybiye mânevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sair fütuhatın da anahtarı olacak diye ihbar ediyor.
Filhakika, Sulh-u Hudeybiye ile, çendan maddî kılıç kılıfına muvakkaten konuldu. Fakat Kur’ân-ı Hakîmin bârika-âsâ elmas kılıcı çıktı; kalbleri, akılları fethetti. Musalâha münasebetiyle birbiriyle ihtilât ettiler. Mehâsin-i İslâmiyet, envâr-ı Kur’âniye, inat ve taassubât-ı kavmiye perdelerini yırtarak hükmünü icra ettiler. Meselâ, bir dâhiye-i harp olan Hâlid bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr ibnü’l-Âs gibi, mağlûbiyeti kabul etmeyen zatlar, Sulh-u Hudeybiye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur’ânî onları mağlûp edip,[SUB]5[/SUB] Medine-i Münevvereye kemâl-i inkıyad ile İslâmiyete gerdendâde-i teslim olduktan sonra, Hazret-i Hâlid, bir seyfullah şekline girdi ve fütuhat-ı İslâmiyenin bir kılıcı oldu.
MÜHİM BİR SUAL: Fahrü’l-Âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidâyetinde mağlûbiyetinin hikmeti nedir?[SUB]6[/SUB]
Elcevap: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenât-ı istikbaliyelerinin bir mükâfât-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlar—tâ, o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.
ÜÇÜNCÜSÜ
لاَتَخَافُونَ [SUB]7[/SUB] kaydıyla ihbar ediyor ki: “Sizler emniyet-i mutlaka içinde Kâbe’yi tavaf edeceksiniz.” Halbuki, Ceziretü’l-Arabdaki bedevî akvam, çoğu düşman olmakla beraber, Mekke etrafı ve Kureyş kabilesi kısm-ı âzamı düşman iken, “Yakın bir zamanda, hiç havf hissedilmezken Kâbeyi tavaf edeceksiniz” ihbarıyla, Ceziretü’l-Arabı itaat altına ve bütün Kureyşi İslâmiyet içine ve emniyet-i tâmme vaz’edilmesine delâlet ve ihbar eder. Aynen haber verdiği gibi vukua gelmiştir.[SUB]8[/SUB]
DÖRDÜNCÜSÜ
هُوَ الَّذِۤى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ 9
kemâl-i kat’iyetle ihbar ediyor ki, “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galebe çalacak.” Halbuki, o zamanda yüzer milyon tebaası bulunan Nasârâ ve Yahudi ve Mecusî dinleri ve Roma, Çin ve İran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaası bulunan cihangir devletlerin edyân-ı resmîleri iken, kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galip ve umum devletlere muzaffer olacağını ihbar ediyor. Hem gayet vuzuh ve kat’iyetle ihbar ediyor. İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkîden Bahr-i Muhit-i Garbîye kadar İslâm kılıcının uzamasıyla tasdik etmiştir.
BEŞİNCİSİ
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا [SUB]10 [/SUB]ilâ âhir. Şu âyetin başı, Sahabelerin enbiyadan sonra nev-i beşer içinde en mümtaz olduklarına sebep olan secâyâ-yı âliye ve mezâyâ-yı galiyeyi haber vermekle, mânâ-yı sarihiyle, tabakat-ı Sahabenin istikbalde muttasıf oldukları ayrı ayrı mümtaz has sıfatlarını ifade etmekle beraber, mânâ-yı işarîsiyle, ehl-i tahkikçe vefat-ı Nebevîden sonra makamına geçecek Hulefâ-i Râşidîne hilâfet tertibiyle işaret edip, herbirisinin en meşhur medar-ı imtiyazları olan sıfât-ı hassayı dahi haber veriyor.[SUB]11[/SUB] Şöyle ki:
[SUB]12[/SUB] وَالَّذِينَ مَعَهُ maiyet-i mahsusa ve sohbet-i hassa ile ve en evvel vefat ederek yine maiyetine girmekle meşhur ve mümtaz olan Hazret-i Sıddık’ı gösterdiği gibi, [SUB]13[/SUB]اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ ile, istikbalde küre-i arzın devletlerini fütuhâtıyla titretecek ve adaletiyle zalimlere sâika gibi şiddet gösterecek olan Hazret-i Ömer’i gösterir. Ve [SUB]14[/SUB] رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ ile, istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken, kemâl-i merhamet ve şefkatinden, İslâmlar içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i nefis ederek Kur’ân okurken mazlumen şehid olmasını tercih eden Hazret-i Osman’ı da haber verdiği gibi;
[SUB]15[/SUB] تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللهِ وَرِضْوَانًا
saltanat ve hilâfete kemâl-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve kemâl-i zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadı ihtiyar eden ve rükû ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazret-i Ali’nin (r.a.) istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harpleriyle mes’ul olmadığını ve niyeti ve matlubu fazl-ı İlâhî olduğunu haber veriyor.
ALTINCISI
[SUB]16[/SUB] ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.
BİRİNCİSİ: Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gibi ümmî bir zâta nisbeten gayb hükmünde olan Tevrat‘taki evsâf-ı Sahabeyi haber veriyor.
Evet, Tevrat‘ta, On Dokuzuncu Mektupta beyan edildiği gibi, âhirzamanda gelecek Peygamberin Sahabeleri hakkında Tevrat‘ta bu fıkra var: “Kudsîlerin bayrakları beraberlerindedir.”[SUB]17[/SUB] Yani, onun Sahabeleri ehl-i taat ve ibadet ve ehl‑i salâhat ve velâyettirler ki, o vasıfları “kudsîler,” yani “mukaddes” tabiriyle ifade etmiştir.Tevrat‘ın pek çok ayrı ayrı lisanlara tercüme edilmesi vasıtasıyla o kadar tahrifat olduğu halde, şu Sûre-i Feth’in مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ [SUB]18[/SUB] hükmünümüteaddit âyâtıyla tasdik ediyor.
İKİNCİ CİHET ihbar-ı gaybî şudur ki: مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrasıyla ihbar ediyor ki, “Sahabeler ve Tâbiînler, ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki, ruhlarındaki nuraniyet yüzlerinde parlayacak ve cephelerinde kesret-i sücuddan hâsıl olan bir hâtem-i velâyet nev’inde, alınlarında sikkeler görünecek.”
Evet, istikbal bunu vuzuhla ve kat’iyetle, parlak bir surette ispat etmiştir. Evet, o kadar acip fitneler ve dağdağa-i siyaset içinde, gece ve gündüzde Zeynelâbidin gibi bin rekât namaz kılan ve Tâus-u Yemenî gibi kırk sene yatsı abdestiyle sabah namazını edâ eden[SUB]19[/SUB] çok mühim pek çok zatlar مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ sırrını göstermişlerdir.
YEDİNCİSİ
وَمَثلُهُمْ فِى اْلاِنْجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ [SUB]20[/SUB] fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.
BİRİNCİSİ: Nebiyy-i Ümmîye nisbeten gayb hükmünde olan İncil’in Sahabeler hakkındaki ihbarını ihbardır.
Evet, İncil’de, âhirzamanda gelecek Peygamberin (a.s.m.) vasfında [SUB]21[/SUB] مَعَهُ قَضِيبٌ مِنْ حَدِيدٍ وَ اُمَّتُهُ كَذَلِكَ gibi âyetler var. Yani, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi kılıçsız değil, belki sahibüsseyf bir Peygamber gelecek, cihada memur olacak ve onun Sahabeleri dahi kılıçlı ve cihada memur olacaklardır. O kadîb-i hadid sahibi, Reis-i Âlem olacak. Çünkü, İncil’in bir yerinde der: “Ben gidiyorum, tâ Âlemin Reisi (a.s.m.) gelsin.”[SUB]22[/SUB] Yani, Âlemin Reisi geliyor.
Demek oluyor ki: İncil’in bu iki fıkrasından anlaşılıyor ki, Sahabeler çendan mebde’de az ve zayıf görünecekler; fakat çekirdekler gibi neşvü nemâ bularak yükselip, kalınlaşıp kuvvetleşerek, küffârın gayzlarını onlara yutkundurup boğduracak vakitte, kılıçlarıyla nev-i beşeri kendilerine musahhar edip, reisleri olan Peygamberin (a.s.m.) ise âleme reis olduğunu ispat edecekler. Aynen şu Sûre-i Feth’in âyetinin meâlini ifade ediyor.
İKİNCİ VECİH: Şu fıkra ihbar ediyor ki, Sahabeler çendan azlığından ve zaafından Sulh-u Hudeybiyeyi kabul etmişler; elbette, herhalde az bir zamandan sonra sür’aten öyle bir inkişaf ve ihtişam ve kuvvet kesb edecekler ki, rû-yi zemin tarlasında dest-i kudretle ekilen, nev-i beşerin o zamanda gafletleri cihetiyle kısa, kuvvetsiz, nâkıs, bereketsiz sümbüllerine nisbeten gayet yüksek ve kuvvetli ve meyvedar ve bereketli bir surette çoğalacaklar ve kuvvet bulacaklar ve haşmetli hükûmetleri gıptadan,hasetten ve kıskançlıktan gelen bir gayz içinde bırakacaklar. Evet, istikbal bu ihbar-ı gaybîyi çok parlak bir surette göstermiştir.
Şu ihbarda hafî bir ima daha var ki: Sahabeyi tavsifât-ı mühimme ile senâ ederken, en büyük bir mükâfâtın vaadi makamca lâzım geldiği halde, مَغْفِرَةً [SUB]23[/SUB] kelimesiyle işaret ediyor ki, istikbalde Sahabeler içinde fitneler vasıtasıyla mühim kusurlar olacak. Çünkü mağfiret kusurun vukuuna delâlet eder. Ve o zamanda Sahabeler nazarında en mühim matlup ve en yüksek ihsan, mağfiret olacak. Ve en büyük mükâfat ise, af ile, mücâzât etmemektir. مَغْفِرَةً [SUB]24[/SUB] kelimesi nasıl bu lâtif imayı gösteriyor; öyle de, sûrenin başındaki لِيَغْفِرَ لَكَ اللهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ [SUB]25 [/SUB]cümlesiyle münasebettardır. Sûrenin başı—hakikî günahlardan mağfiret değil; çünkü ismet var, günah yok—belki makam-ı nübüvvete lâyık bir mânâ ile Peygambere müjde-i mağfiret ve âhirinde Sahabelere mağfiret ile müjde etmekle, o imaya bir letâfet daha katar.
İşte, âhir-i Feth’in mezkûr üç âyeti, on vücuh-u i’câzından yalnız ihbar-ı gaybî veçhinin çok vücuhundan yalnız yedi veçhini bahsettik. Cüz-ü ihtiyarî ve kadere dair Yirmi Altıncı Sözün âhirinde, şu âhirki âyetin hurufatının vaziyetindeki mühim bir lem’a-i i’câza işaret edilmiştir. Bu âhirki âyet, cümleleriyle Sahabeye baktığı gibi, kayıtlarıyla dahi yine Sahabenin ahvâline bakıyor. Ve elfâzıyla Sahabenin evsâfını ifade ettikleri gibi,[SUB]26[/SUB] hurufâtıyla ve o âyetteki hurufâtın tekerrür‑ü adediyle yine Ashab-ı Bedir, Uhud, Huneyn, Suffe, Rıdvan gibi tabakat-ı meşhure-i Sahabede bulunan zatlara işaret ettikleri gibi, ilm-i cifrin bir nev’i ve bir anahtarı olan tevafuk cihetiyle ve ebced hesabıyla daha çok esrarı ifade ediyor.
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَناَۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ [SUB]27[/SUB]
Dipnot-1 “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti. İnşaallah hepiniz emniyet içinde ve saçlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir; onun için, Mekke’nin fethinden önce size yakın bir fetih daha ihsan etti. Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur. Buna şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir. Onlardan iman eden ve güzel işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” Fetih Sûresi, 48:27-29.
Dipnot-2 “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti.” FetihSûresi, 48:27.
Dipnot-3 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.
Dipnot-4 “Bundan önce size yakın bir fetih daha ihsan etti.” Fetih Sûresi, 48:27.
Dipnot-5 bk. İbni Hişam, Siretü’n-Nebeviyye: 4:7; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 4:252.
Dipnot-6 bk. Buhârî, Meğâzi: 54, Cihad: 52:61, 97, 167; Müslim, Cihad: 79; Tirmizî, Cihad: 15
Dipnot-7 Fetih Sûresi, 48:27.
Dipnot-8 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.
Dipnot-9 “Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.” Fetih Sûresi, 48:28.
Dipnot-10 “Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-11 bk. Ahmed bin Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; Bağâvi, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.
Dipnot-12 “Onunla beraber olanlar.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-13 “Kâfirlere karşı şiddetli.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-14 “Kendi aralarında merhametli.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-15 Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.
Dipnot-16 Onların Tevrat’taki vasıfları budur. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.
Dipnot-17 Kitâb-ı Mukkades (Türkçe tercüme), Eski Ahid, Tesniye, Bab: 33 Âyet:2; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:218; Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 1:113.
Dipnot-18 “Onların Tevrat’taki vasıfları...” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-19 bk. Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn: 1:359; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmü’n-Nübelâ: 4:547.
Dipnot-20 “İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-21 “Onun demirden bir asâsı, yani kılıcı olacak ve onunla savaşacak. Ümmeti de onun gibi olacak.” Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 99:114.
Dipnot-22 Kitâb-ı Mukaddes (Türkçe tercüme), Yeni Ahid, Yuhanna, Bab: 16 Âyet: 7; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:214.
Dipnot-23 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-24 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-25 “Tâ ki, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.” Fetih Sûresi, 48:2.
Dipnot-26 bk. Ahmed İbni Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr: 7:446; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr: 7:544; Alûsî, Rûhu’l-Meânî: 26:129; Bağâvî, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.
Dipnot-27 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” BakaraSûresi, 2:32.[/BILGI]
[DIKKAT]
Soru 1: Vücuh-u icazı ve vücuh-u külliye-i i’câziyesi nedemektir?
Soru 2: Kur'an-ı Kerimin ilmi tespitler neticesinde kırk vücuhu ile mucize olduğudur bununla beraber Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın on vücuh-u külliye-i i’câziyesi sözünü nasıl anlayabiliriz?
Soru 3: Resulullah a.s.v. efendimizin gördüğü rüya hakkında bilgi verir misiniz? Peygamber a.s.v.'ın gördüğü rüya neden ayet-i kerimede tasdik ediliyor?
Soru 4: Hudeybiye antlaşması kimler arasında ve neden imzalanmıştır. Bu antlaşma müslümanların aleyhinde görülen bu antlaşma neden fetih olarak nitelendiriliyor?
Soru 5: Hz. Muhammed a.s.v. hem kainatın efendisi hem de Allah'ın habibi olmasına rağmen neden sahabeleri müşrikler karşısında Uhud ve Huneynde mağlub olmuşlardır?
Soru 6: Emniyet-i mutlaka ne demek açıklar mısınız?
Soru 7: Galebe Çalmak ifadesi ile anlatılmak istenilen maksad nedir?
Soru 8: O zamanlarda dünya nüfusu iki yüz milyon muydu?
Soru 9: Beşincisi diye açıklanan ayeti kerimenin tefsirinde dört büyük halifenin mana-yı işarisiyle ifade edilmiş. Acaba sahabe-i kiram bu hususa dikkat edememişlermi ki halifelerin seçiminde anlaşmazlıklar ve savaşlar olmuştur?
Soru 10: Kur'an-ı Kerimin nazil olmasıyla hükmü kalkan Tevrat ve İncilden neden örnek verilmiştir?
Soru 11: Peygamber Efendimizi s.a.v.'ın ümmi olmasından neden söz edilmiştir?
Soru 12: Hz. İsa a.s.'ın kılıçsız olması Hz. Muhammed s.a.v. efendimizin kılıçlı olması hususunu açıklar mısınız?
Soru 13: "kılıçlarıyla nev-i beşeri kendilerine musahhar edip, reisleri olan Peygamberin (a.s.m.) iseâleme reis olduğunu ispat edecekler" meselesini nasıl anlayabiliriz? Çünkü kılıç zoruyla ve savaş ile birşeyleri elde etmek doğru mudur?
Soru 14: Yedinci Lem'a hangi konulardan bahsediyor? Fetih Süresinin son ayetleri başka hangi meselelerden haber veriyor?
[/DIKKAT]
- Derslerimize herkes katılabilir.
- Soru sorabilir veya sorulan sorulara cevap verebilir.
- Ders anlayışımız; "biz biliyoruz, öğretiyoruz" değil, "anladığımızı paylaşıyoruz." şeklindedir.
- Açıklamalı dersler, birkaç yöneticinin kendi tekelinde gibi algılanmamalı.
- Yöneticiler derslerin sadece takibini ve seri olarak açma vazifelerini üstlenmekteler.
- Bunun dışında dersin gidişatı herkese açıktır.
- Bundan dolayı bütün kardeşlerimizin derslere iştirak etmelerini arzu ediyoruz.
[BILGI]
Yedinci Lem’a
Sûre-i Feth’in âhirindeki âyetin yedi nevi ihbar-ı gaybîsine dairdir
SÛRE-İ FETH’İN bu üç âyetinin çok vücuh-u i’câzı vardır. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın on vücuh-u külliye-i i’câziyesinden ihbar-ı bilgayb veçhi, şu üç âyette, yedi sekiz vecihle görünüyor.
BİRİNCİSİ
[SUB]2[/SUB] لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا ilâ âhir. Feth-i Mekke’yi, vukuundan evvel kat’iyetle haber veriyor. İki sene sonra, haber verdiği tarzda vuku bulmuştur.[SUB]3[/SUB]
İKİNCİSİ
[SUB]4[/SUB] فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا ifade ediyor ki: Sulh-u Hudeybiye, çendan zâhirî İslâm aleyhinde görülmüş ve Kureyşîler bir derece galip görünmüş olduğu halde, mânen, Sulh-u Hudeybiye mânevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sair fütuhatın da anahtarı olacak diye ihbar ediyor.
Filhakika, Sulh-u Hudeybiye ile, çendan maddî kılıç kılıfına muvakkaten konuldu. Fakat Kur’ân-ı Hakîmin bârika-âsâ elmas kılıcı çıktı; kalbleri, akılları fethetti. Musalâha münasebetiyle birbiriyle ihtilât ettiler. Mehâsin-i İslâmiyet, envâr-ı Kur’âniye, inat ve taassubât-ı kavmiye perdelerini yırtarak hükmünü icra ettiler. Meselâ, bir dâhiye-i harp olan Hâlid bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr ibnü’l-Âs gibi, mağlûbiyeti kabul etmeyen zatlar, Sulh-u Hudeybiye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur’ânî onları mağlûp edip,[SUB]5[/SUB] Medine-i Münevvereye kemâl-i inkıyad ile İslâmiyete gerdendâde-i teslim olduktan sonra, Hazret-i Hâlid, bir seyfullah şekline girdi ve fütuhat-ı İslâmiyenin bir kılıcı oldu.
MÜHİM BİR SUAL: Fahrü’l-Âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidâyetinde mağlûbiyetinin hikmeti nedir?[SUB]6[/SUB]
Elcevap: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenât-ı istikbaliyelerinin bir mükâfât-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlar—tâ, o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.
ÜÇÜNCÜSÜ
لاَتَخَافُونَ [SUB]7[/SUB] kaydıyla ihbar ediyor ki: “Sizler emniyet-i mutlaka içinde Kâbe’yi tavaf edeceksiniz.” Halbuki, Ceziretü’l-Arabdaki bedevî akvam, çoğu düşman olmakla beraber, Mekke etrafı ve Kureyş kabilesi kısm-ı âzamı düşman iken, “Yakın bir zamanda, hiç havf hissedilmezken Kâbeyi tavaf edeceksiniz” ihbarıyla, Ceziretü’l-Arabı itaat altına ve bütün Kureyşi İslâmiyet içine ve emniyet-i tâmme vaz’edilmesine delâlet ve ihbar eder. Aynen haber verdiği gibi vukua gelmiştir.[SUB]8[/SUB]
DÖRDÜNCÜSÜ
هُوَ الَّذِۤى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ 9
kemâl-i kat’iyetle ihbar ediyor ki, “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galebe çalacak.” Halbuki, o zamanda yüzer milyon tebaası bulunan Nasârâ ve Yahudi ve Mecusî dinleri ve Roma, Çin ve İran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaası bulunan cihangir devletlerin edyân-ı resmîleri iken, kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği din, umum dinlere galip ve umum devletlere muzaffer olacağını ihbar ediyor. Hem gayet vuzuh ve kat’iyetle ihbar ediyor. İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkîden Bahr-i Muhit-i Garbîye kadar İslâm kılıcının uzamasıyla tasdik etmiştir.
BEŞİNCİSİ
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا [SUB]10 [/SUB]ilâ âhir. Şu âyetin başı, Sahabelerin enbiyadan sonra nev-i beşer içinde en mümtaz olduklarına sebep olan secâyâ-yı âliye ve mezâyâ-yı galiyeyi haber vermekle, mânâ-yı sarihiyle, tabakat-ı Sahabenin istikbalde muttasıf oldukları ayrı ayrı mümtaz has sıfatlarını ifade etmekle beraber, mânâ-yı işarîsiyle, ehl-i tahkikçe vefat-ı Nebevîden sonra makamına geçecek Hulefâ-i Râşidîne hilâfet tertibiyle işaret edip, herbirisinin en meşhur medar-ı imtiyazları olan sıfât-ı hassayı dahi haber veriyor.[SUB]11[/SUB] Şöyle ki:
[SUB]12[/SUB] وَالَّذِينَ مَعَهُ maiyet-i mahsusa ve sohbet-i hassa ile ve en evvel vefat ederek yine maiyetine girmekle meşhur ve mümtaz olan Hazret-i Sıddık’ı gösterdiği gibi, [SUB]13[/SUB]اَشِدَّاۤءُ عَلَى الْكُفَّارِ ile, istikbalde küre-i arzın devletlerini fütuhâtıyla titretecek ve adaletiyle zalimlere sâika gibi şiddet gösterecek olan Hazret-i Ömer’i gösterir. Ve [SUB]14[/SUB] رُحَمَاۤءُ بَيْنَهُمْ ile, istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken, kemâl-i merhamet ve şefkatinden, İslâmlar içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i nefis ederek Kur’ân okurken mazlumen şehid olmasını tercih eden Hazret-i Osman’ı da haber verdiği gibi;
[SUB]15[/SUB] تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللهِ وَرِضْوَانًا
saltanat ve hilâfete kemâl-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve kemâl-i zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadı ihtiyar eden ve rükû ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazret-i Ali’nin (r.a.) istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harpleriyle mes’ul olmadığını ve niyeti ve matlubu fazl-ı İlâhî olduğunu haber veriyor.
ALTINCISI
[SUB]16[/SUB] ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.
BİRİNCİSİ: Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gibi ümmî bir zâta nisbeten gayb hükmünde olan Tevrat‘taki evsâf-ı Sahabeyi haber veriyor.
Evet, Tevrat‘ta, On Dokuzuncu Mektupta beyan edildiği gibi, âhirzamanda gelecek Peygamberin Sahabeleri hakkında Tevrat‘ta bu fıkra var: “Kudsîlerin bayrakları beraberlerindedir.”[SUB]17[/SUB] Yani, onun Sahabeleri ehl-i taat ve ibadet ve ehl‑i salâhat ve velâyettirler ki, o vasıfları “kudsîler,” yani “mukaddes” tabiriyle ifade etmiştir.Tevrat‘ın pek çok ayrı ayrı lisanlara tercüme edilmesi vasıtasıyla o kadar tahrifat olduğu halde, şu Sûre-i Feth’in مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ [SUB]18[/SUB] hükmünümüteaddit âyâtıyla tasdik ediyor.
İKİNCİ CİHET ihbar-ı gaybî şudur ki: مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fıkrasıyla ihbar ediyor ki, “Sahabeler ve Tâbiînler, ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki, ruhlarındaki nuraniyet yüzlerinde parlayacak ve cephelerinde kesret-i sücuddan hâsıl olan bir hâtem-i velâyet nev’inde, alınlarında sikkeler görünecek.”
Evet, istikbal bunu vuzuhla ve kat’iyetle, parlak bir surette ispat etmiştir. Evet, o kadar acip fitneler ve dağdağa-i siyaset içinde, gece ve gündüzde Zeynelâbidin gibi bin rekât namaz kılan ve Tâus-u Yemenî gibi kırk sene yatsı abdestiyle sabah namazını edâ eden[SUB]19[/SUB] çok mühim pek çok zatlar مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ sırrını göstermişlerdir.
YEDİNCİSİ
وَمَثلُهُمْ فِى اْلاِنْجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ [SUB]20[/SUB] fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.
BİRİNCİSİ: Nebiyy-i Ümmîye nisbeten gayb hükmünde olan İncil’in Sahabeler hakkındaki ihbarını ihbardır.
Evet, İncil’de, âhirzamanda gelecek Peygamberin (a.s.m.) vasfında [SUB]21[/SUB] مَعَهُ قَضِيبٌ مِنْ حَدِيدٍ وَ اُمَّتُهُ كَذَلِكَ gibi âyetler var. Yani, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi kılıçsız değil, belki sahibüsseyf bir Peygamber gelecek, cihada memur olacak ve onun Sahabeleri dahi kılıçlı ve cihada memur olacaklardır. O kadîb-i hadid sahibi, Reis-i Âlem olacak. Çünkü, İncil’in bir yerinde der: “Ben gidiyorum, tâ Âlemin Reisi (a.s.m.) gelsin.”[SUB]22[/SUB] Yani, Âlemin Reisi geliyor.
Demek oluyor ki: İncil’in bu iki fıkrasından anlaşılıyor ki, Sahabeler çendan mebde’de az ve zayıf görünecekler; fakat çekirdekler gibi neşvü nemâ bularak yükselip, kalınlaşıp kuvvetleşerek, küffârın gayzlarını onlara yutkundurup boğduracak vakitte, kılıçlarıyla nev-i beşeri kendilerine musahhar edip, reisleri olan Peygamberin (a.s.m.) ise âleme reis olduğunu ispat edecekler. Aynen şu Sûre-i Feth’in âyetinin meâlini ifade ediyor.
İKİNCİ VECİH: Şu fıkra ihbar ediyor ki, Sahabeler çendan azlığından ve zaafından Sulh-u Hudeybiyeyi kabul etmişler; elbette, herhalde az bir zamandan sonra sür’aten öyle bir inkişaf ve ihtişam ve kuvvet kesb edecekler ki, rû-yi zemin tarlasında dest-i kudretle ekilen, nev-i beşerin o zamanda gafletleri cihetiyle kısa, kuvvetsiz, nâkıs, bereketsiz sümbüllerine nisbeten gayet yüksek ve kuvvetli ve meyvedar ve bereketli bir surette çoğalacaklar ve kuvvet bulacaklar ve haşmetli hükûmetleri gıptadan,hasetten ve kıskançlıktan gelen bir gayz içinde bırakacaklar. Evet, istikbal bu ihbar-ı gaybîyi çok parlak bir surette göstermiştir.
Şu ihbarda hafî bir ima daha var ki: Sahabeyi tavsifât-ı mühimme ile senâ ederken, en büyük bir mükâfâtın vaadi makamca lâzım geldiği halde, مَغْفِرَةً [SUB]23[/SUB] kelimesiyle işaret ediyor ki, istikbalde Sahabeler içinde fitneler vasıtasıyla mühim kusurlar olacak. Çünkü mağfiret kusurun vukuuna delâlet eder. Ve o zamanda Sahabeler nazarında en mühim matlup ve en yüksek ihsan, mağfiret olacak. Ve en büyük mükâfat ise, af ile, mücâzât etmemektir. مَغْفِرَةً [SUB]24[/SUB] kelimesi nasıl bu lâtif imayı gösteriyor; öyle de, sûrenin başındaki لِيَغْفِرَ لَكَ اللهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ [SUB]25 [/SUB]cümlesiyle münasebettardır. Sûrenin başı—hakikî günahlardan mağfiret değil; çünkü ismet var, günah yok—belki makam-ı nübüvvete lâyık bir mânâ ile Peygambere müjde-i mağfiret ve âhirinde Sahabelere mağfiret ile müjde etmekle, o imaya bir letâfet daha katar.
İşte, âhir-i Feth’in mezkûr üç âyeti, on vücuh-u i’câzından yalnız ihbar-ı gaybî veçhinin çok vücuhundan yalnız yedi veçhini bahsettik. Cüz-ü ihtiyarî ve kadere dair Yirmi Altıncı Sözün âhirinde, şu âhirki âyetin hurufatının vaziyetindeki mühim bir lem’a-i i’câza işaret edilmiştir. Bu âhirki âyet, cümleleriyle Sahabeye baktığı gibi, kayıtlarıyla dahi yine Sahabenin ahvâline bakıyor. Ve elfâzıyla Sahabenin evsâfını ifade ettikleri gibi,[SUB]26[/SUB] hurufâtıyla ve o âyetteki hurufâtın tekerrür‑ü adediyle yine Ashab-ı Bedir, Uhud, Huneyn, Suffe, Rıdvan gibi tabakat-ı meşhure-i Sahabede bulunan zatlara işaret ettikleri gibi, ilm-i cifrin bir nev’i ve bir anahtarı olan tevafuk cihetiyle ve ebced hesabıyla daha çok esrarı ifade ediyor.
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَناَۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ [SUB]27[/SUB]
Dipnot-1 “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti. İnşaallah hepiniz emniyet içinde ve saçlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir; onun için, Mekke’nin fethinden önce size yakın bir fetih daha ihsan etti. Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur. Buna şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir. Onlardan iman eden ve güzel işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” Fetih Sûresi, 48:27-29.
Dipnot-2 “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti.” FetihSûresi, 48:27.
Dipnot-3 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.
Dipnot-4 “Bundan önce size yakın bir fetih daha ihsan etti.” Fetih Sûresi, 48:27.
Dipnot-5 bk. İbni Hişam, Siretü’n-Nebeviyye: 4:7; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 4:252.
Dipnot-6 bk. Buhârî, Meğâzi: 54, Cihad: 52:61, 97, 167; Müslim, Cihad: 79; Tirmizî, Cihad: 15
Dipnot-7 Fetih Sûresi, 48:27.
Dipnot-8 bk. İbni Hişam, Sîretü’n-Nebeviyye: 5:69; İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 2:139, 146.
Dipnot-9 “Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.” Fetih Sûresi, 48:28.
Dipnot-10 “Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-11 bk. Ahmed bin Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; Bağâvi, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.
Dipnot-12 “Onunla beraber olanlar.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-13 “Kâfirlere karşı şiddetli.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-14 “Kendi aralarında merhametli.” Fetih Sûresi, 48:29.
Dipnot-15 Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.
Dipnot-16 Onların Tevrat’taki vasıfları budur. bk. Fetih Sûresi, 48: 29.
Dipnot-17 Kitâb-ı Mukkades (Türkçe tercüme), Eski Ahid, Tesniye, Bab: 33 Âyet:2; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:218; Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 1:113.
Dipnot-18 “Onların Tevrat’taki vasıfları...” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-19 bk. Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn: 1:359; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmü’n-Nübelâ: 4:547.
Dipnot-20 “İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-21 “Onun demirden bir asâsı, yani kılıcı olacak ve onunla savaşacak. Ümmeti de onun gibi olacak.” Nebhânî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn: 99:114.
Dipnot-22 Kitâb-ı Mukaddes (Türkçe tercüme), Yeni Ahid, Yuhanna, Bab: 16 Âyet: 7; el-Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye: 1:214.
Dipnot-23 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-24 “Bir mağfiret.” Fetih Sûresi: 48:29.
Dipnot-25 “Tâ ki, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.” Fetih Sûresi, 48:2.
Dipnot-26 bk. Ahmed İbni Hanbel, Fezâilü’s-Sahâbe: 1:434; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr: 7:446; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr: 7:544; Alûsî, Rûhu’l-Meânî: 26:129; Bağâvî, Maâlimü’t-Tenzîl: 4:206.
Dipnot-27 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” BakaraSûresi, 2:32.[/BILGI]
[DIKKAT]
Soru 1: Vücuh-u icazı ve vücuh-u külliye-i i’câziyesi nedemektir?
Soru 2: Kur'an-ı Kerimin ilmi tespitler neticesinde kırk vücuhu ile mucize olduğudur bununla beraber Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın on vücuh-u külliye-i i’câziyesi sözünü nasıl anlayabiliriz?
Soru 3: Resulullah a.s.v. efendimizin gördüğü rüya hakkında bilgi verir misiniz? Peygamber a.s.v.'ın gördüğü rüya neden ayet-i kerimede tasdik ediliyor?
Soru 4: Hudeybiye antlaşması kimler arasında ve neden imzalanmıştır. Bu antlaşma müslümanların aleyhinde görülen bu antlaşma neden fetih olarak nitelendiriliyor?
Soru 5: Hz. Muhammed a.s.v. hem kainatın efendisi hem de Allah'ın habibi olmasına rağmen neden sahabeleri müşrikler karşısında Uhud ve Huneynde mağlub olmuşlardır?
Soru 6: Emniyet-i mutlaka ne demek açıklar mısınız?
Soru 7: Galebe Çalmak ifadesi ile anlatılmak istenilen maksad nedir?
Soru 8: O zamanlarda dünya nüfusu iki yüz milyon muydu?
Soru 9: Beşincisi diye açıklanan ayeti kerimenin tefsirinde dört büyük halifenin mana-yı işarisiyle ifade edilmiş. Acaba sahabe-i kiram bu hususa dikkat edememişlermi ki halifelerin seçiminde anlaşmazlıklar ve savaşlar olmuştur?
Soru 10: Kur'an-ı Kerimin nazil olmasıyla hükmü kalkan Tevrat ve İncilden neden örnek verilmiştir?
Soru 11: Peygamber Efendimizi s.a.v.'ın ümmi olmasından neden söz edilmiştir?
Soru 12: Hz. İsa a.s.'ın kılıçsız olması Hz. Muhammed s.a.v. efendimizin kılıçlı olması hususunu açıklar mısınız?
Soru 13: "kılıçlarıyla nev-i beşeri kendilerine musahhar edip, reisleri olan Peygamberin (a.s.m.) iseâleme reis olduğunu ispat edecekler" meselesini nasıl anlayabiliriz? Çünkü kılıç zoruyla ve savaş ile birşeyleri elde etmek doğru mudur?
Soru 14: Yedinci Lem'a hangi konulardan bahsediyor? Fetih Süresinin son ayetleri başka hangi meselelerden haber veriyor?
[/DIKKAT]