Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Hulusi Yahyagil
Rahmetli Hulusi Ağabey'e dair...
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="tuncerr" data-source="post: 49653" data-attributes="member: 99"><p><span style="font-size: 12px"><strong>Ferman tozlu havada okunmaz" dedi. Ve hayatı boyunca bağrında yaşadığı cemiyetin hastalıklarıyla savaştı. Fedakârlığın en yüksek misalini gösterirken ihtiyat prensibini hiç ihmal etmedi.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Keşif ve kerametle alâkalı mes'elelerden daha çok imanı mevzulara ehemmiyet veriyor. "Risale-i Nur'un mesleği de budur" diyordu. O mektebin birinci şakirdi bu prensibin en musir takipçisi oluyordu. Siyaset mes'elelerine zerrece ehemmiyet vermeyişi de bundandır. 1960 ihtilâlinin en korkunç günlerinde Elaziz' de otelde ders yapmış, en sıkı günlerde defterine not ettiği imanı dersleri çayhanede oturanlara okumuştur.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Derslerine salavat-ı şerife ile başlar, ilgili ayeti tefsir eder, hadîs-i şerif okur, daha sonra da Risale-i Nur dersine geçerdi. Bu dersleri, hâtıra ve esprilerle canlı tutmaya çalışırdı. Pehlivan Çavuş'un ders esnasındaki marşları meşhurdur. Hulusi Bey bunu bildiği için ders orta yerde bölünüp, dikkatler dağılmasın diye, "Şimdi Pehlivan Çavuş ve Mızıka-i Hümâyûndan marşlar dinleyeceğiz" esprisiyle onların marş söylemelerine müsaade eder ve marşın bitiminde derse geçilirdi...</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Camiye ve cemaate son derece riayetkardır. Bütün namazlarını evinin karşısındaki camide eda eder. Müftü ve hoca efendilerle münasebeti mükemmeldir. Elaziz müftüsü Ömer Efendi'nin, kendisine sorulan fetvalardan bir kısmını cevaplandırmak üzere Hulusi Ağabey'e gönderdiğini söyleyenler çoktur.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Etrafında bulunan talebeleri cemiyete teşvik eder, hizmet adına okulu bırakmaları yerine sınıfının ve okulunun en çalışkanı olmaya gayret göstermelerini isterdi.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Edeb ve terbiyede mümtazdır. En küçük bir talebenin dahi gönlünü alır. Kendisini gündüz ziyaret eden ve gece otelde kaldığını söyleyen bir muhibbini o günün akşamı, haber göndererek müsaade İster, iade-i ziyaretine gider... Bu yanı onu öylesine yüceltir ki; geçtiği yolda herkes ayağa kalkarak ihtiramda bulunur. Bu ihtiramda Sünnîler kadar Alevîler de saygılıdır.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Ehl-i tarikat onun dersine diz çöker ve ondan manevî feyz alır. O dersten herkes manevî derinliği ölçüsünde istifade eder, onun ders halkası Rahmânî bir sofra gibi olurdu.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Fazileti her vicdanı tatmin edecek vüs'attedir. Tarikat şeyhinde bulunması lüzumlu vasıflara o kemâl manada sahiptir. Ondan Üstad'ın şu sözünü naklederler: "Kardeşim benim 12 tarikattan ders vermeğe selahiyetim var ama ben imamım, şeyh değilim." </strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Kalbin imana, gözlerin nura, aklın derse, hasta vücudun ilaca, muzdarip ruhun teselliye, zalim nefsin terbiyeye en çok muhtaç olduğu şu asrın derdini ve devasını en güzel şerheden büyük Üstad'ın o halis talebesi de, elbette şeyh değildir.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>İkaz ve irşadı usulüne göre yapar. Üslûbu muhataba göredir. 1960 ihtilalinden sonra Millî Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel'e bir mektup yazar. Bu mektup ona bir ikaz mahiyetindedir.</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>O yıllardan sonra zahiren meydana gelen İhtilaflarla alâkalı, bazı nur talebelerine ikaz ve tenbih mahiyetinde mektuplar gönderir. Bu ikazların tatlı bir üslubu vardır. Bazen bu ikazlar ders esnasında da cereyan eder. Yine bir bahçe dersinde kendisinin içtiği sudan arta kalanı dağıtırlar. Bu esnada kendileri "mü'minin artığı mü'mine şifadır" der. Derste bulunan ehl-i ilim bir zat ise: "Her zaman, her yerde, her mü'mine, her halükârda şifa mıdır?" der. Bu suale Hulusi Bey "Biz işin te'viline gitmiyoruz. Bu kadar anlıyoruz" cevabında bulunur. Bu tatlı hatırasını nakleden profesör hocamız bu olayı naklettiğinde hâlâ o günün bütün heyecanını taşıdığı her halinden belli oluyordu.</strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="tuncerr, post: 49653, member: 99"] [size=3][b]Ferman tozlu havada okunmaz" dedi. Ve hayatı boyunca bağrında yaşadığı cemiyetin hastalıklarıyla savaştı. Fedakârlığın en yüksek misalini gösterirken ihtiyat prensibini hiç ihmal etmedi. Keşif ve kerametle alâkalı mes'elelerden daha çok imanı mevzulara ehemmiyet veriyor. "Risale-i Nur'un mesleği de budur" diyordu. O mektebin birinci şakirdi bu prensibin en musir takipçisi oluyordu. Siyaset mes'elelerine zerrece ehemmiyet vermeyişi de bundandır. 1960 ihtilâlinin en korkunç günlerinde Elaziz' de otelde ders yapmış, en sıkı günlerde defterine not ettiği imanı dersleri çayhanede oturanlara okumuştur. Derslerine salavat-ı şerife ile başlar, ilgili ayeti tefsir eder, hadîs-i şerif okur, daha sonra da Risale-i Nur dersine geçerdi. Bu dersleri, hâtıra ve esprilerle canlı tutmaya çalışırdı. Pehlivan Çavuş'un ders esnasındaki marşları meşhurdur. Hulusi Bey bunu bildiği için ders orta yerde bölünüp, dikkatler dağılmasın diye, "Şimdi Pehlivan Çavuş ve Mızıka-i Hümâyûndan marşlar dinleyeceğiz" esprisiyle onların marş söylemelerine müsaade eder ve marşın bitiminde derse geçilirdi... Camiye ve cemaate son derece riayetkardır. Bütün namazlarını evinin karşısındaki camide eda eder. Müftü ve hoca efendilerle münasebeti mükemmeldir. Elaziz müftüsü Ömer Efendi'nin, kendisine sorulan fetvalardan bir kısmını cevaplandırmak üzere Hulusi Ağabey'e gönderdiğini söyleyenler çoktur. Etrafında bulunan talebeleri cemiyete teşvik eder, hizmet adına okulu bırakmaları yerine sınıfının ve okulunun en çalışkanı olmaya gayret göstermelerini isterdi. Edeb ve terbiyede mümtazdır. En küçük bir talebenin dahi gönlünü alır. Kendisini gündüz ziyaret eden ve gece otelde kaldığını söyleyen bir muhibbini o günün akşamı, haber göndererek müsaade İster, iade-i ziyaretine gider... Bu yanı onu öylesine yüceltir ki; geçtiği yolda herkes ayağa kalkarak ihtiramda bulunur. Bu ihtiramda Sünnîler kadar Alevîler de saygılıdır. Ehl-i tarikat onun dersine diz çöker ve ondan manevî feyz alır. O dersten herkes manevî derinliği ölçüsünde istifade eder, onun ders halkası Rahmânî bir sofra gibi olurdu. Fazileti her vicdanı tatmin edecek vüs'attedir. Tarikat şeyhinde bulunması lüzumlu vasıflara o kemâl manada sahiptir. Ondan Üstad'ın şu sözünü naklederler: "Kardeşim benim 12 tarikattan ders vermeğe selahiyetim var ama ben imamım, şeyh değilim." Kalbin imana, gözlerin nura, aklın derse, hasta vücudun ilaca, muzdarip ruhun teselliye, zalim nefsin terbiyeye en çok muhtaç olduğu şu asrın derdini ve devasını en güzel şerheden büyük Üstad'ın o halis talebesi de, elbette şeyh değildir. İkaz ve irşadı usulüne göre yapar. Üslûbu muhataba göredir. 1960 ihtilalinden sonra Millî Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel'e bir mektup yazar. Bu mektup ona bir ikaz mahiyetindedir. O yıllardan sonra zahiren meydana gelen İhtilaflarla alâkalı, bazı nur talebelerine ikaz ve tenbih mahiyetinde mektuplar gönderir. Bu ikazların tatlı bir üslubu vardır. Bazen bu ikazlar ders esnasında da cereyan eder. Yine bir bahçe dersinde kendisinin içtiği sudan arta kalanı dağıtırlar. Bu esnada kendileri "mü'minin artığı mü'mine şifadır" der. Derste bulunan ehl-i ilim bir zat ise: "Her zaman, her yerde, her mü'mine, her halükârda şifa mıdır?" der. Bu suale Hulusi Bey "Biz işin te'viline gitmiyoruz. Bu kadar anlıyoruz" cevabında bulunur. Bu tatlı hatırasını nakleden profesör hocamız bu olayı naklettiğinde hâlâ o günün bütün heyecanını taşıdığı her halinden belli oluyordu.[/b][/size] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Hulusi Yahyagil
Rahmetli Hulusi Ağabey'e dair...
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst