Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İslamın Şartları
Namaz Kılmak
Namazla ilgili Kıssalar
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 154933" data-attributes="member: 15919"><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"><u>Menkıbe: Hapisden Kurtaran Namâz</u></span></span></span></strong></p><p> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Horasan vâlîsi Abdüllah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâlîye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçdı. Hirâtlı bir demirci, Nişâpûra gitmişdi. Bir zemân sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla berâber, vâlîye çıkardılar. Hapis edin! dedi. Demirci, hapishânede abdest alıp namâz kıldı. </span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Ellerini uzatıp, (Yâ Rabbî! Beni kurtar! Günâhım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindândan, ancak sen kurtarırsın. Yâ Rabbî! Beni kurtar!) diye düâ etdi. Vâlî, o gece, rü’yâda, dört kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine çevirecekleri vakt uyandı. Hemen abdest alıp, iki rek’at namâz kıldı. Tekrâr uyudu. Tekrâr, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlûmun âhı bulunduğunu anladı. Nitekim, şi’ir:</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: blue"><strong><em>Binlerce top ve tüfek, yapamaz aslâ,</em></strong></span></span></span></p><p><em><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: blue">Gözyaşının seher vakti yapdığını.</span></span></span></strong></em></p><p><em><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: blue">Düşman kaçıran süngüleri, çok def’a,</span></span></span></strong></em></p><p><em><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: blue">Toz gibi yapar, bir mü’minin düâsı.</span></span></span></strong></em></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Yâ Rabbî! Büyük yalnız sensin! Sen öyle bir büyüksün ki, büyükler ve küçükler, sıkışınca, ancak sana yalvarır. Sana yalvaran, ancak murâdına kavuşur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Hemen, o gece, hapishâne müdürünü çağırıp bir mazlûm kalmış mı, dedi. Müdür, bunu bilemem. Yalnız, biri namâz kılıp, çok düâ ediyor. Göz yaşları döküyor deyince, onu getirtdi. Hâlini sorup anladı. Özr dileyip, hakkını halâl et ve bin gümüş hediyyemi kabûl et ve herhangi bir arzûn olunca bana gel! diye ricâ etdi. Demirci, hakkımı halâl etdim ve hediyyeni kabûl etdim. Fekat işimi, dileğimi senden istemeğe gelemem, dedi. Niçin, deyince! Çünki, benim gibi bir fakîr için, senin gibi bir sultânın tahtını birkaç def’a tersine çeviren sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Namâzlardan sonra etdiğim düâlarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice murâdıma kavuşdurdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim nihâyeti olmıyan rahmet hazînesinin kapısını açmış, sonsuz ihsân sofrasını herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzûruna edeble çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın. Şi’ir:</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: blue"><strong><em>İbâdet eşiğine, kim ki, bir gece baş kodu.</em></strong></span></span></span></p><p><em><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: blue">Dostun lutfu, açar ona, elbette binbir kapu.</span></span></span></strong></em></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Evliyânın büyüklerinden Râbia-i Adviyye “rahmetullahi aleyhâ”, adamın biri, düâ ederken: (Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!) dediğini işitince: Ey câhil! Allahü teâlânın rahmet kapısı, şimdiye kadar kapalı mı idi de, şimdi açılmasını istiyorsun? dedi. [Rahmetin çıkış kapısı her zemân açık ise de, giriş kapısı olan kalbler, herkesde açık değildir. Bunun açılması için düâ etmeliyiz!]</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">İlâhî! Herkesi sıkıntıdan kurtaran yalnız sensin. Bizi dünyâda ve âhıretde sıkıntıda bırakma! Muhtâclara, her şeyi gönderen, yalnız sensin! Dünyâda ve âhıretde hayrlı, fâideli olan şeyleri, bize gönder! Dünyâda ve âhıretde, bizi kimseye muhtâc bırakma! Âmîn!