Mehdi as ile ilgili sorularım

Elcevap: Risale-i Nur'u neşir be tatbik edecek. Risale-i Nur'u program yapacak.

1-mehdi as ne zaman zuhur edecek?

Elcevap: Üstaddan bir asır sonra zuhur edecek.


2-mehdi as nasıl tanırız,özellikleri nelerdir?

Elcevap: Risale-i Nur'u neşir ve tat
bik edecek. Risale-i Nur'u program yapacak.



3-Mehdi as kim olabilir?

Elcevap: İsmi Muhammed Mehdi olacak. Seyyid olacak. Sünnete tam sarılacak. Onu tanımakdan önemlisi onun yaptığını yapmak önemli. Yani Risale-i Nur'u program yapmak ve Risale-i Nur'u neşir ve tatbik etmek.

 

fthbl

New member
Benim anladığım kadarıyla,geniş dairede yani bu asırda çıkacak mehdi şu an 30 yaşlarında ve Türkiye de.10 sene içinde zuhur eder sanırım.R.T Erdoğan dan sonraki kişi olabilir.Doğrusunu Allah bilir.
 

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvela: Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: "Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirtleri, pek musırrane olarak, ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat i bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikate binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, herhalde hallini istiyoruz."

Ben de bu zatın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki:

O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lazım.

BİRİNCİSİ : Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:
Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.

Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.

Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.

Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.
 
Bu hakîkatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübârek zât, Risâle-i Nûr’u bir program olarak neşir vetatbîk edecek.

Bu hakîkatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübârek zât, Risâle-i Nûr’u bir program olarak neşir vetatbîk edecek.

Bu hakîkatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübârek zât, Risâle-i Nûr’u bir program olarak neşir vetatbîk edecek.


بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ وَ اِنْ مِنْ شَئٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا
Azîz, sıddîk kardeşlerim!
Evvelen: Nûr’un fevkalâde hâlis şâkirdleri, müştemelâtıyla beraber neşretmek istedikleri Sikke-i Gaybiye’yi, evliyâ-yı meşhûreden,
kırk günde bir def‘a ekmek yeyip kırk gün yemeyen Osmân-ı Hâlidî’nin(rh)sarîh ihbârı ve evlâdlarına vasiyeti ile; ve Isparta’nın meşhur ehl-i kalb âlimlerinden Topal Şükrü’nün zâhiren haber vermesiyle çok ehemmiyetli bir hakîkati kardeşlerim da‘vâ edip, fakat iki iltibâs içinde, bu bîçâre ehemmiyetsiz kardeşleri Said’e bin derece ziyâde hisse vermişler. On seneden beri kanâatlerinita‘dîle çalıştığım halde, o bahadır kardeşlerim kanâatlerinde ileri gidiyorlar. Evet onlar, On Sekizinci Mektub’daki iki ehl-i kalb çobanın mâcerâsı gibi, hak bir hakîkati görmüşler, fakat ta‘bîre muhtaçtır. O hakîkat da şudur:
Ümmetin beklediği âhirzamanda gelecek zâtın üç vazîfesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan îmân-ı tahkîkîyi neşredip, ehl-i îmânı dalâletten kurtarmak cihetiyle yapılan bu en ehemmiyetli vazîfeyi, aynen bitamâmihâ Risâle-i Nûr’da görmüşler. İmâm-ı Alî(ra) ve Gavs-ı A‘zam(ks) ve Osmân-ı Hâlidî(ra) gibi zâtlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zâtın makamını Risâle-i Nûr’un şahs-ı ma‘nevîsinde keşfengörmüşler gibi işaret etmişler. Bazen da o şahs-ı ma‘nevîyi bir hâdiminevermişler, o hâdime mültefitâne bakmışlar. Bu hakîkatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübârek zât, Risâle-i Nûr’u bir program olarak neşir vetatbîk edecek.

Bu hakîkatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübârek zât, Risâle-i Nûr’u bir program olarak neşir vetatbîk edecek.

Bu hakîkatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübârek zât, Risâle-i Nûr’u bir program olarak neşir vetatbîk edecek.

Bu hakîkatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübârek zât, Risâle-i Nûr’u bir program olarak neşir vetatbîk edecek.
 
[h=3]
help-browser.png
Soru[/h][h=3]Risale-i Nur ve Doğudan Çıkacak Nur[/h]Bediüzzaman Hazretleri, 28. Mektub'da şöyle diyor: "Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten işittim ki: O zat, eski velîlerin gaybî işaretlerinden istihraç etmiş ve kanaati gelmiş ki, "Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümâtını dağıtacak." Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (bekledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki,bu hizmetimizle o nuranî zatlara zemin ihzar ediyoruz." Ben doğudan çıkacak nurun Risale-i Nur olduğunu zannediyordum. Fakat Üstad diyor ki, "bu hizmetimizle onlara zemin hazırlıyoruz..." Acaba doğudan çıkacak bu nur nedir?

[h=3]
Discussion.png
Cevap[/h]Hz Peygamber asm. bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:"Doğudan bir takım insanlar çıkacak ve Mehdi için ortam hazırlıyacaklar, buyurdu. O, Mehdî'nin hükümdarlığını kasdeder." (İbni Mace, 4088)Hz. Üstad ise, yukarıdaki ifadede veli bir zatın çıkardığı bir hükmü naklediyor. O da, doğudan çıkacak bir nurun İslam dışı bidaların oluşturduğu manevi karanlıkları dağıtacağıdır.Bu tarif dört dörtlük Risale-i Nur'a uygun düşmektedir. Çünkü Risale-i Nur'un müellifi doğudan çıkmış ve yazdığı eserler küfür ve bid'a karanlıklarını dağıtmıştır ve gelecekte tamamen dağıtacak bir kabiliyete sahibdir.Bediüzzaman Hazretleri, muhtelif yerlerdeki beyanlarında Risale-i Nur'un Hz. Mehdi'nin bir öncüsü olduğunu, Mehdi'nin Risale-i Nur'ları hazır bir iman dersi olarak bulacağını ve bu nurları neşrederek bozulmuş alemi ıslah edeceğini anlatır.Mehdi'nin siyaset alemindeki vazifelerinin bizzat böyle bir ilmi eseri hazırlamaya mani olacağı için ondan önce gelen birilerinin bu ilmî-imanî çalışmayı yapıp hazırlaması gerektiğini anlatır ve bu çalışmanın Risale-i Nur'un telifi ve Nur Talebelerinin yetiştirilmesi ile gerçekleşmiş olduğunu vurgular. Şöyle anlatır:"Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak." (Emirdağ Lahikası)Dikkat ederseniz Hz. Üstad'ın sorunuzda geçen beyanlarında "öyle kudsi çiçeklere (yani Mehdi'ye) zemin hazırlamak lazım gelir" diyerek yaptığı faaliyeti hadiste geçen "ortam hazırlar" ifadesine uygun bir şekilde"zemin hazırlamak" şeklinde tavsif etmiştir.Yani Hz. Üstad Mehdi'ye zemin hazırlayacağını söylüyor ve hadiste de "Doğudan çıkacak bazıları Mehdi'ye zemin hazırlarlar" diyor. Demek ki hadiste işaret edilen kişi Üstad Bediüzzaman'dır ve Hz. Üstad da yukarıda geçen ifadesinde bu hadise işaret eder gibidir.Her şeyin en doğrusunu Allah bilir...
 
Son Müceddid

Son Müceddid

Yeni bir müceddid daha olacak mı?

Discussion.png
Cevap


Üstad Bediüzzaman’ın beyanlarına istinaden Nur Talebeleri, Hazret-i Üstadın müceddid olduğuna inanırlar. Hayatı ve eserleri de bunu ispat eder mahiyettedir.Fakat Hz. Üstad kendisinden ziyade Risale-i Nur’u müceddid olarak takdim eder. Bunu yaparken kendisinin fânî bir şahıs olduğunu ve Risale-i Nur’un bâki bir eser olduğunu vurgular. Bu mevzuda şöyle der:“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nur'un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel (kuvvetli ihtimal)olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur'a bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur'un meyvedar, kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı İlahî ile geçmesidir. Ben bir çekirdektim, çürüdüm gittim. Bütün kıymet Kur'an-ı Hakîm'in manası ve hakikatlı tefsiri olan Risale-i Nur'a aittir.” (Emirdağ Lâhikası)Ayrıca Risale-i Nur’un vazifesinin devam ettiği hakkında; “Evet dinin, şeriatın ve Kur'an'ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'an hakikatlarını en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kur'aniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.” der.Yâni Risale-i Nur’un sadece bu asır için yazılmadığı ve gelen istikbali de nurlandıracağını söyler. Risale-i Nur’un imana yaptığı kuvvetli hizmet ve imansızlık ve dünya perestliğin halen devamı bu hükmü desteklemektedir.Ayrıca çok alametlerinin ortaya çıkmış olması sebebiyle âhirzamanda yaşıyor olduğumuz anlaşılmaktadır. Demek ki, çok uzak olmayan bir istikbalde ve Risale-i Nur’un hizmet devresinin arkasından kıyametin kopması ihtimal dahilindedir.Bu mevzuda Üstad şöyle der: “Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nuru bir programı olarak neşir ve tatbik edecek.”Netice olarak; bundan sonra bir müceddid de gelse, yapacağı hizmet Risale-i Nur’la imana ve İslâm’a hizmet etmek olacaktır inşaallah. Her şeyin hakikatini ancak Allah hakkıyla bilir. Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler! O'ndan gelen herşeye razıyız.


help-browser.png
Ek Soru


Üstad Bediüzzaman'ın müceddid olduğunun delilleri nelerdir?

Discussion.png
Cevap


Müceddidlik meselesi, delillerle isbat edilen değil, vicdani kanaatle bilinen bir meseledir. Her bir mesele için kuvvetli delil aranmayacağını Üstad da Risale-i Nur'da bahseder.Bu meselenin isbatı için tarih ve icazet yeterli olmaz. Öncelikli olarak müceddidliğin manasının ve tarihteki müceddidlerin iyice anlaşılmış olması gerekir.Aslında bu konudaki en büyük delil, Üstad Hz.nin yazdığı Risale-i Nur Külliyatıdır. Risale-i Nur'un imana hizmette büyük bir yenilik yaptığı ortadadır. Fakat bu, ancak Risale-i Nur'lar ve Üstad'ın hayatı iyice incelendikten sonra tam olarak anlaşılabilir.Diğer önemli olabilecek bir işaret ise, İslam dünyasından pek çok alimlerin Risaleleri ve Üstadı inceledikten sonra, Üstadın müceddidliğinde ittifak etmeleridir. Üstadın muasırlarından, başka hiç bir alim üzerinde bu derece bir ittifak olmamıştır.Üstad Hazretleri de Risale-i Nur'un müceddidlik vazifesi yaptığını bir kaç yerde vurgular.Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında az çok bir bilgisi olan herkese bu konuda fayda verebilecek bir şey de önceki asrın müceddidi olarak bilinen Nakşî büyüklerinden Mevlana Halid-i Bağdadî (ks) hazretleri ile Üstad Hazretlerinin hayatında yüz sene arayla olan ilginç tevafuklardır. Mesela,
  • Hz. Mevlana Halid'in doğumu: 1193
  • Üstad'ın doğumu: 1293 (1877)
  • Hz. Mevlana Halid'in Hindistan'ın başkentine gitmesi: 1224
  • Üstad'ın Osmanlı'nın başkenti İstanbul'a gidişi: 1324 (1908)
  • Hz. Mevlana Halid'in Bağdad'a dönmesi:1238
  • Üstad'ın memleketine dönmesi: 1338 (1922)
Bu yüz senelik farklar şu hadis-i şerifin ışığında değerlendirildiğinde daha bir önem kazanmaktadır:"Muhakkak ki Allah, her yüz sene başında bu ümmet için dinlerini yenileyecek birini (müceddid) gönderir" (Hâkim ve Taberânî)


help-browser.png
Ek Soru


Risalede, “Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur'u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek.” diyor. Sonra gelecek zat derken Mehdi (as)'ı mı kasdediyor?

Discussion.png
Cevap


Evet, bu cümlenin geçtiği paragrafın tamamına bakıldığında öyle olduğu anlaşılıyor. Fakat Bediüzzaman Hazretlerinin Mehdi hakkındaki hadislerin birden çok şahıslara işaret ettiğini söylediğini de dikkate almak gerekiyor. Onların içinden birinin Mehdi-i Azam, yani en büyük Mehdi olacağı muhakkak ise de onun kim olduğunu en iyi Allah bilir.



Yorum Yap



yorum.png
Yorum:
Gönder



yorumlar.png
internet-group-chat.png
Yaşar Gürt demiş ki:


Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak: Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.
internet-group-chat.png
bahattin doğan demiş ki:


Allah razı olsun... Bediüzzaman bu asrın müceddidi olduğunu kendisi Lemaatteki, "Rüyada bir hitabe" yazısında söylüyor. Her asrın temsilcilerinin toplandığı bir meclise davet ediliyor ve o meclise bu asrın meb'usu olarak katılıp bu asırla ilgili soruları cevaplıyor ve bu rüyayı anlattığı manzumesini, rüyadaki meclisi kasd ederek, "Orada asrın vekili, burada Said-i Kürdi" diye bitiriyor.
internet-group-chat.png
Kutalp Öztürk demiş ki:


Bir önceki asrın müceddidi Hz. Mevlana Halid'in kendi cübbesini Said-i Nursi hz.lerine yolladığı doğru mudur? Evet doğrudur: "yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlâna Zülcenaheyn Hâlid Ziyaeddin kendi cübbesini, o cübbeye sarılan bir sarık ile pek garib bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek ve yüz yaşında cübbeyi giyiyorum. Cenab-ı Hakk'a yüzbinler şükrediyorum. (Haşiye): Bu mübarek emaneti, Risale-i Nur talebelerinden ve âhiret hemşirelerimizden Âsiye namında bir muhterem hanımın eliyle aldım." (Said Nursi, Kastamonu Lahikası)



 
Büyük Mehdînin çok evsâfına câmi bir mehdî bulmuş. İşte, büyük Mehdîden evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktâb-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin evsâfına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.

Büyük Mehdînin çok evsâfına câmi bir mehdî bulmuş. İşte, büyük Mehdîden evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktâb-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin evsâfına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.

Büyük Mehdînin çok evsâfına câmi bir mehdî bulmuş. İşte, büyük Mehdîden evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktâb-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin evsâfına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.

Dördüncü Esas:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın istikbalden haber verdiği bazı hadiseler, cüz'î birer hadise değil, belki tekerrür eden birer hadise-i külliyeyi, cüz'î bir surette haber verir. Halbuki o hadisenin müteaddit vecihleri var. Her defa bir veçhini beyan eder. Sonra râvi-i hadis o vecihleri birleştirir. Hilâf-ı vaki gibi görünür.
Meselâ, Hazret-i Mehdîye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilât ve tasvirat başka başkadır. Halbuki, Yirmi Dördüncü Sözün bir dalında ispat edildiği gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, herbir asırda kuvve-i mâneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hadiselerde ye'se düşmemek için, hem âlem-i İslâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine ehl-i imanı mânevî raptetmek içinMehdîyi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdî gibi herbir asır, Âl-i Beytten bir nevimehdî, belki mehdîler bulmuş. Hattâ, Âl-i Beytten mâdud olan Abbasiye hulefasından,Büyük Mehdînin çok evsâfına câmi bir mehdî bulmuş. İşte, büyük Mehdîden evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktâb-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin evsâfına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.
 
İki noktada bir iltibas v ar; tevil lâzımdır.


İki noktada bir iltibas v ar; tevil lâzımdır.


İki noktada bir iltibas v ar; tevil lâzımdır.

Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsini haklı olarak bir nevi mehdi telâkki ediyorlar. Bir kısmı, o şahs-ı mânevînin bir mümessili olan bîçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Hattâ, evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur'u aynı o âhirzamanın hidâyet edicisi olduğu, bu tahkikatla teville anlaşılır diyorlar.İki noktada bir iltibas v
ar; tevil lâzımdır.
Birincisi: âhirde iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller. Fakat hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslâm avamda ve ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi mehdî ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibarıyla, âhirzamanın büyük mehdîsi ünvanını almamışlar.
 
Evet, yüzer kudsî kahramanları yetiştiren ve binler mânevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur'âniyenin mayasıyla ve imanın nuruyla ve İslâmiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden âl-i Beyt, elbette âhir zamanda, şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdînin kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.

Büyük Mehdînin kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.

Büyük Mehdînin kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.

Büyük Mehdînin kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.
 
[h=3]
folder_32.png
Ahirzaman ve Kıyamet Alametleri [/h][h=3]
help-browser.png
Soru[/h][h=3]Mehdi Hakkında[/h]Ahirzamanda gelecek olan Mehdi hakkında bilgi verir misiniz?

[h=3]
Discussion.png
Cevap[/h]Mehdinin Açıkça Bildirilmemesinin SırrıDin bir imtihandır, bir tecrübedir. Yüksek ruhlu insanları sefil ruha sahip insanlardan ayırt eder. Öyle ise ileride herkese göz ile görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahis etmek gerekir ki; ne bütünüyle bilinmez kalsın, ne de açıkça olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, tercihi elinden almayacak. Yoksa Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi' olur. İşte bunun için, Mehdi ve Süfyan mes'eleleri gibi çok mes'elelerde çok ihtilaf olmuş. Hem rivayetler dahi çok muhteliftir, birbirine zıd hükümler olmuş. Geçmiş Büyük Zatların Mehdi Hakkındaki Görüşleri Mehdi gibi âhirzamanda gelecek şahısları çok zaman evvel hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı evliyalar “onlar geçmiş” demişler. İşte bu da, kıyamet vakti gibi, ilahi hikmetin gereği olarak bu zatlar belli olmasın. Çünki her zaman, her asır, manevi kuvvetin takviyesine sebeb olacak ve ümmeti ümitsizlikten kurtaracak Mehdi manasına muhtaçtır. Bu manada, her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır.Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müdhiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer bu şahıslar açıkça belirtilseydi, umum Müslümanları irşad etmek manası zayi olacaktı.Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Siyaset âleminde ve diyanet âleminde ve saltanat âleminde ve cihad âleminde çok dairelerde icraatları olduğu gibi.. her bir asırda ümitsizlik vaktinde, manevi kuvveti takviye edecek bir nev'i Mehdi'ye veyahut Mehdi'nin onların imdadına o vakitlerde gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi, Âl-i Beyt'ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Meselâ: Siyaset âleminde Mehdi-i Abbasî, diyanet âleminde Gavs-ı A'zam ve Şah-ı Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve oniki imam gibi Büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zâtlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivâyetlerde medar-ı nazar-ı Muhammedi (Aleyhissalâtü Vesselâm) olduğundan rivâyetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: “Büyük Mehdi eskiden çıkmış” Rivayetlerin Farklı Yorumlanmasının SırrıHadis-i şerifleri tefsir edenler, hadislerin metinlerini kendi görüşlerine tatbik etmişler. Meselâ: Saltanatın merkezi (başkenti) o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, mehdi ile ilgili hadiseler başkent civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler.Hem de mehdi gibi bu zatların manevi şahsiyetlerini veya temsil ettikleri cemaate aid büyük icraatları o zatların kendi şahıslarında farz ederek öyle tefsir etmişler ki, o harika şahıslar çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise bu zatlar çıktığı zaman çokları onları bilmez. Belki iman nurunun verdiği ferasetle, dikkatle, ahirzamanda gelecek zatlar tanınabilir. Mehdinin Gelmesinin HikmetleriÂhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak: Birisi: Nifak perdesi(gizlilik altında, münafıklık perdesi) altında, Hz. Muhammed’in(sav) peygamberliğini inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, gizlice çalışan münafıkların başına geçecek, İslamiyeti bozmaya, kaldırmaya çalışacaktır. Ona karşı Âl-i beyytten, ehl-i velâyet ve ehl-i kemalin başına geçecek nurani bir zat, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır. Cenab-ı Hak mükemmel olan rahmetinden ve İslamiyetin kıyamete kadar baki kalacağının bir göstergesi olarak, ümmetin fesada düştüğü her bir zamanda bir ıslah edici veya bir müceddid veya şanlı büyük bir halife veya bir kutb-ı a'zam veya mükemmel, tam bir mürşid veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı giderip, milleti ıslah etmiş; İslam dinini korumuş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor, âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-ı a'zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da peygamberimizin mübarek neslinden olacaktır.Cenab-ı Hak bir dakika zarfında gökyüzünü bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i Zülcelal; Mehdi ile de âlem-i İslâmın karanlıklarını dağıtabilir. Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır.Allah’ın kudreti noktasında bakılsa, gâyet kolaydır. Eğer sebebler ve ilahi hikmetler noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua lâyıktır ki; eğer peygamberimizden(sav) rivayetler olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder. Şöyle ki: Müslümanların günde beş defa namazda tekrar ettikleri "Allahümme salli ala Muhammedin..." bu dua görülüyor ki kabul edilmiş; Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Âl-i İbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki; umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve a'sarın mecma'larında o nuranî zâtlar kumandanlık ediyorlar.Bunlar öyle bir çokluktadırlar ki; o kumandanların mecmu'u, muazzam bir ordu teşkil ediyorlar. Eğer maddî şekle girse ve bir tesanüd ile bir fırka vaziyetini alsalar, İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar, hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz! İşte o pek kesretli o muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır ve Hazret-i Mehdi'nin en has ordusudur. Evet bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senedlerle ve an'ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âlî haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt'ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın fırkaları başında onlar ve ehl-i kemalatın namdar reisleri yine onlardır. Şimdi de, kemmiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar. Böyle bir cemaat-ı azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hâdisat-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip, tarîk-ı hak ve hakikata sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i İlahiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız. Kendilerini Mehdi ZannedenlerBediüzzaman hazretleri bir kısım insanların kendilerini bir çeşit mehdi bildiklerini, “mehdi olacağım” dediklerinden bahseder. Bu zâtlar yalancı ve aldatıcı değiller, belki aldanıyorlar. Gördüklerini, hakikat zannediyorlar. Esma-i İlahînin nasıl ki tecelliyatı, Arş-ı A'zam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var ve o esmaya mazhariyet de, o nisbette tefavüt eder. Öyle de mazhariyet-i esmadan ibaret olan meratib-i velâyet dahi öyle mütefavittir. Şu iltibasın en mühim sebebi şudur: Makamat-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdi vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve kutb-ı a'zama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır'ın bir münasebet-i hâssası olduğu gibi, bazı meşahirle münasebetdar bazı makamat var. Hattâ o makamlara Makam-ı Hızır, Makam-ı Üveys, Makam-ı Mehdiyet tabir edilir. İşte bu sırra binaen, o makama ve o makamın cüz'î bir nümunesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münasebetdar meşhur zâtlar zannediyorlar. Kendini Hızır telakki eder veya Mehdi itikad eder veya kutb-ı a'zam tahayyül eder. Eğer hubb-ı câha talib enaniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz.Mehdi ve Müceddidlerin Özellikleri Her asırda geleceği hadislerle müjdelenen dinin yüksek hizmetkarları:
  • Kendilerinden ve yeniden bir şey ortaya çıkarmazlar.
  • Yeni hükümler getirmezler.
  • Dini esaslarına ve sünnet-i seniyyeye harfiyen uyarak dini takviye ve İslamiyetin asıl hüviyetini gösterirler.
  • İslamiyete karıştırılmak istenilen batıl şeyleri kaldırarak ibtal ederler.
  • Dine vaki' olan tecavüzleri redd ve imha ederler.
  • Allah’ın emirlerini dosdoğru tam olarak yerine getirirler. İlahi hükümlerin şerafetini, yüceliğini ilan ederler.
  • İslamın ruhunu ve sünnet-i seniyenin esasların incitmeden asrın anlayışına uygun yeni ikna usulleriyle İslamiyeti açıklarlar.
  • Kur’anın tefsiri sadedinde ve dinin hükümlerine dair yazdıkları eserleri ilham olup kendi fikirleri sonucu değildir. Kendi zeka ve irfanlarının ürünü değildir.
 
[h=3]
folder_32.png
Sahabe ve Âli Beyt [/h][h=3]
help-browser.png
Soru[/h][h=3]Sahabeleri Bazı Hususi Şahıslar Geçebilir mi?[/h]Üstad Bediüzzaman Sahabeler bahsinde, "Âhirzamanda beni görmeyen ve iman getiren, daha ziyade makbuldür" mealindeki hadisi izah ediyor ve diyor ki, "sahabeler külli fazilette geçilemez. O rivayetler hususi fazilete dairdir, has bazı şahıslar hakkındadır." Hususi fazilet kısmını anlıyoruz. Fakat has şahıslar tabirini, bazı hususi kimseler sahabeleri geçer diye anlayabilir miyiz?

[h=3]
Discussion.png
Cevap[/h]Evet öyle anlamak uygundur. Zaten Hz. Üstad o cümlenin devamında şöyle diyor: "Bahsimiz ise, fazilet-i külliye ve ekseriyet itibariyledir."Yani büyük çoğunluk sahabeleri geçemese de bazı çok hususi şahıslar, bütün sahabeleri olmasa da bazı sahabeleri geçerek daha yüksek makamlara çıkabilirler.Hususen ahirzamanda geleceği müjdelenen Hazret-i Mehdî'nin makamının pek çok sahabelerden üstte olacağına dair rivayetler vardır.İbn-i Mace'de Enes bin Malik'in rivayet ettiği şu hadis-i şerif de Mehd'yi makamca sahabelerle beraber saymış ve Cennet ehlinin efendilerinden olarak zikretmiştir:Enes b. Malik’den:
“Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Biz Abdulmuttalib oğulları cennet ehlinin efendileriyiz: Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi.”


[h=3]
mail-attachment.png
Etiketler: sahabe , mehdi , makam[/h][h=3]
mail-attachment.png
Alâkalı Sorular:[/h]
Yorum Yap



yorum.png
Yorum:
Gönder



yorumlar.png
[h=3]
internet-group-chat.png
Dursun Kürtoğulları demiş ki:[/h]Mehdi AS dahi bir Hz. Vahşi Radyallahu Anh'ı geçemez. Sahabeleri sonra gelen sahabe olmayan en büyük evliya dahi olsa geçemez. Sadece hususi fazilet noktasında o da hususi şahıslar geçebilir. Mesela Mehdi AS hususi bir fazilette mesela ilim noktasında geçebilir. Fakat hüküm ekseriyete göredir. Ekseriyet noktasında ise Mehdi AS dahi sahabeleri geçemez. "Enbiyâdan sonra nev‘-i beşerin en efdali Sahâbe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemâatin icmâı bir huccet-i kātıadır ki, o rivâyetlerin sahîh kısmı, fazîlet-i cüz’iye hakkındadır. Çünki cüz’î fazîlette ve hususî bir kemâlde, mercûh râcihe tereccüh edebilir. Yoksa Sûre-i Feth’in âhirinde sitâyişkârâne tavsîfât-ı Rabbâniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’ân’ın medh ü senâsına mazhar olan Sahâbelere, fazîlet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez....."



 
folder_32.png
Ahirzaman ve Kıyamet Alametleri


help-browser.png
Soru (!! Bu konuya ait ek sorular için tıklayın)


Mehdi'nin Özellikleri

Mehdi konusunda bilgi almak istiyorum. Mehdi kimdir? Özellikleri nelerdir?

Discussion.png
Cevap


Sualinize cevap olarak önce Mehdi hakkındaki hadisleri derleyen bir çalışmayı aşağıya alıp daha sonra Risale-i Nur’un çeşitli risalelerinde, Üstad Bediüzzaman’ın yaptığı izahlara yer vereceğiz:1- MEHDİ KONUSUNUN KAYNAĞI NEDİR? GÜVENİLİR KAYNAKLARA DAYANMAKTA MIDIR?Mehdiyet konusu İslam tarihinde her dönemde önemli bir yer tutmuştur. Pek çok İslam alimi, tarihçi ve araştırmacı Hz. Mehdi hakkında eserler kaleme almış ya da eserlerinde Mehdiyet konusuna önemli bir yer ayırmıştır. Bu eserler incelendiğinde, Mehdiyet konusunun tartışmaya yer bırakmayacak derecede kesinlik gösterdiği, her akıl ve vicdan sahibi Müslüman tarafından rahatlıkla anlaşılabilir. Tüm ehl-i sünnet alimleri Hz. Mehdi'nin ahir zamanda geleceği konusunda ittifak halindedirler.2- HZ. MEHDİ İLE İLGİLİ HANGİ GÜVENİLİR KAYNAKLARDA HADİSLER RİVAYET EDİLMİŞTİR?
  1. Tirmizi'nin Sünen'inde 3 tane,
  2. Ebu Davud'un Sünen'inde 8 tane,
  3. İbn-i Mace'nin Sünen'inde 8 tane,
  4. Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde 12 tane,
  5. Abdülrezzak b. Hemmam'ın el-Musannef'inde 8 tane,
  6. İbn Ebi Şeyhe'nin el-Musannef'inde 14 tane,
  7. İbn Hibban'ın Sahih'inde 7 tane,
  8. Heysemi'nin Zevaid'inde 20 tane,
  9. Suyuti'nin Cami'us Sağır'ında 8 tane,
  10. El-Muttaki el-Hindi'nin Kenzü'l Ummal'inde 59 tane,
  11. Hakim'in Müstedrek'inde 12 tane,
  12. Deylemi'nin el-Firdevs'inde 7 tane,
  13. Darekutni'nin Sünen'inde 1 tane olmak üzere, bu kaynaklarda Hz. Mehdi ile ilgili toplam 159 güvenilir hadis-i şerif bulunmaktadır.
Ayrıca büyük İslam alimlerinden,İbn Kesir 3, Hafız Busuri 2, Zehebi 5, Munziri 1, Azimabadi 6, Elbani 6 güvenilir hadis-i şerife eserlerinde yer vermişlerdir.Bunlar Hz. Mehdi ile ilgili hadislerin bulunduğu güvenilir kaynakların sadece bir kısmıdır. Bunların dışında da daha pek çok güvenilir kaynakta Hz. Mehdi konusundaki hadisler ve açıklamalar vardır.3- HZ. MEHDİ'NİN MUHAKKAK ÇIKACAĞINI BİLDİREN HADİSLER HANGİLERİDİR?Hz. Mehdi'nin ahir zamanda muhakkak çıkacağını bildiren hadislerden bazıları şunlardır:Eğer dünyadan bir gün bile kalsa, Allah, O (Hz. Mehdi) idareyi ele alıncaya kadar o günü uzatırdı. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 10)Eğer dünyadan bir gece bile kalsa, Allah onu uzatır ve Ehli Beytimden birisini (Hz. Mehdi) melik kılardı. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 10)Ümmetim arasında Mehdi gelecektir... Ümmetim onun zamanında iyi ve kötünün, benzeriyle nimetlenmediği bir nimetle nimetlenecek, sema üzerlerine bol yağmur yağdıracak, arz nebatından hiçbir şey saklamayacaktır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 9)Dünyadan bir gece bile kalsa, Allah o geceyi uzatır ve Ehli Beyt'imden birisi gelerek dünyaya hakim olurdu. Onun adı adıma, babasının adı babamın adına uyar. Daha önce yeryüzü nasıl zulümle dolduysa, o, onu adaletle dolduracaktır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 11)4- MEHDİ KELİMESİNİN ANLAMI NEDİR?"Mehdi", kelime olarak, "hidayete ermiş, hidayet bulmuş kişi" anlamına gelir (İslam Ansiklopedisi, "Mehdi", c. 5, s. 149). Dini literatürde ve halk arasında ise Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanda geleceğini müjdelediği mübarek zatın ismi olarak geçmektedir. Bir İslami kaynakta kelimenin tanımı şöyle yapılmaktadır:"Mehdi": Allah'ın hakikaten hak yoluna götürdüğü kimsedir. Bu sözcük, isimler arasında o kadar çok kullanılmıştır ki bilinen isimlerden olmuştur. Peygamber'in ahir zamanda geleceğini müjdelediği kimse bu isimle adlandırılmıştır. (İbn'ül-Esir el-Cezeri, "en-Nihaye fi Garib'il-Hadisi ve'l-Eser", c. 4, s. 244)Bir başka kaynakta da Hz. Mehdi hakkında şöyle bir açıklama yer almaktadır:Mehdi Allah'ın hak yola erdirdiği kimsedir. Mehdi Peygamber'in (sav) ahir zamanda geleceğini müjdelediği, kendi ailesinden olan kimsenin adıdır. Yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak; zulüm ve haksızlıkla dolmuş iken. O Konstantiniyye'de (İstanbul’da) (El-Müncid Fi'l-A'lam) Mesih ile birlikte olacak. Arab'a ve Arap olmayan herkese hükmedecek, Deccal'i öldürecek... Onun zuhur edeceğini dost ve düşman inkâr etmiştir. Onun kıyamına dair rivayetler tevatüre ulaşmıştır. Allah'ım! O'nun zuhurunu çabuklaştır... (Fahrettin et-Türeyhi, Mecma'ül-Bahreyn ve Matla'ün-Nayyireyn, c. 1, s. 475-476)5- HZ. MEHDİ HANGİ SOYDAN OLACAKTIR?Hadislerde Hz. Mehdi'nin Peygamberimiz (sav)'in soyundan olacağı bildirilmektedir. Hz. Mehdi'nin bu özelliğini haber veren hadislerden bazıları şöyledir:Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah (cc) benim Ehl-i Beyt'imden (soyumdan) bir zatı (Hz. Mehdi'yi) gönderecek. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)Benim Ehl-i Beyt'imden bir şahıs bütün dünyaya hakim oluncaya kadar günler ve geceler gitmez. (En-Necmu's Sakıb, Ukayli)Mehdi, kızım Fatıma'nın neslindendir. (Sünen-i İbn Mace, 10/348)Mehdi ile müjdelenin. O Kureyş'ten ve Ehl-i Beyt'imden bir kişidir. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 13)Mehdi, benim çocuklarımdan birisidir. Yüzü gökyüzünde parlayan yıldız gibidir. (Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Hanefi'nin "Risaletül Meşreb elverdi fi mezhebil Mehdi")…Hz. Mehdi de hadislerde belirtildiğine göre bu soydan gelmektedir. Halk arasında bu soydan gelenlere "seyyid" denmektedir. "Hz. Mehdi de seyyid olacaktır."Allah, Kuran'da birbirlerinin soyundan gelen elçilerden bahsetmektedir (En'am Suresi, 83-84). Bu ayetler Hz. Mehdi'nin de aynı soydan geleceğine işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir).6- HZ. MEHDİ NEREDE DOĞACAKTIR?O, Medine'de doğacaktır... Nuaym b. Hammad. İmam Ali (KV) den böyle nakletmiştir.Kurtubi'nin Tezkiresinde, Onun Mağrib ülkelerinden (İslam dünyasının batısından) çıkacağı, oradan gelip denizi geçeceği anlatılmaktadır. (Kıyamet Alametleri, 7. baskı, s.162)
(Medine kelimesi Arapçada "şehir" anlamına gelmektedir.)7- HZ. MEHDİ'NİN İSMİ NE OLACAKTIR?… Ebu Davud ile Tirmızi'nin İbni Mesut (RA)'dan nakil ettiklerine göre, Allah'ın Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Onun ismi ismime, babasının ismi de babamın ismine muvafık olacaktır..." (Kıyamet Alametleri, Genişletilmiş 9. baskı, s.159-160)Peygamberimiz (sav) "Onun ismi ismime, babasının ismi de babamın ismine muvafık olacaktır..." diyerek, Mehdi ile isimleri arasında bir benzerlik olacağına dikkat çekmiştir. …9- PEYGAMBERLERE İNDİRİLEN KİTAPLARDA HZ. MEHDİ HAKKINDA BİLGİ VAR MIDIR?Naim buyurdu ki: Ben Mehdi'yi Peygamberlerin suhufunda (sahifelerde; Adem, Şit, İdris ve İbrahim peygamberlere indirilen sahife şeklindeki kitaplarda) şöyle bulurum: "Mehdi'nin amelinde ne zulüm ne de ayıp yoktur." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 21)Peygamberlere dair olan kitaplarda, "Mehdi'nin işi zulüm ve kötülük değildir" şeklinde işaret edilmiştir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 49)İbni Münavi diyor ki: "Danyal (a.s.)'in kitabında şöyle yazılıdır." Süfyanlar 3 tanedir, Mehdiler de 3'tür. 1. Süfyan çıkıp adı sanı yayıldığında ona karşı 1. Mehdi, 2. Süfyana karşı 2. Mehdi, 3. Süfyana karşı da Hz. Muhammed Mehdi çıkacak ve Allah-u Teala daha önce fesada uğrayanları ve iman ehlini onunla kurtaracaktır. Sünnetler onunla ihya edilecek bidat ateşleri de onunla sönecektir. Onun zamanında insanlar aziz olacak ve kendi muhaliflerine galip geleceklerdir. Güzel bir hayat sürülecek, yer ve gök bereketini artıracak, bu durum 7 yıl sürdükten sonra Mehdi vefat edecektir. (Bu hadis Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman isimli kitabın Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan el yazılı bir nüshasında mevcuttur.)Peygamberimiz (sav)'in ashabının Tevrat ve İncil'de müjdelenmeleri gibi, Hz. Mehdi de diğer peygamberlere indirilmiş kitaplarda müjdelenmekte; bu kitaplarda Hz. Mehdi'den övgüyle bahsedilmektedir.10- HADİSLERDE HZ. MEHDİ'NİN HAKİMİYETİNİN HANGİ PEYGAMBERLERİN HAKİMİYETİNE BENZEYECEĞİ BİLDİRİLMİŞTİR?Kur'ân'da Hz. Zülkarneyn ve Hz. Süleyman'ın yaşadıkları dönemlerde yeryüzünde geniş çapta etkili oldukları haber verilmiştir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ise, Hz. Mehdi'nin de Hz. Zülkarneyn ve Hz. Süleyman gibi İslam ahlakını bütün yeryüzüne hakim edeceği haber verilmiştir:Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 30)Yeryüzüne dört kişi malik olmuştur. İkisi mümin, ikisi kafirdir. Müminler, Zülkarneyn ve Hz. Süleyman, kafirler ise Nemrud ve Buhtunnasır'dır. Beşinci olarak Ehl-i Beytimden birisi (Hz. Mehdi) gelecek ve o da dünyaya malik olacaktır. (Kitab'ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 10)11- PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN HADİSLERİNDE, HZ. MEHDİ'NİN GELİŞİNİN MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE KONUSU OLDUĞU NASIL BİLDİRİLMİŞTİR?Peygamberimiz (sav), "Mehdi ile müjdelenin" (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12) buyurarak, Hz. Mehdi'nin gelişini heyecan ve şevkle beklemenin, bu mübarek şahıs için hazırlık yapmanın önemine dikkat çekmiştir.12- PEYGAMBERİMİZ (SAV), HZ. MEHDİ GELDİĞİNDE MÜSLÜMANLARIN ONA UYMALARININ ÖNEMİNİ NASIL BİLDİRMİŞTİR?Sizden ona kim yetişirse, kar üzerinde sürünerek dahi olsa ona gelsin. Ona katılsın. Zira o, Mehdi'dir. (İbn Mace, Fiten, B 34, H 4082; İbn Ebi Şeybe, c. VII, s. 527; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)

Bediüzzaman Mehdi hakkındaki rivayetlerideki karışıklığın bir sebebini şöyle izah eder:“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın istikbalden haber verdiği bazı hâdiseler, cüz'î birer hâdise değil; belki tekerrür eden birer hâdise-i külliyeyi, cüz'î bir surette haber verir. Halbuki o hâdisenin müteaddid vecihleri var. Her defa bir vechini beyan eder. Sonra râvi-i hadîs o vecihleri birleştirir, hilaf-ı vaki' gibi görünür.Meselâ: Hazret-i Mehdi'ye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilât ve tasvirat, başka başkadır. Halbuki Yirmidördüncü Söz'ün bir dalında isbat edildiği gibi; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, her bir asırda kuvve-i maneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hâdiselerde ye'se düşmemek için, hem âlem-i İslâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine ehl-i imanı manevî rabtetmek için, Mehdi'yi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdi gibi, herbir asır Âl-i Beytten bir nevi Mehdi, belki Mehdiler bulmuş. Hattâ Âl-i Beytten ma'dud olan Abbasiye Hulefasından, Büyük Mehdi'nin çok evsafına câmi' bir Mehdi bulmuş.İşte Büyük Mehdi'den evvel gelen emsalleri, nümuneleri olan Hulefa-yı Mehdiyyîn ve Aktab-ı Mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdi'nin evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilafa düşmüş.” (19. Mektub)Üstad, Mehdi’nin ahir zaman fitnesi içinde gelmesindeki hikmeti ise şöyle izah eder:“Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u a'zam veya bir mürşid-i ekmel veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmedîyi (A.S.M.) muhafaza etmiş.Madem âdeti öyle cereyan ediyor, âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır.” (29. Mektub)Mehdi’nin yapacağı üç vazifeyi şöyle anlatır:“Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı İlahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.Üçüncü Vazifesi: İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla o zât, bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ülema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır. …Âhirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller, fakat hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ve ittihad-ı İslâm ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslâmiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder, belki de bir hodfüruşluk manasını hatıra getirir, belki bir şan ü şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zâtlar, Mehdi olacağım diye dava ederler. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibariyle, âhirzamanın Büyük Mehdi ünvanını almamışlar.” (Emirdağ Lahikası)


help-browser.png
Ek Soru


Mehdi'nin yapacağı bu üç vazife bir insan ömrüne sığar mı?

Discussion.png
Cevap


Üstad Bediüzzaman bu vazifenin Mehdi tarafından tek başına değil, cemaati tarafından yapılacağını söylüyor. Bir insan ömrüne sığması şart değil."Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak." (Mektubat)"Hem bu üç vezaifi birden bir şahısta, yahut cemaatte, bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, âdeta kabil görülmüyor. Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevî'nin (A.S.M.) cemaat-ı nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevîde ancak içtima edebilir." (Kastamonu Lahikası)

 
[h=3]
folder_32.png
Ahirzaman ve Kıyamet Alametleri [/h][h=3]
help-browser.png
Soru[/h][h=3]Risale-i Nur'da Mehdi[/h]Risale-i Nur'un mehdiyet hakkındaki izahları nelerdir?

[h=3]
Discussion.png
Cevap[/h]Sualinize cevab olmak üzere Risale-i Nur Külliyatı'nda yapılan mühim izahları derleyerek buraya aldık.Sözler Mecmuası:
Yirminci Söz'ün âhirindeki sual ve cevabda izah ettiğimiz mes'eledir. İcmali şudur ki: Din bir imtihandır, bir tecrübedir. Ervah-ı âliyeyi, ervah-ı safileden tefrik eder. Öyle ise ileride herkese göz ile görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahsedecek ki; ne bütün bütün meçhul kalsın, ne de bedihî olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira eğer tamamen bedahet derecesinde bir alâmet-i Kıyamet görülse, herkes tasdike muztar olsa; o vakit kömür gibi bir istidad, elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi' olur. İşte bunun için, Mehdi ve Süfyan mes'eleleri gibi çok mes'elelerde çok ihtilaf olmuş. Hem rivayat dahi çok muhteliftir, birbirine zıd hükümler olmuş. (24. Söz)

Mehdi gibi eşhasın hakkındaki rivayatın ihtilafatı ve sırrı şudur ki: Ehadîsi tefsir edenler, metn-i ehadîsi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler. Meselâ: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Mehdiye veya Süfyaniyeyi merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler. Hem de o eşhasın şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı hârika çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas, hattâ o müdhiş Deccal dahi çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de bidayeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle, o eşhas-ı âhirzaman tanılabilir. (24. Söz)


Mektubat Mecmuası:

Süfyan (İslam Deccalı) ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır. (15. Mektub)

Hazret-i Mehdi'ye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilât ve tasvirat, başka başkadır. Halbuki Yirmidördüncü Söz'ün bir dalında isbat edildiği gibi; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, her bir asırda kuvve-i maneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hâdiselerde ye'se düşmemek için, hem âlem-i İslâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine ehl-i imanı manevî rabtetmek için, Mehdi'yi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdi gibi, herbir asır Âl-i Beytten bir nevi Mehdi, belki Mehdiler bulmuş. Hattâ Âl-i Beytten ma'dud olan Abbasiye Hulefasından, Büyük Mehdi'nin çok evsafına câmi' bir Mehdi bulmuş.
İşte Büyük Mehdi'den evvel gelen emsalleri, nümuneleri olan Hulefa-yı Mehdiyyîn ve Aktab-ı Mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdi'nin evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilafa düşmüş. (15. Mektub)

“Eimme-i Erbaa (dört mezheb imamı), Sahabeden ve Mehdi'den sonra en efdallerdir.” (23. Mektub)

Sual: Âhirzamanda Hazret-i Mehdi geleceğine ve fesada girmiş âlemi ıslah edeceğine dair müteaddid rivayat-ı sahiha var. Halbuki şu zaman, cemaat zamanıdır; şahıs zamanı değil! Şahıs ne kadar dâhî ve hattâ yüz dâhî derecesinde olsa, bir cemaatın mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı manevîsini temsil etmezse; muhalif bir cemaatın şahs-ı manevîsine karşı mağlubdur. Şu zamanda -kuvvet-i velayeti ne kadar yüksek olursa olsun- böyle bir cemaat-ı beşeriyenin ifsadat-ı azîmesi içinde nasıl ıslah eder? Eğer Mehdi'nin bütün işleri hârika olsa, şu dünyadaki hikmet-i İlahiyeye ve kavanin-i âdetullaha muhalif düşer. Bu Mehdi mes'elesinin sırrını anlamak istiyoruz?
Elcevab: Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u a'zam veya bir mürşid-i ekmel veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmedîyi (A.S.M.) muhafaza etmiş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor, âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır. Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i Zülcelal; Mehdi ile de âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir. Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua lâyıktır ki; eğer Muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder. Şöyle ki: Felillahilhamd “Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âl-I Muhammedin…ila ahir.”duası -umum ümmet, umum namazında, günde beş defa tekrar ettikleri bu dua- bilmüşahede kabul olmuştur ki; Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Âl-i İbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki; umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve a'sarın mecma'larında o nuranî zâtlar kumandanlık ediyorlar. Ve öyle bir kesrettedirler ki; o kumandanların mecmu'u, muazzam bir ordu teşkil ediyorlar. Eğer maddî şekle girse ve bir tesanüd ile bir fırka vaziyetini alsalar, İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar, hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz! İşte o pek kesretli o muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır ve Hazret-i Mehdi'nin en has ordusudur.
Evet bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senedlerle ve an'ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âlî haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt'ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın fırkaları başında onlar ve ehl-i kemalin namdar reisleri yine onlardır. Şimdi de, kemmiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar. Böyle bir cemaat-ı azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hâdisat-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip, tarîk-ı hak ve hakikata sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i İlahiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız. (29. Mektub)

Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.
Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten kurtaracak. (29. Mektub)

Hem ben müteaddid insanları gördüm ki, bir nevi Mehdi kendilerini biliyorlardı ve "Mehdi olacağım" diyorlardı. Bu zâtlar yalancı ve aldatıcı değiller, belki aldanıyorlar. Gördüklerini, hakikat zannediyorlar. Esma-i İlahînin nasılki tecelliyatı, Arş-ı A'zam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var ve o esmaya mazhariyet de, o nisbette tefavüt eder. Öyle de mazhariyet-i esmadan ibaret olan meratib-i velayet dahi öyle mütefavittir. Şu iltibasın en mühim sebebi şudur:
Makamat-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdi vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve kutb-u a'zama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır'ın bir münasebet-i hâssası olduğu gibi, bazı meşahirle münasebetdar bazı makamat var. Hattâ o makamlara "Makam-ı Hızır", "Makam-ı Üveys", "Makam-ı Mehdiyet" tabir edilir.
İşte bu sırra binaen, o makama ve o makamın cüz'î bir nümunesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münasebetdar meşhur zâtlar zannediyorlar. Kendini Hızır telakki eder veya Mehdi itikad eder veya kutb-u a'zam tahayyül eder. Eğer hubb-u câha talib enaniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz. Onun haddinden fazla davaları, şatahat sayılır. Onunla belki mes'ul olmaz. Eğer enaniyeti perde ardında hubb-u câha müteveccih ise; o zât enaniyete mağlub olup, şükrü bırakıp fahre girse, fahrden git gide gurura sukut eder. Ya divanelik derecesine sukut eder veyahut tarîk-ı haktan sapar. Çünki büyük evliyayı, kendi gibi telakki eder, haklarındaki hüsn-ü zannı kırılır. Zira nefis ne kadar mağrur da olsa, kendisi kendi kusurunu derkeder. O büyükleri de kendine kıyas edip, kusurlu tevehhüm eder. Hattâ enbiyalar hakkında da hürmeti noksanlaşır.
İşte bu hale giriftar olanlar, mizan-ı şeriatı elde tutmak ve Usûl-üd Din ülemasının düsturlarını kendine ölçü ittihaz etmek ve İmam-ı Gazalî ve İmam-ı Rabbanî gibi muhakkikîn-i evliyanın talimatlarını rehber etmek gerektir. Ve daima nefsini ittiham etmektir. Ve kusurdan, acz ve fakrdan başka nefsin eline vermemektir. Bu meşrebdeki şatahat, hubb-u nefisten neş'et ediyor. Çünki muhabbet gözü, kusuru görmez. Nefsine muhabbeti için, o kusurlu ve liyakatsız bir cam parçası gibi nefsini, bir pırlanta, bir elmas zanneder. (29. Mektub)


Şualar:
Her asırda mehdi manasına ümmetin fıtrî bir ihtiyacına binaen beklemişler. Ve birkaç vecihte rivayetlerin delaletiyle birkaç mehdi, belki her asırda bir nevi mehdi sâdât-ı Ehl-i Beyt'ten geleceği ümmetçe kabul edilmiş. Buna hata diyen, birkaç cihette yanlış eder. (14. Şua)

Şahs-ı İsa Aleyhisselâm'ın kılıncı ile maktul olan şahs-ı Deccal'ın teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve inkâr-ı uluhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i İsevî'nin hakikatını hakikat-ı İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek. Hattâ "Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir. Hazret-i Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi' olur." diye rivayeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kur'aniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder. (5. Şua)

Rivayetlerde, âhirzamanın alâmetlerinden olan ve Âl-i Beyt-i Nebevî'den Hazret-i Mehdi'nin (Radıyallahü Anh) hakkında ayrı ayrı haberler var. Hattâ bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.
Allahu a'lem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili şudur ki: Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi.. herbir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini teyid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahut Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi, Âl-i Beyt'ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Meselâ: Siyaset âleminde Mehdi-i Abbasî ve diyanet âleminde Gavs-ı A'zam ve Şah-ı Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve oniki imam gibi Büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zâtlar dahi, -Mehdi hakkında gelen rivayetlerde- medar-ı nazar-ı Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise... Bu mes'ele Risale-i Nur'da beyan edildiğinden, onu ona havale ile burada bu kadar deriz ki:
Dünyada mütesanid hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kabile ve münevver hiçbir cem'iyet ve cemaat yoktur ki, Âl-i Beyt'in hanedanına ve kabilesine ve cem'iyetine ve cemaatine yetişebilsin.
Evet yüzer kudsî kahramanları yetiştiren ve binler manevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-ı Kur'aniyenin mayası ile ve imanın nuruyla ve İslâmiyet'in şerefiyle beslenen, tekemmül eden Âl-i Beyt, elbette âhirzamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdi'nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır. (5. Şua)

Bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirdleri olabilir. (1. Şua)

Münazarat:
S- Bazı adam, dediğiniz gibi demiyor. Belki "Mehdi gelmek lâzımdır." der. Zira dünya şeyhuhet itibariyle müşevveştir; İslâmiyet ağrazın teneffüsü ile müzelziledir.
C- Eğer Mehdi acele edip gelse; baş-göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu. Zannettiğiniz gibi çirkin değildir. Güzel çiçekler, baharda vücudpezir olur. Rahmet-i İlahî şanındandır ki; şu milletin sefaleti, nihayetpezir olsun.

Barla Lahikası:
Ey küre-i arzda bulunan gençler, hocalar ve halifeler! Bin seneden beridir insanların aradığı Mehdi Hazretlerinin pişdarı ve müjdecisi üstadımın neşrettiği Risale-i Nur'dur. (Mustafa Hulusi)


Kastamonu Lahikası:
Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.
Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir. Fakat efkâr-ı âmmede, hayatperest insanların nazarında zahiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile o nokta-i nazardan bakıyorlar, mana veriyorlar.
Hem bu üç vezaifi birden bir şahısta, yahut cemaatte, bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, âdeta kabil görülmüyor. Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevî'nin (A.S.M.) cemaat-ı nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevîde ancak içtima edebilir. Bu asırda, Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur'un hakikatına ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsine, hakaik-i imaniye muhafazasında tecdid vazifesini yaptırmış. Yirmi seneden beri o vazife-i kudsiyede tesirli ve fatihane neşriyle gayet dehşetli ve kuvvetli zındıka ve dalalet hücumuna karşı tam mukabele edip, yüzbinler ehl-i imanın imanlarını kurtardığını kırkbinler adam şehadet eder.


Emirdağ Lahikası 1:
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Nur'un ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: Nur'un hâlis ve ehemmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane olarak âhirzamanda gelen Âl-i Beyt'in büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat'î bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikata binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezaddır, herhalde hallini istiyoruz.
Ben de bu zâtın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki: O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lâzım:
Birincisi: Çok defa mektublarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:
Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı İlahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.
Üçüncü Vazifesi: İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla o zât, bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ülema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.
Şimdi hakikat-ı hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek, hattâ avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise, manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatını ifade ettiği için, Nur şakirdleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ediyorlar. O şahs-ı manevînin de bir mümessili, Nur şakirdlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı manevîsi ve o şahs-ı manevîde bir nevi mümessili olan bîçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mes'ul değiller. Çünki ziyade hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin kemal-i itikadlarının bir tereşşuhu gördüğümden onlara çok ilişmezdim. Hattâ eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur'u aynı o âhirzamanın hidayet edicisi olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile tevili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var, tevil lâzımdır:
Birincisi: Âhirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller, fakat hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ve ittihad-ı İslâm ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslâmiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder, belki de bir hodfüruşluk manasını hatıra getirir, belki bir şan ü şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zâtlar, Mehdi olacağım diye dava ederler. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibariyle, âhirzamanın Büyük Mehdi ünvanını almamışlar.
Hem mahkemede Denizli ehl-i vukufu, bazı şakirdlerin bu itikadlarına göre, bana karşı demişler ki: "Eğer Mehdilik dava etse, bütün şakirdleri kabul edecekler." Ben de onlara demiştim: "Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhir zamanın o büyük şahsı, Âl-i Beyt'ten olacaktır. Gerçi manen ben Hazret-i Ali'nin (R.A.) bir veled-i manevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım ve Âl-i Muhammed Aleyhisselâm bir manada hakikî Nur şakirdlerine şamil olmasından, ben de Âl-i Beyt'ten sayılabilirim; fakat bu zaman şahs-ı manevî zamanı olmasından ve Nur'un mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahsî makamları arzu etmek ve şan şeref kazanmak olmaz ve sırr-ı ihlasa tam muhalif olmasından, Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür ediyorum ki, beni kendime beğendirmemesinden, ben öyle şahsî ve haddimden hadsiz derece fazla makamata gözümü dikmem ve Nur'daki ihlası bozmamak için, uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmağa kendimi mecbur biliyorum." dedim, o ehl-i vukuf sustu.

Sikke-i Tadik:
Risalet-ün-Nur şâkirdleri ise; vazifemiz hizmettir, vazife-i İlâhiyyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber.. kemmiyete değil, keyfiyete bakmak; hem çoktanberi sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeğe sevkeden dehşetli esbab altında Risalet-ün-Nurun şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkaların ve dalâletlerin savletlerinin kırılması ve yüzbinler bîçârelerin îmanlarını kurtarması ve herbiri yüze mukabil binler hakikî mü'min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdık'ın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuat isbat etmiş ve ediyor ve inşâallah daha edecek. Hem öyle kökleşmiş ki, inşâallah hiçbir kuvvet, Anadolunun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yâni Mehdi ve şâkirdleri, Cenâb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allaha şükrederiz.


Ümmetin beklediği, âhir zamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan îman-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i îmanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmiha Risale-i Nurda görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı Âzam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zâtın makamını Risale-i Nurun şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bâzan da o şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar. Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nuru bir programı olarak neşr ve tatbik edecek. O zâtın ikinci vazifesi, Şeriatı icra ve tatbik etmektir. Birinci vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli îtikad ve ihlâs ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife, gayet büyük maddî bir kuvvet ve hâkimiyet lâzım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. O zâtın üçüncü vazifesi, Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihad-ı İslâma bina ederek, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip Dîn-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı bir tarzda olduğundan umumun ve avâmın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar. İşte o has Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardeşlerimizin tâbire ve te'vile muhtaç fikirlerini ortaya atmak, ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telâşa verir ve vermiş.. hücumlarına vesile olur. Çünki, birinci vazifenin hakikatını ve kıymetini göremiyorlar, öteki cihetlere hamlederler.

Kardeşlerimin ikinci iltibası : Fâni ve çürütülebilir bir şahsiyeti, bâzı cihetlerle birinci vazifede pişdarlık eden Nur Şâkirdlerinin şahs-ı mânevîsini temsil eden o âciz kardeşine veriyorlar. Halbuki bu iki iltibas da Risale-i Nurun hakikî ihlâsına ve hiçbir şey'e, hattâ mânevî ve uhrevî makamata dahi âlet olmamasına bir cihette zarar verdiği gibi, ehl-i siyaseti de evhama düşürüp Risale-i Nurun neşrine zarar gelir. Bu zaman, şahs-ı mânevî zamanı olduğu için, böyle büyük ve bâkî hakikatlar, fânî ve âciz ve sukut edebilir şahsiyetlere bina edilmez!

Elhâsıl : O gelecek zâtın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. Hem hiçbir şey'e âlet olmayan Nurdaki ihlâs zedelenir, avâm-ı mü'minîn nazarında hakikatların kuvveti bir derece noksanlaşır, yakîniyet-i bürhaniye dahi kazâyâ-yı makbûledeki zann-ı galibe inkılâb eder, daha muannid dalâlete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i îmanda görünmemeye başlar; ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki müceddittir, onun pişdarıdır, denilebilir.

Risale Online - Soru Cevap - Risale-i Nur'da Mehdi
 
Âhirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:

Birisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr edecek, Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı, Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan ehl-i velâyet ve ehl-i kemâlin başına geçecek, Âl-i Beytten Muhammed Mehdî isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.

Muhammed Mehdî isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.

Muhammed Mehdî isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.

Muhammed Mehdî isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.

Risale-i Nur Külliyatı Arama Motoru
 
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'YE GÖRE
MEHDİ NEDEN GELECEK?
Çünkü,1- Kuran-ı Kerim'in bazı ayetlerinde işaretle, Peygamberimiz'in (sav) hadislerinde de sarahatle Mehdi'nin geleceği müjdelenmiştirBazı ayet-i kerime ve ehadis-i şerife ahir zamanda gelecek bir müceddid-i ekberi mana-yı işari ile haber veriyorlar. (Tılsımlar Mecmuası,168)
2- Allah her yüzyıl bir Müceddid gönderir
Ashâb-ı Kütüb-i Sitte'den İmam-ı Hâkim'in "Müstedrek"inde ve Ebu Dâvud'un "Kitab-ı Sünen"inde, Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahriç buyurdukları: "Her yüz senede bir, Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor..." hadis-i şerifine mazhar ve mâsadak ve müzhir-i tam olan Mevlâna eş şehir kutbü'l ârifin, gavsü'l vâsilin, varis-i Muhammedi, kâmilü't tarikatü'l âliyye ve-l müceddidiyye Halidi Zülcenaheyn Kuddise sirruhu... (Barla Lahikası, 119)Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar. (Emirdağ Lahikası, 260)Baştaki hadis-i şerifin "her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddidi gönderiyor" müjdesinin ihbarına muvâzi olarak Hazret-i Mevlana Halid, -ekser ehl i hakikatin tasdikiyle-1200 senesinin yani on ikinci asrın müceddididir. (Barla Lahikası, 120)
Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş... Kanaat verir ki-nass ı hadis ile-Risale-i Nur tecdid i din hususunda bir müceddid hükmündedir.(Barla Lahikası, 121)​
Cenab-ı Hakk; kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslamiyetin edebiyetine bir eser-i himayet olarak, her bir fesad-ı ümmet zamanında bir muhlis veya bir müceddid veya bir halife-i zişan veya bir kutb-u a'zam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmediyi (A.S.M.) muhafaza etmiş. Madem adeti öyle cereyan ediyor,ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i Nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtnılarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır.Kudret-i İlahiye noktasında gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır ki; Eğer muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder." (Mektubat, 411-412)​
3- 13. Asrın müceddidi Bediüzzamandır, 14. asrın müceddidi beklenmektedirİstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, 318)Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam'ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i Şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (Hakikati araştırma meyli) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşAllahyarım asır sonra onları darmadağın edecek. (Hutbe-i Şamiye, 25)
4- 14. Asrın müceddidinin Mehdi olduğu bildirilmiştir
"Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirtleri olabilir." (Şualar, 605)"Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse .... (Kastamonu Lahikası, 57)
5- Bediüzzaman, müjdelenmemiş dahi olsa Mehdi'nin gelmesinin adetullaha uygun olduğunu söylemiştir
...Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır ki; Eğer muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder." (Mektubat, 411-412)
6- Bediüzzaman Mehdi'yi müjdelemiştir
Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138 - Kastamonu Lahikası, 72)"Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirtleri olabilir." (Şualar, 605)
7- Bediüzzaman, Mehdi'ye zemin hazırladığını bildirmiştir
Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten (veli şahıstan) işittim ki; o zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki: 'Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bidatlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)
8- Ümmetin fesadı zamanlarında Allah her zaman bir müceddid, bir halife göndermiştir
..Cenab-ı Hakk; kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslamiyetin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, her bir fesad-ı ümmet zamanında bir muhlis veya bir müceddid veya bir halife-i zişan veya bir kutb-u a'zam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmediyi (A.S.M.) muhafaza etmiş.. (Mektubat, 411-412)
9- Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında da Allah en büyük müceddid olarak Mehdi'yi gönderecektir
..Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i Nebevi'den olacaktır.. Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. (Mektubat, 411-412)
10- Yeryüzündeki Müslümanların başında bir emir, bir halife, bir müçtehid yoktur ve dağınık durumdadırlar.
..Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i Nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır..(Mektubat, 411-412)
11- Bediüzzaman, şu an zulüm gören ve mağlup görünümünde olan Müslümanların galip olacağını, tarihini vererek müjdelemiştir
Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam'ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i Şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (Hakikati araştırma meyli) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaAllah yarım asır sonra onları darmadağın edecek. (Hutbe-i Şamiye, 25)
12- Bediüzzaman, hizmetinin Mehdi'ye yönelik bir hazırlık anlamında olduğunu ifade etmiştir
..Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz).(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)
13- Bediüzzaman, halen mevcut olan bidatlar zulümatını dağıtacak bir zatı gözlediğini söylemiştir
Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten (veli şahıstan) işittim ki; o zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki: 'Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bidatlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak.' Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)
14- Günümüze kadar etkisini sürdüren maddeciliği ve felsefeleri tam susturacak tarzda imani bir çalışmayı yapacak zatın Mehdi ve bu çalışmanın onun 1. vazifesi olacağını Bediüzzaman bildirmiştir
Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikiyi neşr ve ehl-i imanı delaletten kurtarmak.(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intiçar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek... (Emirdağ Lahikası, 259)
15- Dünyada yalnız imani değil, birçok alanda çalışma yapacak kişinin de Mehdi olacağı Bediüzzaman tarafından söylenmiştir
Büyük Hz. Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad aleminde. (Şualar, 456)
16- Bediüzzaman, birçok alanda çalışma yapma özelliğinin sadece Hz. Mehdi'de birleşeceğini ifade etmiştir
Hem bu üç vezaifi birden bir şahısda, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir zamanda Al-i Beyt-i Nebevi'nin (A.S.M.) cemaati-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir. (Kastamonu Lahikası, 139 ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 156)
17- Üstad, Mehdi'nin ikinci vazifesinin İslam'ın hükümlerini hayata geçirmek olduğunu ifade etmiştir
İkinci Vazifesi: Hilafet i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. (Emirdağ Lahikası, 259)
18- Bediüzzaman'a göre Mehdi henüz oluşmamış olan İslam Birliği'ni kuracaktır
İkinci Vazifesi: Hilafet i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Alem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den kurtarmaktır. (Emirdağ Lahikası, 259)
19- Mehdi dünyada şu an halifesi olmayan Müslümanların halifesi olacaktır
İkinci Vazifesi: Hilafet i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir.
20- Mehdi şu an büyük karmaşa içinde olan insanlığı maddi, manevi tehlikelerden ve İlahi gazaptan kurtaracaktır
Alem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den kurtarmaktır. (Emirdağ Lahikası, 259)
21- Üstadın ifadesiyle Mehdi'nin milyonlarca kişiden oluşan orduları olacaktır
Alem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır. (Emirdağ Lahikası, 259)
22- Bediüzzaman, Mehdi'nin şeriatı icra ve tatbik edeceğini, yani toplumlarda İslam'ın hükümlerini uygulayacağını söylemiştir.
O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
23- Üstad, Mehdi'nin çok geniş maddi imkanlara sahip olarak İslam Birliği'ni oluşturup, şeriatı icra ve tatbik edeceğini bildirmiştir
Birinci vazife maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet lazım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
24- Semavi dinlerin hepsinin beklediği Hz. İsa'nın gelişi ile birlikte, İsevilerin Hz. Mehdi ile ittifak yapıp Kuran'a tabi olacaklarını Üstad bildirmiştir
O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiyeyi İttihad-ı İslam'a bina ederek, İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam'a hizmet etmektir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
25- Bediüzzaman, Hıristiyanlığın Kuran'a tabi olması ile dünya çok geniş çapta ve görkemli gelişmelere sahne olacağını söylemiştir
Birinci vazife, o vazifeden üç dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı bir tarzdaolduğundan umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
26- Üstad, Mehdi'nin büyük bir saltanat sahibi olacağını müjdelemiştir
Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
27- Bediüzzaman, Hz. Mehdi'ye bütün müminler, ulemalar, evliyalar ve peygamberimizin (sav) soyundan olan seyyidler cemaati iltihak edip tabi olacaklardır demiştir
Üçüncü Vazifesi: İnkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniye'nin zedelenmesiyle ve Şeriat ı Muhammediye'nin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasiyle o zat, bütün ehl-i imanın mânevi yardımlariyle ve ittihad-ı İslâm'ın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklariyle o vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır. (Emirdağ Lahikası, 260)
28- Kendi dönemi dahil, daha önce gelmiş-geçmiş müceddidlerin hiçbirinin neden müjdelenen Mehdi olmadığını Bediüzzaman izah etmiştir
Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar. (Emirdağ Lahikası, 260)
29- Şimdiye kadar gelen müceddidler yalnızca iman çalışmasını bir yönüyle yapmışlardır. Bediüzzaman, bahsettiği üç vazifeyi de ancak Mehdi'nin yapacağını bildirmiştir
Hem bu üç vezaifi birden bir şahısda, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir zamanda Al-i Beyt-i Nebevi'nin (A.S.M.) cemaati-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir. (Kastamonu Lahikası, 139 ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 156)
30- Üstad, bazı kimselerin, 'Mehdi eskiden çıkmıştır' tarzındaki yanlış inanışlarının sebebini izah etmiş ve beklenen Mehdi ile karıştırdıklarını ifade etmiştir
"Rivayetlerde, ahir zamanın alametlerinden olan ve al-i beyt-i nebeviden Hazret-i Mehdi'nin hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatta bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.Allahu a'lem bissevab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te'vili şudur ki: Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahud Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiyye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi Al-i Beyt-ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesela: Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve on iki imam gibi büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivayetlerde, medar-i nazar Muhammed Aleyhissalatü Vesselam olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise... (Şualar, 456)
31- Mehdi'nin Ehl-i Beytten biri olarak Ahir zamanda çıkması, "hem zaruri bir durumdur, hem de toplumsal hayatın kanunlarının bir gereğidir" der Bediüzzaman
Evet yüzer kudsi kahramanları yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur'aniyenin mayası ile ve imanın nuriyle ve İslamiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden A-li Beyt, elbette ahir zamanda şeriat-i Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır..." (Şualar, 456)
32- Bediüzzaman, Hz. İsa'nın semavi nuzulünün kesin olduğunu bildirdiğine göre, Hz. İsa geldiğinde kiminle ittifak yapacaktır, o anda Müslümanların başında kim olacaktır? Rivayetler ve Bediüzzaman bu şahsın Mehdi olduğunu söylemektedir
Evet, hadis-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavi nuzulü kat'i olmakla beraber; mânâ-yı işârisiyle-başka hakikatları ifade ettiği gibi bu hakikata da mu'cizane işaret ediyor. (Kastamonu Lahikası, 50)Şahs-ı İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ile maktül olan şahs-ı Deccal'ın teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o ruhaniler din-i İsevi'nin hakikatını hakikat-ı İslamiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, "Hazret-i İsa Aleyhisselam gelir, Hz. Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi olur." diye rivâyeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kurâniye'nin matbuiyetine ve hakimiyetine işaret eder. (Şualar, 493)
33- Hıristiyanlık dininin üçleme ve başka batıl ve hurafelerden arınacağı Bediüzzaman tarafından ifade edilmiştir. Böyle bir gelişme henüz gerçekleşmemiş, beklenmektedir
.. Hal-i hazır Hıristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak .. (Mektubat 53-54)
34- Hurafelerden arınan, saflaşan Hıristiyanlık dini, hak din olan İslam'a dönüşüp, İslam'a tabi olacaktır. Üstadın, rivayetlere göre aktardığı bu gerçek, henüz yaşanmamış ve beklenilen olağanüstü bir gelişmedir
.. Hıristiyanlık bir nevi İslamiyet'e inkilab edecektir... Ve Kur'an'a iktida ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak. (Mektubat 53-54)35- İslamiyet ve ona tabi olan Hıristiyanlık ittifak edip büyük güç kazanarak dinsizlik akımını mağlup edeceklerdir. Dünyanın çehresini değiştirecek bu gelişme, henüz yaşanmamış ve beklenmektedir..Din-i hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karsı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak.. (Mektubat 53-54)
36- Bu ittifakın başına da Hz. İsa geçecektir. Hıristiyanların da beklediği Hz. İsa'nın nuzulü ve ittifak ile gelen bu neticeler yaşanmadığına göre, Bediüzzaman'ın yaşanacağını söylediği bu gelişmeler beklenmektedir
.. İttihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Sey' va'detmiş elbette yapacaktır ... (Mektubat, 53-54)
37- Dinsizlik akımı etkisini sürdürdüğüne göre, iki din ittifak etmediğine göre, hak dinin kuvvet bulmasını gerçekleştirecek olan iki mübarek zat olan Hz. Mehdi ve Hz. İsa'nın gelmeleri beklenmektedir
Şahs-ı İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ile maktül olan şahs-ı Deccal'ın teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o ruhaniler din-i İsevi'nin hakikatını hakikat-ı İslamiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, "Hazret-i İsa Aleyhisselam gelir, Hz. Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi olur." diye rivâyeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kurâniye'nin matbuiyetine ve hakimiyetine işaret eder. (Şualar, 493)
38- İslam'ın, bu gelişmelerle birlikte dünyaya hakim olacağı müjdelendiğine göre, Müslümanların bunu ve bunun gerçekleşmesine vesile olacak Hz. Mehdi'nin zuhurunu, Bediüzzaman gibi gözlüyor olmaları doğru olanıdır
Allahu a'lem bissevab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te'vili şudur ki: Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahud Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiyye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi Al-i Beyt-ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesela: Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve on iki imam gibi büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivayetlerde, medar-i nazar Muhammed Aleyhissalatü Vesselam olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise...Evet yüzer kudsi kahramanları yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur'aniyenin mayası ile ve imanın nuriyle ve İslamiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden A-li Beyt, elbette ahir zamanda şeriat-i Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır..." (Şualar, 456)
39- Kuran'ın hakikatleri henüz ihya edilmemiştir. Bediüzzaman'ın tabiriyle bir nev'i ta'tile uğrayan Kuran'ın hükümleri, Hz. Mehdi tarafından ihya edilecektir.
Üçüncü Vazifesi: İnkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniye'nin zedelenmesiyle ve Şeriat ı Muhammediye'nin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasiyle o zat, bütün ehl-i imanın mânevi yardımlariyle ve ittihad-ı İslâm'ın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklariyle o vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır. (Emirdağ Lahikası, 260).. Şeriat-i Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır..." (Şualar, 456)
40- Kuran'ın hükümleri Mehdi tarafından icra edilecektir.
.. Şeriat-i Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır..." (Şualar, 456)O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektir. Birinci vazife maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet lazım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
41- Mehdi ve talebeleri geldiğinde üstad kendisinin hayatta olmayacağını, vefat etmiş olacağını vurgulamıştır
Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir.Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138 - Kastamonu Lahikası, 72)
42- Bediüzzaman, hizmetiyle yaşadığı ülke ve yaşadığı yere yakın bölgelerdeki insanlara hizmetini ulaştırabilmiş, ancak Mehdi'nin İslam aleminin birliğini dayanak noktası alarak, etkisini tüm insanlığa ulaştıracağını söylemiştir
İkinci Vazifesi: Hilafet i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Alem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi'den kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır. (Emirdağ Lahikası, 259)
43- Bediüzzaman, Mehdi'nin kendisinin komutanı, kendisinin de onun bir eri bir askeri olduğunu ifade etmiştir.
O ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanın pişdâr bir neferi olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, 162)
44- Bediüzzaman kendisinin "seyyid" olmadığına, Mehdi'nin ise "seyyid" olacağına özellikle dikkat çekmiştir
"Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhir zamanın o büyük şahsı, Âl-i Beyt'ten olacaktır." (Emirdağ Lahikası, 247-250)
45- Bediüzzaman, kendi talebelerinin Risale-i Nurları ve kendisini hata ederek Mehdi zannettiklerini ve yanıldıklarını ifade etmiştir
... Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini haklı olarak Hz. Mehdi telakki ediyorlar. O şahs-ı manevinin de bir mümessili, Nur şakirdlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazen o ismi O'na veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onda mes'ul değiller. (Tılsımlar Mecmuası, 201)
46- Bediüzzaman'a göre, ahir zamanın büyük Mehdisi ünvanını alacak kişide ve cemaatinde üç vazifenin de yapıldığı görülmelidir
Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar.(Emirdağ Lahikası, 260)Hem bu üç vezaifi birden bir şahısda, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir zamanda Al-i Beyt-i Nebevi'nin (A.S.M.) cemaati-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir. (Kastamonu Lahikası, 139 ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 156)
47- Üstad, ahir zamanda zuhur edeceği müjdelenen şahısları herkesin tanıyamayacağını, ancak yakınlarının imanlarının nuru ile tanıyabileceklerini ifade etmiştir
Hz. İsa (A.S) geldiği vakit, herkesin onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez. O'nun yakınları ve ileri gelen kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça herkes onu tanımayacaktır. (Mektubat, 54)Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. (Şualar, 487)
48- Hz. İsa'yı en iyi tanıyacak kişi şüphesiz ki Hz. Mehdi'dir. Bediüzzaman onun talebelerinin sayılarının az olacağı ve küçük bir cemaat olduğunu söylemektedir
İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman ile tanıyan ve tabi olan cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin kemiyeti, Deccal'in mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nispeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir. (Şualar, 495)
49- Hz. Mehdi ve ahir zamanda zuhur edeceği bildirilen diğer şahısların herkes tarafından tanınamayacağı, ancak imanın nurundan kaynaklanan bir dikkatle tanınabileceği Bediüzzaman tarafından bildirilmiştir
Şimdi Mehdi gibi eşhâsın hakkındaki rivâyâtın ihtilâfâtı ve sırrı şudur ki:Ehadîsi tefsir edenler, metn-i Ehadîsi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler. Meselâ: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Mehdiye veya Süfyâniyeyi merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler.Hem de o eşhasın şahs-ı mânevîsine veya temsil ettikleri Cemâate âit âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı hârika çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler.Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas, hattâ o müdhiş Deccal dahi çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de bidayeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u îmânın dikkatiyle, o eşhas-ı âhirzaman tanınabilir.
50- Bediüzzaman, Mehdilik için kendine hüsn-ü zan edenlerin, sadece iman vazifesine göre değerlendirme yaptıklarını, halbuki Mehdi'nin diğer vazifeleri olan 'şeriatı ihya ve hilafeti tatbik' etmesini dikkate almadıkları için yanıldıklarını ifade etmiştir
Bazı ayat-ı kerime ve ehadis-i şerife ahirzamanda gelecek bir müceddid-i ekberi mana-yı işari ile haber veriyorlar. Fakat o gelecek zatın ve cemiyetinin üç vazifesinden en ehemmiyetlisi olan ve zahiren en küçüğü görünen imanı kurtarmak ve hakaik-i imaniyeyi güneş gibi göstermek vazifesini Risale-i Nur ve şakirdlerinin şahs-ı manevisi tam yaptıklarından; o gelecek zata dair haberleri ve işaretleri, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine hatta bazen tercümanına da tatbike çalışmışlar ve Şeriatı ihya ve hilafeti tatbik olan çok geniş dairede hükmeden bu iki mühim vazifesini nazara almamışlar. Onların kanaatleri, onların Risale-i Nur'dan istifade cihetinde faidelidir, zarasızdır; fakat Nur'un mesleğindeki ihlasa ve hiçbir şeye alet olmamasına ve dünyevi ve manevi makamatı aramamasına zarar verdiği gibi, Nurların muhafızları her taifenin hususan siyasi taifenin tenkidine ve hücumuna vesile olabilir. (Tılsımlar Mecmuası, 168)
 
[h=5]Bedüzzaman'ın Ben Seyyid Değilim Demesi[/h]



bsm.gif



Bediüzzaman Hazretleri, Afyon Mahkemesi Müdafaası'nda seyid olmadığını söylüyor: "Said itiraznamesinde demiş ki, "Ben seyyid değilim..." (Şualar, 14. Şua) Üstad seyyid değil mi?

Cevap
Öncelikle Bediüzzaman Hazretleri katiyyen seyyiddir. Yani Peygamber sav.in mübarek neslindendir. Çünkü 22. Lem'anın sonundaki haşiyede bunu açıkça ifade eden şu cümleler var:

“… Bizce Üstadımız Saîd Nursînin birinci Âl'den (Al-i Beyt’ten ve seyyid) olduğu kat'idir. Çünki, sinek gibi bir mahlukun Üstadımızı taciz etmemesi, nesl-i mübarekinden (dedelerinden) olan (Seyyid) Abdülkadir Geylaniden bu hali Üstadımız irsiyet (miras) olarak almıştır. … Küçük Ali” (Lemalar, 22. Lema)

Seyyid Abdulkadir Geylani (ks)’nun bu hali peygamberimizden aldığını Mucizat-ı Ahmediye Risalesinde Hz. Üstad şöyle anlatır:

“Sinek onu (Peygamberimizi sav.) taciz etmezdi, onun cesed-i mübarekine ve libasına konmazdı. Nasılki evlâdından olan Seyyid Abdülkadir-i Geylanî (ks) dahi, ceddinden o hali irsiyet almıştı; sinek ona da konmazdı.” (19. Mektub)

Üstad Bediüzzaman’ın talebelerinden olan ve seyyidliği şeceresiyle ve bütün köy halkının şecereleriyle seyyid olarak bilinmesi ile sabit olan Urfalı Seyyid Salih Özcan Abi, Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi dilinden duyduğu bir itirafı şöyle anlatmıştır:

“Ben kendilerinden seyyid olup olmadıklarını sordum. ‘Evet ben de seyyidim. Ama sakın kimseye söyleme. Annem Hüseyni (Hz. Hüseyin'in soyundan), babam Haseni’dir (Hz. Hasan'ın soyundandır)." dedi.” (Son Şahidler, 3. Cild, sh. 238)

Öyleyse şunu anlamak lazım: Seyyid olduğu halde Üstad Mahkemede neden ben seyyid değilim dedi?

Çünkü mahkemede savcılık Üstad hakkında, "gizli siyasi emeller taşıyor" manasını kasd ederek "Eğer mehdilik iddia etse herkes arkasına düşecek ve devlete başkaldıracaklar" mealinde bir iddiada bulunarak Üstad'ı ve talebelerini mahkum etmeye çalışıyor.

Hz. Üstad da onların bu evhamlarını dağıtmak için mahkemede tevriye yapıyor. Yani iki anlama gelen bir sözün diğer anlamını kasdederek onların iftiralarını suya düşürüyor. Suya düşüyor, çünkü seyyid olmadığını söyleyen bir insanın, "Ben mehdiyim diye dava etmesi mümkün değildir." Zaten bu sözüyle mahkemeyi de o noktada ikna ediyor.

Peki tevriyeyi nasıl yapıyor?

Seyyid'in asıl lügat manası "efendi" demektir. Diğer manası ise, Hz. Peygamber'in (sav) neslinden olan demektir.

Yani Üstad diyor ki, ben efendi değilim.

Peki "Ben efendi değilim" demesi doğru mu?

Evet doğrudur. Çünkü bütün insanlığın efendisi olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de sahih bir hadiste, "Ben kıyamet günü insanların efendisiyim" (1) derken, diğer bir hadiste de "Ben efendi (seyyid) değilim. Asıl Seyyid Allah'tır" (2) buyurmuştur. Yani gerçek efendi Allah'tır. İnsanların efendi olması hakiki değil mecazidir.

Peki Üstad'a böyle bir tevriye yapması yakışır mı?

Elbette yakışır. Çünkü Üstad'ın ve İslam'ın düşmanları mahkemeleri alet ederek onun ve talebelerinin idamına ve hizmetinin söndürülmesine çalışırken yalan bile söylese dinen caiz iken, o yalan değil, iki anlama da gelecek bir söz söyleyerek düşmanlarının planlarını akim bırakıyor.

Ayrıca mahkemelerde bu gibi tevriyeleri olduğunu 27. Lem'a Eskişehir Müdafaasının başında açıkça şöyle ifade ediyor:

"Bütün müdafaatımda ara-sıra görünen mülâyimane ve musalâhakârane tabirler ise; tevriye nev’inden olarak mahza masum kardeşlerimi kurtarmak içindir. Yoksa, masumiyetim ve mazlumiyetim beni çok şiddetli konuşturacaktı."(3)

(1) Buhari, Müslim, Tirmizi

(2) Bkz. Elmalılı Tefsiri, İhlas Suresi

(3) Mustafa Gül hattı el yazması Osmanlıca Lem'alar, 27. Lem'a



modify_inline.gif



 
Üst