Namazla ilgili Kıssalar

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Bir de Gece Namazı Kılsa
İbn-i Ömer dedi ki: Hz Peygamberin sağlığında rüya görenler onu O'na anlatırlardı, ben de bir rüya görmek ve onu Hz. Peygambere anlatmayı diledim. O'nun zamanında bekar bir oğlandım ve mescidde uyurdum. Bir defasında rüyamda iki melek beni Cehenneme götürdüler. Baktım ki, o kuyu duvarı gibi örülmüş olup kuyunun ki gibi iki boynuzu vardı; o da ne, orada kendilerini tanıdığım insanlar vardı. Ben şöyle haykırdım: Cehennemden Allah'a sığınırım! Cehennemden Allah'a sığınırım! O sırada bir başka melek diğer iki meleğe katıldı ve bana şöyle dedi:Korkutulmayacaksın!

Ben bu rüyayı Hafsa'ya anlattım, Hafsa da onu Hz Peygamber'e anlattı. O bunun üzerine şöyle buyurdu: Abdullah ne güzel, ne iyi bir adamdır! Bir de geceleyin namaz kılmış olsaydı! Sâlim şunu ilave etti "ve o günden sonra Abdullah gecenin sadece az bir kısmında uyurdu. (Buhârî, Ashabu'n-Nebî, 19)
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
İstediğin yerde namazını kıl

Şöyle bir güzel hikâye anlatırlar:
-Bir kimse mescidin çevresinde geziniyordu. Onu bir irfan sahibi gördü:
-Ne arıyorsun? -Tenha bir yer arıyorum; namaz kılacağım, deyince, irfan sahibi onu şöyle bir süzdü, ona şöyle dedi:

Kalbinde, Allah-ü Taâlâ'nın zatından başka ne varsa at ve İstediğin yerde namazını kıl.
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Gösteriş mi Yapıyor?

İbrahim Dusukî şöyle anlatıyor.
-Zübeyr, r.a. namazda fazlasıyla huzurlu olurdu. Âdeta dış âlemle ilgisi kesilirdi. Bazı kendini bilmezler:
-Gösteriş için yapıyor, dediler. Bir defasında secdede iken, başına kaynar su döktüler. Yüzü haşlandı; ama namazda farkına varmadı.. Selâm verir vermez, bağırmaya başladı.

Halini sordu, durumu anlattılar. Kızmadı:
-Yaptıkları bu işten dolayı Allah onları bağışlasın dedi. Hayli zaman, yüzünün sancısını çekti.
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Osmanlı Ordusunun Gücü

Bir Avrupalı elçi, Macaristan ovalarında cuma molası veren Osmanlı askerlerinin haşyet içinde cuma namazı kılmasını seyrettikten sonra hayretler içinde kalıp:
"Muntazam saflar halinde dizilen 50 bin kişi, imamın bir nidası ile el bağlıyor ve durup bir tek vücût haline geliyorlar.

Sonra yine bir tek nida ile 50 bin kişi birden Allah'ın huzurunda secdeye kapanıyorlar. Böyle dev bir kitle karşısında perişan Hıristiyan orduları nasıl tutunabilir?" diye düşüncelerini ifade etmiştir.

(Ersöz, Ahmet; Eğitimde Depremli Yıllar, İst./1993, s. 70)
 

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Çanakkale'de Ezan Sesleri

Çanakkale Harbi'nin dehşetli günlerinin birinde, Tayyar Paşamız, ordunun içinde sesi güzel ne kadar asker varsa sabah namazından önce hep birden ezan okumaları emrini verir.

Emri alan yüzlerce asker, şafak kızıllığı ile birlikte, davudî sedâlarıyla o lahutî nağmeleri Çanakkale'nin kanla karışık soğuk sularına kadar dinletirler. Çok geçmeden düşman mevzilerinden kağıda sarılı taşla bir mesaj gelir. Açıp bakarlar; Farsça yazılmış bir not:

- "Bizler Hindistanlı Müslüman askerleriz. İngilizler bize, Almanlara karşı Osmanlı'nın yanında savaşacağımızı söylediler. Biraz önce ezan sesi duyduk, siz kimsiniz?"
Mehmetçiğin kanı donar. Tarih, kandırılmışlığın böylesine pek az şahit olmuştur. Hemen cevap verilir:
- "Burası Osmanlı payitahtının kapısı... Bizler de âsâkir-i Osmanî'yiz. "

(Sağıroğlu, Ahmed; Türkiye Takvimi; 21 Şubat 1991)

I. Cihan Savaşı boyunca Osmanlı'ya karşı savaşan Hintli askerlerin zâiyatı seksenbeşbin kadardır ve bu rakam, bütün cephelerdeki Hintli zayiatının %70'ini teşkil etmektedir.

(Bayur, Yusuf Hikmet; Türk İnkılabı Tarihi, cild 3, kısım 3, T.T.K. Yay., Ankara/1987, s.182)
 

Lebbeyk

Well-known member
NAMAZ

Ebu Hureyre (r.a)'in bildirdiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Namaz dinin direğidir. Namazda on güzellik vardır.
Bu on güzellik şunlardır:

01. Yüzü güzelleştirir.

02. Kalbi nurlandırır.

03. Bedeni dinlendirir.

04. Kabirde arkadaştır.

05. Rahmetin inmesine sebeptir.

06. Gök kapılarının anahtarıdır.

07. Ahirette günah ve sevapları ölçen terazide sevap kefesini ağırlaştırır.

08. Rabbi hoşnut ve memnun eder.

09. Cennete giriş için ödenecek ücrettir.

10. Cehennem ateşine karşı koruyucudur.
Azapları
Dünyada çekeceği azaplar:

1- Namaz kılmayanın ömründe bereket olmaz.

2- Allah(c.c.)ü teâlânın sevdiği kimselerin güzelliği, sevimliliği kendine kalmaz.

3- Hiçbir iyiliğine sevap verilmez.

4- Duaları kabul olmaz.

5- Onu kimse sevmez.

6- Müslümanların birbirlerine yaptıkları iyi dualarının buna faydası olmaz.
Ölürken çekeceği azaplar:

1- Zelil, kötü, çirkin can verir.

2- Aç olarak ölür.

3- Çok su içse de, susuzluk acısı ile ölür.
Mezarda çekeceği acılar:

1- Kabir onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.

2- Kabri Cehennem ateşi ile doldurulur. Gece, gündüz onu yakar. Cehennem ateşi dünya ateşine benzemez.

3- Allah(c.c.)ü teala, kabrine çok büyük yılan gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Her gün, her namaz vaktinde onu sokar. Bir an bırakmaz.
Kıyamette çekeceği azaplar:

1- Cehenneme sürükleyen azap melekleri yanından ayrılmaz.

2- Allah(c.c.)ü teâlâ, onu kızgın olarak karşılar.

3- Hesabı çok çetin olup, Cehenneme atılır.)
Namaz kılmayanın ömründe, bereket olmaz. Ömründe, hayır ve menfaat görmez. Ömrü çeşitli hastalıklarla, sıkıntılarla geçer. Manevî huzuru olmaz. Sahip olduğu dünyalıklar onu rûhî sıkıntıdan kurtaramaz."
Kim namazı vaktinde kılarsa Allah(c.c.) ona 9 şey ikram eder
Hz. Osman'dan şu hadis naklolunur: kim namazı vaktinde kılarsa Allah(c.c.) Teala ona 9 şey ikram eder.

1-Kendi katında o kimseyi sevgili kılar.

2-Ona sıhhat ve sağlık verir.

3-Melekler onu korur.

4-Evine bereket gelir.

5-Yüzünde salih kulların nuru meydana gelir.

6-Kalbine yumuşaklık verir.

7-Sırat köprüsünden kolay geçer.

8-Cehennem azabından kurtarır.

9-Kendileri hakkında "Onlara ne bir korku ne de bir üzüntü vardır" ayetinin buyrulduğu kimselerle cennette komşu olmayı nasip eder.
 

ARİF

Well-known member
konun güzelliğine binaen hem güncelleme olsun hemde ilave olarak....Namazı hakkıyla kılmak için ne yapmalıyız? işte size küçük bir yazı.

1.ALLAH Rasûlü (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) bize bir hedef gösterirken, Cennet'te yüz mertebe bulunduğunu ve Firdevs'in, makam bakımından en yüksek derece olduğunu belirttikten sonra, 'ALLAH Teâlâ'dan Cennet'i istediğiniz zaman, Firdevs'i isteyiniz.' buyurarak, himmetimizi âli tutmamız gerektiğine işaret etmiştir. Dolayısıyla, namazın hakikatini idrak etme hususunda da yüce himmetli olmalı; Cenâb-ı Hak'tan selef-i salihînin ibadet aşk u iştiyakını, onlardaki kulluk temkinini dilenmeli ve namazı şuurluca ikâme edebilmek için inâyet-i ilahiyeyi talep etmeliyiz. Belki herbirimiz şöyle demeliyiz: 'ALLAH'ım, Resûl-i Ekrem (sallALLAHu aleyhi ve sellem) Efendimiz namazı hangi enginlikte ikâme ediyor idiyse, bana da o idraki lutfeyle; namazın manasını benim ruhuma da duyur. Rabb'im, ben de Peygamber Efendimiz'in eda ettiği gibi namaz kılmak ve onu benliğimin bütün zerrelerinde duymak istiyorum.. namaz esnasında Sen'den başka bütün mülahazalara karşı kapanmayı ve tamamen namazlaşmayı arzu ediyorum.. Ne olur ALLAH'ım, bu lütfunu bana da nasip eyle!..'

Evet, peygamberâne bir ibadet ufkuna mazhar olmayı istemek peygamberlik istemek demek değildir. Bu talep, her hususta takip edilmesi gereken İnsanlığın İftihar Tablosu'nu ibadet hayatı itibarıyla da örnek almak ve namazda daha bir derinleşmek talebidir. Sizin bu türlü bir duanız kat'iyen boşa gitmez. Bu duada istekli ve ısrarlı olursanız, ALLAH sizi mahrum etmez; inşaALLAH o sayede maiyyete ulaşırsınız. Siz bu kadarcık bir istek izhar edince Sultan-ı Ezelî de kendi ululuğu, azameti ve rahmetinin enginliği ölçüsünde Zât'ına yaraşır bir mukabelede bulunur. Bu açıdan, meâliye müştak olmak ve ulvi hedeflere göz dikmek himmeti âlî tutmanın ifadesidir; namazı ikâme hususunda da insan hep daha yükseklere tâlib olmalıdır.


2. Namazın hakikatini idrak etme isteği kavlî ve kalbî bir duadır; bu duanın fiilî yanını ise, en başta bu mevzuda yazılmış eserleri okumak teşkil eder. Namazı şuurluca kılmak isteyen bir mü'min şayet onunla alakalı üç-beş kitap okumamış, büyüklerin bu konudaki mütalâalarını öğrenme gayretinde bulunmamış ve meselenin nazarî yanını dahi ihmal etmişse, onun bu talebinde samimi olduğu söylenemez. Öyleyse, namaz yolcusu ikinci adım olarak, gönlüne ibadet iştiyakı salacak, onu namazın nurlu iklimlerinde dolaştıracak ve mana âleminin büyüklerinin namazla alakalı engin anlayışlarını, derin duyuşlarını aktararak içine haşyet dolduracak makaleleri ve kitapları okumalıdır. Bir mü'min, Zât-ı Uluhiyet hakikatıyla, iman esaslarıyla ve ibadetlerin mana buuduyla alakalı birkaç eseri hiç olmazsa birkaç defa gözden geçirmeli değil midir? Evet, Kur'an talebeleri, Hazreti Gazalî, Hazreti Mevlânâ ve Hazreti Bediüzzaman gibi Hak dostlarının namazla alakalı mütâlaalarını ve günümüzde kaleme alınmış namaza dair makaleleri mutlaka okumalı ve konuyla alakalı müzakerelerde bulunmalıdırlar.

3.Hem kavlî hem de fiilî duada ısrarlı olma, matlubu elde etme mevzuunda kararlı ve istikrarlı bir tavır ortaya koyma ve aktif sabırla, adım adım hedefe yürüme de neticeye ulaşma yolunda çok önemli diğer bir şarttır. Namaz sevdası tâlibin gönlüne hemen düşmeyebilir; insan birkaç günde, birkaç ayda, hatta birkaç yılda namaz hakikatini duyamayabilir. Dolayısıyla, talepte ve neticeye götürecek sebepleri yerine getirme mevzuunda ısrarlı olmak pek mühimdir.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Bir belde varmış mezar taşlarında ölenlerin adı ve yaşı yazıyormuş.
Buraya kadar herşey normal.
İşin ilginç yanı ölenlerin yaşı 15 geçmiyormuş kiminde 7 kiminde 9 kiminde 3yazıyormuş.
Merakından çatlayacak duruma gelen zat hak dostu bilge kişiye sormuş?
Hikmeti nedir bunun .Bilge kişi bak demiş !
şurda yatan dünya hayatıyla tam 67 yıl yaşadı.Ahiret hayatı ile 15 yıl yaşadı yani şimdi bu zat 53 yaşında namaz kılmaya başladı. Onun içindirki yaşadığı yıl 15 yıl Ama şimdi 53 yılın hesebını veriyor.......:013::013::013:
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Menkıbe: Hapisden Kurtaran Namâz


Horasan vâlîsi Abdüllah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâlîye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçdı. Hirâtlı bir demirci, Nişâpûra gitmişdi. Bir zemân sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla berâber, vâlîye çıkardılar. Hapis edin! dedi. Demirci, hapishânede abdest alıp namâz kıldı.

Ellerini uzatıp, (Yâ Rabbî! Beni kurtar! Günâhım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindândan, ancak sen kurtarırsın. Yâ Rabbî! Beni kurtar!) diye düâ etdi. Vâlî, o gece, rü’yâda, dört kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine çevirecekleri vakt uyandı. Hemen abdest alıp, iki rek’at namâz kıldı. Tekrâr uyudu. Tekrâr, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlûmun âhı bulunduğunu anladı. Nitekim, şi’ir:

Binlerce top ve tüfek, yapamaz aslâ,
Gözyaşının seher vakti yapdığını.
Düşman kaçıran süngüleri, çok def’a,
Toz gibi yapar, bir mü’minin düâsı.

Yâ Rabbî! Büyük yalnız sensin! Sen öyle bir büyüksün ki, büyükler ve küçükler, sıkışınca, ancak sana yalvarır. Sana yalvaran, ancak murâdına kavuşur.
Hemen, o gece, hapishâne müdürünü çağırıp bir mazlûm kalmış mı, dedi. Müdür, bunu bilemem. Yalnız, biri namâz kılıp, çok düâ ediyor. Göz yaşları döküyor deyince, onu getirtdi. Hâlini sorup anladı. Özr dileyip, hakkını halâl et ve bin gümüş hediyyemi kabûl et ve herhangi bir arzûn olunca bana gel! diye ricâ etdi. Demirci, hakkımı halâl etdim ve hediyyeni kabûl etdim. Fekat işimi, dileğimi senden istemeğe gelemem, dedi. Niçin, deyince! Çünki, benim gibi bir fakîr için, senin gibi bir sultânın tahtını birkaç def’a tersine çeviren sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Namâzlardan sonra etdiğim düâlarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice murâdıma kavuşdurdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim nihâyeti olmıyan rahmet hazînesinin kapısını açmış, sonsuz ihsân sofrasını herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzûruna edeble çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın. Şi’ir:

İbâdet eşiğine, kim ki, bir gece baş kodu.
Dostun lutfu, açar ona, elbette binbir kapu.

Evliyânın büyüklerinden Râbia-i Adviyye “rahmetullahi aleyhâ”, adamın biri, düâ ederken: (Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!) dediğini işitince: Ey câhil! Allahü teâlânın rahmet kapısı, şimdiye kadar kapalı mı idi de, şimdi açılmasını istiyorsun? dedi. [Rahmetin çıkış kapısı her zemân açık ise de, giriş kapısı olan kalbler, herkesde açık değildir. Bunun açılması için düâ etmeliyiz!]
İlâhî! Herkesi sıkıntıdan kurtaran yalnız sensin. Bizi dünyâda ve âhıretde sıkıntıda bırakma! Muhtâclara, her şeyi gönderen, yalnız sensin! Dünyâda ve âhıretde hayrlı, fâideli olan şeyleri, bize gönder! Dünyâda ve âhıretde, bizi kimseye muhtâc bırakma! Âmîn!


Menkıbe: Evi Yanmışdı


Evliyâ-yı kirâmdan Hamîd-i Tavîl, kendi namâzgâhında namâz kılıyordu. Evinde yangın çıkdı. İnsanlar toplanıp yangını söndürdüler. Hanımı koşup, yanına geldi ve kızarak: “Evin yanıyor. İnsanlar toplanıyor. Yapılacak bu kadar iş var. Sen ise yerinden kımıldamıyorsun” dedi. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, olanların hiç birinden haberim yokdur, dedi.

Allahın dostları, Ona muhabbet ve yaklaşmakda öyle bir dereceye ulaşmışlardır ve dostun münâcâtı lezzetine öyle dalmışlardır ki, kendilerini unutmuşlardır.


Menkıbe: Tenceredeki Su


Eshâb-i kirâmdan Abdüllah bin Şehîr “radıyallahü anh” anlatır: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında namâz kılıyordum. Mübârek göğsünden, ateş üzerinde kaynayan tenceredeki su sesi gibi sesler duyuyordum.


Menkıbe : Ayağındaki Ok


Resûlullahın sevgili dâmâdı hazreti Alî “radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh” namâza durunca, dünyâ yıkılsa haberi olmazdı.

Şöyle anlatılır: Bir harbde hazreti Alînin “radıyallahü anh” mübârek ayağına bir ok gelip, kemiğe kadar saplanmışdı. Oku asılıp çekemediler. Doktora gösterdiler. Doktor: (Sana aklı gideren, bayıltan ilâc vermeli ki, ancak o zemân ok ayağından çekilir. Yoksa, bunun ağrısına tahammül edilemez) dedi. Emîr-ul-mü’minin hazreti Alî “radıyallahü anh”: (Bayıltıcı ilâca ne lüzûm var. Biraz sabredin, namâz vakti gelsin, namâza durunca çıkarın) buyurdu. Namâz vakti geldi. Hazreti Alî namâza başladı. Doktor da hazreti Alî efendimizin mübârek ayağını yarıp oku çıkardı. Yarayı sardı. Hazreti Alî “radıyallahü anh”, namâzını bitirince doktora: (Oku çıkardın mı?) buyurdu. Doktor: (Evet çıkardım) dedi. Hazreti Alî “radıyallahü anh”: (Hiç farkına varmadım) buyurdu.

Bunlarda şaşılacak ne var! Nitekim Yûsüf aleyhisselâmın güzelliği karşısında Mısr kadınları hayrân olup, kendilerini öyle unutmuşlardı ki, ellerini kesdiklerinden haberleri olmamışdı. Eğer Allahü teâlânın huzûru, kendi sevgililerini, kendilerinden haberi olmayacak bir hâle getirirse, buna niçin şaşılsın? Mü’minler de vefât ânında Resûlullah efendimizi görüp, ölüm acısını duymayacaklardır.


Menkıbe: Bayıltan İlâç


Evliyâdan olan Âmir-i Kaysın ayağının parmağında cüzzâm hastalığı görüldü. Bunu kesmek lâzım dediler. Âmir, karâra teslîm, kulluğun şartıdır dedi. Kesdiler. Birkaç gün sonra, hastalığın bacağına sirâyet etmiş, uyluğuna ulaşmış olduğunu gördüler. Bu ayağı kesmek lâzım, dînimiz buna izn veriyor dediler. Cerrâh (operatör) getirdiler.


Cerrâh, bayıltmak için ilâc lâzımdır ki, ağrıyı duymasın, yoksa dayanamaz dedi. Âmir, bu kadar zahmete gerek yok. Güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okuyan birisini getirin, Kur’ân-ı kerîm okusun. Yüzümde değişme gördüğünüz zemân, ayağımı kesin, haberim olmaz dedi. Dediği gibi yapdılar. Birisi gelip, güzel sesle Kur’ân-ı kerîm okumaya başladı. Âmirin yüzünün rengi değişdi. Cerrâh uyluğunun yarısından bacağını kesdi. Dağlayıp bağladı.


Kur’ân-ı kerîm okuyan susdu. Âmir kendine geldi ve kesdiniz mi? dedi. Kesdik dediler. Bacağını kesmişler, dağlamışlar, sarmışlar da, onun haberi olmamışdı. Sonra kesik bacağımı bana verin, dedi. Verdiler. Kaldırdı ve: “Yâ Rabbî, veren sensin. Ben de senin kulunum. Hükm senin hükmün, kazâ senin kazândır. Bu bir ayakdır ki, eğer kıyâmetde emr gelip, hiçbir zemân, bir günâha bir adım atmadın mı? dersen, diyebilirim ki, hiç bir zemân senin emrin olmadan, bir adım atmış, bir nefes almış değilim.”

Menkıbe: Namâz İçin Fedâkârlık


Bursa, Osmânlılara geçmeden önce, şehirde oturan rûmlardan biri gizlice müslimân olmuşdu. Pek yakın bir dostu, bunun sebebini rûma sordu:


“Baba ve dedelerinin dînini nasıl olup da, terk etdin?” diye ona sitem etdi. Rûmun cevâbı mânidâr olmuşdu. Arkadaşına bu durumu şöyle anlatdı:


—Bir aralık esîr edilen müslimânlardan bir dânesi benim yanıma bırakıldı. Birgün bakdım, bu esîr kapatıldığı odada eğilip kalkıyordu. Yanına giderek ne yapdığını sordum. Hareketleri bitince ellerini yüzüne sürdü ve bana namâz kıldığını, şâyet müsâde edersem, her namâz için bir altın vereceğini ifâde etdi. Ben de tamâha kapıldım. Gün geçdikçe ücreti artırdım. Öyle oldu ki, her vakt için on altın istedim. O da kabûl etdi. İbâdeti için yapdığı fedâkârlığa hayret etdim. Birgün ona “seni serbest bırakacağım” deyince, çok sevindi ve ellerini kaldırıp; benim için şöyle düâ etdi:


“Ey Allahım! Bu kulunu îmân ile şereflendir!” O anda, kalbimde müslimân olmak arzûsu meydâna geldi ve o kadar çoğaldı ki, hemen (Kelime-i şehâdet) getirerek müslimân oldum.

*Namaz Kitabı'ndan alıntıdır.
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Bu da günümüzden bir hikaye
Hasan bey şöyle anlatıyor.... Bizim mahallede, inşaat ustalığı yapan, orta yaşlarda, çok fazla sigara içen, caminin önünden dahi geçmeyen bir arkadaşı, bir gün kahvede yakaladım. -Neden hiç camiye gelmiyorsun? dedim. -Ben namaz kılmıyorum dedi. -Fazla sigara içiyorsun herhalde? dedim. -Evet, çok içiyorum dedi. -En pahalı sigara hangisi? Ben pek fiyatları bilmiyorum dedim. -O da, Şu marka... Dört milyon küsûr dedi. -Eğer vaktin varsa, istersen konuşalım dedim; -Müsaitim, buyur konuşalım dedi. Kahveciye, İki çay getir bize dedim, kahveci çayları getirdi, içiyoruz... Buna; Farzet bir sigara bayiinin önünden geçiyorsun. Biraz önce söylemiş olduğun o en pahalı ... marka sigarayı istedin. Adam sigarayı sana verdi. Sen tam paraya davrandın ki, adam Yok, istemez, benden olsun dedi. Sigaranın parasını senden almadı. Sen, ikinci defa o sigara bayiinin önünden geçerken nasıl geçersin? Dört milyon küsûr para almadı diye, elini göğsünün üstüne koyarsın da geçersin değil mi? dedim. Bu, Tabii dedi. Peki, yarın Cenab-ı Hak, huzuru ilahide; Kulum, ben seni yokluk âleminden varlık âlemine getirdim. Seni ağaç yapmadım, taş yapmadım, hayvan yapmadım, insan yaptım. Bahusus Müslüman anne-babadan dünyaya getirdim. Dağlarda koyunlara, keçilere ot yedirdim, ama sütünü, yoğurdunu, peynirini sana yedirdim. Akşama kadar ineklere saman yedirdim, yağını peynirini, çökeleğini sana yedirdim. Kulum, akşama kadar tavuklar gübre deşti, ama doğurduğu yumurtayı ona değil de sana yedirdim. Bir paket sigara verip de para almayan o adamın önünde eğilerek geçmeyi aklın kabul etti de, bu kadar nimet veren Rabbine karşı niçin Ezan-ı Muhammedî okunduğu zaman namaz kılıp benim huzurumda eğilmedin? derse, yüzün kızarmayacak mı? Bırak cenneti-cehennemi, yüzün kızarmayacak mı? dedim. Ben böyle söyleyince; adam, -Ulen bu söz ciğerime işledi Vallaha. Ben bir daha namazımı geçirmem deyip bir eve gidiyor, gidiş o gidiş. O günden sonra Allah'ın izniyle beş vakit namaza başlıyor...
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Bir paket sigara verip de para almayan o adamın önünde eğilerek geçmeyi aklın kabul etti de, bu kadar nimet veren Rabbine karşı niçin Ezan-ı Muhammedî okunduğu zaman namaz kılıp benim huzurumda eğilmedin?


Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiat istiyor?

Elcevab:

Evet o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar ni'metlere, mallara bedel istediği fiat ise; üç şeydir.

Biri: Zikir.
Biri: Şükür.
Biri: Fikir'dir.
Başta "Bismillah" zikirdir.
Âhirde "Elhamdülillah" şükürdür.
Ortada, bu kıymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad-i Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek fikirdir.

bunları hepsini kapsayan tek ibadet ise namaz dır.


allah razı olsun musab kardeş .:037:
 

Þefkat_

Well-known member
Hızlı namaz"ın verdiği ders!


Bir adam gözlerini açtığında kendisini labirente benzer bir yerde buldu. Çok şaşırdı. Etrafına bakındı. Kimseleri göremedi. Biraz korktuğunu hissetti. Kalktı öteye beriye koşturmaya başladı.
"Hızlı namaz"ın verdiği ders!


Fakat ne bir kimseye rastlıyordu ne de bir çıkış görebiliyordu.

Başka yönlere doğru korkuyla heyecanla koşmaya başladı. Ancak yine bir çıkış bulamadı. Çaresizce bir çıkış yolu aramaya devam etti. Hiçbir şey bulamadı. Üstelik nereden geldiğini nereye gideceğini de kestiremiyordu artık. Kaybolmuştu. Burada ne işi vardı?!. Buradan nasıl kurtulacaktı?!. Yardım edecek kimse de yoktu...

Dışında çıkış vermez duvarlar; kimi yerde betondan kimi yerde ağaçlardan kimi yerde kayalardan duvarlar vardı. İçindeki duvarlar ise daha çetindi; korkudan endişeden meraktan ümitsizlikten örülü duvarlardı bunlar... Sıkışıp kalmıştı adamcağız.

Koşturması onu kurtarmıyor aksine içindeki korku duvarlarını daha da büyütüyordu. Ruhu kurtulmaya çalıştıkça sıkılaşan bir düğümün içinde gibiydi.

Telâş içinde aranırken birden önüne birisi çıkıverdi. Öyle şaşırdı öyle sevindi ki kalbinin bir duyguyu bu kadar derinden hissedeceğini tahmin bile edemezdi.

O sevinçle o ümitle o yalvarmayla öyle sarıldı ki ona alıp içine sokmak istedi.


Biraz şaşkınlığını atıp çölde susuzluktan yanmış bir insanın su istemesi gibi sordu: “Neredeyim?!. Nasıl kurtulacağım buradan?!. Ne tarafa gitmeliyim?!. Biliyor musun yalvarıyorum söyle bana!..”

Karşısına çıkan sadece evet anlamında başını salladı.

Olsun bu da yeterdi ona. Kabul etti ya... Başını salladı ya... Demek ki yardım edecekti.

Adam bir daha sordu. “Ne olur söyle ne tarafa gitmeliyim nasıl kurtulurum buradan?!.”

Karşısında duran eliyle de işaret ederek tarif etti:

“Bak şimdi!........”

Fakat o kadar hızlı söyledi ki adam hiçbirini anlayamadı.

Bir daha yalvarır gibi sordu.

Karşısındaki tekrar aynı şekilde cevap verdi:

“Bak şimdi!........”

Adam yine hiçbir şey anlayamadı.

Ne hazindi ki çıkışı bilen birini bulmuştu ama söylediklerini anlayamıyordu. Kendini daha da çaresiz hissetti. Ona bir daha sarılmak geldi içinden; ama bu sefer boğazına sarılıp onu sarsmak içindi. Yavaş konuş anlaşılır söyle niye böyle kelimeleri yutarak anlaşılmaz konuşuyorsun demek için onu tutup silkelemek istedi. Ama yutkundu nefes aldı sakin kalmaya çalışarak sordu:


“Bak” dedi “buradan kurtulmalıyım çıkışı biliyorsun belli ama ne olur tane tane söyle dediklerini anlayabileyim emi?..”

Karşısındaki yüzüne garipseyerek baktı “ama biz seninle hep böyle konuşuruz hep böyle anlaşırız” dedi.

Adam duraladı. Daha önce karşılaştıklarını hatırlamak istedi. Fakat hatırlayamadı. Sordu:

“Seninle daha önce konuştuk mu seni niye bilmiyorum.”

Karşısına çıkan “elbette konuştuk seninle her gün konuşuruz” diye cevap verdi.

Adam ne diyeceğini bilemiyordu. Aklına onun kim olduğunu sormak bile zor gelmişti. Ancak bu sorusuna aldığı cevap onu daha da şaşırttı:

“Ben senin namazınım.”



(alıntı)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Güzel namaz kılabiliyor muyuz?
Hâtem-i Zâhid (k.s.)hazretleri Âsım İbn-i Yûsuf hazretlerinin yanına geldiğinde Âsım (kuddise sırruh) ona sordu:

-Ey Hâtem namaz kılmayı güzel becerebiliyor musun?

O da 'Evet'deyince, Âsım (k.s.):

-Peki, nasıl kılıyorsun? diye sordu. Hâtem-i Zâhid hazretleri başladı anlatmaya:

-Namaz vakti yaklaştığında abdestimi sünnet üzere tazeliyorum ve namaz kılacağım yere dikiliyorum. Tâ ki her uzvum yerleşiyor.

Sonra Kâbe'yi iki kaşımın arasında, Makâm-ı İbrahimi göğsümün hizasında, Allah Teâlâ'yı mekândan münezzeh (pâk ve uzak) olduğu halde başımda hâzır ve kalbimdeki her şeyi bilir halde görüyorum.

Sanki ayağım sırat köprüsünün üzerinde; cennet sağımda, cehennem solumda, ölüm meleğini de arkamda hissediyorum ve kılacağım namazın son namazım olduğunu düşünüyorum.

Sonra ihsan ile (Mevlâ'yı görür gibi) iftitah tekbirini tekbirini alıyorum, tefekkürle okuyorum, tevâzû ile rükûa eğiliyorum, tazarrû ile secdeye kapanıyorum.

Sonra tamamıyla oturuyor, ümitle teşehhütte bulunuyor ve sünnet üzere selâm veriyorum.

Sonra da o namazı ihlâsa teslim ediyor, korkuyla ümit arasında kalkıyorum ve bu hâl üzere sabra devam ediyorum.

Bunu duyan Âsam hazretleri:

-Ey Hâtem!Senin namazın böylemi? diye sordu. O da:

- Evet otuz senedir böyle namaz kılıyorum! deyince Âsım hazretleri ağlayarak şunları söyledi:

-Ben daha bu zamana kadar hiç böyle bir namaz kılamadım!
 

NİSANUR

Well-known member
Bütün ibadetlerine yerine getirmeye çalışan bir adam varmış Orucunu tutar, zekatını verir, insanlara yardım elini uzatmaktan hiç geri kalmazmış Yalnız bu adamın bir kusuru varmış: Namaz kılmak ona çok ağır gelirmiş, üşenirmiş Bir gün varmış gitmiş çok büyük bir hocanın yanına Demiş ki:Hocam ne yap et beni şu namazdan kurtar Namaz kılmamak için ne yapmam gerekse söyle yapayım Yeter ki şu namazdan kurtulayım demiş Hoca: Ya evlat ben hiçbir yerde ne duydum ne işittim bu namazdan kurtuluş yok, borcun kılacaksın demiş Adam yalvarmış bul hocam diye Hoca müddet istemiş adam gitmiş Aradan haftalar geçmiş, adam gelmiş Buldun mu hocam demiş, kurtulacak mıyım?
namazdan nasıl kurtulabilirim..

Hoca: Buldum evladım eğer şu 5 şarttan biri sana uyuyorsa NAMAZ dan mesul değilsin:
1: ÖLÜ İSEN
2: DELİ İSEN
3: ÇOCUK İSEN
4: HAYVAN İSEN
5: KAFİR İSEN

tercih senin


Aman ya rabbi....
 
Üst