</span></span></span></p><p> </p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"><u>Menkıbe: Evi Yanmışdı</u></span></span></span></strong></p><p> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Evliyâ-yı kirâmdan Hamîd-i Tavîl, kendi namâzgâhında namâz kılıyordu. Evinde yangın çıkdı. İnsanlar toplanıp yangını söndürdüler. Hanımı koşup, yanına geldi ve kızarak: “Evin yanıyor. İnsanlar toplanıyor. Yapılacak bu kadar iş var. Sen ise yerinden kımıldamıyorsun” dedi. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, olanların hiç birinden haberim yokdur, dedi.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Allahın dostları, Ona muhabbet ve yaklaşmakda öyle bir dereceye ulaşmışlardır ve dostun münâcâtı lezzetine öyle dalmışlardır ki, kendilerini unutmuşlardır.</span></span></span></p><p> </p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"><u>Menkıbe: Tenceredeki Su</u></span></span></span></strong></p><p> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Eshâb-i kirâmdan Abdüllah bin Şehîr “radıyallahü anh” anlatır: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında namâz kılıyordum. Mübârek göğsünden, ateş üzerinde kaynayan tenceredeki su sesi gibi sesler duyuyordum.</span></span></span></p><p> </p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"><u>Menkıbe : Ayağındaki Ok</u></span></span></span></strong></p><p> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Resûlullahın sevgili dâmâdı hazreti Alî “radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh” namâza durunca, dünyâ yıkılsa haberi olmazdı.</span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Şöyle anlatılır: Bir harbde hazreti Alînin “radıyallahü anh” mübârek ayağına bir ok gelip, kemiğe kadar saplanmışdı. Oku asılıp çekemediler. Doktora gösterdiler. Doktor: (Sana aklı gideren, bayıltan ilâc vermeli ki, ancak o zemân ok ayağından çekilir. Yoksa, bunun ağrısına tahammül edilemez) dedi. Emîr-ul-mü’minin hazreti Alî “radıyallahü anh”: (Bayıltıcı ilâca ne lüzûm var. Biraz sabredin, namâz vakti gelsin, namâza durunca çıkarın) buyurdu. Namâz vakti geldi. Hazreti Alî namâza başladı. Doktor da hazreti Alî efendimizin mübârek ayağını yarıp oku çıkardı. Yarayı sardı. Hazreti Alî “radıyallahü anh”, namâzını bitirince doktora: (Oku çıkardın mı?) buyurdu. Doktor: (Evet çıkardım) dedi. Hazreti Alî “radıyallahü anh”: (Hiç farkına varmadım) buyurdu.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Bunlarda şaşılacak ne var! Nitekim Yûsüf aleyhisselâmın güzelliği karşısında Mısr kadınları hayrân olup, kendilerini öyle unutmuşlardı ki, ellerini kesdiklerinden haberleri olmamışdı. Eğer Allahü teâlânın huzûru, kendi sevgililerini, kendilerinden haberi olmayacak bir hâle getirirse, buna niçin şaşılsın? Mü’minler de vefât ânında Resûlullah efendimizi görüp, ölüm acısını duymayacaklardır.</span></span></span></p><p> </p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"><u>Menkıbe: Bayıltan İlâç</u></span></span></span></strong></p><p> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Evliyâdan olan Âmir-i Kaysın ayağının parmağında cüzzâm hastalığı görüldü. Bunu kesmek lâzım dediler. Âmir, karâra teslîm, kulluğun şartıdır dedi. Kesdiler. Birkaç gün sonra, hastalığın bacağına sirâyet etmiş, uyluğuna ulaşmış olduğunu gördüler. Bu ayağı kesmek lâzım, dînimiz buna izn veriyor dediler. Cerrâh (operatör) getirdiler. </span></span></span></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Cerrâh, bayıltmak için ilâc lâzımdır ki, ağrıyı duymasın, yoksa dayanamaz dedi. Âmir, bu kadar zahmete gerek yok. Güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okuyan birisini getirin, Kur’ân-ı kerîm okusun. Yüzümde değişme gördüğünüz zemân, ayağımı kesin, haberim olmaz dedi. Dediği gibi yapdılar. Birisi gelip, güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okumaya başladı. Âmirin yüzünün rengi değişdi. Cerrâh uyluğunun yarısından bacağını kesdi. Dağlayıp bağladı. </span></span></span></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Kur’ân-ı kerîm okuyan susdu. Âmir kendine geldi ve kesdiniz mi? dedi. Kesdik dediler. Bacağını kesmişler, dağlamışlar, sarmışlar da, onun haberi olmamışdı. Sonra kesik bacağımı bana verin, dedi. Verdiler. Kaldırdı ve: “Yâ Rabbî, veren sensin. Ben de senin kulunum. Hükm senin hükmün, kazâ senin kazândır. Bu bir ayakdır ki, eğer kıyâmetde emr gelip, hiçbir zemân, bir günâha bir adım atmadın mı? dersen, diyebilirim ki, hiç bir zemân senin emrin olmadan, bir adım atmış, bir nefes almış değilim.”</span></span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"><u>Menkıbe: Namâz İçin Fedâkârlık</u></span></span></span></strong></p><p> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">Bursa, Osmânlılara geçmeden önce, şehirde oturan rûmlardan biri gizlice müslimân olmuşdu. Pek yakın bir dostu, bunun sebebini rûma sordu:</span></span></span></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">“Baba ve dedelerinin dînini nasıl olup da, terk etdin?” diye ona sitem etdi. Rûmun cevâbı mânidâr olmuşdu. Arkadaşına bu durumu şöyle anlatdı:</span></span></span></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">—Bir aralık esîr edilen müslimânlardan bir dânesi benim yanıma bırakıldı. Birgün bakdım, bu esîr kapatıldığı odada eğilip kalkıyordu. Yanına giderek ne yapdığını sordum. Hareketleri bitince ellerini yüzüne sürdü ve bana namâz kıldığını, şâyet müsâde edersem, her namâz için bir altın vereceğini ifâde etdi. Ben de tamâha kapıldım. Gün geçdikçe ücreti artırdım. Öyle oldu ki, her vakt için on altın istedim. O da kabûl etdi. İbâdeti için yapdığı fedâkârlığa hayret etdim. Birgün ona “seni serbest bırakacağım” deyince, çok sevindi ve ellerini kaldırıp; benim için şöyle düâ etdi:</span></span></span></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: teal">“Ey Allahım! Bu kulunu îmân ile şereflendir!” O anda, kalbimde müslimân olmak arzûsu meydâna geldi ve o kadar çoğaldı ki, hemen (Kelime-i şehâdet) getirerek müslimân oldum.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: royalblue">*Namaz Kitabı'ndan alıntıdır.</span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 154933, member: 15919"] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red][U]Menkıbe: Hapisden Kurtaran Namâz[/U][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Horasan vâlîsi Abdüllah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâlîye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçdı. Hirâtlı bir demirci, Nişâpûra gitmişdi. Bir zemân sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla berâber, vâlîye çıkardılar. Hapis edin! dedi. Demirci, hapishânede abdest alıp namâz kıldı. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Ellerini uzatıp, (Yâ Rabbî! Beni kurtar! Günâhım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindândan, ancak sen kurtarırsın. Yâ Rabbî! Beni kurtar!) diye düâ etdi. Vâlî, o gece, rü’yâda, dört kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine çevirecekleri vakt uyandı. Hemen abdest alıp, iki rek’at namâz kıldı. Tekrâr uyudu. Tekrâr, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlûmun âhı bulunduğunu anladı. Nitekim, şi’ir:[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=blue][B][/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=blue][B][I]Binlerce top ve tüfek, yapamaz aslâ,[/I][/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [I][B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=blue]Gözyaşının seher vakti yapdığını.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/B][/I] [I][B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=blue]Düşman kaçıran süngüleri, çok def’a,[/COLOR][/FONT][/SIZE][/B][/I] [I][B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=blue]Toz gibi yapar, bir mü’minin düâsı.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/B][/I] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Yâ Rabbî! Büyük yalnız sensin! Sen öyle bir büyüksün ki, büyükler ve küçükler, sıkışınca, ancak sana yalvarır. Sana yalvaran, ancak murâdına kavuşur.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Hemen, o gece, hapishâne müdürünü çağırıp bir mazlûm kalmış mı, dedi. Müdür, bunu bilemem. Yalnız, biri namâz kılıp, çok düâ ediyor. Göz yaşları döküyor deyince, onu getirtdi. Hâlini sorup anladı. Özr dileyip, hakkını halâl et ve bin gümüş hediyyemi kabûl et ve herhangi bir arzûn olunca bana gel! diye ricâ etdi. Demirci, hakkımı halâl etdim ve hediyyeni kabûl etdim. Fekat işimi, dileğimi senden istemeğe gelemem, dedi. Niçin, deyince! Çünki, benim gibi bir fakîr için, senin gibi bir sultânın tahtını birkaç def’a tersine çeviren sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Namâzlardan sonra etdiğim düâlarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice murâdıma kavuşdurdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim nihâyeti olmıyan rahmet hazînesinin kapısını açmış, sonsuz ihsân sofrasını herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzûruna edeble çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın. Şi’ir:[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=blue][B][/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=blue][B][I]İbâdet eşiğine, kim ki, bir gece baş kodu.[/I][/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [I][B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=blue]Dostun lutfu, açar ona, elbette binbir kapu.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/B][/I] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Evliyânın büyüklerinden Râbia-i Adviyye “rahmetullahi aleyhâ”, adamın biri, düâ ederken: (Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!) dediğini işitince: Ey câhil! Allahü teâlânın rahmet kapısı, şimdiye kadar kapalı mı idi de, şimdi açılmasını istiyorsun? dedi. [Rahmetin çıkış kapısı her zemân açık ise de, giriş kapısı olan kalbler, herkesde açık değildir. Bunun açılması için düâ etmeliyiz!][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]İlâhî! Herkesi sıkıntıdan kurtaran yalnız sensin. Bizi dünyâda ve âhıretde sıkıntıda bırakma! Muhtâclara, her şeyi gönderen, yalnız sensin! Dünyâda ve âhıretde hayrlı, fâideli olan şeyleri, bize gönder! Dünyâda ve âhıretde, bizi kimseye muhtâc bırakma! Âmîn![/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red][U]Menkıbe: Evi Yanmışdı[/U][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Evliyâ-yı kirâmdan Hamîd-i Tavîl, kendi namâzgâhında namâz kılıyordu. Evinde yangın çıkdı. İnsanlar toplanıp yangını söndürdüler. Hanımı koşup, yanına geldi ve kızarak: “Evin yanıyor. İnsanlar toplanıyor. Yapılacak bu kadar iş var. Sen ise yerinden kımıldamıyorsun” dedi. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, olanların hiç birinden haberim yokdur, dedi.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Allahın dostları, Ona muhabbet ve yaklaşmakda öyle bir dereceye ulaşmışlardır ve dostun münâcâtı lezzetine öyle dalmışlardır ki, kendilerini unutmuşlardır.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red][U]Menkıbe: Tenceredeki Su[/U][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Eshâb-i kirâmdan Abdüllah bin Şehîr “radıyallahü anh” anlatır: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında namâz kılıyordum. Mübârek göğsünden, ateş üzerinde kaynayan tenceredeki su sesi gibi sesler duyuyordum.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red][U]Menkıbe : Ayağındaki Ok[/U][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Resûlullahın sevgili dâmâdı hazreti Alî “radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh” namâza durunca, dünyâ yıkılsa haberi olmazdı.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Şöyle anlatılır: Bir harbde hazreti Alînin “radıyallahü anh” mübârek ayağına bir ok gelip, kemiğe kadar saplanmışdı. Oku asılıp çekemediler. Doktora gösterdiler. Doktor: (Sana aklı gideren, bayıltan ilâc vermeli ki, ancak o zemân ok ayağından çekilir. Yoksa, bunun ağrısına tahammül edilemez) dedi. Emîr-ul-mü’minin hazreti Alî “radıyallahü anh”: (Bayıltıcı ilâca ne lüzûm var. Biraz sabredin, namâz vakti gelsin, namâza durunca çıkarın) buyurdu. Namâz vakti geldi. Hazreti Alî namâza başladı. Doktor da hazreti Alî efendimizin mübârek ayağını yarıp oku çıkardı. Yarayı sardı. Hazreti Alî “radıyallahü anh”, namâzını bitirince doktora: (Oku çıkardın mı?) buyurdu. Doktor: (Evet çıkardım) dedi. Hazreti Alî “radıyallahü anh”: (Hiç farkına varmadım) buyurdu.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Bunlarda şaşılacak ne var! Nitekim Yûsüf aleyhisselâmın güzelliği karşısında Mısr kadınları hayrân olup, kendilerini öyle unutmuşlardı ki, ellerini kesdiklerinden haberleri olmamışdı. Eğer Allahü teâlânın huzûru, kendi sevgililerini, kendilerinden haberi olmayacak bir hâle getirirse, buna niçin şaşılsın? Mü’minler de vefât ânında Resûlullah efendimizi görüp, ölüm acısını duymayacaklardır.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red][U]Menkıbe: Bayıltan İlâç[/U][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Evliyâdan olan Âmir-i Kaysın ayağının parmağında cüzzâm hastalığı görüldü. Bunu kesmek lâzım dediler. Âmir, karâra teslîm, kulluğun şartıdır dedi. Kesdiler. Birkaç gün sonra, hastalığın bacağına sirâyet etmiş, uyluğuna ulaşmış olduğunu gördüler. Bu ayağı kesmek lâzım, dînimiz buna izn veriyor dediler. Cerrâh (operatör) getirdiler. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Cerrâh, bayıltmak için ilâc lâzımdır ki, ağrıyı duymasın, yoksa dayanamaz dedi. Âmir, bu kadar zahmete gerek yok. Güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okuyan birisini getirin, Kur’ân-ı kerîm okusun. Yüzümde değişme gördüğünüz zemân, ayağımı kesin, haberim olmaz dedi. Dediği gibi yapdılar. Birisi gelip, güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okumaya başladı. Âmirin yüzünün rengi değişdi. Cerrâh uyluğunun yarısından bacağını kesdi. Dağlayıp bağladı. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Kur’ân-ı kerîm okuyan susdu. Âmir kendine geldi ve kesdiniz mi? dedi. Kesdik dediler. Bacağını kesmişler, dağlamışlar, sarmışlar da, onun haberi olmamışdı. Sonra kesik bacağımı bana verin, dedi. Verdiler. Kaldırdı ve: “Yâ Rabbî, veren sensin. Ben de senin kulunum. Hükm senin hükmün, kazâ senin kazândır. Bu bir ayakdır ki, eğer kıyâmetde emr gelip, hiçbir zemân, bir günâha bir adım atmadın mı? dersen, diyebilirim ki, hiç bir zemân senin emrin olmadan, bir adım atmış, bir nefes almış değilim.”[/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red][U]Menkıbe: Namâz İçin Fedâkârlık[/U][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]Bursa, Osmânlılara geçmeden önce, şehirde oturan rûmlardan biri gizlice müslimân olmuşdu. Pek yakın bir dostu, bunun sebebini rûma sordu:[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]“Baba ve dedelerinin dînini nasıl olup da, terk etdin?” diye ona sitem etdi. Rûmun cevâbı mânidâr olmuşdu. Arkadaşına bu durumu şöyle anlatdı:[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]—Bir aralık esîr edilen müslimânlardan bir dânesi benim yanıma bırakıldı. Birgün bakdım, bu esîr kapatıldığı odada eğilip kalkıyordu. Yanına giderek ne yapdığını sordum. Hareketleri bitince ellerini yüzüne sürdü ve bana namâz kıldığını, şâyet müsâde edersem, her namâz için bir altın vereceğini ifâde etdi. Ben de tamâha kapıldım. Gün geçdikçe ücreti artırdım. Öyle oldu ki, her vakt için on altın istedim. O da kabûl etdi. İbâdeti için yapdığı fedâkârlığa hayret etdim. Birgün ona “seni serbest bırakacağım” deyince, çok sevindi ve ellerini kaldırıp; benim için şöyle düâ etdi:[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=teal]“Ey Allahım! Bu kulunu îmân ile şereflendir!” O anda, kalbimde müslimân olmak arzûsu meydâna geldi ve o kadar çoğaldı ki, hemen (Kelime-i şehâdet) getirerek müslimân oldum.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=royalblue][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=royalblue]*Namaz Kitabı'ndan alıntıdır.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İslamın Şartları
Namaz Kılmak
Namazla ilgili Kıssalar
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst