Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Menkıbeler ve Kıssadan Hisseler..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ABDULLAH4" data-source="post: 501494" data-attributes="member: 1004566"><p>TAKKECİ İBRAHİM AĞA’YA HAZİNE BULDURAN RÜYÂ</p><p> </p><p> </p><p>Üç gündür hep aynı rüyayı görüyordu:</p><p>– Senin kısmetin Bağdat’da büyük meydandaki köprünün yanında, hurma ağacına sarılmış asmadadır. Git, o çubuktan üzüm ye, o ağaçtan hurma al. Kısmetin açılır!</p><p></p><p>Düşünüyordu:</p><p></p><p>– Arka arkaya devam eden bu rüyada bir hikmet olsa gerektir, şeytanî olsa tekrar edip durmaz!..</p><p></p><p>İbrahim Ağa, haram yemeyen, takva üzere dinî hayat yaşayan bir İstanbul’luydu. Mesleği başa giyilen takke yapmak, Takkeciler Çarşısı’ndaki dükkanında da bunları satıp geçimini sağlamaktı. Ona Arakiyeci İbrahim Ağa derlerdi.</p><p></p><p>Nihayet vesveselerini yendi ve Bağdad’ın yolunu tuttu. Günler, haftalar geçti. Ayları bulan yolculuktan sonra Bağdad’a vardı. Nihayet rüyada gösterilen meydandaki hurma ağacını ve ağaca sarılmış asmayı gördü. İlk işi ağacın dibine varıp, bir kaç hurma ve üzüm yemek oldu. Kısmetini almıştı. Hele bir yol yorgunluğunu gidermeliydi. Uygun bir köşede yattı, yorgunluktan hemen de uykuya daldı. Bir ara karşısında ak sakallı bir ihtiyar belirdi. Hem gülümsüyor, hem de soruyordu:</p><p></p><p>– Üç üzüm tanesi için tâ İstanbul’dan buraya gelinir mi?</p><p></p><p>İbrahim Ağa cevap verdi:</p><p></p><p>– Ne yapayım, her gün rüyamda, senin kısmetin Bağdat’tadır. Git, meydandaki üzüm ve hurmadan ye, kısmetin ondan sonra açılacak diye ısrar ettiler.</p><p></p><p>Aksakallı zat bu defa da kahkahayla gülüyordu:</p><p></p><p>– Birâder, sen de ne kadar safmışsın? Rüyada böyle dediler diye insan bu kadar yolu göze alır mı? Bana da kaç defadır benzerini söylüyorlar. İstanbul’un Topkapı semtinde İbrahim Ağa diye bilinen bir takkeci varmış, evinin kömürlüğünde üç küp altın gömülüymüş, git, eşip al, diyorlar. Ben güvenip de yola düşüyor muyum?</p><p></p><p>Heyecanla gözlerini açan İbrahim Ağa, işin içindeki hikmeti anlar gibi olur. Hemen gerisin geriye döner, nihayet İstanbul’daki evine gelir. İlk işi kömür kırmak bahanesiyle kömürlüğe inip, bodrumu eşmek olur. Daha ilk kazmada küpleri bulur, çıkarmaya cesaret edemez.</p><p></p><p>Başlar düşünmeye... Hanım bilse mi iyi bilmese mi?.. Acaba bilse etrafa ilân eder mi, etmez mi? Kendisini bir imtihan edeyim, diye düşünür. Sabah çağırıp der ki:</p><p></p><p>– Bu gece beni müthiş bir karın ağrısı tuttu, nihayet sabaha karşı işte şu yumurtayı yumurtladım, sakın kimselere söyleme. Başıma bu da geldi.</p><p></p><p>Kümesten aldığı yumurtayı gösterir.</p><p></p><p>Kadıncağız, söz verir:</p><p></p><p>– Efendi, ben sır saklarım, kimselere söylemem, sen rahat ol.</p><p></p><p>O gün öğlede cuma namazına giderken İbrahim Ağa’yı görenler, başlarlar tavuk gibi gıdaklamaya. Kimi görse, hemen:</p><p></p><p>– İbrahim Ağa! Gıt gıdak! Gıt gıdak!.. diye takılmaya başlarlar. Meğer kadıncağız. “Hû! Bizimki bu gece bir yumurta yumurtladı, sakın kimseye söylemeyin.” diyerek herkese duyurmuş. Anlar ki, bu geveze kadın bu sırrı saklayamayacak. Tutar, gizlice ustalarla anlaşır. Topkapı’nın girişine yakın yerdeki bugün halen hizmette bulunan Takkeci İbrahim Ağa Camii’ni inşa ettirir. Böylece hazinenin tek kuruşunu şahsına sarfetmeden bu ibadethaneye kullanır. Olayı çok sonra anlayan hanımı Emine, kızı Ayşe, oğulları Halil Çavuş ile Mustafa Subaşı miraslarından camiye bağışta bulunurlar. 1597 yılında tamamlanan cami, çinicilik sanatının da değerli örneğini yaşatan tarihî bir eser olarak halen hizmettedir.</p><p></p><p>İbrahim Ağa, caminin tamamlanmasından iki sene sonra Hakk’ın rahmetine kavuşur. Kendi gider, eseri baki kalır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ABDULLAH4, post: 501494, member: 1004566"] TAKKECİ İBRAHİM AĞA’YA HAZİNE BULDURAN RÜYÂ Üç gündür hep aynı rüyayı görüyordu: – Senin kısmetin Bağdat’da büyük meydandaki köprünün yanında, hurma ağacına sarılmış asmadadır. Git, o çubuktan üzüm ye, o ağaçtan hurma al. Kısmetin açılır! Düşünüyordu: – Arka arkaya devam eden bu rüyada bir hikmet olsa gerektir, şeytanî olsa tekrar edip durmaz!.. İbrahim Ağa, haram yemeyen, takva üzere dinî hayat yaşayan bir İstanbul’luydu. Mesleği başa giyilen takke yapmak, Takkeciler Çarşısı’ndaki dükkanında da bunları satıp geçimini sağlamaktı. Ona Arakiyeci İbrahim Ağa derlerdi. Nihayet vesveselerini yendi ve Bağdad’ın yolunu tuttu. Günler, haftalar geçti. Ayları bulan yolculuktan sonra Bağdad’a vardı. Nihayet rüyada gösterilen meydandaki hurma ağacını ve ağaca sarılmış asmayı gördü. İlk işi ağacın dibine varıp, bir kaç hurma ve üzüm yemek oldu. Kısmetini almıştı. Hele bir yol yorgunluğunu gidermeliydi. Uygun bir köşede yattı, yorgunluktan hemen de uykuya daldı. Bir ara karşısında ak sakallı bir ihtiyar belirdi. Hem gülümsüyor, hem de soruyordu: – Üç üzüm tanesi için tâ İstanbul’dan buraya gelinir mi? İbrahim Ağa cevap verdi: – Ne yapayım, her gün rüyamda, senin kısmetin Bağdat’tadır. Git, meydandaki üzüm ve hurmadan ye, kısmetin ondan sonra açılacak diye ısrar ettiler. Aksakallı zat bu defa da kahkahayla gülüyordu: – Birâder, sen de ne kadar safmışsın? Rüyada böyle dediler diye insan bu kadar yolu göze alır mı? Bana da kaç defadır benzerini söylüyorlar. İstanbul’un Topkapı semtinde İbrahim Ağa diye bilinen bir takkeci varmış, evinin kömürlüğünde üç küp altın gömülüymüş, git, eşip al, diyorlar. Ben güvenip de yola düşüyor muyum? Heyecanla gözlerini açan İbrahim Ağa, işin içindeki hikmeti anlar gibi olur. Hemen gerisin geriye döner, nihayet İstanbul’daki evine gelir. İlk işi kömür kırmak bahanesiyle kömürlüğe inip, bodrumu eşmek olur. Daha ilk kazmada küpleri bulur, çıkarmaya cesaret edemez. Başlar düşünmeye... Hanım bilse mi iyi bilmese mi?.. Acaba bilse etrafa ilân eder mi, etmez mi? Kendisini bir imtihan edeyim, diye düşünür. Sabah çağırıp der ki: – Bu gece beni müthiş bir karın ağrısı tuttu, nihayet sabaha karşı işte şu yumurtayı yumurtladım, sakın kimselere söyleme. Başıma bu da geldi. Kümesten aldığı yumurtayı gösterir. Kadıncağız, söz verir: – Efendi, ben sır saklarım, kimselere söylemem, sen rahat ol. O gün öğlede cuma namazına giderken İbrahim Ağa’yı görenler, başlarlar tavuk gibi gıdaklamaya. Kimi görse, hemen: – İbrahim Ağa! Gıt gıdak! Gıt gıdak!.. diye takılmaya başlarlar. Meğer kadıncağız. “Hû! Bizimki bu gece bir yumurta yumurtladı, sakın kimseye söylemeyin.” diyerek herkese duyurmuş. Anlar ki, bu geveze kadın bu sırrı saklayamayacak. Tutar, gizlice ustalarla anlaşır. Topkapı’nın girişine yakın yerdeki bugün halen hizmette bulunan Takkeci İbrahim Ağa Camii’ni inşa ettirir. Böylece hazinenin tek kuruşunu şahsına sarfetmeden bu ibadethaneye kullanır. Olayı çok sonra anlayan hanımı Emine, kızı Ayşe, oğulları Halil Çavuş ile Mustafa Subaşı miraslarından camiye bağışta bulunurlar. 1597 yılında tamamlanan cami, çinicilik sanatının da değerli örneğini yaşatan tarihî bir eser olarak halen hizmettedir. İbrahim Ağa, caminin tamamlanmasından iki sene sonra Hakk’ın rahmetine kavuşur. Kendi gider, eseri baki kalır. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Menkıbeler ve Kıssadan Hisseler..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst